Hoca, ne yazık ki-dünyayı esir alan 30 yıllık neoliberal hegemonyadan kendini kurtaramıyor.
Ben ise geleceği arıyorum.
Görüyorum; CHPnin geleceğinde bu kafa olmayacak.
Nasıl mı?
1930da doğdu 1980de öldü
Sosyal bilimcilerin amacı; olayları/olguları anlayarak- anlamlandırarak ileriye dönük kestirimlerde bulunmak; yani, dünyanın nereye gittiğine yanıt bulmaktır.
Birazcık tarih okumuşlar bilir ki; bir ekonomik model doğar, büyür, durağanlaşır ve en sonunda ölür!
Örneğin; 1917 Sosyalist Devrimi ve 1929 dünya ekonomik krizi Batıda ve ülkemizde sosyal devletçiliği ortaya çıkardı.
Yani: 1850-1929 arası uygulanan ve çöken liberalizm/kapitalizm, kendini yenileyerek (bizim karma ekonomi diye bildiğimiz Keynesin) sosyal devletçilik kuramına bel bağladı.
Parasız sağlık, parasız eğitim gibi yoksulun yanında duran sosyal devlet, aynı zamanda modernist/aydınlanmacı, kalkınmacı bir ulus devletiydi.
Her iktisat modeli gibi, sosyal devlet de; doğdu-gelişti ve bitti.
Daniel S. Jones, Evrenin Sahipleri kitabında, birkaç Viyana ekolünden gelen (Hayek vd) ekonomist, bir bakkalın kızıyla (Thatcher) bir film artistini (Reagan) 40 yıldır büyüyen (sosyal) devlete karşı nasıl ikna etti; anlayamadım diye sordu.
İnsancılaştırılmış kapitalizm yani sosyal devlet, yerini tekrar vahşi kapitalizme/ (neo) liberalizme bıraktı.
Yazdım; laboratuvar olarak 1973te Şilide askeri darbeyle başlatıldı ve 1979dan sonra (Thatcher, Reagan ile) tekrar dünyaya model yapıldı. Hele
1991de, Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla neoliberalizm, gücünün doruğuna ulaştı. Üçüncü Yol palavrasıyla İngiliz Blairden Alman Schrödere Avrupalı sosyal demokratlar da, bu küresel hegemonyaya başka seçenek yok diye boyun eğdi. Merkez sağda ve merkez solda tek ekonomik seçenek, sorgulanamaz neoliberalizm oldu
Ayrıntılı yazmayayım:
Dolar tanrı oldu; siyaset gibi her şey metaya indirgendi; tek önemli değer, ekonomik büyüme idi. Tek örnekle geçeyim; milyarlarca insana zararlı GDOlu yiyecekler yedirildi. Vs.
Ayrıca
Binnaz Hoca kimlik siyasetinden bahsediyor.
Bir ekonomik model, siyaseti ve kültürü de etkiler. Her ekonomik modelin kutsadığı insan tipi ve değerler sistemi vardır. Neoliberalizm; kendisine karşı çıkacak toplumsal muhalefeti bölmek için, muhafazakarlık ve etnik kimlere dayalı siyaseti destekledi. Aynı nedenle sendikasızlaştırmayı ya da terör yasalarını vs. savundu. Dinin ya da etnik kimliklere dayalı siyasetin 1980lerden sonra yeniden doğuşu rastlantısal olabilir mi? Bu neden-sonuç ilişkileri nasıl bilinmez! Yapmayın.
1980de doğdu, bugün ölüyor
2008 yılı dünya için önemli bir dönemeç oldu. 1980lerden itibaren dünya, inanılmaz bir ekonomik büyümeye sahne oldu ancak bu gelişme 2008de durdu. İktisadi kriz başladı; ve neoliberalizm çöküşe geçti.
Bu durum Batıda; neoliberalizmin yükseliş dönemini tamamladığı, durağanlığa geçtiği ve yakın gelecekte çökeceğini tartışmalarına neden oldu.
Nobel ödüllü Hayek ve Friedman nasıl neoliberalizm modelinin yaratıcısı olmuşlar ise, bugün J. Stiglitz ve P. Krugman gibi yine Nobel ödüllü Amerikalı ekonomistler, Yeni Keynescilik/Sosyal Devlet modelini tartışmaya açtılar. Diyorlar ki, kardeşim siz devletin piyasaya müdahalesini istemiyorsunuz; ama başınız sıkıştığında aman bizi kurtarın diyorsunuz! Müdahale edilmeden piyasa kendini düzeltemiyorsa demek ki devletin ekonomide olması elzemdir.
2008 krizi gösterdi ki, piyasa köktenciliği/neoliberalizm koca bir yalandı.
Neoliberalist çevreler, Dünya Bankasının B. Milanoviç Raporunu (2012) elden ele dolaştırdı; dünyada yoksulluğu azalttık diye övündüler. Meğer dünyada yoksulluğu azaltanların Çin, Hindistan ve Brezilya olduğu ortaya çıktı. Yani hâlâ sosyal devlette inat eden; ekonomide devlet ağırlıklı ülkeler! Çin tek başına 600 milyon insanı yoksulluk sınırının üstüne çıkarmıştı; bu üç ülke değerlendirme dışı bırakıldığında küresel düzeyde yoksullukta büyük artık vardı!
Uzatmayayım
İnsanı ve doğayı tahrip eden vahşi kapitalizme karşı yeni toplumcu düzen arayışları başladı. Keynes ve Marks tekrar dünya gündemine geldi.
Sadece Latin Amerikaya bakın
Venezuelada Chavez, Brezilyada Silva, Ekvatorda Gutierrez ve Correa, Arjantinde Kirchmer, Uruguayda Vazquez, Bolivyada Morales, Nikaraguada Ortega ve Şilide Jeria, neoliberalizmi tarihin çöplüğüne atıp, sosyal devlet politikalarına sarıldı. Yoksulların umudu oldular.
Obama bile eğitim ve sağlık reformlarıyla ABDde de sosyal devlete dönüş yaptı. Neoliberalizm için, tarihin sonu budur, arayış bitmiştir diyen Fukuyama bugün, devleti yeniden keşfediyor!
Binnaz Hoca ise, neoliberalizmin Türkiyedeki son temsilcisi Erdoğanı -sıcak paranın ve özeleştirmelerin yarattığı göreli iyileştirmeler etkisiyle- kahraman görüyor!
Bu neoliberal kafa kaybetmiştir; geleceği yoktur.
YA SOL, YA YOK OL Eski Gençlik ve Spor Bakanı, eski CHP Genel Başkan Yardımcısı, eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur, CHP'yi Yurt gazetesi için şöyle değerlendirdi:
30 Mart yerel seçimlerinin ardından ülkenin üzerine ağır bir hava çöktü. AKP iktidarına muhalif olan yüzde 60'a yakın vatandaşın önemli bir kısmında ülkenin geleceğine dair büyük bir kaygı hâkim durumda. Süratle otokrasiye doğru giden bir rejim kayması yaşanırken gerçekten de umutlu olabileceğimiz, bu ülkenin geleceğine dair kaygısız olabileceğimiz bir durum yok ortada.
Seçim öncesi ortaya çıkan yolsuzluk tapeleri, sayısız iddialar, ve özellikle bunların bir çoğunun muhatapları tarafından yalanlanmaması, sadece yöneticilerin değil düzenin de çürümüşlüğünün bir başka göstergesi oldu. Tapeler bize ne gösterdi? Eğer doğruysa, devletin en üst kademesinde müthiş bir yolsuzluk, çürümüşlük, ve ahlaksızlık olduğunu gösterdi. Bu karamsar tablonun temel nedeni AKP ve onun politikalarıdır.
[size=2] CHP SAVUŞTURMAMALI Ancak, üst üste gelen seçim mağlubiyetlerinden sonra CHPnin her seferinde rasyonel bir açıklama ile mağlubiyeti açıklamaya ve savuşturmaya çalışmak yerine, kusuru kendisinin dışında ve kendisinden bağımsız bir nedende aramak yerine, dönüp kendisine bakmak ve özeleştiri getirmek yükümlülüğü vardır.
CHPnin başarı kazanamadığı her seçim AKP iktidarını güçlendirmekte, buldukları dikensiz gül bahçesinde her seferinde biraz daha abartarak ülkeyi tek adam yönetimine hızla sürüklemektedirler.
CHPnin bu süreçte sorumluluğu vardır. Ne yapalım vatandaş bize oy vermiyor, vatandaş yolsuzlukları o kadar da önemsemiyor, ya da vatandaş makarnacı olmuş cinsinden açıklamalar, ne yazık ki CHPnin ülke gerçeklerini hiç anlayamadığını, neden başarısız olduğunun dahi farkında olamadığını göstermekle kalmıyor, partiyi daha da zayıflatıyor.
Ülkeyi saran bu kasvetli havanın, karamsarlığın altında temel olarak bu umutsuzluk var. Toplumsal muhalefet umutlu değil, çünkü büyük bir oranda temsil edilmediğini düşünüyor.
Bilindiği gibi, CHP uzunca bir süredir ideolojisizlik siyasetiyle toplumun her kesimine ulaşmaya ve sağdan soldan (ve aşırı sağdan) oy almaya çalışıyor ama bir türlü muhalefeti temsil edemiyor.
Var olan iktidarı iktidar yapan değerlere yapışarak ve kimi zaman bazı kesimlerle ittifak yaparak muhalefet yapamayacağını ve toplumsal muhalefete ulaşamayacağını anlamıyor.
KUTLU DOĞUM OY GETİRMEZ Örneğin, CHP yöneticileri Kutlu Doğum Haftası törenlerine katılarak ne muhafazakar vatandaşa ne de sosyal demokratlara ve sosyalistlere hiçbir zaman şirin görünemeyeceğini, bu stratejinin oya tahvil olmayacağını nedense göremiyor. Bugün CHPnin en büyük sorunu budur. Diğer bir deyişle, hâkim muhafazakâr-sağ siyaset karşısında sol siyaseti öne çıkarmaktansa, sosyal demokratlığını mahcup bir tavırla gizlemeye çalışan orta yolcu, ya da Tony Blair tarzı üçüncü yolcu yaklaşımlar CHPye her zaman kaybettirdi ve bundan sonra da kaybettirecektir.
GEZİ DERSİ: SOKAKTA SİYASET Haziran 2013de Gezi Parkı olayları ile Türkiye kendi tarihinin belki de en özgün toplumsal hareketlerinden birisini yaşadı. Siyasetin en durgun anında bir volkan gibi patlayan bu muhalif hareket, o ana değin siyasetin dışında durmuş milyonlarca yurttaşımıza kendi güçlerinin ne denli büyük olabileceğini gösterdi. Aynı zamanda AKPnin toplumsal muhalefetten ne denli korktuğunu da gösterdi. O korku polis şiddetini ve devlet terörünü çağırdı.
Ne yazık ki CHP bu olaylardan gereken dersi çıkaramadı. En azından siyasetin sokakta yapıldığında ne denli etkin olabileceğini bile çıkarsayamadı. Gençlerin neden CHPyi bu süreçte dışladıklarını da çözümleyemedi. Çözümleyemediği için de hala hoşa gitme çabası üzerinden siyaset yapıyor: Kurt işareti/Zafer işareti, Kutlu Doğum Haftası, Deniz Gezmişin mezarını ziyaret vb.
YA SOL, YA ERİME Gezi gösterdi ki sokakta aktif siyaset yapmaya gönüllü, istekli ve inanmış bir gençlik var. CHP bu gençliğin ihtiyaçlarını ve taleplerini kanalize edemedi. Onları temsil etmeyi tercih etmedi. CHP kendince daha güvenli bulduğu alana kaydı: Muhafazakar siyaset. Ancak, kendinden olmayan, kendi genlerinde taşımadığı bu siyaset tarafından da hiçbir zaman kabullenilmedi. Ama bu koşulda dışladığı dinamik, devrimci gençlik tarafından da dışlandı (ya da kerhen desteklendi).
Bugün CHPnin önünde tek bir şans var: Ya bu dinamik güçle beraber ve yüzünü sola dönüp sokakta siyaset yapacak, ya da hızla eriyecek. CHP, muhafazakar siyasetin alternatifi olamayacağını, sosyal demokrat özüne dönmesi gerektiğini biran önce kavramak zorunda. Kısa dönemli değil, uzun dönemli düşünmek zorunda.
Biz solcu bir partiyiz. Bunu söylemekten korkuyor muyuz? Neden eşit ve demokratik bir toplum talebimiz olduğunu, barıştan yana olduğumuzu bu topluma söyleyemiyoruz?
Seçimlerden sonra binlerce genç CHP genel merkezine koştu, üye olmak, çalışmak istedi. Bu değişim için bir fırsattır. Onları bir kez daha hayal kırıklığına uğratabilir miyiz? (Seda Bugari)
KIYIDAN İÇERİ GİTMELİYİZ! CHP Ankara milletvekili ve genel merkez danışmanı Sencer Ayata 2014 seçimini şöyle değerlendirdi:
CHPnin toplumsal desteğini, daha üst düzeylere çıkartabilmesi öncelikle dünya görüşü ve ideoloji ile ilgili. Partinin temel kimliğini cumhuriyet değerleri ve sosyal demokrasi oluşturuyor. CHP Türkiyenin kendine özgü koşullarını dikkate alarak bu temel görüş ve değerlerle uyumlu politikalar üretmeli. Türkiyenin koşulları bu değerlerin ön plana çıkartılması için çok elverişli.
Önce AKP düzeninin neden bozuk bir düzen olduğunu ortaya koymamız gerekir. Bu eleştiri şart ama daha da önemlisi Türkiyeye daha iyi bir toplum ve insanlarımıza daha iyi bir hayat vadedebilmek. Bunun için mevcut akademik ve entelektüel birikimden sonuna kadar yararlanarak gerçekten sağlam ve inandırıcı görüşler oluşturmak lazım. 2011 seçimleri öncesinde bu doğrultuda önemli adımlar atmıştık. Genel Başkanımızın önerdiği Aile Sigortası iyi bir örnek. O sanıldığı gibi altı yüz lira vaadi değildi. İddialı bir sosyal dayanışma projesi idi. Aksi halde arkası olmayan vaat broşürleri ya da içi boş reklam sloganları etkili olmuyor.
Ben CHP örgütü çalışmadı yorumlarına hiç katılmıyorum. Genel Başkanın çalışmasından etkilenen partililerimizin çoğu ve özellikle kadınlar, canla başla çalıştılar. Ama şu eleştiri doğru, koşturmak kadar etkin olabilmek önemli. Bu ancak üyenin donanımını ve partinin kurumsal kapasitesini artırarak sağlanabilir. CHP çok sayıda kurumsal reformu başlatmış durumda. Mesela yurt dışı örgütlenme, kadın ve gençlik kollarının güçlendirilmesi, parti içi eğitim, emek büroları, KOBİ toplantıları, internet altyapısı, sosyal demokrasi tartışma platformları. Bunların bazıları birikim işi, hemen sonuç almak zor.
KUMSAL PARTİSİ ALGISI Seçmen tabanı ve oy verme davranışlarını dikkatle izlemeliyiz. CHP kumsal partisi oldu deniyor. Önce bu yanlış algıyı kırmalıyız. Bir kere bakın seçmenlerin yüzde 35i Marmara, yüzde 15i Ege, yine yüzde 15i Akdeniz olmak üzere her üç seçmenden ikisi bu kıyı şeridinde yaşıyor. Karadeniz ve İç Anadoludan Ankarayı ekleyin nüfusun yüzde 75inin bu coğrafi bakımdan küçücük alanda yaşadığını görürsünüz. CHP, kumsal partisi deyince bu önemli demografik gerçeği göz ardı ediyorsunuz. CHP, bu bölgede yaşayan her üç seçmenden birinin oyunu alıyor. Kıyılar Türkiyenin sosyo-ekonomik bakımdan gelişmiş bölgeleri. CHP oyları sosyo-ekonomik gelişme ve kentleşmeye bağlı olarak artıyor. Bu bölgelerden oy almanın hiçbir utanılacak tarafı yok. Tersine kıyı bölgelerinde neden yüzde kırka çıkamıyoruz diye sormalıyız?
Benzer bir konu büyük şehirlerle ilgili. Seçmenlerin yaklaşık beşte biri İstanbul, yüzde 7si Ankara ve yüzde 6sı İzmirde oy veriyor. Yani Türkiyenin üçte biri bu üç büyük şehirde oy veriyor. Bu seçimlerde bu üç şehrin toplamında AKP oyları ile CHP oyları arasındaki fark yıllardan beri ilk defa kapandı. Şehirlerde, metropollerde ve kıyı bölgelerinde nüfusun eğitim düzeyi hızla yükseliyor. Halihazırda seçmenlerin yüzde 15i yüksek okul mezunu. Bu kesimde CHP oy oranı, AKPnin 1,5 katına yakın. Artık Türkiyede her dört kişiden birisi Lise mezunu ve bu kesimde CHP oyları AKP oylarına yaklaşıyor. Bu kesim hızla büyürken orta ve ilkokul mezunlarının oranı azalıyor. CHP lise ve özellikle yüksekokul mezunları arasında, ülke ortalamasının çok üzerinde oy alıyor.
CHP KİMDEN OY ALAMIYOR? Çiftçi, esnaf ve kayıt dışı sektörlerde çalışan işçilerden gelen oy desteği yetersiz. Sosyal demokrat bir parti öncelikle örgütlü işçi kesimi desteğini en üst düzeye çıkartmalı. Kanımca mavi yakalı yani kol işçilerine yönelik çalışmalar birinci sıraya konulmalı. Ev kadınları konusu da çok ciddi. Sosyal yardımlar öncelikle ev kadınları arasında memnuniyet yaratıyor. Siyasi iktidar bu yardımları sanki kendi cebinden veriyormuş, lütuf yapıyormuş gibi kanı uyandırmış. Sadece gıda ve kömür üzerinde duruluyor ama öyle değil. CHP gelirse sosyal yardım kesilecek diye bir propaganda yapılıyor. Oysa tam tersine CHPnin Aile Sigortası bu yardımların miktar olarak artırılmasını, bölük pörçük değil bir defada ödenmesini ve teşhir edilmeden doğrudan kadının hesabına yatırılmasını öngörüyor. Genel Başkan CHPli kadınların evlere girip, ev kadınları ile yakın ve sıcak ilişkiler kurabileceği büyük bir seferberliği başlatmayı düşünüyor.
2,5 milyon genç seçmenden CHP ve MHPnin aslan payını aldığını söyleyebilirim, BDP de genç oyu aldı. AKP oylarının ilk kez oy veren 2,5 milyon genç seçmen arasında yüzde 35e kadar düştüğü kanısındayım. Gençler, işsizlik, baskılar, internet yasakları gibi kısıtlamalar sebebiyle diğer kuşaklara, yani orta ve yaşlı kuşağa göre AKPden oldukça hoşnutsuz. Gençlerin işsizlik sorunu olduğu kadar bir özgürlük talebi var. İktidarı başarısız ve de kısıtlayıcı görüyorlar. Bu Türk siyasetinin geleceği açısından önemli. AKP orta kuşakta sağladığı başarıyı gençler arasında sağlayamıyor. AKP otoriterleştikçe CHP özgürlükçülüğü temsil eden parti haline geliyor.
Yurt[/size]
Bu ileti en son ayhan
tarafından 22.04.2014- 11:36 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Binnaz Toprak, Soner Yalçın'ın yazısına Twitter adresinden yanıt verdi.
CHP milletvekili Toprak şu ifadeleri kullandı:
"Soner Yalçın'ın Habertürk'teki söyleşim üzerine kaleme aldığı yazı umarım bilinçli bir çarpıtma değildir. Sanırım söyleyişi medyada duydukları kanalıyla okumuş.Yazısında söyleyişi yazan Kübra Par'ın sorularını,cevaplarıma eklemiş. Örneğin, Avrupa'da sosyal demokrat partilerin düşüşte olduğu benim cümlem değil, yazarın cümlesi Görüşlerimle ilgili böylesi sert bir yazı yazacaksa, söyleşide hangi cümlelerin bana ait olduğuna dikkat etmesini beklerdim. 'karizmatik lider' saptamamı 'RTE hayranlığı' olarak nitelendirmek 'karizma'nın anlamını bilmesi gereken Soner beye yakışmıyor. Kapitalizm eleştirisi ve CHP'nin sorunları hk yazmak istiyor idiyse, söylemediklerimi söylemişim gibi takdim ederekbenim üstümden yapmasını yadırgadım. 'Tercihim CHP'nin Avrupa Sosyal Demokrat partileri gibi olması' cümlemi hangi mantıkla benim 'neoliberal hegemonyanın' etkisinde olduğum iddiasına bağlamasını anlamış değilim. 'Sınıf/kimlik' konusunda kısaltılmış söyleşide ne kastettiğimi dünkü tweet'lerimden birinde yazdım. Hesabıma girip görülebilir." dedi.
Binnaz Toprak Habertürk'te "Ama Avrupada da sosyal demokrat partiler düşüşte, sağ yükselişte " sorusuna "Evet, dünya gerçeği böyle" yanıtını vermişti.
İşte o tweetler:
BİNNAZ TOPRAK: "TAKDİR EDİP ÖVMEM SÖZ KONUSU OLAMAZ"
Binnaz Toprak, dün yayınlanan haberler üzerine Twitter adresinden şunları yazmıştı:
"BB ve AKP'ye övgüler yağdırıyormuşum gibi yandaş medya bunu hemen siyaset malzemesi yapmış. Bu kutuplaşma gerçekten bıktırıcı! Defalarca başındaki yazılarımda,medya söyleşilerinde, konferanslarda BB ve AKP'nin otoriterleştiğini,özgürlükleri kısıtladığını yargı bağımsızlığını ortadan kaldırdığını, toplumsal muhalefeti zor kullanarak susturmaya çalıştığını, kutuplaştırma siyasetiyle kin ve nefret duygularını beslediğini, toplumsal barış ve demokrasi açısından tüm bu politikaların kaygı verici olduğunu yazdım, söyledim Dolayısıyla benim ne BB'yi ne de AKP politikalarını takdir edip övmem söz konusu olamaz. Ama,evet, BB karizmatik bir lider Karizmatik lider,sanıldığı gibi,iyi lider demek değildir.Karizması olan iyi liderler de, kötüleri de vardır.Gandi ilkine, Hitler 2.sine örnek. Ve, evet, benim gözlemim hayatında ev sahibi olmayı düşleyemeyecek insanların TOKİ'lerden memnun oldukları. Bu TOKi'deki yolsuzluk iddialarını iyi malzeme kullanılmadığı için riskli binalar olduğunu, kentlerimizi çirkinleştirdiklerini görmüyorum anlamına gelmez Özetle, 'AKP neden kazanıyor?' 'sorusuna verilmiş iki küçük ve pek de derin analiz içermeyen cevap BB Bu cevabı 'övgü' turu böylesine saçma yorumlarla siyaset malzemesine dönüştüren, başta AKP yanlısı medya olmak üzere, herkesi kınıyorum! Bu arada bir kaç kişi de söyleşide bahsettiğim sınıf/kimlik karşılaştırmasına takılmış.O soruda daha uzun olan cevabım kısaltılınca sanki, toplumda sınıflar yok oldu gibilerden anlaşılmış. Söylemek istediğim şuydu:Postmodern teorilerle birlikte bir büyük kategori olan sınıf kavramı yerine kimlik kavramı geçti. Kimlikler tabii ki önemli, ancak toplumda yaşayan herkes sınıf farklarının ortadan kalkmadığını biliyor.Ne yazık ki hakim paradigmalar artık 'sınıf' kavramı etrafında şekillenmiyor"
Oda tv.
Bu ileti en son ayhan
tarafından 22.04.2014- 17:03 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Tespit 4) 2000 yılında Şilide sosyalistler iktidara geldi. Lagos ve Bachelet neoliberalizmi kaldırıp çöpe attı. Ve halen iktidardalar. Türkiyede ise Erdoğan ve Gül 11 yıldır iktidarda ve (1990larda ara verilen) vahşi kapitalizm modelini uygulamaya devam ediyorlar.
Tespit 5) Geçen hafta; neoliberalizmin temsilcisi Başbakan Erdoğan TÜSİADın Ankaradaki yüksek istişare toplantısına katılmadı. CHP lideri Kılıçdaroğlu oradaydı.
Anamuhalefet partisi liderinin, büyük patronlar kulübü toplantısına katılmasında yadırganacak bir durum yok. Ama sembolik anlamı/ simgesel imajı büyük.
Erdoğanın boyun eğdiği vahşi ekonomik modelin, daha fazla kâr şiarıyla hareket eden patronlar tarafından benimsendiği, desteklendiği sır değil. Tek bir örnek bile yeter; 2000de Türkiyedeki dolar milyarderi sayısı 5 iken, bugün 44! (Zenginleştiğimizi düşünmeyiniz, sadece gelir dağılımı eşitsizliğinin sonucu bu. Nüfusun yüzde 30.2si günde 5 dolar kazanıyor! 25 milyon yoksulluk sınırında ve altında. Yani, Türkiyenin içinde yoksul bir Afrika var!)
Patronların istediği ekonomik sistemi acımasızca uygulayan Erdoğan, her fırsatta TÜSİADı halka şikayet ediyor: Bunlar var ya bunlar
Ve CHP her fırsatta, patronlar bizden korkmasın, kendilerini hep destekleyeceğiz diyor!
İşte AKP ile CHP arasındaki fark budur
Bırakınız kafa karışıklığını filan, CHP şark kurnazlığı-nı bile beceremiyor! Yıllardır muhalefette olan CHP, TÜSİAD yanında durarak/böyle görünerek/konuşarak düzenin bekçisi ve sorunların kaynağı imajından kurtulamıyor
En kızdığım şu:
CHPnin bu TÜSİAD mahcubiyeti nedir arkadaş? Eğer mahcup olunacak bir durum var ise büyük patronlar CHPye verdikleri o muhtıradan dolayı özür dilesin!
CHP içindeki gizli düşman
Prof. Dr. Binnaz Toprak dünkü eleştirilerime yanıt verdi:
Kapitalizm eleştirisi ve CHPnin sorunları hakkında yazmak istiyor idiyse, söylemediklerimi söylemişim gibi takdim ederek benim üstümden tartışma yapmasını yadırgadım. Tercihim CHPnin Avrupa Sosyal Demokrat partileri gibi olması cümlemi hangi mantıkla benim neoliberal hegemonyanın etkisinde olduğum iddiasına bağlamasını anlamış değilim.
Binnaz Hocam ile polemik yapmak istemiyorum; kendisini hiç üzmek istemem; neoliberalizmi eleştiriyorsa bundan mutluluk duyarım.
CHPyi çok önemsiyorum. Elimden geldiğince yazmaya çalışıyorum. Binnaz Hocanın düşündüğü gibi CHPyi kendisi üzerinden tartışacak değilim. Anımsatmak zorundayım
Tarih: 9 Mayıs 2010
Hürriyet gazetesinde tam sayfa yazdım:
CHPnin içindeki gizli düşman!
4 yıl önce
Bakın ne yazdım:
Siyasal tarih göstermiştir ki düzenin bekçisi imajıyla iktidar olunamıyor.
Seçmen, koruyanı değil; değiştirmek-dönüştürmek-yapmak isteyeni iktidara getiriyor.
Bu nedenle mevcut iktidarın (AKP) yıpranmasına rağmen, CHPnin oylarında büyük bir artış olmamasının sebebi bu.
Ne yazık ki kamuoyundaki mevcut düzeni koruyup kollayan parti algısı yıkılmadığı sürece, CHPnin sandıktan birinci parti olarak çıkması zor.
Ayrıca
CHPnin kendini kandırmadan şu sorunun yanıtını bulması gerekiyor:
Halktaki bir algı yanılması mı? Yoksa gerçeğin ta kendisi mi?
CHPnin, aşması gereken asıl sorunu bu.
Peki ne yapılmalıdır?
Sonda söyleyeceğimi hemen yazayım:
CHP genlerindeki devrimci özüne/kimliğine dönmelidir.
Yarım bırakılmış, dondurulmuş Kemalist Devrimi tamamlama kararlılığında olmalıdır.
Bu şişmiş, hantallaşmış düzeni değiştirme heyecanını, arzusunu taşımalıdır.
CHPyi sinikleştiren bekle gör politikaları terk edilmeli; öncü parti kimliğine
bürünmelidir.
Evet
CHP, Türkiyenin ikinci büyük değişiminin öncüsü olmalıdır. Radikalleşmelidir. Kemalist Devrim bayrağını, bırakıldığı 1930lardan alıp yürüyüşe devam etmelidir. Yeteri kadar yerinde saymıştır. Hedef ileri gitmektir.
Ne yapacağı bellidir
Yıllar içinde partiye sinsice girip, partinin dinamizmini öldüren muhafazakarlık virüsünü ve liberal-yeni sağ etkileri bünyesinden koparıp atmalıdır.
Popülizme teslim olup vitrinine yeni yüzler değil, yeni düşünceler koymalıdır.
Siyasal inancından şüphe etmemelidir. Düzen değişikliğinden yana olduğunu bağırmalıdır.
CHP şunu bilmelidir:
İktidarın yolu kafa karışıklığına son vermekten; içindeki safraları atarak, safını netleştirmekten geçiyor.
İktidarın yolu, Kurtuluş Savaşıyla birlikte yola çıktığı halkıyla tekrar kucaklaşmasını sağlayacak yeni politikalar üretmesinden geçiyor.
İktidarın yolu CHPyi umudun partisi yapmaktan geçiyor.
İktidarın yolu en az namussuzlar kadar cesur olmaktan geçiyor.
4 yıl önce Hürriyette yazmışım bunları
Ben hep aynı çizgimdeyim
Ben de hiç kafa karışıklığı yok
Bilirim ki, her yerde olan aslında hiçbir yerde olamaz!
Benim ütopyam yaşıyor
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.