'Büyük Felaketin üstünden bunca yıl geçtikten sonra buralarda Derridanın sözleri yankılanıyor. Düşmanımızı kaybetmişiz de onu sadece belleğimizde tutuyoruz sanki. Yaşlanmayan bir hayalet gibi...'
Bakkal Karabetin ışıkları yanmış
Affetmedi bu Ermeni vatandaş
Kürt dağlarında babasının kesilmesini
Fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin
Bu karayı sürenleri Türk halkının alnına
Babasını Soykırıma kurban vermiş Bakkal Karabet ile Büyük Felaketin faillerinden söz ediyor Nâzım Hikmet Akşam Gezintisi şiirinde. Tarihe dönüp bakınca, felaketin boyutlarını idrak edebilenlerine sesleniyor. Bir de halkın alnına sürülen bir karadan bahsediyor. 99 yıldır bu kara var; düşmanımızı kaybetmiş ve dostumuzu bulamamış vaziyetteyiz.
Aytek Soner Alpan
Büyük Felaketin üstünden bunca yıl geçtikten sonra buralarda Derridanın sözleri yankılanıyor. Düşmanımızı kaybetmişiz de onu sadece belleğimizde tutuyoruz sanki. Yaşlanmayan bir hayalet gibi... 24 Nisan, yaşlanmayan bir hayalet gibi dolaşıyor aramızda. Kayıp düşmanımızsa belleğimizde. Bellek aldatıcıdır. Manipülasyona, sonradan yapılan girdilere, gündelik ihtiyaçlarımıza göre hep yeniden şekillendirilir.
Nerede kayıp düşmanımız ve bulamadığımız dostumuz?
Ulusal belleklerin yanıtları açıktır. Türk ulusal belleğinin en iyi yanıtı Rus işbirlikçisi Ermenilerin mezalimi şeklinde başlar. Ermeni ulusal belleği de Soykırımın yarattığı yıkım üzerine inşa edilmiştir zaten. Yani belleklerde tutulan düşmanlar bellidir. Oysa düşman gerçekten sıradan Türk ve sıradan Ermeni midir? Düşman geçmişte midir?
Evet, düşman geçmiştedir yanıtı meseleyi tarihçilere bırakalım çağrısı ile paraleldir. Sorunu tarihçilere bırakalım! Sanki bu mümkünmüş gibi. Ne kadar saçma!
Saçma; çünkü Eva Hoffmanın da dediği gibi, bu tarz travmatik olayların boyutu insan zihninin alabileceğinin çok ötesinde olduğundan, insanların ve toplumların ruhlarını öyle bir eğip büker ki, bunların kendilerini bir daha düzeltme imkanı kalmaz. Anılarının içeriği boyutlarından ötürü hiç kimse için geçmişe ait değildir artık. Yaşanan büyük trajedi sonsuz bir şimdiye hapseder tarafları. Geçmişin karanlığının, loş bir arka plana sürdüğü sonsuz bir şimdi...
O halde, sorun güncel bir sorundur. Çözüm için bugün neler önerilmektedir? Giderek içerikten yoksunlaşan, herkesin eğilmiş bükülmüş ruhunu kurtarmak için yürüttüğü bir soykırım mı, değil mi tartışması bize bir gelecek vizyonu sunmakta mıdır? Radikal bir sol söylem gibi görünen kimlikçilik, kimlik siyaseti derdimize ne kadar devadır? Kimlik siyaseti çözüm mü?
Önce kısa bir tarif: Kimlik siyaseti derken bir ideolojik sistem, politik program, siyasal aidiyet etrafında örgütlenmek yerine; ırk, din, toplumsal cinsiyet, etnisite ve/veya cinsel yönelim kategorileri etrafında tanımlanmış, bu nedenle zulme uğramış bireylerden oluşan grupların öz çıkarlarını gözeten siyaset biçiminden bahsediyoruz. Hemen hemen tüm dünyada ırkçılık, kadın düşmanlığı, seksizm, homofobi ve mezhepçiliğin zirve yaptığı bir atmosferde kimliklere yapılan vurgu normal değil midir? Bu soruya sağlıklı yanıt vermek için kişisel kimlikler ile kimlik siyaseti arasında bir ayrıma gitmemiz gerek. Türkiyede bir Ermeninin, ırkçılık karşısında kendisinin baskı ve zulme maruz kalmış bir kimliğe mensup olduğunun bilincinde olması, hatta bunun üzerinden eşitsizliklere ilişkin öfke üretmesi normal bir durumdur. Ancak bireysel zeminde kimliğin oluşumu, ifadesi ve öfke gibi tezahürleri ile kişisel olarak deneyimlenen baskıların siyasal alanda karşılığını nasıl bulacağı ayrı ayrı meseleler. Bu şekilde elde edilen kimlik, söz konusu baskı ve eşitsizliğin kökenine ve nedenlerine odaklandığı oranda kişisel deneyim düzleminden çıkarak siyasal hale gelir. Peki, kişisel kimliklerden siyasal bir hat ve mücadele nasıl örülür?
Sınıf bakışından kopuş Bir süredir solda hakim olan kanının aksine, kimlik siyaseti ile devrimci, Marksist siyaset bir ve aynı şey değildir. Hatta iddia edilebilir ki bunlar birbirlerini dışlar. Kimlik siyaseti de Marksizm gibi eşitsizlik ve baskıdan yola çıkar. Ancak iki yaklaşım arasında ciddi farklar mevcuttur. En önemlisi de eşitsizlik ve baskının nasıl tanımlandığıdır. Kimlik siyasetinin yaptığı gibi maddi zemininden koparılmış baskı tarifleri, sorunun köklerine inemediği oranda bunların nasıl ortadan kaldırılacağı konusunda devrimci bir eyleme izin vermez. Tersine, kimlik siyaseti, örneğin ırkçılık ya da cinsiyetçiliğe karşı mücadeleyi, sınıfsal eşitsizliğe karşı mücadeleye denk ve paralel bir mücadele olarak kurguladıkça toplumsal sınıf temelinde kurulan devrimci birlik zeminini ortadan kaldırır. Dahası, örneğin işçi sınıfının etnik eksenler boyunca bölünmesi ve bu kimliklerin birbirine karşı bilinçli ya da bilinçsiz olarak sivriltilmesi kapitalizmin sömürü mekanizmalarının gizlenmesi ve süreklileştirilmesi noktasında işlevseldir.
Marksizm için bir sınıfa mensubiyet, birbiriyle kesişen pek çok farklı kimlikten biri değildir, bu nedenle Marksizm sınıf mücadelesine özel bir öncelik ve belirleyici önem atfeder. Peki, bunun sebebi sınıfsal baskının en vahşi ve en yaygın baskı olması mıdır? Mesela burada odaklandığımız konuda olduğu gibi ülkemiz dahil dünyanın pek çok noktasında hâlâ etnik çatışmalar yaşanırken ve hatta kimi bölgelerde soykırım şiddeti sürerken sınıfsal sömürüye ve sınıf mücadelesine neden özel önem atfedilmektedir? Bunu anlamak kimlik siyaseti ile marksizm arasındaki farkı anlayabilmek için kritik önemdedir.
Marksizm kimlik körü mü? Sınıf, maddi varlık koşullarını ortaya çıkaran üretimin toplumsal örgütlenmesi yani kapitalizmin kendisi ile ilgilidir. Sınıfsal çelişkinin, sınıfsal baskı ve sömürüye maruz kalan işçiler lehine çözülmesi kapitalizmin ortadan kalkması anlamına gelecektir. Ya da kapitalizm, kendinden önceki sistemlerden farklı olarak insanları sömürürken kimliksel farklılıkları önemsemez. Sömürülen emekçinin etnik kökeni, cinsiyeti sömürü mekanizmasının doğası açısından önemli değildir. Bu nedenle, kapitalizm bu kimliklerin maruz kaldığı eşitsizlik ve baskıyı ortadan kaldırmakla doğrudan ilgilenmez. Öte yandan çeşitli kimliklerden doğan eşitsizlik ve baskıların -diyelim ki- tamamen ortadan kalkması durumu da kapitalizmin ortadan kalkmasını garanti etmez. Öyle ki, kapitalist üretim ilişkileri ve sömürü ile objektif ve kategorik olarak- çelişki içinde bulunan (kişisel kimliklerinden bağımsız olarak) emekçilerdir. Kimlik siyaseti ise söz konusu kimlikler içindeki sınıfsal karşıtlıkları görmezden gelmekte, bu karşıtlıkların görülmesini o kimlik için mutlaka birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan bir süreçten geçildiği için zararlı bulmaktadır.
Bütün bunlar, Marksizm kimlik körüdür demek için söylenmedi. Aksine, marksizm toplumsal eşitsizliklerin farklı düzlem ve biçimlerini kendi toplumsal dönüşüm projesinde bir yere oturtuyoru göstermek için söylendi. Zira, bu dönüşüm projesi Marksizmin alamet-i farikası, Marksizmi kimlikçilikten ayıran noktadır. Radikalizm ve aktivizm ile süslenmiş maskesine karşın, kimlikçiliğin içeriği gerçek bir toplumsal dönüşüm ile ilgilenmediğinden koftur. Kimlikçiliğin gelecek kurgusu ve mücadele stratejisi açısından sınıflı toplumla derdi yoktur. Hatta, egemen sınıfın baskı ve zor aygıtlarını dekore edebilir.
Kaybettiğiniz düşman kim? Solun bir bölümü kimlikçilik tarafından teslim alınmışsa, güçlü bir şekilde söylemek gerekiyor:
Milliyetçiliğin panzehiri kimlik siyaseti değildir.
Kimlik siyaseti, milliyetçiliğin tersten ve estetize edilmiş biçimde yeniden üretilmesidir.
Kimlik siyaseti ile kaybettiğimiz düşmanı bulamayız. Zira kaybettiğimiz düşman, kimlik siyasetinin gizlediği kapitalizmin ta kendisidir.
Kaybettiğimiz düşman, halkların acılarını oyuncak hale getiren emperyalizmdir.
Hapsolduğumuz sonsuz, şimdiden, geçmişin karanlığından kurtulmamızın yolu ise bu kayıp düşmana karşı birlikte mücadele etmek ve bulamadığımız dostlarımızla yoldaş olmaktır.
Kimlik siyasetinin çıkmazı: Tersten milliyetçilik Ben Ermeniyim demek, Hıristiyanım demek benim için. Ermeni Kilisesine bağlı bir Hıristiyanım. İlk önce Ermenilik diyemem ama politik olarak sert bir Ermeniyim. Solcuyum diyebilirim, neden demeyeyim ki? Diyarbakırlılar her zaman solcu olmuştur zaten. Müslümanlaşmış Ermenilere gelince; Ermeniliklerine geri dönmek istiyorlarsa Hıristiyan olmaları gerekir. Bazıları korktukları için Ben Ermeniyim ama Müslüman olarak yaşayacağım diyorsa, ne yapayım, saygı duyarım. Ama bunu inanarak söylüyorsa, o zaman hiç kafalarını yormasınlar. Onlar Türk olmuştur. Gidip Türklerle evlensinler, Türk gibi yaşasınlar. Türkiyede olumlu gelişmeler var. AKP Türkiyeyi değiştirmek için çok çaba sarf ediyor. İstanbulu temiz görüyorum. Durmadan çalışıyorlar, ekonomi güçleniyor. Gençler artık daha fazla bilgi sahibi. Tek tek öğrenecekler yaşananları, tarihi, Soykırımı... (Diyarbakırlı Ermeniler Konuşuyor; 2012, Hrant Dink Vakfı Yayınları)
Ne yazık! Hrant Türkiyede siyasal rejimi dönüştürme operasyonunun parçası olarak sırtından kurşunlanacak. Anadoludan 99 yıl önce kaçmış Kesab Ermenileri, Yeni-Osmanlı macerası veya Büyük Ortadoğu adına katledilecek. Ve Ermenilere, soykırımı öğrenmek kalacak...
Ermeni Soykırımının 99uncu yıldönümü çeşitli etkinliklerle anıldı. Sevag Balıkçı ve Hrant Dinkin fotoğraflarının taşındığı anmalarda Başbakan Erdoğana yapılan çağrılarda Taziyeyi kabul ediyoruz ancak sen Başbakansın. Hrantın katillerini bakan, milletvekili yaptın denildi
ZEYNEP KURAY
1915 olaylarının yıldönümü için ilk anma 24 Nisan Ermeni Soykırımını Anma Platformu üyeleri tarafından Haydarpaşa Tren Garından 1915de trenlere bindirilerek göç ettirilen Ermeni aydınlarını anmak amacıyla tarihi gar önünde yapıldı. İngilizce ve Ermenice, Ermeni soykırımının kurbanlarını anıyoruz yazılı pankart üzerine kırmızı karanfiller bırakan yurttaşlar katledilen Ermeni aydınların fotoğraflarını taşıdı. Anmaya yurt dışından gelen çok sayıda diaspora temsilcisi de katıldı.
Platform adına basın açıklaması yapan Yıldız Önen, Büyük bir tarihi miras izi bile kalmayacak şekilde yok edildi. İstanbulun en güzel camilerini yapan mimarların çocukları, Anadolunun muhteşem taş ustaları, terziler, dişçiler, yoksul Ermeni köylüleri, bilim insanları, yazarlar, gazeteciler, yayıncılar ve milletvekilleri katledildi. Bugün bize acı veren Türkiyedeki düşünsel çoraklıkta bunun büyük rolü vardır dedi.
Önenin ardından söz alan diasporadan gelen temsilcilerden Diana Yaylovan, Aradan yüzyıllar geçse de biz bu acıyı unutmayacağız dedi. Biz bugün burada büyük bir soykırım karşısında Başınız sağolsun mesajı duymak için değil, özür dilenmesini beklemek için geldik diyen İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit Efenin ardından söz alan Ermeni Genel Hayırseverler Birliği (AGBU) Temsilcisi Nicolasa Tavitian ise soykırımın tanınması için devlete sürekli çağrıda bulunmaları gerektiğini söyledi.
Konuşmaların ardından yurttaşlar, karanfilleri katledilenlerin anısına denize attı.
SEVAGIN MEZARINDA BAŞBAKANA ÇAĞRI İkinci anma ise zorunlu askerlik görevini yerine getirirken öldürülen Sevag Balıkçının mezarı başında gerçekleştirildi. Şişlideki Ermeni mezarlığındaki anmaya, Balıkçı ailesinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. Sevagın annesi Ani ve babası Garabet Balıkçı, oğullarının mezarına güller bıraktı. Oğlunun ölümüyle ilgili savcının kaza diyerek mütaala verdiğini belirten anne Ani Balıkçı, Keşke kaza olduğuna inansam oğlum, 24 Nisanda öldürüldü diye konuştu.
***
Gerçekle yüzleşilmeli
1915in yıldönümünde demokratik kitle örgütleri ve partiler de açıklamalarda bulundu.
»ÖDP: 99 yıl önce bu topraklarda büyük bir acı yaşandı. Ermenilerin yaşadığı bu insanlık trajedisini yüreğimizin derinliklerinde duyuyor, o süreçte yaşamını yitirenleri hüzünle anıyoruz. Bugün ihtiyacımız bu tarihsel acıyla yüzleşebilmek, Ermenilerle tarihsel düşmanlık zihniyetiyle köklü bir hesaplaşma yaşayabilmektir. Zamanında bu tarihsel acı ile yüzleşebilseydik Hrant Dink ve Sevag Balıkçı kardeşimiz aramızda olurdu.
»İHD: Ermeni Soykırımı 99 yıldır inkar ediliyor. Soykırım bir politika, bir diplomasi, bir uluslararası ilişkiler konusuna indirgenemez.
»BDP: Geleceğimiz açısından, kardeşçe birbirine bakabilme huzurunu bulabilmek açısından Ermeni Soykırımı ile yüzleşmek, hesaplaşmak önemlidir.
»Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği: Ermeni halkının beklediği adım bir mesaj değil, sorunlarının çözülmesidir. Ermeni halkı ve onlara can olan bizlerin beklentileri özgür, demokratik ve adil bir yurttaşlık hakkıdır.
***
Taksim'de geniş katılımlı anma
Ermeni Soykırımın 99. Yıldönümünde Fransız Konsolosluğu önünde bir araya gelen yüzlerce insan soykırım kurbanlarını andı. Rakel Dink ve askerde katledilen Sevag Balıkçının anne ve babasının ön saflarda yer aldığı anmada, Hrant Dink ile Sevag Balıkçının fotoğraflarını taşındı. Her yıl Taksim Meydanı'nda yapılan anma, bu yıl meydan kapatıldığı için Fransız Konsolosluğu'nun önünde gerçekleştirildi. Yüzlerce kişi Fransız Konsolosluğu önüne akın etti. Ellerinde kırmızı karanfiller ve katledilen Ermenilerin fotoğraflarıyla, etrafı kırmızı karanfiller ve mumlarla çevrili Ermenice ve İngilizce , 99 yıl Ermeni soykırımı anıyoruz ve Soykırım kurbanlarının fotoğraflarının yer aldığı pankartlarının arsında yerini aldı. 19 Ocak 2007 yılında katledilen Hrant Dink in eşi Rakel Dink ve Askerde katledilen Sevag Balıkçının anne ve babasının ön saflarda bulunduğu anmada, yurtdışından gelen Ermeni diasporası,insan hakları savunucuları, siyasetçiler ve sanatçılar da hazır bulundu. Öte yandan HKP üyesi olduğu söylenen bir grup da anmanın yapıldığı sırada Taksim'de ırkçı sloganlar atarak bir yürüyüş gerçekleştirdi.
Öte yandan HKP üyesi olduğu söylenen bir grup da anmanın yapıldığı sırada Taksim'de ırkçı sloganlar atarak bir yürüyüş gerçekleştirdi.
Forumda bir HKP üyesi olsa da bu bilginin doğru olup olmadığını, doğruysa gerekçesinin ne olduğunu bize anlatsa. İnsanlar 99 yıl önce gerçekleşmiş bir ''büyük felaket'' konusunda acılarını yaşarken buna bir tepki göstermenin ve iddia edildiği gibi ırkçı sloganlar atmanın faşizan bir yaklaşım olmanın ötesinde anlamı ne olabilir?
Anlamak zor!
Bu ileti en son melnur
tarafından 25.04.2014- 15:44 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Öte yandan HKP üyesi olduğu söylenen bir grup da anmanın yapıldığı sırada Taksim'de ırkçı sloganlar atarak bir yürüyüş gerçekleştirdi.
Forumda bir HKP üyesi olsa da bu bilginin doğru olup olmadığını, doğruysa gerekçesinin ne olduğunu bize anlatsa. İnsanlar 99 yıl önce gerçekleşmiş bir ''büyük felaket'' konusunda acılarını yaşarken buna bir tepki göstermenin ve iddia edildiği gibi ırkçı sloganlar atmanın faşizan bir yaklaşım olmanın ötesinde anlamı ne olabilir?
Anlamak zor!
HKP aciktan Ermeni düsmanligi yapan ve ismi ne olursa olsun yasanlar konusunda osmanli'yi hakli gören siyasi görüs bildiren bir parti. Siz hala HKP'nin bu tip irkci sloganlar atacagina inanmiyormuusunuz? Siz HKP'yi sosyalsit sol olarak görenlerdensiniz, unutmustum.
HKP'nin Ermeni düşmanlığı yaptığını gösteren bir kanıtın var mı?
Biraz araştır görürsün. Sadece Solportal ı takip etme. HKP'yi daha taniyamadiysan yapacak bir şey yok. HKP'nin internet sayfasında bazı ipuçları göreceksin.
Bir şey söylüyorsun, arkasında durmuyorsun. Bir parti için somut birşeyler söylüyorsan, onu açık bir şekilde ortaya koyabilmelisin. Bunu yapamıyorsan, söylemeye çalıştığın şeyin kulaktan dolma bilgi olduğu ortaya çıkar. Üstelik ''araştır görürsün'' demek de bir tartışma şekli değil.
Bak sana açık bir şekilde söyleyeyim, sadece HKP için değil, herhangi bir parti için bile ''Ermeni düşmanlığı'' söz konusu olmaz. Sen Ermeni düşmanı derken bile eminim ne söylediğinin farkında değilsin. Bir yerlerde böyle konuşulduğunu duymuşsun, üzerinde hiç düşünmeden de sahiplenmişsin. Kanıt gösterememenin nedeni de bu.
Bir şey söylüyorsun, arkasında durmuyorsun. Bir parti için somut birşeyler söylüyorsan, onu açık bir şekilde ortaya koyabilmelisin. Bunu yapamıyorsan, söylemeye çalıştığın şeyin kulaktan dolma bilgi olduğu ortaya çıkar. Üstelik ''araştır görürsün'' demek de bir tartışma şekli değil.
Bak sana açık bir şekilde söyleyeyim, sadece HKP için değil, herhangi bir parti için bile ''Ermeni düşmanlığı'' söz konusu olmaz. Sen Ermeni düşmanı derken bile eminim ne söylediğinin farkında değilsin. Bir yerlerde böyle konuşulduğunu duymuşsun, üzerinde hiç düşünmeden de sahiplenmişsin. Kanıt gösterememenin nedeni de bu.
Haklısın sayın abbas, zaten Türkiye'de asla Ermeni düşmanlığıda yok. Aslında bakarsan ve herkesten duyarsın, Türkiye'de ne Ermeni, ne Kürt, ne Alevi, ...... düşnamlığı falan yok, tümü uyduruk laflar, doş mihrakların oyunu. Türkiye işte böyle bir ülke, yaptığını, söylediğini,.... inkar edenler topluluğu.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.