1940 tarihli Gazap Üzümleri nin yönetmeni John Ford, en iyi yönetmen Oscar'ını almıştı.
Üretim araçları ve bilgileri ellerinden alınmış, ormanları yakılmış, köyden şehre sürülmüş Kürtlerin kendi topraklarında kalan tek yeraltı varlığı, devletin katlettiği binlerce gencin toprak altındaki kemiklerinden ibaret
Bahar geldi, Türkiyenin Batısında hasat zamanı yaklaştı. Haliyle Kürtler için Gazap Üzümleri sahnelerinin yeniden kurulmasına az kaldı. Her türlü varlıkları ellerinden alınmış olan binlerce yoksul Kürt yakında dönemsel göçe başlayacak. Trenler aylarca çocuk, yaşlı, kadın, binlerce Kürdü batıya taşıyacak. Orada fındık toplayacaklar, toprağı eşeleyip kestek eleyecekler. Aynı esnada dışlanmalara, hakaretlere, ırkçı saldırılara maruz kalacaklar. Gittikleri yerlerdeki her türlü adli vakanın faturası onlara kesilecek. Tıkıştıkları kamyonetlerin, traktörlerin römorklarında, devletin mecbur bıraktığı bir yolu kat edecek, trafik kazalarında ölecekler. Çadırlarda hastalanacaklar. Karın tokluğuna kavurucu güneşin altında aylarca çalıştıktan sonra da yorgun argın, aç biilaç geri dönecekler. Çünkü çoraklaştırılmış, üretim araçları ve bilgileri ellerinden alınmış, ormanları yakılmış, köyden şehre sürülmüş Kürtlerin kendi topraklarında kalan tek yeraltı varlığı, devletin katlettiği binlerce gencin toprak altındaki kemiklerinden ibaret.
Hesap kitap Unutamadığım sahnelerden biridir; 1990lı yılların ikinci yarısında, Yüksekovadaki köyümüzün arkasındaki Dağlıca mıntıkasında köyler bir bir boşaltıldıktan sonra, devasa TIRlar kesilen ceviz ağaçlarının dev gövdelerini Türkiyenin Batısına taşımaya başlamışlardı. Sabah köyümüzün ortasından Dağlıcaya giden TIRlar, akşamları yüklenmiş olarak gözlerimizin önünden varlıklarımızı alıp gidiyorlardı.
Kürtlerin bu trajedisinin birebir tanığı ve Diyarbakır Cezaevi vahşetinin mağdurlarından, taze Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak, seçimlerden sonraki beyanatında başta petrol olmak üzere bölgedeki yeraltı kaynaklarından elde edilen gelirlerinden yerel yönetimlere pay aktarılmasını talep etti. Enerji Bakanı Taner Yıldız, hükümet, gazeteci Gülay Göktürk ise Türkler ve devlet adına yanıt verdi. Yıldızın Kışanaka yanıtı dayanaksız bir Bu mümkün değil cümlesinden ibaretti. Göktürk ise bu imkansızlığı devlet ve anti-Kürt cenah adına şöyle izah etti: Alalım kalemi kağıdı elimize, Cumhuriyet tarihi boyunca Güneydoğuya ne kadar devlet yatırımı yapıldığını, ne kadar dolaylı dolaysız gelir transferi gerçekleştiğini, ne kadar teşvik verildiğini, ne kadar sosyal yardım, ne kadar kamu hizmeti gerçekleştirildiğini ve bütün bunların karşılığında bölgeden il il ne kadar vergi toplandığını hesaplayalım!
Her şey Batı için Kürt siyasetçilerine parmak sallama cüretkârlığının arkasındaki gücün devşirildiği alan, elbette anti-Kürt algının da üretildiği sahadır. Göktürk de giderek genişleyen bu sahadan beslenerek Kürtlere elektrik faturalarını hatırlatıyor ve Türk halkının diğerkamlığından, bilinç düzeyinden ve yüce gönüllüğünden dem vurup aba altından sopayı gösteriyor: Türkiyenin göreli olarak zengin Batı kesimleri Doğu ve Güneydoğu Anadoluya aktarılan paralara, verilen teşviklere, sürekli izlenen gelir transferi politikalarına itiraz etmeyi akıllarından bile geçirmedi Daha birkaç yıl öncesine kadar, o bölgelerde elektrik, su parası ödemek gibi bir adet olmamasını bile anlayışla karşıladı, üzerinde durmadı.
Göktürke döneceğiz ama önce iktisatçı Mustafa Sönmezin Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği (GABB) için hazırladığı Doğu ve Güneydoğu Anadoluda Sosyo-Ekonomik Sorun ve Çözüm Önerileri başlıklı raporunda, 1970lerden bu yana Kürdistanın istikrarlı bir biçimde yoksullaştığını gösterdiğini hatırlayalım. Bu arada Sönmez, tahsilatçı edasıyla cüretinin kaynağını gösteren Göktürkün elektrik faturasına da açıklık getiriyor: GAP sihirli değneğinin aslında Bölge için değil, daha çok Batıdaki gelişmiş bölgelerin enerji ihtiyaçları için dizayn edildiği yeterince ortaya çıkmıştır. Bölgenin hidrolik ve diğer enerji kaynakları kullanılarak da üretilen Türkiye toplam elektrik enerjisinden 2006da bölgenin 21 ilinin payı yüzde 6,8. 2006da Türkiye ortalaması olarak belirlenen kişi başına 202 kilovatsaat elektrik kullanımı, Bölgenin 21 ili için ortalama 78 kilovatsaattir. Bu, Türkiye ortalamasının yüzde 38i demektir. Kürtlerin elektrik faturasına dair hissiyatını bir Kürt genci özetlemişti: Devlet işkencede bana verdiği elektriğin faturasını ödemeden benden elektrik faturamı ödememi beklemesin!
Modern tehcirKırsal bölgelerde yaşayan Kürtler, devletin köy boşaltma ve neo-liberal politikalarının henüz hız kazanmadığı 1980 öncesine kadar tarım ve hayvancılık başta olmak üzere geleneksel üretim yöntemleriyle geçiniyordu. Ne var ki 1980lerden itibaren doğrudan devlet müdahaleleri neticesinde tarım ve hayvancılık kırsal alanda büyük bir çöküşe geçti. Irmakların önüne baraj bentleri çekildi, AKP döneminde de güvenlik barajları projeleri hızlandırıldı. Devlet özellikle yoksul Kürt köylülerini PKK den uzaklaştırmak ve bu kesimleri asimile etmek için çok tanıdık bir makro politikaya başvurarak, 1990larda binlerce Kürt köyünü boşalttı. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsüne göre 19862005 döneminde güvenlik nedenleriyle göç eden nüfus büyüklüğü tahminen 953.680-1.201.200 arasında. Göç-Der ise 1.464 köyün devlet tarafından boşaltıldığını ve bu süreçte 4 ila 4.5 milyon anadili Kürtçe olan Türkiye yurttaşının yerinden edildiğini aktarıyor. Bu devasa zorunlu göç, bir tür modern tehcir olarak da görülebilir. Köyleri yakılarak Türkiye metropollerine sürülen milyonlarca Kürdün bir taraftan ucuz işgücü ihtiyacını karşılayacağı, öbür taraftan Türk toplumu içinde asimile olup Türkleşeceği ve esas olarak PKKden uzaklaşacağı düşleniyordu. Ancak devletin bu hesabı tutmadı. Zira metropollere yığılan Kürtler devlete yönelik öfkelerini yine Kürt hareketinin çatısı altında dillendirmeyi sürdürüp PKKye olan desteklerini şehirlerde devam ettirdiler. Ancak yoksul Kürt kitlelerinin ucuza çalışması, Türkiyenin Batısındaki Türk yoksulların işsizliğini de artırdı. Bu da Türklerle Kürtler arasında yeni bir gerilime ve dolayısıyla anti-Kürt hınca kaynaklık etti.
Koltuktan başlayalım mı? 2000li yılların ortalarından itibaren Türk Solu isimli ırkçı bir mevkute, Kürtler Türkiyeyi işgal ediyor yollu yayınlar yaparken, tam da Göktürkün argümanlarını kullanıyordu. Irkçılık göz karartıcıdır. Bir defa o limana demir attığınızda isteseniz de ki istemezsiniz- hakikatleri göremezsiniz. Fakat eğer devlet adına söz alıyorsanız, onun faturalarını da üstlenirsiniz.
Oysa Kürtleri daimi bir yoksulluğa mahkum ederek kendine tabi kılmaya girişmiş bir devletin merkeziyetçi ekonomi politikalarına karşı yerele kaynak talep etmek, haddinin sınırlarının idrakinde olmadığı anlaşılan Göktürke göre en basitinden ayıp. Dahası, Kışanakın talebinin yaraladığı gönülleri tamir etmek de en başta bölge halkına düşer buyuruyor Göktürk. Yaralı gönlüyle elinde elektrik, su faturalarını sallayan Göktürke basit bir soru: Tahsilata, üstünde oturduğunuz Dağlıcadan götürülme ceviz ağacı koltuklardan başlayalım mı?
İRFAN AKTAN
Bu ileti en son melnur
tarafından 28.04.2014- 14:12 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.