İttihatçıların iktidar olma korkusu/Mehmet Bozkurt
I.
Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı adını verdiği anı kitabında devleti ele geçirdiği halde hükümet kurmaya yanaşmayan İttihat ve Terakkinin bu çekinikliğinin tarihte bir benzeri olup olmadığını sorar ve şöyle devam eder: İttihat ve Terakki, Büyük Harpin ortalarına kadar, bir türlü sadrazamlığı kendine lâyık görmemişti. Kâmil ve Sait Paşalar yüzde yüz eski adamlardı. İttihat ve Terakki, iki yeni adam buldu; Mahmut Şevket Paşa, Sait Halim Paşa. Bunlar dahi Osmanlı İslam vezirleri idi. (s.25)
Doğruya doğru, Çankayanın yazarının bu sözlerine itiraz etmek elde değilmiş gibi gözüküyor. İktidarı büyük bir aşkla isteyen, devleti sadece kendilerinin kurtarabileceğine iman etmiş olan bu genç cesur devrimciler, hükümeti kurmak söz konusu olduğunda mahcubiyetle bir kenara çekilmişler, eskilerin birçok kez sınanmış ekâbirlerine iktidar olma yolunu açmışlardır. Olacak iş mi, sen kalk mülazımı evvel, yani kolağası yani şimdinin teğmeni; boyuna, posuna, rütbene, kordonuna bakmadan padişaha, hükümete, dağ gibi paşalara başkaldır, dağa çeteye çık ve saltanata diz çöktür meşruti idareyi ilan ettir sonra da kenara çekil. Bu Resneli Niyazidir... Göbeğinin üstünden boynuna kadar omuzları dahil; nişan, madalya, rütbe işaretleri ve kordonlarla bezenmiş Osman Paşayı ordugahtan çekip dağa kaldırmış, ardından da ihtilal bildirgesi göndermiştir padişaha güvercin kanadında!
Yani şimdi kim kuşku duyabilir Enverin, Eyüp Sabrinin, Resneli Niyazinin gözü karalığından. Bunlar ünlü olanlar. Ardılları da var. Feroz Ahmad İttihat ve Terakkide adları az bilinenleri de onurlandır tek tek sayar: Sadık Bey, Yüzbaşı Habip, Ziya, Fahri, İbrahim Sahir... (s.23)
Yalçın Küçükün pek güzel adlandırmasıyla çocuk ihtilalcilerdir bunlar. Saf, temiz, çıkarsız...
Çeteye çıktılar.
Osmanlı Ordusunun âsilerinden oldular. Makedonya dağlarında gerillacılığa soyundular Temmuz 1908de... Ölümden öte yol tanımadılar, haklarında verilen ölüm fermanlarını büyük bir aldırmazlıkla gülerek karşıladılar. 30 küsur yıl önce kapatılan meclisin yeniden açılmasını ve bu meclisin dayanağı olan Anayasanın yürürlüğe sokulmasını istiyorlardı. Padişah üstlerine ordularını saldı. Ordu komutanlarının kimi öldürülürken kimi don gömlek dağa kaldırıldı. 20 Temmuzda, Manastırda bu defa halkın huruç eylediği haberini alan İstanbul, nihayetinde pes etti. Tarih 24 Temmuz 1908i işaret ederken başkentte 101 pare top atışı yapılıyordu. Zor, zorbayı dize getirmiş, meşrutiyeti yeniden ilân etmeğe mecbur etmişti. Hükümet kurmalarını engelleyecek hiçbir babayiğit yoktu ancak onlar yanaşmadı. İttihat ve Terakkinin halk arasında dolaşan esrarengiz hayaleti İstanbulu kuşatmış, 600 yıllık hanedanı çaresiz bırakmıştı. İktidar bir kol mesafesinde önlerindeydi. Alamadılar. Almadıkları gibi padişahla birlikte diz çöken kabineye iktidarı bırakıp kenara çekildiler.
Temmuz devriminden sonra Aralık 1908de yapılan seçimlerde meclisi silme İttihatçılar doldurdu. Mevcut KÂMİL PAŞA hükümeti güvensizlik oyuyla düşürüldü. Büyük harflerle yazdım paşanın adını. Yeminli İttihatçı düşmanıydı. Böyleyken bile iki kez daha hükümet kurmasına izin verdiler ihtiyara. 31 Mart gerici ayaklanmasının Selanik, Manastır, Üsküp gibi ihtilal merkezlerinde duyulmasıyla ayaklanmayı bastırmak için yola çıkanlar, ananızın tumanını başınıza geçireceğiz yollu, ayıp haberler saldılar Kâmil Paşa soyundan gelenlere. Gerici ayaklanmanın düzenleyicilerinden Ahrar Partisinin ve ardından kurulacak olan gerici Hürriyet ve İtilafın açık destekleyicilerindendi Kâmil Paşa. Başına o ayıp şeyi geçirmek şöyle dursun, Ekim 1912de yeniden başbakan yapılmasına göz yumdular hazretin. Sonra mı? Sonrasında, yineliyorum cüretkâr çocuklardı, tarih 23 Ocak 1913ü gösterirken Bakanlar Kurulu toplantısının yapıldığı hükümet konağını bastılar. Toplantının yapılmakta olduğu kata gelinceye kadar arkalarında üç beş ceset bırakırken, ne oluyor, durun hele deyip önlerine dikilmeye çalışan Harbiye Nazırı Nazım Paşayı da vurup öldürdüler. İstifası istenilen Başbakan Kâmil Paşanın, elinin kağıda kaleme uzanmaktaki isteksizliğinin ise kafasına dayanan tabanca ile kolayca çözüldüğünü yazar tarih yazıcıları. Peki sonra... Sonrası Mahmut Şevket Paşa. Mahmut Şevket Paşanın başbakanlığa getirilmesi, İttihatçıların tam iktidar döneminin başlangıcı olarak işaret edilse de buradaki tam bana göre eksiklidir. Hükümeti oluşturan üyelerin İttihatçı olmaları böyle bir hükmü doğrular niteliktedir ama hükümetin başı Mahmut Şevket Paşanın iyi bir asker olmaktan öte bir özelliği yoktur ve suikast sonucu öldürüldüğü 11 Haziran 1913e kadar da İttihatçılara bolca zorluk çıkarmıştır. Yani kellelerini koltuklarının altına alıp hükümeti zorla dize getiren İttihatçılar, yapmış oldukları devrimden beş yıl sonra kendi hükümetlerini kurarlarken bile başbakanlık koltuğuna oturtacakları essahtan kendilerinden olan birini bulamamışlardır!
Peki, özetlemeye çalıştım; çeteye çıkıp gerillacılığa soyunan, zor kullanarak zorbayı deviren; hükümet konağını basıp Harbiye Nazırı kurşunlayan, başbakana zorla istifa mektubu imzalatan bu cesur, yürekli, devrimcilerin iktidar olmaya yönelik korkaklıklarını, hadi çekiniklik diyelim, neye bağlamalıyız?
Olmadı... Yazı uzadı. Devam etmeye kalkarsam sayfanın diğer kısımlarından tırtıklamak kaçınılmaz olacak. Haksızlık edemem. Eh, bu durumda sorunun yanıtı haftaya kalacak.
İttihatçıların iktidar olma korkusu/Mehmet Bozkurt
Önceki yazı şu soruyla bitirilmişti: ...Bu cesur, yürekli devrimcilerin iktidar olmaya yönelik korkaklıklarını, hadi çekiniklik diyelim, neye bağlamalıyız?
Şu olabilir mi?
Osmanlıda devlet adamı dediğin tecrübesi fiziksel görünüşüne az/çok yansıyan, yani yaşını başını almış, mümkünse dolgun vücutlu, saçları kırlaşmış, kalıplı fesinin püskülü taralı, masa başı mesaiye bağlı olarak hafifçe kamburu çıkmış olmalıydı. 1908 Temmuzunda fes, mes, püskül bir yana Enver 27, Cemal 36 yaşındaydı. Talat o tarihlerde her ne kadar topluca denebilecek kilosuyla Osmanlı devlet adamı tipine yakın duruyorsa da henüz 34ündeydi ve devlet tecrübesi posta memurluğundan ibaretti. Şöyle bir bakıldığında 913ten 918e kadar devleti yönetecek olan üçlü ve diğer ittihatçı kadrolar oturaklı bürokrat tarifine sığmayan, genel tarifin dışına düşen hayli genç insanlardan oluşuyordu. Öncesinde, yani 1908de tecrübesizliğin getirdiği yönetememe endişesiyle yürütmeye el koymaktan kaçındıklarını ve hatta bu ihtilâlciler için çoluk-çocuk tabirinin sıklıkla kullanıldığını meraklıları bilir. Temsil, ünlü İttihatçı, milletvekili ve Taninin başyazarı Hüseyin Cahit Yalçının yazdıkları var ve biz bunları Feroz Ahmadın İttihat ve Terakki adlı kitabından okuyup öğreniyoruz: Rütbesiz, nişansız, şan ve şöhretsiz bir gencin vezaret unvanıyla sadrazamlığa çıkmasını bu memleketin havsalası almazdı. Hükümetin başına çıkmayı onların zihinleri almadığı gibi memleketin de hazmedebilmesi imkânsızdı... 1908 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti bir posta başkâtibi olan Talat Efendiyi Sadrazam ilan edemezdi; buna şartlar ve haller imkân vermezdi... Eğer böyle bir şey olsaydı memlekette muhakkak anarşi çıkardı... İttihat ve Terakki mensupları da bunu fark etmişler ve yüksek makama geçmeye kalkışmamışlardı. (s,39)
İttihat ve Terakkinin yürütmeyi tümüyle ele almakta gösterdiği korkaklık ya da çekingenlikte tecrübesizlik anlamına gelmek üzere çoluk çocuk olma halleri büsbütün yok sayılamazsa da esas nedeni başka yerlerde aramak daha doğru olacaktır gibi geliyor bana. Hem sonra dört yıl süren Denetleme İktidarı dönemi boyunca sürgünler, hapislikler, çeşitli baskılara rağmen iktidara yönelik atılımı yapmak için saçlarının başlarının ağarıp tombullaşmayı beklemeleri tuhaf olmalı! Saçını başını ağartıp tombullaşan, zaten buna da kudretten eğilimli olan sadece Talat Paşadır. Kaldı ki o da yaşamındaki sadelik ve halkçı tutumuyla Osmanlı bürokrat tipine hiçbir zaman ayak uyduramamıştır. Üstelik dünyanın bütün günahlarının üstüne yıkıldığı Talat Paşa İttihatçı dönemin sona ermesine bir yıl kala 917de sadrazam olmuştur.
İktidara yönelik korkaklıklarını, hadi çekiniklik diyelim, çoluk çocuk olmalarına bağlamak fazlasıyla eksikli olacaktır. Onları iktidar korkağı yapan esas neden kendilerini iktidara taşıyacak ve orada tutunmalarını sağlayacak toplumsal güçten, yani savundukları fikirlerin sahibi olan sınıftan yoksun bir coğrafyada yaşıyor olmalarıdır. Nitekim İttihat ve Terakkinin Tam iktidar olmaları, eylemde mâhir bir avuç genç subayın darbesinden sonra, 1913 ünlü Babıali Baskını gerçekleşecektir.
Bir de örgütsel sorunlar var.
İttihat ve Terakki, gücünü Makedonyada alaylı olmayan genç subaylardan ve bura kentlerinde örgütlü Cemiyetten alıyor. 1909 gerici ayaklanmasında bile, ayaklanmanın merkezi başkentte karşı devrimcilere karşı direnç gösterebilecek ciddi bir örgütlülüğün olmadığı görülüyor. Bu zafiyete bir de parti, Cemiyet çekişmesini ilave etmemiz gerekiyor. Tarık Zafer Tunayanın Türkiyede Siyasal Partiler adını taşıyan değerli kitabında yayımladığı belgelerden parti, Cemiyet kavgasının 1913 Kongresine kadar sürdüğünü, burada alınan bir kararla Cemiyetin kesin olarak partiye dönüştüğünü öğreniyoruz. (Cilt: 1,s,106, Belge 17, 18.)
1908den 1913e kadar yapılan kongrelerin dördü Selanikte ve tamamen Cemiyetin kanatları altında gizli olarak yapılıyor. Benim bundan anladığım, ihtilal yapmış partinin gövdesinin halen gizlide olduğudur! Ayrıca belirtmeliyim ki kişisel oyumu, Cemiyetin tamamen partiye dönüştürülerek bu suretle tasfiye edildiği kararının dışarıya karşı alındığı fikrini savunanlardan yana kullanmaktayım. Cemiyetin tasfiyesi asla sahilik kazanmamıştır. Bunun yerinde olup olmadığı tartışması boş olacaktır. Bana sorarsanız, sorduğunuzu varsayarak yazıyorum, bu kararın sahilik kazanmaması pek doğru ve pek yerinde olmuştur. Çünkü Cemiyet büyük ölçüde Teşkilat-Mahsusadır. 1920 ihtilâlcilerinin dayanağı olan Kuvay-ı Milliye ise Teşkilat-ı Mahsusadan başka nedir ki?
İttihat ve Terakki... Yani Talat, Enver ve Cemal ve Bahattin Şakir ve Dr. Nazım ve adları az bilinen ötekiler; genç olduklarından değil, yaşadıkları coğrafya izin vermediği ve partilerinin yapısal sorunları nedeniyle 1913e kadar beklemek durumunda kalmışlardır... Sonrası Babıali Baskını ve yönetime el koymadır. İktidar mı? Savaşmaktan nefes alamayanların iktidarı mı olurmuş! İktidar ardıllarıyla gelecektir. 1926 diyebiliriz. Saydıklarım arasında iktidarı gören olmayacaktır.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.