27 Mayıs hareketinin yıldönümü bugün. Televizyonlarda bu tartışmalara rastlayacağız. Bu bir fırsat olur. Darbe mi, devrim mi sorusunu sormanın tam zamanı. 27 Mayıs bir darbe miydi, yoksa bir devrim mi? Daha da genelleştirerek darbe nedir, devrim nedir sorusunun da cevabını vermiş oluruz. Korkut Boratav 27 Mayıs konusunda görüşlerini yazmış. Haklı olarak 27 mayıs'ın 12 mart ve 12 eylül'den farklı olduğunu ileri sürüyor. Bence üzerinde durulmaya değer bir konu.
Bir yıldönümü: 27 Mayıs
Korkut Boratav
Türkiyenin bugünkü ortamı, bence, faşizme gidiş (veya sürükleniş) özellikleri taşıyor. Bu bozulma, bugüne özgü değildir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ve Demokrat Parti (DP) iktidarı yıllarında benzer, karanlık dönemlerden geçtik. Bunlar, 12 Mart ve 12 Eylül darbe (askerî faşizm) yıllarından farklı olduğu için de bugünü andırmaktadır.
Geçen hafta bu köşede 1940lı yıllara baktım. Bugün de 1950li yılların ikinci yarısında yaşanan faşizme gidiş sürecini hatırlatmak istiyorum. Dönemin ayrıntılı, önemli incelemeleri Cem Eroğulun (Demokrat Parti: Tarihi ve İdeolojisi, İmge) ve Şevket Çizmelinin (Menderes: Demokrasi Yıldızı?, Arkadaş) kitaplarında var.
* * *
Tek parti (CHP) iktidarının son yılları: Düşün ve siyaset alanlarında çokseslilik ortadan kaldırılmış; yoğun bir anti-komünist söylem topluma egemen olmuş Mayıs 1950de DP iktidarı bu ortamı devraldı ve sürdürdü.
İktidara gelişinin ikinci ayında Menderes hükümeti, Kore savaşına asker yollamayı kararlaştırdı; ardından NATO üyeliği için başvurdu. Bir buçuk yıl sonra Türkiyenin NATOya katılması kesinleşti.
1950-1951de, ABD siyasetini, Senatör McCarthynin başlattığı anti-komünist kampanya biçimlendirmekteydi. Emperyalizmle askerî ve siyasî bütünleşmenin Türkiyeyi de aynı raya oturtması kaçınılmazdı. Barışseverler Cemiyeti, hükümetin Meclis kararı olmaksızın Koreye asker göndermesini protesto edince Başkan Behice Boran ve arkadaşları tutuklandı; yargılandı; hüküm yedi.
Esasen DPnin çok katı bir anti-komünist çekirdeği de vardı. Bir örnek Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleridir. Köy Enstitülerini tamamen tarihe karıştıracak kampanyayı, büyük ölçüde bu okullardaki komünist sızmalar savına dayandırdı. Başbakan Menderes de işine geldiğinde milli bünyemizi tehdit eden; memleketin aleyhine ajanlık yapan solcular söyleminden yararlanacaktı.
1951de Ceza Kanunu değiştirildi. Ünlü 141-142. maddeler, komünist liderler için idam; komünizm propagandası için ağır cezalar içererek ağırlaştırıldı. Sonraki on yıl boyunca eğitim, sanat, edebiyat, basın dünyaları saçma-sapan komünist avları ile renklenecekti. 6-7 Eylül olaylarının bir komünist tertibi olduğu Fuat Köprülü tarafından Mecliste ileri sürüldü; çok sayıda sicilli komünist (örneğin Aziz Nesin, Kemal Tahir) derdest edildi; aylarca yargılanmadan gözaltında tutuldu.
* * *
Anti-komünizm elbette tek başına faşizm değildir. DP iktidarının temsilî demokrasinin asgarî kurallarını adım adım çiğnemesi, faşizme gidiş sürecini de başlatmış oldu.
Bu bozulmanın ardında, 1950li yılların ikinci yarısında bir hayli etkili bir aydın muhalefetinin gelişmesi; adım adım CHP ile dirsek temasına geçmesi yattı.
1950 ve 1954te yüzde 53 ve 57lik iki ezici seçim zaferi, Menderes ve çevresi için bu muhalefeti tasfiye etme; rejim-dışına atma yetkisi olarak yorumlandı. Ana öğeleri sıralamakla yetinelim:
Memurların, yargıçların, üniversite öğretim üyelerinin yasal güvenceleri kaldırıldı; aykırı gidenler görevden alındı; emekliye sevk edildi. Ünlü ve muhalif çok sayıda öğretim üyesi üniversitelerinden uzaklaştırıldı. Basın kanunu değişti; cezaevlerini tanıyan gazetecilerin sayısı hızla arttı.
Parlamenter muhalefetin hareket alanı giderek daraltıldı. Millet Partisi mahkeme kararıyla kapatıldı; dokunulmazlıkları kaldırılan muhalif milletvekilleri, CHP Genel Sekreteri tutuklandı; yargılandı; kimileri hüküm yedi. Muhalefete, başta İnönüye dönük sokak saldırıları yaygınlaştı. Parlamenter siyasetin dışında Vatan Cephesi örgütlemeleri iktidar tarafından başlatıldı.
Son adım, 28 Nisan 1960ta Tahkikat Komisyonunun yasalaşması ile atıldı. Milletvekillerinden oluşan bu Komisyon, hemen hemen sınırsız yargı yetkileriyle donanmaktaydı. İtiraz, temyiz yolları kapalı kılınmıştı. Yaygınlaşan görüşe göre, Komisyon önce CHPyi kapatacak; sonra da çok parti rejimine son verecekti.
Birkaç yıldan beri muhalif hocalar ile öğrenciler arasında yakın ilişkiler; dayanışmalar oluşmaktaydı. Tahkikat Komisyonuna ortaklaşa tepki, yaygın öğrenci protestolarına, çatışmalara dönüştü. 27 Mayıs 1960 darbesi bu ortamda gerçekleşti ve Türkiyenin faşizme geçiş sürecini durdurdu.
* * *
Bu yazı, 27 Mayısın elli dördüncü yıldönümüne yayımlanacak. Önceki kuşakların sosyalistleri, devrimcileri 27 Mayısı istisnasız olumlu karşıladılar; desteklediler. Örnek olarak Nazımın 28 Nisanda öldürülen Vedat Demircioğlunu anan Beyazıt Meydanındaki Ölü şiirini; Vedat Türkalinin Bir Gün Tek Başına romanını hatırlatayım.
Haklıydılar. Nitekim, 27 Mayısla birlikte Türkiyeyi bir kez daha çoksesliliğe taşıyan; sol ve sosyalist düşüncelerin yaygınlaşmasını mümkün kılan yirmi yıllık, sancılı, ama aydınlık bir dönüşüm de başlamış oldu. Her aşamada Türkiyenin tutucu, gerici güçlerinin engelleriyle karşılaştı; onlara rağmen ilerledi. Zira, faşizme geçiş sürecinin tamamlanması önlenmişti.
27 Mayıs hareketi darbe değil devrimdir. 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti iktidarı yasa dışına düşmüştü. Parlamento içinde ve dışında bulunan muhalefeti susturmaya çalışıyor ve bu yönde tutuklamalar yapmaya başlamıştı. Gerici tek parti diktatörlüğüne giden yolda, halkla, öğrencilerle birleşip bu faşist gidişe dur diyen ordu içindeki Kemalist subayların gerçekleştirdiği 27 mayıs ihtilali darbe değil, Türkiye'nin önünü açan bir devrimdir.
27 Mayıs devrim değil darbedir, kendisinden sonra gelen bütün darbelerin de anasıdır. Demokrasilerde askerin siyasete karışması kabul edilemez. Seçimle gelen iktidarların seçimle gitmesi gerekir, aslolan budur. 27 mayıs zaten ilk seçimde gideceği belli olan bir iktidarı meşru olmayan yollardan devirmiş ve kendisinden sonra ortaya çıkan darbelerin önünü açmıştır. Bugün demokrasi yolunda yol alamadıysak bunun nedeni 27 Mayıs darbesidir.
27 Mayıs devrim değil darbedir, kendisinden sonra gelen bütün darbelerin de anasıdır. Demokrasilerde askerin siyasete karışması kabul edilemez. Seçimle gelen iktidarların seçimle gitmesi gerekir, aslolan budur. 27 mayıs zaten ilk seçimde gideceği belli olan bir iktidarı meşru olmayan yollardan devirmiş ve kendisinden sonra ortaya çıkan darbelerin önünü açmıştır. Bugün demokrasi yolunda yol alamadıysak bunun nedeni 27 Mayıs darbesidir.
Liberal yorumlarda çıtayı epey yükselttiniz. 27 Mayıs'ı 12 Mart ve 12 Eylül ile bir tutmak, anası saymak Nazlı Ilıcak'ın bile aklına gelmezdi. Sosyalizmi bu gerici düşüncelerinize kenar süsü yapmayın bari!
27 Mayıs devrim değil darbedir, kendisinden sonra gelen bütün darbelerin de anasıdır. Demokrasilerde askerin siyasete karışması kabul edilemez. Seçimle gelen iktidarların seçimle gitmesi gerekir, aslolan budur. 27 mayıs zaten ilk seçimde gideceği belli olan bir iktidarı meşru olmayan yollardan devirmiş ve kendisinden sonra ortaya çıkan darbelerin önünü açmıştır. Bugün demokrasi yolunda yol alamadıysak bunun nedeni 27 Mayıs darbesidir.
Bu ülkede sağcı, gerici kesimler, 12 Eylül ve 12 Mart'ı 27 Mayıs'ın rövanşı olarak gördü hep. TBMM'de Deniz-Yusuf ve Hüseyin'in idam edilip edilmemeleri oylanırken, eski DP'nin Meclis'teki artıkları, sağcılar, gericiler hep bir ağızdan "üçe üç, üç üç üç" diye anırıyor, 12 Mart faşistlerine destek veriyor ve Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın idamının kan davası olarak üç devrimci gencin asılmasına coşkuyla evet diyorlardı. Şimdi nasıl oluyor da, 27 Mayıs 12 Mart ve 12 Eylül'ün anası oluyor?
Bu ileti en son yorum2006
tarafından 29.05.2014- 03:08 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
27 Mayıs devrim değil darbedir, kendisinden sonra gelen bütün darbelerin de anasıdır. Demokrasilerde askerin siyasete karışması kabul edilemez. Seçimle gelen iktidarların seçimle gitmesi gerekir, aslolan budur. 27 mayıs zaten ilk seçimde gideceği belli olan bir iktidarı meşru olmayan yollardan devirmiş ve kendisinden sonra ortaya çıkan darbelerin önünü açmıştır. Bugün demokrasi yolunda yol alamadıysak bunun nedeni 27 Mayıs darbesidir.
Hangi demokrasiden bahsediyorsunuz; emperyalizmin taşeronu haline gelmiş AKP iktidarının ileri demokrasisinden mi? Mahlas olarak tekyoldevrim'i almışsın, liberal zevzekliği savunmaktan başka bir şey yaptığın yok. 27 Mayıs'ı 12 Mart ve 12 Eylül'le bir tutan kafa ancak gerici bir kafadır. Ondan solcu falan da çıkmaz. Beyhude yere sosyalizm gevezeliği yapıyorsun.
27 Mayıs devrim değil darbedir, kendisinden sonra gelen bütün darbelerin de anasıdır. Demokrasilerde askerin siyasete karışması kabul edilemez. Seçimle gelen iktidarların seçimle gitmesi gerekir, aslolan budur. 27 mayıs zaten ilk seçimde gideceği belli olan bir iktidarı meşru olmayan yollardan devirmiş ve kendisinden sonra ortaya çıkan darbelerin önünü açmıştır. Bugün demokrasi yolunda yol alamadıysak bunun nedeni 27 Mayıs darbesidir.
Nagehan Alçı da bunları söylüyor. tekyoldevrim'le biraz daha tartışsak che katildir demeye başlayacak. Sahibinin sesi böyle oluyor, demek ki.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.