El Akbar gazetesinde yayınlanan bir makalede, IŞİD'in "neredeyse Bağdat'a ulaşan" sürpriz saldırısının ardında yatan sebepler tartışıldı.
IŞİD'in Irak'taki hızlı ilerleyişinin nedenlerinin tartışıldığı makale şöyle;
"Musul'un düşüşü, IŞİD'in birkaç gün önce Samarra'ya yaptığı saldırıdan hemen sonra geldi. Militanlar, Samarra'daki Şiiler için büyük önemi olan İmam Hasan El Askerinin türbesini yıkma girişiminde bulunmuş, amaçlarının bölgeyi bir mezhep savaşına sürüklemek olduğu iddia edilmişti. Ancak IŞİD, Samarra'dan püskürtülmüştü.
Ancak saldırının boyutu, IŞİD'in Musul Askeri Havaalanı'nı ele geçirmesiyle belirginleşti ve ortaya bir dizi soru çıktı.
IŞİD böyle bir zaferi nasıl kazandı, Irak Ordusu ve güvenlik güçleri neredeydi, yapılan tezgahın derinliği neydi? Sorular çoğaltılabilir ancak en önemli 3 başlık şu; Bu operasyona kim karar verdi, hedefi ne ve neden şimdi?
En kolay akla gelen yanıtlardan biri; Suriye'den gerçekleşen kitlesel göç(militanların geçişi) ile birlikte Katar, Türkiye ve Suudi Arabistan'ın Nuri El Maliki'nin kendisini Irak'ın tek gücü haline getiren seçim zaferinden öc almak için buna yeltendikleri. Henüz kimse bu teoriyi doğrulayacak ya da çürütecek bilgiye sahip değil fakat bilgi sahibi olan taraflar, bahsedilen göçün, Suriyede başarı kazanan IŞİDin gelişimi göz önünde bulundurulduğunda olasılık dışı olduğuna inanıyor. Öte yandan çıkarları kesişse bile, bu üç ülkenin IŞİD'i kontrol edebileceği iddiası gülünç bulunuyor.
Durumu özetleyen en mantıklı analizin 2 boyutu bulunuyor. İlki, IŞİD'in Suriye'de değişen durumu akıllıca kavradığı, ufukta görünen ABD-İran uzlaşısı doğrultusunda bölgede kendilerini de kapsayan aşırı grupları tasfiyesinde anlaşıldığını sezmesi.
Bu durumun tohumları ilk olarak Suriye'de ortaya çıktı ve militanların denetimindeki Anbar eyaleti üzerinde devletin kontrolünün sağlanması için yapılan askeri hazırlıklar tespit edildi. Tüm bunlar IŞİD'e kendi pozisyonlarını güçlendirmek ve gelecekteki tasfiye ihtimalini kırmak için saldırı nedeni verdi.
IŞİD'e yönelik Amerikan tuzağı ihtimali İkinci boyut ise IŞİDe yönelik bir Amerikan tuzağı ihtimaline işaret ediyor. Bu, Saddam Hüseyin Kuveyti işgal etmeden önce ABDnin onu saf dışı bırakmak için bölgesel unsurların desteğini sağlamak amacıyla yaptıklarına benziyor.
Musulun düşüşüne yönelik uluslararası tepkiler ikinci analizi destekler nitelikte. Washingtonun silahlar da dahil gerekli tüm yardımları yapma konusundaki istekliliği hemen dile getirilişinin ardından, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon derin endişelerini ifade etti.
Bu analizle ilgili sorun, IŞİDin bu saldırıyla birlikte Iraka yönelik kendi angajman kurallarını, yani Kürtler'le silahlı çatışmaya girmeme konusundaki kararını çiğnemiş olduğu gerçeğini göz ardı ediyor oluşu. Bir karmaşa ortamında, Bağdat ve Erbil arasında tartışma konusu olan Ninova, Salahaddin ve Kerkükün kontrolünü elde tutmanın Kürtler'in çıkarına olduğu açık. Öte yandan, IŞİD Kürt bölgesinin sınırında kendi üslerini kurarken, Kürdistanın istikrarıyla övünen Kürt otoritelerinin oturup gelişmeleri seyretmeyeceği de kesin gibi. Son gelişmeler Erbil ve Bağdatı aynı mevziiye yerleştiriyor. İki tarafı da tehdit eden bu yakın tehlikenin önünü kesmek için, her ikisi de farklılıklarını bir kenara koymak zorunda.
Analize dair diğer sorun ise şu soruyu yanıtlamıyor oluşuyla ilgili: Liderleri, bu operasyonun Iraktaki tüm partileri ve bölgede bu gelişmelerden etkilenecek tüm tarafları kendilerine karşı birleştireceğini bildiği halde, IŞİD neye güvenerek böyle bir harekete kalkışıyor?
IŞİD'e karşı halk direnişi mi örgütlenecek? Muhtemelen yaşanan gelişmelerin en çarpıcı boyutu, Irak rejimini teşhir etmesi oldu. Eşi benzeri görülmemiş yolsuzluklarla anılan yönetim, harap olmuş Irakı yeniden inşa etme sürecinde başarısız olmakla kalmadı, kendi silahlı kuvvetlerini oluşturmayı da beceremedi. 1,1 milyon kişilik bir ordu, etnik olarak homojen sayılabilecek güney bölgelerinde bile güvenli bir ortam oluşturmaktan aciz durumda. İslamcı gruplar geçmişten bugüne bu bölgede Bağdat, Necef ve Kerbelayı birbirine bağlayan ana yolları kapatıp duruyor. Her gün düzinelerce insanın Bağdatta gerçekleşen saldırılara kurban gitmesi ya da Irak ordusunun binlerce kayba rağmen Felluceye girmeyi becerememesi de cabası.
Bu tabiri kullanmak pek uygun olmasa da olan bitenin tek olumlu çıktısı; Iraklı siyasi güçleri, birbirleriyle uğraşmayı bırakıp farklılıklarını bir kenara koyarak, ayrım gözetmeksizin herkesi hedef alan ve ülkeyi kasıp kavuran bu yönetim krizini aşmaya zorlaması olacak. Bu anlayış Necefteki Şii otoritelerince de desteklenir görünüyor, zira halkı silahlandırarak IŞİDe karşı bir halk direnişi örgütleme planı basına sızmış durumda. Öte yandan, böyle bir adım, nasıl başlayacağını herkesin bildiği ancak nasıl sonuçlanacağını kimsenin bilmediği türden olacağa benziyor. "
Bir yandan İslam referanslı siyasal hareketlerin -silahlı teröre başvursun veya başvurmasın- sahnenin önünde yer işgal ettiği bir dönemden geçiliyor; diğer yandan dünya hegemon güçleri bu hareketleri yakın zamana kadar denetlenebilir ve uygun fırsatlarda kullanılabilir "elverişli" malzemeler olarak görüp destekleyebiliyor. Ilımlı İslam-radikal İslam gibi tarihten ve sosyal/siyasal gerçeklikten kopuk ayırımlar üzerinden kontrol edilebilir "ılımlı" bölümlerinin güç kazanmasına oynanabiliyor. Bunun yangına körükle gitmek olduğu ayırımına da varamadan.
Üstelik bu ateşin kendi ülkelerine de sıçrayabileceği kaygısını yeterince duymadan. (Henüz Nisan başında İstanbul'da katıldığım kapalı bir toplantıda, Suriye politikası Türkiye ile paralel olan Fransa'nın diplomatlarının bu naifliği -herhalde pro-amerikan Hollande politikasının zorunlu gereği olarak- taşımaya devam ettiğini görmüştüm. Ancak cihatçı örgütlerde savaşan radikal vatandaşlarının geriye dönüşlerinde kendi toplumları için büyüyen bir tehdit olacağını söylediğimde en azından toplantıdaki Fransız parlamenterin bunu olanca samimiyetiyle desteklediğini, yani siyaset düzleminin kaygılı olduğunu not edelim).
Ateşle oynayan emperyalist yayılmacılığın, İslamcı teröristleri silah ve eğitimle desteklerken, meşru hükümetleri devirmek ve kendi bölge çıkarları için araç olarak kullanmak isterken, onların kontrol dışına çıkmaları bir yana, Batı ülkelerinde müslüman-arap karşıtı aşırı sağ hareketleri körüklüyor olduğunun ne kadar farkına vardığı ise ayrı bir konu. Cihatçı teröristlerin uyguladığı vahşet şiddeti tırmandıkça, Batı ülkelerindeki İslam-Arap karşıtı ırkçı faşizm bundan daha çok beslenmekte. Avrupa için buna Türk karşıtı aşırı sağı da eklemek gerekir. Kuşkusuz bunda Türkiye'deki AKP rejiminin giderek İslamcı-gerici yapılanmasının, demokratik tepkilere aşırı şiddetle karşılık vermesinin ve El Kaide, El Nusra ve IŞİD ("Irak-Şam İslam Devleti") teröristlerini desteklemesinin de payı var.
10 Haziran Salı gününden itibaren IŞİD güçlerinin Irak'ın ikinci büyük kenti Musul'u işgal edecek boyuta ulaştığını gördük. Ortada artık basit bir terör örgütünü aşan, Irak topraklarının belirli bir bölümünde hakimiyet kuran, adında taşıdığı "devlet" iddiasını haklı çıkarmak için askeri-idari kurumsal yapılar kuran ve terör çetelerinden düzenli orduya geçme alıştırmaları yapan, büyük bölge ülkelerinin de karışacağı bir bölgesel savaşı kışkırtma potansiyeli taşıyan bir güç peydahlanması vardır.
Türkiye ekseninden bakıldığında şimdi Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Ortadoğu'da oynadığı kumarın yeni bir aşamasına gelinmiş görünüyor. Musul Başkonsolosluğu'ndaki 49 kişinin ve 32 TIR şoförünün rehine olarak alındığı ve belli ki bir pazarlığın (muhtemelen IŞİD'in Musul işgaline göz yumma veya olası bir Bağdat-Erbil ortak müdahalesine karışmama pazarlığının) parçası yapılmak istenebileceği bu yeni süreci, çöken Ortadoğu politikasını bölgeye bir askeri müdahaleyle telafi etmek isteyecek maceracı bir iktidarla karşılama talihsizliği de yaşanmaktadır.
Ayaklar öylesine yere basmamaktadır ki, Salı günü Musul işgal edildiğinde Davutoğlu BM'de Güvenlik Konseyi'ne destek turlarını kesip dönmeyi bile düşünmemekte, Başkonsolosluğun acil tahliyesi gerçekleştirilmemekte, ancak diplomatların rehine alınmasından sonra (gelişi Perşembeyi bulacak şekilde) ülkeye dönmeye karar verebilmektedir. Bu lakaydinin şimdi de bir başka aşırılığa, o çok istenen askeri müdahaleye, hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerini ve izleyecek genel seçimleri etkilemek üzere, başvurulmasının kapısını aralaması çok mu çelişik görünür acaba?
Avrupa cephesine bakarsak, terör olaylarından bağımsız olarak, ama demografik istatistikleri ve gerileyen göç dalgalarını tahrif ederek, Avrupanın bir Arap-Müslüman istilasına uğradığını, bir "Eurabia" ("Avrabia") oluştuğunu (Raphael Liogier,"Le mythe de l'invasion arabo-musulmane", Le Monde Diplomatique, Mayıs 2014), Avrupa'da laikliğin tehlikede olduğunu, hatta AB ülkelerinin Ortadoğu'daki/Afrika'daki müdahaleci politikalarının yanlış olduğunu söyleyerek kendilerine giderek genişleyen seçmen çevrelerinden oy devşiren Milli Cephe türü hareketlerin, Avrupa içi İslamcı terör olaylarının yükselişini bahane ederek pazularını daha ne kadar şişirebileceklerini tahmin edebiliyor musunuz?
ABD'nin uzun vadeli planında Irak'ı üçe bölmek vardı. Bir Kürt devleti, bir Şii devleti ve bir Sünni devleti olarak. Irak-Şam İslam Devleti peşinekiler Suriye'nin bölünmesini de sağlayacağından ABD'den ve onun Türkiye'deki uzantısı Tayyip'ten destek görmüştür. Ancak Batılıların hesaplayamadığı birşey var. Bu da İslamcı fanatizmin kendilerine de yar olmayacağıdır. İstedikleri rejimleri göndermekte işlerine yarıyor ama, istedikleri rejimi kurmalarına engel oluyor. Bizim Osmanlı hayalleri peşinde koşan Davutoğlu ise zavallıdır. Osmanlı siyaseti Osmanlı bölgeye hakimken bile iflas etmiş, Osmanlı ağır yenilgiler alarak tarihe gömülmüştür. Onu sen mi canlandıracaksın? Tayyip de Sünni Müslümanlığı kendi kafasındaki Müslümanlık sanıyor ve dar mezhepçi kafası ile ülkeyi felakete sürüklüyor. Aklı sıra bölgede Sünnilere halife olacak. Yahu kim takar senin halifeliğini. Musul'a özel olarak gönderdiğin kendi adamın olan konsolosu bile kaldırdı adamlar. Ama bu zavalllılar, bırakın konsoloslukta çalışanları, eşlerini, çocuklarını zamanında tahliye etmeyi düşünemeyecek kadar aymaz. Kendisi Sünni halifesi ya, eli kanlı Sünni yamyam birlikleri kendisine dokunmaz sanıyor. Yahu efendi 21. yüzyılda dinle mezheple iş olmayacağını anlamak için ülkeyi de, bölgeyi de felakete götürmek mi gerekiyor?
Irak Şam İslam Devleti Örgütü, Irakın devrik lideri Saddam Hüseyinin memleketi olan Tikritte tamamen kontrolü ele geçirdi. Bakuba bölgesinde şiddetli çatışmalar yaşandığı öğrenilirken, Bakubanın Bağdatla arasında sadece 50 kilometre mesafe bulunuyor
Irakta acımasızca ilerleyişini sürdüren cihatçı Irak Şam İslam Devleti örgütü, Musul ve Tikriti ele geçirdikten sonra Bakuba kırsalına yöneldi. Bölgede Irak güvenlik güçleri ile IŞİD militanları arasında yoğun çatışmalar yaşandığı bildiriliyor. Bakuba, Bağdata sadece 50 km uzaklıkta bulunuyor. Polis ve ordu yetkililerine göre çatışmalar Bakubanın 35 kilometre kuzeydoğusundaki Mikdadiyede yoğunlaşıyor. Büyük çoğunluğu Sünni olan yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı kentte Şiiler ve Kürtler de bulunuyor. Bakuba, İran sınırına ise 93 kilometre uzaklıkta. Al Jazeera kaynaklarına göre, IŞİD güçleri Bakubanın güneydoğusunda bulunan altı köyü ele geçirdi. Suriyedeki birliklerini Iraka aktardığını açıklayan IŞİDin Bağdat yönüne ilerleyişini sürdürüyor. Kerkük ile Bağdat arasında karayolu bağlantısının da koptuğu, Bağdatlıların kaçmaya başladığı öğrenildi.
BAASTAN IŞİDE DESTEK İDDİASI
Baas rejiminin yakalanamayan tek üyesi olan Saddamın yardımcısı İzzet İbrahim el-Durinin Irakta IŞİDe yardım ettiği iddia edildi. Baasçı eski komutanlara göre Musulu ele geçirerek Bağdata ilerleme planı 2 yıl önce yapıldı. New York Timesın haberine göre, IŞİD ile işbirliği yapan Baas döneminin üst düzey komutanlarından Ebu Karam, Bu gruplar aynı amaçta birleşti, amacımız da mezhepçi hükümetten kurtulmak, yolsuzluk içindeki orduya son vermek ve Sünni Bölgesi oluşturmak dedi. Ebu Karam, Musulu ele geçirerek ilerleme planının iki yıl önce başladığını söyledi. Ebu Karam, Bağdata kadar ilerlemeyi planladıklarını belirterek Nihai savaş kuzey Bağdatta olacak. Bu gruplar Tikritte durmayacak ve Bağdata gitmeye devam edecek dedi. IŞİDin sözcüsü Ebu Muhammed el-Adnani bir sonraki hedefin başkent Bağdat ve Şiiler için kutsal olan Kerbela olduğunu açıklamıştı.
KERKÜKTE FOTO MUHABİR ÖLDÜ
IŞİD militanlarıyla Kürt Bölgesel Yönetiminin kontrolündeki Kerkükün Riyaz nahiyesinde çıkan çatışmalarda ise Necim isimli foto-muhabir patlayan havan topu parçasının vücuduna isabet etmesi sonucu yaşamını yitirdi. Necimin cenazesinin vurulduğu yerde kaldığı, çatışmaların devam etmesi nedeniyle alınmadığı öğrenildi. Aslen Kerküklü olan Necim, 5 yıldır Süleymaniyede ikamet ediyordu.
ABDDEN MÜDAHALE SİNYALİ
2003 yılında Iraka saldırmasından sonra ülkede kaosu körükleyen ABDden ise Irakta IŞİDin ilerleyişine karşı askeri müdahale sinyali geldi. ABDli yetkililer kara harekâtı hariç her seçeneğin masada olduğunu söyledi. ABD Başkanı Barack Obama Cihatçıların Irakta ya da Suriyede tutunacakları kalıcı bir nokta kalmamasını sağlamalıyız şeklinde konuştu. Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney daha sonra yaptığı açıklamada, Obamanın hiçbir olasılığı dışlamadığını söylerken, hava harekâtı seçeneğini dışlamamaktan bahsettiğini söyledi. ABD Dışişleri Bakanlığı da kara harekâtı hariç her seçeneğin masada olduğunu bildirdi.
OBAMA ŞEKERLEME YAPIYOR
IŞİDin bölgede güçlenmesinin ardından ABD kamuoyunda da Başkan Barack Obamanın Iraktan çekilme kararı ve sonrasında izlediği politikalara yönelik eleştiriler artmaya başladı. Senatoda konuşan ABDnin eski başkan adaylarından Cumhuriyetçi Parti Arizona Senatörü McCain, Obamanın Iraktan geri çekilme politikasını eleştirdi. McCain, Bu hafta Irakta meydana gelenler, ABDnin, ardında kendi ayakları üzerinde duramayacak bir Irak bıraktığını gösteriyor diye konuştu. Temsilciler Meclisi Başkanı John Boehner de Başkan Obamanın Ortadoğu politikasını sert dille eleştirdi. Boehner, Kongredeki haftalık basın toplantısında yaptığı açıklamada, Obama yönetiminin Irakta yaklaşan tehlikeyi yakından göremediğini savundu. Boehner, şunları söyledi: Bizim yapmamız gereken Iraklıların talep ettiği teçhizatları ve teknik yardımı kendilerine sağlamamızdır. Hava saldırısını gerçekleştirmemiz veya gerçekleştirmememiz konusunda yeterince detaylı bilgiye sahip değilim ancak bu teröristler ilerliyorlar, Kuzey Irakın kontrolünü ele geçiriyorlar. Şimdi Musulu ele geçirdiler. Peki Başkan ne yapıyor? Şekerleme yapıyor.
Irak bölünme sürecine girdi. Suriye'de işler karışık. Amerikan emperyalizminin Irak'a girmesiyle bölgenin istikrarsız bir hal alacağı belliydi. IŞİD durdurulamazsa Irak'ta fiili olarak üç bölgeli bir durum ortaya çıkacak. Durduracak bir güç de ortada gözükmüyor. Irak'ta başlayacak kanlı çarpışmaların Suriye'ye yansıma olasılığı da var. İran kayıtsız kalmazsa o da bir şekilde bu kaotik ortamın içine girer. Türkiye ise Musul'daki rehine krizi nedeniyle zaten işin içinde. Emperyalizmin bölgeyi getirdiği demokrasi ve özgürlük bu.
Irak bölünme sürecine girdi. Suriye'de işler karışık. Amerikan emperyalizminin Irak'a girmesiyle bölgenin istikrarsız bir hal alacağı belliydi. IŞİD durdurulamazsa Irak'ta fiili olarak üç bölgeli bir durum ortaya çıkacak. Durduracak bir güç de ortada gözükmüyor. Irak'ta başlayacak kanlı çarpışmaların Suriye'ye yansıma olasılığı da var. İran kayıtsız kalmazsa o da bir şekilde bu kaotik ortamın içine girer. Türkiye ise Musul'daki rehine krizi nedeniyle zaten işin içinde. Emperyalizmin bölgeyi getirdiği demokrasi ve özgürlük bu.
Bölgemizde olan biteni emperyalizmle açıklamak ne kadar doğruysa, AKP'nin iflas eden dış politikasının da bunda etkisi olduğunu unutmayalım. Suriye ile başlayan süreçte AKP'nin emperyalist taşeronluğu bölgenin bu hale gelmesinde önemli rol oynadı. Güneydoğu'dan silah sevkiyatı bu güçlere gidiyordu. Musul'u ele geçiren, konsolosumuz dahil 80 kişinin IŞİD'ın eline geçmesini sağlayan silahlar gökten inmedi. AKP'nin rolü ve parmağı var bu süreçte. Bölge kan gölüne dönmüşse, Irak parçalanmaya doğru gidiyorsa ve tehlike Suriye dahil bölgeye sıçrama potansiyeli taşıyorsa AKP'nin bunda çok büyük günahı bulunuyor.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.