ODTÜyü anınca Denizin parkasının hikâyesini anlatmadan olmaz. Amerika için kurulan bir üniversite, nasıl sonradan katil ABDnin en büyük karşıtı haline geldiyse devrime koşan Denizin bildiğimiz meşhur parkası da Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin soğuk iklim parkası N3 Bdir.
ONUR CAYMAZ
Dünyaya miras olarak sivil itaatsizlik kavramını bırakan David Henry Thoreau, içimizde kıpırdanan tanrıyı kovuyor ve kıpırdayamaz hale getiriyoruz; ölmüş olana tapmak için de diz çöküyoruz diyor. Aynı zamanda insan vazgeçebildiği eşya oranında zengindir de diyor. Kendisi, sosyal bilimler enstitüsünden mezun olduğu vakit beş dolar karşılığında verilen diplomayı da beş dolar etmez o diyerek reddetmiş; herhangi bir şeyin fiyatı, onun için hayatının kaçta kaçını harcayacağındır diyor.
Bilge Karasu, yazdıklarında hiçbir zaman ve bağlacını kullanmaz. Bugünün yazarı için tuhaf bir disiplin olsa gerek. Bay-bayan ve benzeri birçok kelimeyi de kendisine borçlandığımız Nurullah Ataç da Türkçeye Arapçadan geçtiği için dilimizin bu temel bağlacından pek hoşlanmazmış; Andersenin masallarını çevirirken bile hiç ve kullanmamış. Ve kullanacağı yerde kimi zaman ile, kimi zaman virgül kullanmış ya da kuracağı cümleyi buna göre düzenlemiştir. Fethi Naci bir yazısında Sait Faikin, yazdığı öykülerdeki ve bağlacını ayıklamasından övgüyle söz eder. Derrida bu bağlacın, sözcükleri, kavramları ve belki de aynı kategoride olmayan şeyleri bir araya getirdiğini, bu yüzden düzene, sınıflandırmaya ve sınıflandırıcı mantığa meydan okumaya cüret ettiğini belirtir. Memet Fuat, Yusuf Atılgan, Vüsat Bener, Akşit Göktürk de ve bağlacını hiç sevmez, kullanmaz. Orhan Veli ise 1 Mart 1950, Çarşamba günü çıkan Yaprakta Ve Üstüne adlı yazısında şöyle der: [Refik Halit Karayın 21 Şubat 1950de yayımlanan] yazısının ikinci parçasında ve edatının dilimiz için gerekli olduğunu söyleyen yazar, ilenin bu edatın yerini tutmayacağından dem vurarak mavi ile siyah başka, mavi ve siyah başkadır diyor. Bir kere bu, edebiyattır.
Mavi ile siyahın mavi ve siyahtan hiçbir farkı yoktur, bizce. Ama gene de ilenin ve yerine her zaman kullanılamayacağına inanırız. İnanırız da değil; biliriz böyle olduğunu. (...) dil işi, kelimeyi kelimeyle, eki ekle karşılama işi değildir. Kendimizi böyle düşünmekten kurtaramadıkça o bir türlü sevemediğimiz kitabîlikten de kurtaramayız. Zaten bizim veye olsun, ve cinsinden kelimelerle deyimlere olsun düşmanlığımız hep o kitabîlikten gelmektedir. Halk dilinin, konuşma dilinin türlü cilveleri dururken o manası kalmamış beylik kalıplara karşılık aramak, dili zenginleştirmez; olsa olsa fakirleştirir.
Salâh Birsel de o nefis Hacivatın Günlüğünde 24 Aralık 1975 tarihinde ve bağlacının kullanımı hakkında Orhan Veli ve Karaya katılarak Leylâ ile Mecnun, Kerem ile Aslı başka şey; Leylâ ve Mecnun, Kerem ve Aslı başka şeydir der. Yakup Kadrinin de birçok cümleye ve lakin diye başladığını, Dağlarcanın Çocuk ve Allah diye kitabı olduğunu hatırlatır. Nâzım Hikmetin de şiirlerinde sıkça kullandığı için ve bağlacını sevdiğini düşünebiliriz, ona çok da yakışır. Bir de ve bağlacı kullanmayan çevirmen Levent Kavasın Ç Yayınevi tarafından 1998 yılında basılan Komünist Manifesto çevirisini de bu bağlamda hatırlatalım ve geçelim.
ODTÜ, aslına bakılırsa kurulduğu yıllarda tam bir Amerikan projesidir. İlk yıllarda hedef, Türkiye ve Ortadoğudaki firmaların (Ankarada Ortadoğu adlı üniversite açmanın sebebi budur) dil bilen mühendis ihtiyacının giderilmesidir (zaten devlet eleman ihtiyacını gidermek için eğitim verir). Emre Dölen, beş ciltlik Türkiye Üniversite Tarihi adlı çalışmasında, ODTÜnün görünür kurulma hedefinin Avrupayı komünizmden korumak, görünmez hedefinin de Amerikan yayılmacılığını sağlamak olduğunu not düşer.
27 Mayıs 1959 tarihinde, ODTÜnün ikinci kuruluş yasasının TBMMde görüşüldüğü gün DPli Burhanettin Onat komünizme karşı bir paratoner gibi kullanılacak olan ve mukabil bir irfan ordusu hazırlayacak olan irfan müessesesi gibi laflar eder. Okulda Amerikan tarzı öylesine hâkimdir ki bütün genel kurullar İngilizce yapılırmış. Dahası 1960larda İngilizce kursuna gönderilen hademelerden bahsediliyor. ODTÜ amblemi de kendi bünyesindeki Mimarlık Fakültesinin ilk öğretim üyelerinden Marvin Sevely tarafından tasarlanır. Amblemde iç içe geçmiş iki daire doğu ve batıyı; kenarlarda oluşan hilaller de Ortadoğu ülkelerini simgeler. Bugünün ODTÜsünü düşününce...
ODTÜyü anınca Denizin parkasının hikâyesini anlatmadan olmaz. Amerika için kurulan bir üniversite, nasıl sonradan katil ABDnin en büyük karşıtı haline geldiyse devrime koşan Denizin bildiğimiz meşhur parkası da Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin soğuk iklim parkası N3 Bdir. Googlea N3 B yazarsanız göreceksiniz. Tarih, böyle böyle yazılır işte, tesadüflerle!
Bu parkanın hikâyesini, Yılmaz Aysan, Türkiye solunun görsel tarihini derlediği, İletişim Yayınlarının bastığı Afişe Çıkmak adlı kitabında anlatır. Alıntılıyorum: ODTÜ Mimarlık Fakültesindeki son balo 1970i 71e bağlayan kış yapılmıştı. O zamanlar Deniz (Gezmiş) bir suçtan İstanbul da aranıyordu ve o nedenle ODTÜde kalıyordu. Ben her şeyin yolunda gittiğine emin olmak için kapıları denetlerken Denizle karşılaştık. Yurtta sıkılmış, ne oluyor diye bakmaya gelmiş. Davetlilerin paltolarını bıraktıkları portmantoya gözünü dikmişti. Birden bankonun arkasına geçti. Askıdan yakası kürklü çok güzel bir uzun boy parka aldı. Önce ceplerini yokladı. Boş olduklarına emin olunca sırtına giydi ve çıkıp gitti. Giderken de, Siz halledersiniz, çocuk mağdur olmasın dedi ve kayboldu. Biz gecenin sonunda ceketini bulamayan delikanlıya istediği bedeli ödedik ve olay tatlıya bağlandı. Deniz Gezmişin yakalandığı sırada sırtında bulunan, bütün fotoğraflarda çıkan ve kendisine çok yakışan yakası kürklü parka, odur.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.