Atatürk ilk resmi Türkiye Komünist Partisi'ni neden kurdurdu
1877de 115 mebusla başlayan parlamento geleneğimizde 23 Nisan 1920 Meclisinin çok önemli bir yeri olduğu ortadadır. 23 Nisan 1920den önce toplanan altı meclisin başta gelen görevleri, Osmanlı ülkesinde yaşayan milliyetleri bir parlamento çatısı ve Osmanlı milliyetperverliği çevresinde toplayarak imparatorluğun dağılmasına engel olmak, padişahın yetkilerini kısıtlayarak bütçeyi denetlemek, İdare usullerinde reform yaparak Avrupanın beklentilerine cevap vermekti.
1877den sonra Türkiye, birçok savaşlara girdi fakat bu dönemde toplanan altı Meclisten hiç birinin asıl görevi vatanı savunmak için gerekli çareleri düşünmek değildi. Zira Türkiyenin yaşadığı en geniş çaplı, korkunç ve imparatorluğun yapısını baştan ayağa değiştiren Birinci Dünya Savaşında Meclisi Mebusanın karar verici ve savaşı yönlendirici bir rolü olmamıştır.
İlk defa olarak, vatan topraklarının ve millî bağımsızlığın düşmana karşı savunulması amacıyla bir meclis toplanması zorunluluğu 1919da ortaya çıktı. 30 Ekim 1918de imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşmasıyla imparatorluk yenilgiyi kabul etti. Barış anlaşmasında son şekli verilmek üzere ülke yer yer işgal edilmeye başlandı. 1914te açılan Meclis padişah tarafından kapatıldı. Galiplerin İstanbuldaki tercihi bir Hüriyet ve İtilaf Partisi hükümetiydi.
Şimdi, ülkenin geleceğini kim karar verecekti? Padişah, onun topladığı Saltanat Şûrası, Damat Ferit Hükümetleri mi? Yoksa milletin seçilmiş temsilcilerinden oluşan bir Meclis mi? Balıkesir, Alaşehir, Erzurum, Sivas kongresi gibi oluşumların temsilcileri, iradelerini bir parlamento ile ortaya koymak istediler. Yeni seçimler yapılarak yeni bir Meclis toplanmalıydı. Bu konuda ayak sürüyen Damat Ferit Paşa Hükümeti de yıkılınca İstanbulda kurulan Ali Rıza Paşa Hükümeti, seçim yapılmasını sağladı. Bu seçimi azınlıklar ve İtilafçılar boykot ettiler. Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetinin adayları ezici bir üstünlük sağladı.
VATANI SAVUNMAK İÇİN TOPLANAN MECLİS
12 Ocak 1920de açılan Son Osmanlı Meclisinin amacı, gene de doğrudan doğruya silahlı bir mücadeleye girişmek değil, vatanın esaret ve bölünme kabul etmeyeceğini dünyaya ilan etmekti. Meclis bunu Misakı Millyi ilan ederek yerine getirdi. Fakat İngilizlerin İstanbulu işgal ettikleri 16 Mart 1920den sonra çalışmalarını güvenlik içinde yapabileceği bir zamana erteleyerek dağıldı. Padişah Vahdettin, bu Meclisi de feshetti. Şimdi görev, İstanbul dışında, padişahın ve işgalcilerin elinin uzanamayacağı güvenli bir yerde Meclisi yeniden toplamaktı. İstanbulda kapanan Meclisin üyeleri ve Anadoluda yeniden yapılan seçimlerde belirlenen mebuslar, Ankarada toplantılar. Bu meclis, bir ordu toplayacak, yeni kanunlar çıkaracak, imparatorluktan elde kalması mümkün olan topraklar üzerinde yeni bir devletin temellerini atacaktı.
23 Nisan Meclisinde, bundan önceki meclislerden farklı olarak Hıristiyan azınlıkların temsilcileri yoktur. (Seçime sokulmamışlardır). Hürriyet ve İtilaf taraftarları da yoktur. 23 Nisan Meclisi gene de çok sesli bir meclistir. Bu Meclisi oluşturan üyelerin meslek dağılımı yayımlanmıştır. Askerler, idareciler, din adamları, aşiret şeyhleri veya toprak sahipleri, tüccarlar, eğitimciler Meclisin sınıfsal yapısı hakkında bunlar tam bir görüş veremez. Gene de bu Mecliste işçilerin, yoksul ve orta, hatta zengin köylülerin, üniversite gençliğinin, küçük esnaf ve zanaakârların temsilcilerinin olmadığı ortadadır. Tek işçi olarak görünen Zeytinburnu fabrikalarından ustabaşı Numan Efendi, 1919 seçimlerinde İttihatçı olduğu için seçilmiştir.
Birinci Meclis üyelerinden birçoğu, Sovyet devrimiyle doruğa çıkan sosyalizm akımından ve bunun bir sonucu olarak Rusyada kurulan işçi, köylü ve asker meclislerinden haberdar oldular. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu eksiklikliğini hissettiler ve açıkça da dile getirdiler. Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere bazı mebuslar ve idareciler, TBMMnin de Sovyet sistemiyle eş olduğunu ileri sürdüler.
İDAREYİ DOĞRUDAN DOĞRUYA HALKA VERMEK
TBMM, içlerinde işçi ve köylülerin temsilcisi olmayışını, sosyalizme yakın görüşler savunarak gidermeye çalışıyordu. Mecliste kurulan Halk Zümresi, Meclis içinde ve dışında var olan Yeşilordu, Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası, Mustafa Kemal Paşanın kurdurduğu Türkiye Resmi Komünist Fırkası, hatta 1921 Anayasası, bu eğilimin ürünüdür. idarenin doğrudan doğruya halka verilmesi o yılların en çok telaffuz edilen siyasi ilkesidir.
Kurtuluş Savaşını komutanlar, idareciler, eşraf temsilcileri yönetti. Fakat bu savaşta en önde çarpışanların, vatanı için canını verenlerin en yoksullar, yani köylüler olduğunu teslim etmeyen yoktur. Mustafa Kemal Paşanın 1 Mart 1922de Meclis kürsüsünden söylediği, o zaman da çok olumlu yankılar yapan Türkiyenin efendisi köylüdür! sözü köylülere karşı bir şükran ifadesidir. Temmuz 1920de Bursa düştüğü zaman Celal Bayarın bundan Bursa burjuvazisini sorumlu tutması, çözüm olarak Meclisde İdareyi doğrudan halka vermenin önerilmesi de gösteriyor ki vatanını en kararlılıkla savunacak olan eşraf, ağa, tüccar zümreleri değil emekçilerdir.
VATAN NİÇİN SAVUNULUR?
Bağımsız bir vatanın sahibi olmak, o vatanın nimetlerinden hakkıyla yararlanma isteğini ve umudunu da içinde taşır. Örneğin Batı Anadoluyu Yunanlıların işgal etmesi, bölgenin servet kaynaklarının da Yunanlıların eline geçmesi demektir. Her sınıf halk vatan savunmasına kendi sınıflarının çıkarları doğrultusunda katılır. Bağımsız bir vatan özlemi, içi boş bir kavram değildir. Emekçiler de vatan savunmasına, daha refah içinde yaşamak, daha hakça bir bölüşüm umuduyla katılırlar. Kendileri savaşta ölürse bundan çoluk çocukları yararlanacaktır. Bu fırsatı yakalamaları onların sınıf bilinciyle ve örgütlülükleriyle orantılıdır.
Savaş yalnızca hâkim sınıfların çıkarlarına hizmet edecekse, zafer kazanılsa bile bundan emekçilere bir pay düşmeyecekse askerden kaçma eğilimleri artar. Birinci Dünya Savaşında bundan ötürü dağ taş asker kaçaklarıyla doludur. Kurtuluş Savaşı bu bakımdan Birinci Dünya Savaşından farklıdır. Emekçiler, bu savaşa bağımsız vatanın sağlayacağı nimetlerden kendilerine de pay düşeceğini hissederek katıldılar. Savaşı yönetenler de halka bu konuda vaatlerde bulundular.
Kurtuluş Savaşı döneminde sınıfların örgütleri ve temsilcileri arasında bazı itiş kakışların yaşanması, Savaştan sonra da emekçilerin örgütlerinin yasaklanması tamamen bu bölüşüm hesaplarıyla ilgilidir. Burjuva tarihçileri ve politikacıları bu gerçeği örtmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Halk, her fırsatta hamasi nutuklar atan ve fakat vatanın nimetlerini kendilerine ayıran politikacılarla alay etmek için Vatan, millet, Sakarya söylemiyle alay etmiştir. Neyzen Tevfike veya Sakallı Celale atfedilen şu ifade bir darbımesel haline gelmiştir.
Kalkın ey ehli vatan dediler
Kalktık
Bir de baktık yerimize başkaları oturmuş!
Nazım Hikmet de bu gerçeği Kurtuluş Savaşı Destanında Kartallı Kâzımın hikâyesinde şu dizelerle anlatır:
Dövüştü pir aşkına
Yaralandı birkaç kere
Ve saire.
Ve kavga bittiği zaman
Ne çiftlik sahibi oldu, ne apartıman
Kavgadan önce Kartalda bahçıvandı,
Kavgadan sonra Kartalda behçıvan.
Sözün özü: Kurtuluş Savaşı bize yalnız vatanı için dövüşüp kendinden sonraki kuşaklara bağımsız bir vatan bırakan kahramanlara teşekkür etmeyi değil, onunla birlikte, emekçilerin kendi örgütleri eliyle vatanın kaderine el koyması gerektiğini, savaşla devrimin birleşmesinin halk için daha mutlu sonuçlar doğuracağını da hatırlatmalıdır.
TBMM, içlerinde işçi ve köylülerin temsilcisi olmayışını, sosyalizme yakın görüşler savunarak gidermeye çalışıyordu. Mecliste kurulan Halk Zümresi, Meclis içinde ve dışında var olan Yeşilordu, Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası, Mustafa Kemal Paşanın kurdurduğu Türkiye Resmi Komünist Fırkası, hatta 1921 Anayasası, bu eğilimin ürünüdür. idarenin doğrudan doğruya halka verilmesi o yılların en çok telaffuz edilen siyasi ilkesidir.
Mustafa Kemal'in resmi TKP'yi kurdurmasının nedeni olarak TBMM'de işçi ve köylüleri savunacak bir partinin bulunması olarak değerlendirmek çok yüzeysel bir değerlendirme olmuş. Bu yoruma katılmıyorum. Resmi TKP'nin kurulmasının nedeni Mustafa Suphi'nin TKP'sinin önünü kesme girişimi olmasıdır. Bana göre başkada bir nedeni yoktur.
Suphi'nin TKP'sinin Anadolu'da örgütlenmesi M.Kemal'in işine gelmiyordu. Onun durdurulması gerekiyordu. Yasaklayabilir, sert önlemlerle bunun önüne geçebilirdi, ama böyle yapsaydı, o dönemde Türkiye'nin yanında olan Sovyetleri kendinden uzaklaştırabilirdi. Bunu yapmak yerine kendi direktifleriyle resmi Türkiye Komünist Partisi'ni kurdurdu, başkanı ve üyelerini de kendi yakın arkadaşlarından seçti. Bu kadronun içinde İsmet İnönü ve Celal Bayar da vardı. Böylelikle her adımını önceden bildiği bir komünist partiye sahip olmuş olduk. Resmi Türkiye Komünist Partisi'nin kuruluş gerekçesi bana göre buydu.
Asılan başlıktan Atatürk'ün TKP'yi neden kurdurduğu net bir şekilde açıklanmıyor. Birileri gene Atatürk hayranlığiyla topluma dezinformasiyon veriyor.
Şimdi bu konuda şu sorularım olacak
1. Atatürk'ün (devletin) resmi olarak kendisinin kurdurduğu TKP'nin görevi neydi?
2. O parti şimdi nerelerde, akıbeti ne oldu?
3. Devletin kurdurduğu TKP ile Mustafa Suphi'lerin kurduğu TKP arasında nasıl bir ilişki vardır, ilişki yoksa ikinci bir TKP'nin kurulmasının sebebleri nedir?
4. Mustafa Suphi ve yoldaslari neden ve kimler tarafindan katledilmislerdir.
Resmi kurumların çalışmalarıyla kurulan komünist parti asla gerçek bir komünist parti olamaz, öyle bir partinin görevi olsa olsa ülkedeki Komünist ve Sosyalist mücadelenin önünü kesmektir.
Günümüzde de sözde Sosyalist partilerin görevleri devletin devamı için çalışmaktır, vatandaşın kafasını karıştırmaktır,......
Mustafa Kemal'in resmi TKP'yi kurdurmasının nedeni olarak TBMM'de işçi ve köylüleri savunacak bir partinin bulunması olarak değerlendirmek çok yüzeysel bir değerlendirme olmuş. Bu yoruma katılmıyorum. Resmi TKP'nin kurulmasının nedeni Mustafa Suphi'nin TKP'sinin önünü kesme girişimi olmasıdır. Bana göre başkada bir nedeni yoktur.
Suphi'nin TKP'sinin Anadolu'da örgütlenmesi M.Kemal'in işine gelmiyordu. Onun durdurulması gerekiyordu. Yasaklayabilir, sert önlemlerle bunun önüne geçebilirdi, ama böyle yapsaydı, o dönemde Türkiye'nin yanında olan Sovyetleri kendinden uzaklaştırabilirdi. Bunu yapmak yerine kendi direktifleriyle resmi Türkiye Komünist Partisi'ni kurdurdu, başkanı ve üyelerini de kendi yakın arkadaşlarından seçti. Bu kadronun içinde İsmet İnönü ve Celal Bayar da vardı. Böylelikle her adımını önceden bildiği bir komünist partiye sahip olmuş olduk. Resmi Türkiye Komünist Partisi'nin kuruluş gerekçesi bana göre buydu.
umut ve munzur böyle yorumlamışlar; ikisinin söylediklerine de katılıyorum
1920/21 Ankarası'nda iki Komünist Parti
Mehmet Bozkurt
Yavuz Aslanın, Yalçın Küçük hariç Türkiye solunun hemen hemen yok saydığı hacimli denebilecek ve bana göre de TKP üstüne yazılmış en derli toplu, en ayrıntılı bir çalışması var: Türkiye Komünist Fırkasının Kuruluşu ve Mustafa Suphi.
Tarih Kurumunca basılmış olan bu kitabı (elimdeki baskı 1997), solun görmezlikten gelmesinin nedenini yazarın sağ cenahtan olmasına bağlamaktan başka bir çare bulamadığımı itiraf etmek durumundayım. Her neyse peşine düştüğüm soru kitaba dair değil; pek tahrik edici bulduğum ve peşine takılası işaretler veren bir dipnota dair:
Şimdiki zamanda iki komünist fırkası vardır, birisi TKF ki siz haklı olarak onu hükümetçi parti olarak adlandırdınız; zira ben ona yardım ettim ve ben bu fırkanın bazı azaları İstanbulla anlaşma ve çeteler meselesi hakkında, özünü lekeledi ama bu vaziyet fırkanın bütün azalarını gözden düşürmez, fırkada hakikaten şerefli insanlar vardır; bunun yanında bazı egoist şahsiyetler de vardır ki, bunların çoğu Hakkı Behiç, (Çerkez) Ethemin kardeşi Reşit, Hacı Şükrü vs. gibi Çerkezlerdir (s.205)
Mustafa Kemal Paşa bu sözleri 1921 yılı başında Ankaraya gelen Sovyet Heyetinin sekreterine söylüyor ve bu not, Yavuz Aslanın kitabı hazırlarken Azerbaycan Devlet Arşivinde yapmış olduğu araştırmalarda bulduğu bir belgeye dayanarak düşülmüş. Burada geçen Çerkez lafzı kendi başına bir fasıl olarak açılmaya pek uygun olmakla birlikte; benim üzerinde durmak istediğim, Mustafa Kemal Paşanın sözünü ettiği iki komünist parti ve bu iki partinin sonradan yine Mustafa Kemal Paşa tarafından yok hükmünden sayılması!
Yoklar!
Okuyanlar bilir Nutukta her şey var. Mesela Hakkı Behiç, mesela Ethem, Reşit, Hacı Şükrü var ama bunların içinde yer aldıkları komünist partilerin resmi olanının da olmayanın adı yok ve Mustafa Kemal için zihinlerden silinmesi gereken tatsız bir hatıra gibi. Onları ancak başka okumalardan ve başka hatıralardan öğrenebiliyoruz!
Oysa resmi olanının 1920 yılının 18 Ekiminde Mustafa Kemal Paşanın emriyle kurulduğu çeşitli kaynaklardan bilgimiz dahilinde. Bunlardan biri Kılıç Alinin Anıları (İş Bankası, 2006). Kılıç Ali anılarında, o günlerde özellikle ordu içerisinde yapılan ve giderek yaygınlaşarak tehlikeli bir boyuta varan komünizm propagandalarından söz ettikten sonra, devamında, Mustafa Kemal Paşanın güvenine lâyık olmanın sevincini sakıncasız ve sıkılmacasız belli ederek, tatlı tatlı şunları anlatıyor:
Çok geçmeden danışıklı olarak, ben de dahil olduğum halde, Hakkı Behiç, İhsan, Refik, Eyüp Sabri, Süreyya Yiğit Beylerden bir merkez kurulu oluşturuldu ( ) Hatta o sırada Moskova Büyükelçiliğine tayin edilen Ali Fuat Paşaya bir güven mektubu vermiş, durumu Komünist Enternasyonale bildirmiştik. Fakat Ruslar, bunun danışıklı bir kuruluş olduğunu sezdikleri için, partiyi tanımadılar (s.171)
Resmi bir komünist partinin kurulmasında bir tuhaflık yok. Kurulmasında birden çok neden olduğu ileri sürülüyor. Bunlardan en çok kabul göreni, ancak en dayanaksız olanı, Sovyetlerin güvenini kazanmak için yapılan girişim tezi olmalı. Nitekim partinin Enternasyonale başvurusu aşırı danışıklı bulunarak tebessümle karşılanıyor. Herkeste olması gereken asgari inceliktir, tebessüm, diyorum, hadi doğrusunu yazalım, aslında düpedüz gülünç karşılanıyor Enternasyonalde. Sahiden de bu tezin ele gelir yanı pek yok gibi görülüyor.
Resmi komünist partinin kuruluşunda esas olarak hedeflenen sol muhalefeti denetim altına almaktır tezi ikinci bir başlık olarak ileri sürülüyor. İşte buna katılmamak için bir neden yok. Doğru olmalı. Buna; Mustafa Kemal Paşanın daha önce, Çerkes Ethemin Kuvay-ı Seyyaresine karşı kurdurduğu Yeşil Ordunun tepesinde, Ethem Bey hayaletinin dolaşmaya başlamasını ilave edersek, evet, korku diyorum, Paşaya resmi komünist partiyi kurdurtuyor. Ethem Beye yazmış olduğu bir mektup var. Ne kadar sıcak! Ne kadar samimi!
Pek içten anlatıyor, Ethemin Eskişehirde solculuk propagandası yapan Yeni Dünya gazetesinin bundan böyle Ankarada yayınlanmasının gerekliliğini. 3.Enternasyonal'e bağlı bir partinin kurulmuş olduğu müjdesini de okuyoruz mektubun ortalarında bir yerde: Yalnız şurasını bildirmek gerekir ki, 3.Enternasyonale bağlı Ankarada bir genel merkez kuruldu. Bu cemiyet merkezine ben, sen ve Refet Bey dahi alındık. Hakkı Behiç Bey cemiyetin genel sekreteri olmuştur. Buna ciddi bir surette çalışmak,bilimsel ve pratik gayret lazımdır (Ç.E.Anılarım, Berfin y,s.79)
İşte böyle; Ethem fukarası komünist partinin merkez üyesi olmuş da haberi yok. Mektup Sıhhat ve afiyet, muhterem yoldaş cümlesiyle sonlanıyor.
Hakkı Behiç Bey parti genel sekreter ya, Ali Fuat Paşaya telgraf çekiyor; Sevgili yoldaş diye başlıyor. Ancak bize gerekli olan son paragraf ve şöyle :
Fırka resmen müteşekkil olup faaliyetini tanzim ettiğine ve vaktiyle teşekkül etmiş olan hafi Yeşil Ordu dahi fırkaya münkalip olduğuna mebni artık Bolşevizm, komünizm efkar ve esasatı üzerinde hiçbir cemiyet veya heyetin fotoğraflı vesika ve salâhiyetnamesi olmaksızın kim olursa olsun bir şahsın faaliyette bulunması tecviz olunmayacaktır ( ) Şimdiden alâkadar olanların celbi nazar-ı dikkatlerine olunmasını rica ederiz.
Çok ağdalı Sadeleştirmek gerekiyor Endişe etmeyin aslı kadar uzun olmayacak, gayet kısa ve sade: Komünizm bundan böyle bizden sorulacaktır! Ali Fuat Paşanın yalancısıyım. Telgrafın altında iki imza var: Türkiye Komünist Partisi Kâtib-i Umumisi Hakkı Behiç, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal (Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, 2000, İst. s.552)
Bu Resmi olanı ve Nutukta yok!
Peki öbürsü?
Öbürsü de önceleri gizlide, ancak sonrasında resmen ve alenen kurulmuş bir legal parti. İştirakiyun komünizm anlamında kullanılıyor. Mete Tunçaydan; Halk İştirakiyunun Sovyetlerin Ankara temsilcisi olan Şerif Manotovun girişimleriyle kurulduğunu, Monotovun önce Mustafa Kemal Paşayla görüştüğünü ve hükümetten yardım aldığını, Ankara ve Eskişehirde halk konferansları verdiğini bir de Tokat mebusu Nazım ve bazı mebus arkadaşlarının; Bursa mebusu Şeyh Servet, Afyonkarahisar mebusu Mehmet Şükrü ile, Baytar Binbaşı Salih Hacıoğlu ve Ziynetullah Nuşirevan partiye katıldığını öğreniyoruz (Türkiyede Sol Akımlar, s.177-178).
Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası 1920 Aralık başında İçişleri Bakanlığına başvurarak resmen kuruluşunu ilan ediyor. Kongre için tutulan mekân kimliği belirsiz kişilerce yakılsa da, fevkalade inat adamlar, kongre bir partilinin evinde yapılıyor. Bir de hedef ve programlarına dair bildiri yayınlıyorlar. Bildiri aleni olarak Ankara sokaklarında dağıtılıyor.
Bilir misiniz, her ne kadar CHP 1919 Sivas Kongresini kuruluş olarak gösteriyorsa da esasında Büyük Millet Meclisinin açılışından sonra Türkiyede kurulan ve mecliste temsiliyeti olan ilk parti Halk İştirakiyun Partisidir. Türkiyenin bu ilk partisi 1921 yılının Ocak sonunda kapatılırken, Çerkes Ethem Beyle ilikisi olduğu ileri sürülmüş, Mayıs 1921de parti ve Ethem davası birlikte görülerek üyeleri çeşitli cezalara çarptırılmıştır. Ethem ayrı konu o ve kardeşlerine idam yakıştırılmıştır.
Dava sürecinde davayı gören İstiklal Mahkemesi heyeti sanıklardan Yeni Dünya Gazetesi sahibi Arif Oruç Beyin olup biten her şeyden Mustafa Kemal Paşanın olduğunu iddia edince neden bilinmez, salonda aniden buz misali soğuk bir rüzgarın estiği söylenir. Birkaç gün düşünüldükten sonra da üzerine mahkeme heyeti Mahrem ve zata mahsustur notuyla Mustafa Kemal Paşaya bu hususlarda kendilerine bilgi lütfedilmesini rica eder. Mustafa Kemal Paşanın yanıtı uzuncadır. Tümünü aktarmak gereksizdir. Özeti mealen şudur: Yoktur! (İsmet Bozdağ, Mustafa Suphiyi Kim Öldürttü, Emre Yayınları, 1992,s.98)
Şimdi soru şudur:
Mustafa Kemal Paşanın 1920-1921 kuruluş sürecinde kendisini fazlasıyla meşgul etmiş, önemli olaylarda yer almış bu iki partiye Nutukta en ufak bir yer ayırmamış olmasını neye bağlamalıyız? Yok sayılmaları sizce de tuhaf değil mi?
Mustafa Kemal’in emriyle kurulan 'Komünist' Partisi! - Hikmet Çiçek
Tevfik Rüştü Aras, Mahmut Esat Bozkurt, Celal Bayar, Yunus Nadi, Refik Koraltan gibi isimlerin Türkiye Komünist Partisi kurucusu olduklarını biliyor musunuz?
18 Ekim 1920 günü Resmi TKP (Türkiye Komünist Fırkası), Mustafa Kemal'in direktifiyle Ankara'da kuruldu.
Kurucuları, bir bölümü kapatılan Yeşil Ordu’dan Hakkı Behiç, Yunus Nadi, Eyüp Sabri, Süreyya Yiğit, Kılıç Ali, Çerkez Reşit gibi isimler.
“Komünist Fırkası”, Komünist Enternasyonal’e (Komintern) üyelik için başvurdu, kabul edilmedi.
Resmi TKP'nin yayın organı, Çerkez Ethem’in, Mustafa Kemal'in isteği üzerine, Eskişehir'den Ankara’ya taşıdığı Yeni Dünya gazetesi olacaktı. Gazetenin adı, Mustafa Suphi’nin Bakû'de yayınladığı gazeteden gelmektedir. Gazetenin logosunda "Dünyanın fukara-i kesibesi birlesiniz" yazılıdır.
'KOMÜNİZM BİZİM İŞİMİZ' Atatürk, 24 Ocak 1921’de Ankara’da görüştüğü Sovyet Elçilik Temsilcisi Upmal Angorski’ye şunları söylüyordu:
“Şahsen ben ve yoldaşlarımdan birçoğu komünizm taraftarıyız. Ama hâl ve şartlar, bizim bu konuda susmamızı gerektiriyor. Eğer ben yarın komünist olduğumu açıklarsam, benim tesirimden eser kalmaz… Anlamak gerekir ki, komünizm bile Türkiye’de bizim işimizdir.”
1920’de, Türkiye’de iki ayrı “Komünist Fırkası” vardı: Mustafa Suphi ve Edhem Nejat tarafından kurulan gerçek komünist parti ile Mustafa Kemal’in direktifiyle kurulan resmi parti...
'MAKUL TEDBİR ALINMADIĞI TAKDİRDE…'
Mustafa Kemal şifreli mektubunda şöyle diyor:
"Kâzım Karabekir Paşa’ya, Ali Fuad Paşa’ya, Refet Beyefendi’ye;
“Komünistliğin memleketimizde değil, henüz Rusya’da bile uygulama kabiliyeti hakkında açık kanaatlerin ortaya çıkmadığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber içeriden ve dışarıdan çeşitli maksatlarla bu cereyanın memleketimize girmekte olduğu ve buna karşı makul tedbir alınmadığı takdirde de milletin pek ziyade muhtaç olduğu birlik ve sükûnetini bozacak durumların belirmesi de imkân dairesinde görülmüştür. En makul ve tabiî tedbirler olarak aklı başında arkadaşlardan hükümetin bilgisi dahilinde bir Türkiye Komünist Partisi teşkil ettirmek olacağı düşünüldü. Bu takdirde memlekette bu fikre dayalı bütün cereyanları bir sonuca getirme mümkün olabilir.
“Girişimci heyeti otuz kişiden meydana gelen genel merkezi arasında seçkin arkadaşlarımızdan Fevzi, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Paşalar ile İsmet Beyler’in de gizli olarak dâhil bulunmasını uygun gördüm. Bu sayede bugün memleketi tutan millî savaşımızın kahramanı bulunan arkadaşlarımız bu teşkilatta öncü bulunacaklar ve onların bilgi ve düşünceleri meydana gelenler ve girişimler üzerinde etkili olacaktır.”
KOMÜNİST MARŞI! 1920 yılının Ankara’sında okullarda söylenilen marşlardan birinde Çerkez Ethem’e, bir diğerinde ise “Şura” (Sovyet) hükümetine övgüler düzülüyordu:
“Yeri göğü inletir demir döğen işçiler
Kayaları titretir saban süren çiftçiler
Anadolu şuralar hükümeti varolsun
İşçilerin emeği özlerine yar olsun.”
Ancak 1921 yılının Ocak ayından itibaren iç ve dış politik dengeler değişince Ankara Hükümeti’nin sola karşı tutumu da değişti. Resmi TKF’nin ömrü uzun olmadı ve birkaç ay sonra kapatıldı.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.