Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylar arasında yer alan Selahattin Demirtaş'a hitaben Halkın Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi imzalı bir açık mektup yayımlandı.
Halkın Türkiye Komünist Partisi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Selahattin Demirtaş'a yönelik bir açık mektup kaleme aldı.
Hakın Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi imzalı mektubun tamamı şöyle:
"Sayın Selahattin Demirtaş,
Sizin de aday olduğunuz Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ve sonrasında adaylığınızla ilgili birçok yorum ve değerlendirme yapıldı. Bunlarla ilgili görüşlerimizi doğrudan sizinle ve kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen ardından Lice'de üzücü olaylar yaşanmış, gençlerimiz hayatını kaybetmiştir. Seçimde verilen oyların size aynı zamanda bu konularda da sorumluluk yüklediğini düşünerek, bu mektubu kaleme alma ihtiyacı hissettik.
Sayın Demirtaş,
Halkın Türkiye Komünist Partisi olarak Recep Tayyip Erdoğanın aday olduğu, CHP ve MHPnin AKP ile gericilik yarışına girdiği bir seçimin meşruiyetinin olmadığına dair bir değerlendirme ve seçimlerde boykot çağrısı yaptık.
Seçim sonuçları açıktır. Halkımızın önemli bir bölümü sandık başına gitmemiş, gerici AKP rejiminin meşruiyet kaynaklarından biri olan seçimi reddetmiştir. Tayyip Erdoğan seçmenlerin üçte birinden biraz fazlasının oyunu alarak cumhurbaşkanı seçilebilmiştir.
Ülkemizde özellikle Haziran Direnişi ile birlikte ortaya çıkan gericiliğe, işbirlikçiliğe, sömürüye ve baskıya karşı duruş, bu seçimler vesilesiyle kendini ortaya koymuştur.
Kürt siyasi hareketinin ve HDPnin sizin adaylığınızda somutlanan seçim stratejisi ise doğal olarak gericilik yarışında bir yere oturtulamaz.
Bu vesileyle, aldığınız başarılı seçim sonucu için sizi kutluyoruz.
Ancak bizim açımızdan, gerici AKP rejiminin meşruiyet dayanaklarından biri olan seçim platformunun özellikle bu seçimde boşa düşürülmesi mümkündü.
Örnek olsun, eğer siz ve bağlı bulunduğunuz siyasi hareket de seçimleri boykot etmiş olsaydı cumhurbaşkanlığı seçimi cumhuriyet tarihinin belki de en düşük katılımlı halk oylaması olacak, Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı çok daha gayrimeşru hale gelecekti.
Tüm bunlarla birlikte gerek seçimlerde kullandığınız dili ve yaklaşımı, gerekse almış olduğunuz oy oranını önemsediğimizi dile getirmek istiyoruz. Bu yaklaşımın ve sonuçların ülkemizdeki sosyalizm mücadelesinin geleceğinde oynayacağı rolü dikkatle değerlendiriyoruz. Aynı şekilde, Türkiye emekçilerinin bütününe soldan seslenen bir söylemin başarı şansı olduğunu da görüyor, sizin de bu durumu dikkate aldığınızı düşünüyoruz.
Buradan hareketle Kürt sorunu ve sosyalizm mücadelesi bağlamında sizinle paylaşmak istediğimiz başlıklar bulunmaktadır.
Seçim sonuçlarının düzen güçleri açısından işaret edeceği yön bellidir: Ülkemiz emekçileri için daha fazla sömürü, toplumun baskı altına alınması, özgürlüklerin kısıtlanması, emperyalist güçlerle daha yoğun taşeronluk ilişkisi ve halklar arasında daha fazla düşmanlık.
Bu durum Kürtler de dahil olmak üzere bütün emekçiler için geçerli olacaktır. Dolayısıyla, cumhurbaşkanlığı seçiminin pozitif sonuçlarının geleceğe taşınmasının yolu, AKP iktidarına ve gerici rejime karşı mücadele hattının güçlendirilmesinden geçmektedir.
Bu bakımdan, örneğin Yeni Yaşama Çağrı tutum belgenizde, demokratik bir rejim ve cumhuriyetin yolunun müzakere sürecinin güçlenmesinden geçtiğine dair değerlendirmenize köklü bir eleştirimiz bulunuyor.
İki gündür Lice'de yaşananlar, AKP'nin yaşananları müzakere sürecine dönük bir provokasyon olarak tanımlaması gibi örnekler; Türk ve Kürt halklarının kardeşliğini temel alacak bir çözüm projesinin, ancak ilerici ve sol güçlerin eliyle gerçekleştirebileceğini bir kez daha göstermiştir.
Bunun için gelin, Türk ve Kürt halklarının kardeşliği ve barış projesinin anahtarını, ülkemizi emperyalizmin kirli senaryolarının bir parçası haline getiren savaşçı, mezhepçi ve faşizan bir iktidara bırakmayalım.
Tersi durumda, ülkemiz emekçilerinin kurtuluş mücadelesinin toplumsal bir karakter kazanarak sömürü düzenini alaşağı etmesi zorlaşacaktır.
Sayın Demirtaş,
Halkın Türkiye Komünist Partisi olarak Türkiyede sosyalizmin başarıya ulaşması için mücadele ediyoruz. Ülkemizde Kürt sorununun çözülmesi gerektiğini düşünüyor, bunun Ortadoğu için de büyük önem taşıdığını biliyoruz.
Bölgeyi tarihsel olarak ileri taşıyacak gerçekçi çözüm, Kürt ulusal mücadelesinin yarattığı ileri birikim kadar, bu topraklarda 200 yılı aşan bir süredir devam eden aydınlanma hareketi ve modern işçi sınıfı mücadelelerinin yarattığı birikimi de kapsayacak şekilde, Türkiyeli bir karakter taşıyacaktır.
Bunların kendiliğinden olmayacağı bellidir. Ancak ülkemizde verilecek mücadele açısından kimlik ve mezhep siyasetine endekslenmiş, salt demokrasi mücadelesine odaklanmış bir hattın ilerletici olamayacağı ve belli noktalarda sosyalizm mücadelesiyle sürtüşmeler yaşayacağı açıktır.
Bu konuda geçmişte bazı hatalar yapıldığını düşünüyoruz. Örneğin Kürt siyasetinin Gezi Direnişi'nde ayağa kalkan milyonlarca insan ile arasına mesafe koyması, çözüm sürecini bozan ulusalcı bir hareket yaklaşımının hissettirilmesi AKPye karşı mücadeleye zarar vermiştir.
Türkiyede sermaye iktidarının yeniden yapılanma sürecinde AKP eliyle yürütülen Ergenekon, Balyoz vb. davalara demokratikleşme ve faşist unsurların tasfiyesi adına o dönem prim verilmesi sonrasında KCK örneğinde olduğu gibi, gerici bir iktidarın kendi çıkarları adına istediği her şeyi yapmasının yolunu açmıştır.
Yine benzeri şekilde, 12 Eylül 2010 yılında yapılan Anayasa referandumunda partinizin "Hayır" cephesinde yer almayıp boykot tutumu alması AKP iktidarının kendini sağlama alma projesinde önemli bir yere oturmuştur.
Tüm bunlara dair eleştirilerimizi açık bir şekilde bu güne kadar paylaştık. Önümüzdeki günlerde de paylaşmaya devam edeceğiz. Sizin de bu düşüncelerimizi samimi bir şekilde dikkate alacağınızı umuyoruz.
Son olarak özellikle Irak ve Suriyede devam eden dinci gerici terör konusundaki görüşlerimizi de sizinle paylaşmak isteriz.
Ülkemizde de ayakları bulunan emperyalizm kaynaklı ve Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi gerici iktidarların bulunduğu ülkeler tarafından desteklenen dinci çetelerin Ortadoğudaki halkların bir numaralı düşmanı olduğu bellidir. Özellikle son süreçte bu çetelerin Kürt yerleşimlerini hedef aldığı ve katliamlara imza attığı bilinmektedir. Bu noktada, çetelere karşı oluşan Kürt direnişini önemsiyoruz. Dinci gericilik ve emperyalizm bölgedeki emekçi halklar için en büyük tehdittir.
Bölgede anti-emperyalist ve gericiliğe karşı mücadele hattının güçlendirilmesi olmazsa olmaz zorunluluktur. Irak işgalinde, Suriyeye emperyalist müdahale döneminde olduğu gibi bölge halklarının, ilerici, devrimci politik öznelerin yan yana gelerek emperyalizme ve beslemesi gerici çetelere karşı mücadele etmesinden başka kurtuluş yolu bulunmamaktadır. Bu yapılmadığında sınıf savaşının ve ilerici halk mücadelesinin yerini mezhep savaşları ve etnik temelli çatışmalar alacaktır.
Sayın Demirtaş,
Önümüzdeki dönem Türkiyedeki farklı ulusal ve etnik kökenlerden gelen emekçiler açısından önemli bir dönem olacaktır.
Bizim açımızdan laik, bağımsız ve eşitlikçi bir cumhuriyetin, adını da koyalım sosyalist bir cumhuriyetin inşası mümkün ve zorunludur. Bu cumhuriyet, hiç kuşkusuz Türk ve Kürt emekçilerinin ortak eseri olacaktır ve tam da bu nedenle Kürt emekçilerinin eşitlik, özgürlük, demokrasi gibi taleplerinin yerine getirilmesi, el birliğiyle kuracağımız yeni cumhuriyetin birincil görevi olacaktır. Bunun olabilmesi içinse bugün ülkemizde gerici, baskıcı rejimle mücadele eden tüm toplumsal dinamiklerle bir şekilde buluşmalı ve iktidarla hesaplaşılmalıdır.
Son seçimde oylarınızdaki artışın bir arayışı yansıttığını; seçim dönemi samimi bir şekilde dillendirdiğiniz barış, kardeşlik, eşitlik ve özgürlük gibi değerlerin sizi sadece cumhurbaşkanı adaylığı döneminde değil, sonraki dönemde de bir sorumluluğun altına soktuğunu düşünmekteyiz.
Halkın Türkiye Komünist Partisi olarak bu söylediklerimizi, sadece genel bir düşünce aktarımı olarak değil, özelde Kürt siyasetinin Türkiye ve bölge siyasetindeki yerini önemseyen ve değer veren bir tutumun ürünü olarak görmenizi dileriz. Ancak aynı zamanda bu umudun heba edilmesi halinde, kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak deformasyon konusundaki kaygı ve uyarıları belirtmenin bu tutumun doğal ve samimi bir sonucu olduğunu bilmenizi isteriz.
Yeni bir cumhuriyet için, emekçilerin kardeşçe yaşayacağı bir ülke için, gerici AKP iktidarından bir an önce kurtulmak ve ayağa kalkan halkımızın hakkını alabilmesi için hepimizin yapabileceği çok şey olduğuna inanmaktayız.
Saygılarımızla ve devrimci selamlarımızla.
Halkın Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komite
Halkın Türkiye Komünist Partisi kürt sorununda açık bir tavır almış, gerçek barışın emperyalizme ve AKP gericiliğine karşı mücadeleden geçtiğini söylemekle bence pek de alışık olmadığımız siyasi bir tavır içine girmiş. Değerlendirmeye katılıyor ve destekliyorum.
Halkın Türkiye Komünist Partisi kürt sorununda açık bir tavır almış, gerçek barışın emperyalizme ve AKP gericiliğine karşı mücadeleden geçtiğini söylemekle bence pek de alışık olmadığımız siyasi bir tavır içine girmiş. Değerlendirmeye katılıyor ve destekliyorum.
TKP gerçek barışın emperyalizme ve AKP gericiliğine karşı mücadeleden geçtiğini kürt ve türk emekçilerinin birlikte mücadelesiyle gerçekleştirilebileceğini hep söylüyordu. Bu açıklamalarda yeni olan bu düşüncesini Demirtaş ve kürt hareketi üzerinden söylemesi. Partinin ayrılığı sırasında Metin Çulhaoğlu ve Erkan Baş bunu söylüyordu, kürt sorununda daha açık bir tutum alacaklarını söylüyordu, bu bildiri bunu doğruluyor. HTKP'nin bu söylemi TKP'nin söyleminden daha ileride bana göre.
Kenan Kalyon, HTKPnin Selahattin Demirtaşa gönderdiği açık mektup üzerine bir yazı kaleme almış. Halkın Türkiye Komünist Partisinin açık mektubu üzerine değiniler başlığını taşıyan yazıyı Siyasi Haber sitesinde okuduk.
Burada Kalyonun bütün değinilerini tek tek ele alıp tartışmak gibi bir amacımız yok. Ancak, bu değinilerden sosyalizm ve Marksizme ilişkin olanı ilgimizi çekti. Çekmesinin nedeni de şu: Demek ki sosyalistler, benzer bir tespitten kalkarak birbirinden köklü biçimde farklılaşan sonuçlara varabiliyor.
Kalyonun değinilerinden 6ıncısı şöyle:
6) Sosyalizm, tarih boyunca hep çok akımlı, ama hiç yoksa yakın zamanlara kadar, Marksizmin çeşitli versiyonlarının özgül ağırlığının gitgide arttığı kümülatif bir hareket ola geldi. Ütopyacılık, Proudhonculuk, Trade-Unionculuk, Bakunincilik, Blanquicilik, anarşizm, sosyalist-feminizm, anarko-sendikalizm, vs vs, saymakla bitmez. Sosyalizm hep yeni tonlar üreten bir kaleydoskop ve renk tayfıdır. İlk bakışta, bunların bazıları -örneğin, ütopyacılık- tamamen tarihte kalmış ve tarihin müzesine iade edilmiş sayılabilir. Böyle yanılgılara kapılmayalım. Sönümlenmiş gibi gözüken, elbette özgün haliyle değil ama yeni bir bağlamda ve bambaşka bir içerikle geri dönebilir.
Dil konusunda titiz olduğunu bildiğimiz Kalyonun bu alıntıdaki ilk iki cümlesi, ütopyacılıktan başlayarak sıraladığı konumları Marksizmin çeşitli versiyonları saydığı gibi bir izlenim yaratıyor. Herhalde bunu kastetmemiştir. Söylediğini şöyle anlayalım: Bir yanda Marksizm ve onun çeşitli versiyonları vardır; ama sosyalizmi kümülatif bir bütünlük olarak alırsak, diğer yanda da ütopyacılık diye başlayıp devam eden başka akımlar ve yönelimler de olmuştur ve olacaktır
Eğer böyleyse, bize göre de doğrudur.
Şimdi, bu değerlendirmeyi neden, hangi gerekçeyle doğru bulduğumuzu eski bir yazıdan gene uzun bir alıntıyla anlatmaya çalışalım:
Misyon sahibi kişiler, gruplar ve örgütler dışında, tarihin kendisinin hafızası veya müktesebatı yoktur. Başka bir deyişle, kapitalizm insanları sefaletin en derin çukurlarına itse, işsizlikten açlıktan süründürse, eşitsizlik ve haksızlıkları diz boyuna çıkarsa, özetle dünyayı olabilecek en berbat hale getirse bile, tarihin kendisi tutup insanlığa bakın bir de Marksizm ve sosyalizm diye bir şeyler vardı hatırlatmasında bulunmayacaktır. Tarihin akışıyla kendiliğinden gelecek olan, el yordamı aranışlar, olgunlaşmamış hareketlilikler, bilinçsiz öfke ve nihayet şekillenmemiş anti-kapitalist tepkilerdir.
Yukarıda söylenen, geçmişi küllendirecek uzunlukta durgunluk ve gerileme yaşanan dönemler için özellikle geçerlidir. Böyle uzun araların ardından, anti-kapitalist tepkilerin ve aranışların sosyalizmle bağları iyiden iyiye bulanıklaşır, hatta kopar. Bu yüzden, misyon sahiplerinin görevleri daha da ağırlaşır. 80 yıl öncesine atıfların etkisi ister istemez azalır. Yapılması gereken, ham tepkileri baştan şekillendirmek, bu tepkilerin içine sosyalizm alternatifini sokmak ve yapıyı yeniden oluşturmaktır. Yoksa kimsenin kendiliğinden madem kapitalizm bu kadar kötü bari ben de sosyalizmi seçeyim diyeceği yoktur.
Marksizme gelince.
Yeri ve önemi şuradadır: Marksizmi bir yerlerden işin içine dâhil etmedikçe, mevcut tepki ve aranışlara yönelik sosyalist ve devrimci müdahalelerin eyyamcılık, pragmatizm, ham popülizm, yönsüzlük, biz bize benzerizcilik ve kabaran her dalgayla oraya buraya sürüklenme gibi risklere çok daha açık hale gelmesi kaçınılmazdır. (Metin Çulhaoğlu, Özlenen Marksizm, soL haber portali, 12 Nisan 2008).
O zaman özetleyelim:
Göründüğü kadarıyla ortak nokta şu: Günümüzde, anti-kapitalist yanlar taşıyan; özgürlüğü, eşitliği, adaleti arayan ve gerçekten kitlesel olan hareketlenmeler açısından Marksizm bir müktesebat değildir. Yani bu hareketlenmelerin kendi dinamikleriyle Marksizme ve onun sosyalizm anlayışına yönelmeleri kural değildir (daha doğalı, el yordamıyla ve kendiliğinden, Kalyonun sıraladığı akımlardan hepsine olmasa bile kimilerine yönelmeleridir).
Buna karşılık, Kalyonun yukarıdaki alıntıda ve ondan hemen sonra söyledikleri, aradaki köklü ayrılığı ortaya koymaktadır.
Evet, Marksizm, şu ya da bu nedenle harekete geçen, mücadele eden geniş kesimler için bir müktesebat değildir; ama bugün bir avuç aydın diye azımsanmayacak niceliğe ulaşmış siyasal kadrolar için tam tamına öyledir. Bu kadroların, bildiklerimi unutup, kitlesel hareketlenme içinde yeniden keşfedeyim demeleri esasen mümkün değildir. Daha önemlisi ise şudur: Başka ülkelerde olsun Türkiyede olsun, Leninizmle takviyeli bir Marksizm, başka kitleselliklerin içine oraya renk katmak, fikir aşılamak, ara sıra bakın işin bir de şu yanı var demek üzere duhul olmaktan başka yol bulamayacak kadar bu işin başlarında değildir.
Bir fikir, bir düşünce olmanın ötesinde kendi siyasal-örgütsel pratiği de vardır ve bu pratiği daha ilerilere taşımanın yolları hiçbir şekilde tıkalı değildir.
Doğrudur; Marksizmin ve onun sosyalizm anlayışının başka anti-kapitalist tepki ve yönelimlerle etkileşime geçmesi gerekir. Ancak, 21. yüzyıl başlarındayız; bugün ne 1840lar sonunun Komünist Ligasını kuruyoruz, ne de 1860ların Birinci Enternasyonalini. Başka bir deyişle bugün Marksistler, 1800lerin ikinci yarısında diğerlerinin karşısında en sistematiği ve tutarlısı olarak temayüz eden düşünce sisteminin ötesinde bir buçuk yüzyıllık ciddi bir siyasal ve örgütsel pratiğin mirasçılarıdır.
Dolayısıyla, bugün cümbür cemaat aynı evde toplanıp o çatı altında Proudhonculuğu ya da buna benzer başka şeyleri tartışmanın anlamı yoktur.
Biz o evde yokuz.
Ama ev alma komşu al diye bir söz de vardır.
Ev sahiplerine bir iyi komşuluk mesajı verilmiştir, o kadar
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.