Yurtseverlik demek, insanın yaşadığı toprakları ve bu topraklarda yaşayan bütün etnik ve kültürel unsurları sevmesidir. Ve sadece sevmekle kalmayıp aynı zamanda halklarının refah içinde yaşaması, emeğinin karşılığını alması, halkın hukukunu ve hakkını savunması, laiklikten, bilimden yana olunması için mücadele etmek demektir yurtseverlik
Aydınlanmacılık ise; bilimden, sanattan, ilerici düşünceden, özgür akıldan yana olmak demektir Gericilikle mücadele, yurtseverlik ve emperyalizm karşıtlığı Türkiye solunun kemikleşmis yapısının özetidir. Türkiye solunun en önemli kazanımlarındandır bu.
Aydınlanmacılık, feodal düşüncenin yıkılıp yerine kapitalizmin geçmesiyle ortaya çıkmıştır. Kapitalizm, feodal topluma göre ilericidir, Marx bunu bir ilerleme olarak görür ve sahip çıkar. Feodal toplumda egemen sınıf olan Kilise ve din adamları yerini yeni bir sınıfa; Burjuva sınıfına devretmiştir. Aydınlanma ve laik düşünce bu dönemde gelişmiştir. Din geri plana atılmış, bilimsel gelişmeler bu dönemde hız kazanmıştır. Ancak belirli bir süre sonra burjuva sınıfı aydınlanma hareketinin kendisine zarar getireceğini farketmiş ve tekrar din anlayışını ön plana çıkarmıştır. Aydın düşünceyi benimseyen insan, kapitalizmin insanları nasıl sömürdüğünün de farkına varır. İşte egemen sınıf bundan korkmuştur. Bu yüzden aydınlanmacılık belli bir süre sonra işlerine gelmemiştir. Dini ve dolayısıyla gericiliği el altında tutan egemen sınıf, aydınlanmacılığa, tarihin her döneminde savaş ilan etmiştir. Örneğin:Almanyada orta sınıf aydını dışlayıp kilise ve soylularla işbirliği yapan Alman burjuvazisi vardı. Belki de bu baskı ve dışlanma ile birlikte Almanyada aydınlanmacılık çok önemli kazanımlar elde etti. Dışlanan orta sınıf aydın bu burjuva devrimiyle hesaplaşmaya girdi ve her alanda önemli eserler verdiler (Müzikte Beethoven, Toplumbilimde Marx, Felsefe de Hegel gibi).
Günümüzde AKP hükümeti ise Harun Yahya ve şarlatanları, Cüppeli Ahmetler, Fethullah ve ekibi cemaatler, aydınlanmacılığın önündeki en büyük engellerdir. Yaratılışçılıkta sınır tanımayan Harun Yahya, bilime, Evrime saldırmaktadır. Bir nevi aydınlanmacılığa karşı içindeki kini, nefreti kusmaktadır. Aynı zihniyette olan AKP ise 4+4+4 ile gericiliği ilkokula kadar indirmiştir. Türbanı özgürlük diye topluma sunmuştur. Üniversitelerde türbanı özgür bırakıp üniversite sınavlarında imam hatipliler için katsayıyı kaldırmıştır. Sosyalizmde, gericilikle savaşmak için, aydınlanmacılık, sekülerizm çok önemli bir yere sahiptir bu yüzden.
Gericilikle uzlaşarak veya ondan daha gerici politikalar (CHPnin tıpkı seçimlerde yaptığı gibi -Mansur Yavaş-Ekmeleddin vs.) izleyerek mücadele edilemez. Haziranda dinci-gericilikle müzakere değil, mücadele edilmiştir! Unutulmamalıdır ki; Haziran sokağı aydınlanmacılıktan, laiklikten, cumhuriyetçilikten, kamuculuktan yanadır.
Türkiyede 1908den beri aydınlanma hareketinin kazanımları, birikimleri vardır. Sosyalistler bu birikime sahip çıkmalıdır ve dinci-gericiliğe karşı savunmalıdır. Bu nedenden dolayıdır ki, sosyalizmin temel yapı taşlarındandır aydınlanmacılık.
Yurtseverlik ile aydınlanmacılık Türkiyede devrim arayan sol öznelerin mutlak sahip çıkması gereken iki unsurdur. Her taşın altından çıkan liberaller, yurtseverlere de çamur atma peşine düşmüşlerdir.
Yurtseverliğe yapılan bu saldırıların küreselleşmeci, piyasacı, post-modern bir ideolojik, politik saldırı olduğu aşikardır. Liberallere ve yardakçılarına aldırmadan solun, sosyalizmin, yurtseverliğin sesini yaymamız gerektiği ise günümüzde çok daha belirginleşmiştir.
Yurtsever olmayan, yurtseverliği benimsemeyen veya yurtseverliğe küfreden bir sol/sosyalist özne Türkiye topraklarında gerçekçi değildir. Ve de devrim fikirleri ancak hayal ile sınırlı kalabilir. Daha ilerisine gidemez.
Yurtseverlik, milliyetçilik olmadığı gibi ulusalcılık da değildir. Bir örnek: Suriyede ki olaylar... AKP ve onun beslediği dinçi çeteler insanları katlediyor, bizim buradaki ulusalcılar bir gün Esadcı bir gün Esedci oluyorlar Sözcü gazetesinin manşetleri, ulusalcılığın nasıl bir bela olduğunu çok güzel özetliyor.
Ulusalcıysan böyle milli duygularla yanlışa düşersin. Ancak yurtseversen orada Suriye halkının emperyalizme karşı verdiği mücadeleyi bilirsin ve bunu savunursun. Kendi ülkende yapacağın bir takım eylem ve söylemlerle Suriye halkıyla dayanışma içinde olursun. Nitekim Hatayda yapılan miting ve eylemler bizlere çok önemli veriler sunup, yurtseverliğin sosyalizm mücadelesindeki yeri ve önemini işaret ediyor. İşte bu yüzdendir ki yurtseverlik, doğası ve solu gereği enternasyonalisttir. Suriye örneği enternasyonalist dayanışmanın güzel bir örneğidir.
Bizler 100 yıllık birikim ve kazanımlarımızla gericiliğin, emperyalizmin, halk düşmanlığının üzerine üzerine gidiyoruz! Çünkü biliyoruz ki; aydınlanmacılık ve yurtseverlik bizi tünelin ucunda ki ışığa, yani sosyalizme götürecektir! Ve unutulmasın ki; aydınlanmacılık ve yurtseverlik olmaksızın gericilerle, işbirlikçilerle, işçi ve emekçi düşmanlarıyla gerçek anlamda hesaplaşamayız!
Aydınlanmacılık ve yurtseverliğin tanımları yukardaki yazıda var; ben şöyle sormak istiyorum, yurtseverliğe ve aydınlanmacılığa karşı çıkarak solcu olabilmek mümkün mü? Sosyalizmin bu topraklarda yeşermesi ve toplumsallaşabilmesi için yurtseverliğe ve aydınlanmacılığa ihtiyacımız yok mu?
Bilimsel devrim ve aydınlanmanın çıkış noktası şudur: Doğadaki süreçler, herhangi bir doğaüstü ve fizikötesi gücün tasarrufları sonucunda oluşmamıştır, doğa yasalarına tabidir ve insanoğlu aklıyla bu yasaları kavrayabilir. Kısacası aydınlanma, insanın kendi kaderini kendi ellerine alma mücadelesindeki en önemli kilometre taşlarından ve bilimsel düşüncenin binlerce yıllık dinsel düşünceye karşı en büyük zaferlerinden biridir.
Marxın aydınlanmaya yönelik tavrı, reddetmek değil, eleştirerek aşmaktı. Marx, bilimsel devrim ve aydınlanmaya sahip çıktı, kendi kuramının kaynağı olarak gördü ve miras kabul etti. Öte yandan, mevcut aydınlanma hareketinin burjuva karakterini ve sınırlılıklarını da tespit etti, bu hareketin keskin bir eleştirmeni oldu ve aşmaya çalıştı.
Marx, burjuva aydınlanmasını geçmişin (feodal/haraçlı ideolojinin) perspektifinden eleştirmedi; bu hareketi, sınıfsal karakterinden kaynaklanan sınırlılıklarından dolayı geçmişi köktenci bir biçimde aşamadığı noktasında eleştirdi ve aydınlanmayı derinleştirmenin yollarını aradı. Bu bakış açısıyla Marx, geleceğe uzanabilecek bir hat çizebildi.
Batılı toplumlar, burjuvazileri önderliğinde aydınlandılar. Feodal düzeni, aristokrasiyi, dinsel düşünceyi, Tanrı egemenliğini, kendi ortaçağlarını burjuvazileri önderliğindeki devrimlerle yıktılar ve aştılar. 500 yıllık bu pratik, insanlığın düşünsel hazinesine büyük bir katkı yaptı ve gözbebeği gibi korunması gereken bir miras bıraktı. Bu madalyonun bir yüzüdür.
Madalyonun diğer yüzünde ise, burjuva önderliğinin getirdiği sınırlılıklar bulunur. Burjuvazinin temsil ettiği sistem (kapitalizm) başından itibaren; 1) Sermayenin emek üzerindeki egemenliğine ve sömürüsüne, 2) Kapitalist-emperyalist ezen ülkelerin, dünyanın dörtte üçünü kapsayan ezilen ülkeler üzerindeki yıkım ve talanına, tahakkümüne, sömürüsüne dayanır. Dolayısıyla burjuva aydınlanması, burjuva laikliği, burjuva insan hakları ve özgürlüğü, toplumun egemen, yönetici, elit kesimleriyle sınırlıdır. Emekçi sınıflara ve ezilen halklara gelindiğinde ise, burjuva aydınlanması, gericiliğe, ortaçağ karanlığına, dinciliğe, despotizme, yıkıma, talana, köleliğe ve sömürüye dönüşür. Emekçiler ve ezilen halklar, burjuvazinin istediği ve sınırladığı kadar aydınlanabilirler, ötesi yasaktır.
Burjuvazinin ideologları, burjuva aydınlanmasının bu güdüklüğünü perdelemeye çalışır. Onlara göre, aydınlanma aklın egemenliği demektir ama, bu aklı burjuvazi ve onun devleti temsil etmektedir. Böylece aklın egemenliği, burjuva sınıfının ve onun devletinin egemenliğine dönüştürülür. Emekçiler ve ezilen halklar kendilerine dayatılan bu akıl kadar akıllı olabilir. Emeklerini kime satacaklarına (yani kim tarafından sömürüleceklerine) karar verebilecek kadar özgür olabilirler. Mülkiyetleri ne kadarsa o kadar hak sahibidirler. Kısacası, paran kadar aydınlanırsın, özgürleşirsin ve hak sahibi olursun. Burjuvazinin sistemi böyle işler.
Burjuva aydınlanması, emek-sermaye çelişkisinin sermayenin önderliğinde çözüleceği ilkesine dayanmıştı. Emeğin el konarak bir araya getirilmiş hali olan sermaye, toplumun ilerlemesinin motoru olacaktı. Bir dönem oldu da Öte yandan burjuva aydınlanması, ilk enerjisini, dünyanın Avrupa dışında kalan toplumlarının o güne dek yarattıkları birikimlerini talan ederek elde etti. Dolayısıyla burjuva uygarlığı, Avrupa dışındaki halklar için en başından itibaren yıkım ve talan anlamına geldi ve aydınlanmanın büyük idealleri hiçbir zaman o halkları kapsamadı. Çoğu aydınlanma filozofunun, sıra ezilen halklara geldiğinde nasıl birer sömürgeciye (hatta ırkçıya) dönüştüğü bilinir. Ezilen halklar o ideallerle, ancak kafalarını kaldırıp emperyalist burjuvaziye karşı başkaldırdıklarında tanıştılar.
Burjuva uygarlığının giderek çürümesine yol açan bu iki temel çelişkisi (emek-sermaye ve ezen-ezilen çelişkileri), yeni bir aydınlanma atağının -en azından- nasıl olmaması gerektiğini ortaya koyuyor.
Yeni aydınlanma, birincisi, emek-sermaye çelişkisinin emek lehine çözülerek ortadan kaldırılması zemininde oluşabilir. Sermayenin önderliği, burjuva aydınlanmasına yukarıdan aşağıya bir nitelik kazandırmıştı. Aydınlananlar, cahilleri aydınlatacaktı. Aydınlanma düşünürlerinin eğitime kilit rol atfetmeleri bundandır. Sermayenin dağıtılması zemininde oluşacak emekçi aydınlanması ise, aşağıdan yukarıya bir nitelik kazanacaktır: Toplumun kendi pratiğiyle köktenci bir biçimde dönüşümü. İnsanlığın gelişim düzeyi göz önüne alındığında bu noktaya bugünden yarına ulaşmaya olanak yok, dolayısıyla tabii ki öncüye ve örgüte (parti, devlet vb.) ihtiyaç duyulacaktır, ama aşağıdan yukarıya köklü dönüşüm perspektifi hiçbir zaman terk edilmeden. Burjuva demokrasisi ile emekçi demokrasisi arasındaki fark da budur.
İkincisi, emekçi aydınlanmasının başka bir alandan talan edilerek getirilecek bir ilk birikime ihtiyacı yoktur. Emekçi uygarlığının ilk birikimi, el konulan büyük sermayedir; daha doğrusu kapitalizm koşullarında ekonomik zor yoluyla yoğunlaştırılmış emeğin özgür bırakılması ve örgütlü toplum tarafından toplumun çıkarları doğrultusunda kullanılması.
Üçüncüsü, emekçi aydınlanmasının laiklik ilkesi, bilimin toplumsallaştırılmasıdır. Bu ilke, din-bilim çatışması zemininde değil, toplum-bilim çelişkisinin uyumlu bir biçimde çözülmesi zemininde hayat bulacaktır. Bir kurum olarak dine ihtiyacın kalmadığı nokta, bir kurum olarak bilime de ihtiyacın kalmadığı noktadır. Tabii, bu noktaya da bugünden yarına ulaşılamaz, ama perspektif böyle olmalıdır.
Dördüncüsü, emekçi aydınlanması, dünyanın bütün halklarının özgün uygarlık birikimlerinin (eşitlik, özgürlük ve güvenlik için verilen mücadele içinde kazanılan birikim) miras kabul edilmesi, evrensel bir potada eritilerek damıtılması ve yepyeni bir senteze ulaşılması perspektifine sahip olacaktır. Burjuva aydınlanması pratiği çok büyük bir miras bıraktı, ama insanlığın mevcut mirası bundan ibaret değil. Bir coğrafyanın başka bir coğrafyanın yıkımı pahasına yükselmesi, sermaye uygarlığının niteliğidir. Emekçi aydınlanmasının potası, bütün insanlığı kapsayacak denli geniş olacaktır.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.