Bu sene beşincisi düzenlenen Dünya Barış Konseyi üyesi üç barış örgütü; Barış Derneği, Uluslararası Detant ve Barış İçin Yunan komitesi (EEDY), Kıbrıs Barış Konseyi (CPC)nin düzenlediği üçlü Barış Zirvesi İzmirde gerçekleşti.
Barış Derneği, Uluslararası Detant ve Barış İçin Yunan komitesi(EEDY),Kıbrıs Barış Konseyi(CPC)nin düzenlediği üçlü Barış Zirvesi bugün İzmirde gerçekleşti. Dünya Barış Konseyi(WPC) temsilcilerininde izlediği toplantıda, Ortadoğuda giderek şiddetini arttıran emperyalist saldırganlığın son bulması vurgulanırken, ABD, NATO ve ABnin politikaları ile tam uyumlu politikalar izleyen 3 ülke hükümetine uyarılarda bulunuldu.
Toplantıyı Dünya Barış Konseyi (WPC) adına takip eden Genel Sekreter Iraklis sözlerine İzmirin barışsever insanlarını, Barış Derneğini, emperyalist saldırganlığın ve savaşın bölgemizde son bulması için mücadele veren herkesi selamlayarak başladı. Iraklis, "Bu 3lü zirvenin ruhu, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs halklarının büyük çoğunluğunun gerçek ve samimi hislerini, duygularını oluşturan, Gazzede, Kudüste ve Batı yakasında halen devam eden işgal ve yavaş yavaş uygulanan İsrail katliamları yüzünden acılar çeken Filistin halkıyla dayanışmadır. Bizim tüm derneklerimiz ve Dünya Barış Konseyi, dünyanın her yanında ezilen ve acılar çeken insanların yanındadır. Ama özellikle Suriye, Lübnan, Irak ve tüm Ortadoğuda, terör eylemleri yapan, din adı altında yüz binlerce insanı katleden cihatçıların zalim yüzüyle karşı karşıya kalmış halklarıyla beraberdir. Suriyenin kuzeyinde bu barbarlığa maruz kalmış Kürt halkının yanında olduğu gibi. Koalisyon güçleri, Türkiye, Katarın hiçbirinin Suriye ve Irak halkları için demokratik insan haklarının gerekli normları sağlayamayacağı çok açıktır dedi. Global barış hareketi ve WPC, emperyalist planları ve onların arkasındaki güçleri açığa çıkarmak zorundadır diyerek sözlerine devam eden Iraklis Şunu anlamaya ihtiyaç vardır, savaşlar ve saldırganlık, kendi doğasında sömürmek ve savaş ile bağlantılı olan bir sistemden kaynaklanmaktadır. İhtiyacımız olan birliği içinde hareket eden bir barış hareketidir. Emperyalizm güçlü gözükebilir ama yok edileme değildir şeklinde konuştu.
UDBYK organizasyon sekreteri Eleni Papadapoulou, Burada ülkemden, Ege adalarından, Giritten ve Atinadan, gelmiş olan bir barış heyetiyle sizlerle olmak benim için büyük bir zevk. Bir taraftan kapitalizmin ekonomik krizi, bir taraftan da emperyalistlerin savaş politikaları, ülkelerimizin emekçi halklarına ve gençleri için patlamaya hazır bir karışım hazırlıyor; yoksulluk, sefalet ve işsizlik artarken, toplumlarımızda gerilim ve neo-faşist eğilimler yükseliyor. Bölgedeki son gerginlik ve bir İslam Devletinin kurulması iddiasıyla birlikte ikiyüzlülük rekor kırmaya başladı. Türkiye ve Katarla birlikte ABDnin bölgedeki yakın müttefikleri olan ve Cihatçı güçleri silahlandırmış ve desteklemiş olan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır şimdi de yarattıkları canavara karşı bir gönüllü koalisyonu kuruyorlar. 4 senede başarılamayan Suriyenin işgali ve AB ve NATO güçlerinin askeri varlığı konusu şimdi önümüzde duruyor. Şimdi Suriye ve Iraktaki hedeflere yönelik operasyonları düzenleyenler ve bunun gerekçesini yaratanlar aynı güçler. Bölgenin istikrarsızlaştırılması ve askeri operasyonlar için basit bir gerçeği ve amacı saklıyorlar. Bu amaç enerji kaynaklarının ve boru hatlarının, dünyadaki en büyük petrol ve gaz rezervlerinin olduğu bölgenin etki alanlarıyla birlikte kontrol edilmesidir. Taleplerimiz şunlardır: Yunanistandaki bütün ABD ve NATO üslerinin kapatılması,Yurtdışındaki bütün askeri ve polis güçlerinin ülkeye geri dönmesi.İsraille bütün askeri anlaşmaların feshedilmesi,Suriye ve Irak haklarına yönelik emperyalist müdahaleye dahil olunmaması,Bütün emperyalist organizasyonlardan çıkılması.Sizleri samimiyetle ve kardeşçe selamlıyor, halklarımızın ortak mücadelesi emperyalist planlara karşı çıkabilir ve çıkacaktır da" dedi.
Kıbrıs Barış Konseyi Başkanı Sylva Tingerides: Tarihimizde, halklarımız ve ülkelerimizin kendi aralarındaki ilişkilerinde yaşadığımız hususları akılda tutarsak; bu ortak etkinlikler bölünme, işgaller ve savaşlar konusunda emperyalizmin yürüttüğü planlar karşısında barış hareketlerinin, nasıl ses yükseltebileceğini göstermesi açısından birer örnek teşkil etmektedir. Etkinliklerimiz, yeni bir dünyanın, barışın ve toplumsal adaletin dünyasının mümkün olduğuna ilişkin umudu diriltmektedir. Kıbrıs barış hareketi tek egemenliğe, tek ulusa ve tek uluslararası temsiliyete dayanan iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyondan müteşekkil bir çözümden yanadır. Biz, insan hakları ve özgürlüklerine saygılı bir siyasi eşitliğe dayalı bir çözümü destekliyoruz. Biz, Kıbrısı tüm askeri üs ve birliklerden kurtaracak bir çözümü destekliyoruz. Çözüm, BM gözetimi altında, iki toplum arasındaki siyasi süreçlerle ve müzakerelerle bulunmalıdır. Elbette Kıbrıs sorunu önceliğimiz olmakla birlikte, tek kaygımız bu değildir. Günümüzde, ABDde ve Avrupa Bölgesinde yaşanan kapitalist kriz ve güçlükler, Güneydoğu Asyadan, Hazar Denizine, oradan Orta Asyaya, Akdenize, Afrikaya ve Latin Amerikaya kadar her bölgede çelişkileri derinleştirmektedir. Çeşitli emperyalist güçler, pazarlardaki paylar ve enerji kaynakları ve koridorlarının kontrolü için kıyasıya mücadele etmekteyken bu durum, artık tüm gezegeni saran bir patlamaya neden olmaktadır. Olup bitenleri izlemekle yetinemeyiz. Onların planlarına karşı olduğumuzu göstermek ve protestolarımız küçük ölçekli de olsa, acı içindeki halklarımızla dayanışma içinde olduğumuzu ifade etmek zorundayız. Hiçbir protesto, boş yere yapılmaz. Sahip oldukları ulusal kimliğe göre, Hristiyan - Müslüman, iyi-kötü, sözde uygar - uygar olmayan şekilde halkları bölenlere, karşılarında bizleri bulacaklarını ve kardeşliği ve dayanışmayı yükselteceğimizi yüksek sesle haykırıyoruz. Biz barışsever güçler, bu kritik momentte, ulusal çıkarların üstüne çıkarak enternasyonalizmin köprülerini inşa ediyor ve ülkelerimizde ve bölgemizde barış için mücadele eden kardeşler olarak seslerimizi birleştiriyoruz. Gün, barış hareketini güçlendirme günüdür; gün, örgütlerimiz arasındaki bağları güçlendirme günüdür; gün, anti-emperyalist mücadeleyi ve halklarımızın kardeşliğini büyütme günüdür dedi.
Barış Derneği adına konuşan Yönetim Kurulu üyesi Aydemir Güler; Türkiye çılgınca akan bir nehire benziyor. Başbakan ve cumhurbaşkanından demokratik tavırlar bekleyenimiz yoktu. Ama büyük çoğunluğu devlet güçleri veya sivil faşistlerce öldürülen 40'a yakın insanımızın kaybının misliyle yanıt vermek diye adlandırılması, suikast sonrasında kıstırıldığı söylenen dört faili cezalandırdık denmesi Türkiye'de AKP'nin kendisini devlet olarak değil, aktif bir taraf olarak yapılandırdığını gösteriyor. Cumhurbaşkanı seçiminden sonraki dönemin önceki eğilimlerin istikrarlı biçimde uç noktalara taşınmasına sahne olacağı anlaşılmıştır. Barışın en temel konulardan biri olduğu varsayılır. Barış mücadelesi nötr değildir. Barış mücadelesi aynı zamanda ideolojik, politik bir mücadeledir. Barış mücadelesi sınıf mücadelesinin bir parçasıdır.Bugün ülkemizde ve Ortadoğu'da emperyalizme ve dinci gericiliğe karşı mücadele ayrılmaz bir bütündür. Bu bütünlüğü gözetmeyenlerin barışa tek bir adım yaklaşma olasılıkları kalmamıştır. 2 Ekim'de Meclise gelen tezkere dinci ve milliyetçi faşistlerin oylarıyla kabul edilirken sosyal-demokrat, kemalist ve kürt ulusalcıları itiraz ettiler.Peki Kobane'de hükümet gerçekten IŞİD'e engel olsaydı Kürt ulusalcıları Türkiye'nin sınır ötesine müdahalesine itiraz edecekler miydi? Yoksa tezkereye hayır demiş olmalarına karşın yeni bir tür müdahale talebinde mi bulunacaklardı? Bazı sosyal-demokrat ve kemalist çevreler emperyalistlerin IŞİD'e karşı ortaya attıkları mazeretlerin peşinden gidip Türkiye ordusunun uluslararası gericiliğe karşı görev üstleneceğini düşünüp müdahaleyi destekleme noktasına gelmediler mi? Kimileri Türkiye'nin müdahalesinin emperyalist müdahaleye yeğlenmesi gerektiğini düşünebilecek kadar uyduruk akıl yürütmelerde bulunabiliyor.İlkeleri eğip bükmeye başlayınca sağlıklı bir noktada durmak da imkansız hale geliyor. Hele Türkiye gibi çılgın bir hızla akan bir nehirde. Barış Derneği olarak Kobane'de direnen kardeşlerimizle dayanışma içinde olduğumuzu ilan ediyoruz. Dayanışma eylemlerine karşı düzenlenen resmi ve gayrı resmi faşist saldırıları lanetliyoruz. Onlarca ölümüzün sorumlusunun AKP iktidarı olduğunu dünya kamuoyuna ilan ediyoruz şeklinde konuştu.
Toplantının ardından 3 kardeş örgüt bir Barış Yürüyüşü gerçekleştirdi. Coşkulu geçen yürüyüşte Türkçe, Yunanca ve Kürtçe sloganlar yükseldi. Yürüyüşün ardından yapılan basın açıklaması sonrası yürüyüş sona erdi.
Dünya Barış Konseyi Genel Sekreteri Iraklis Tsavdaridis: Emperyalizm değil halklar güçlüdür
İzmirde düzenlenecek olan 5. Üçlü Barış Zirvesini Dünya Barış Konseyi adına izleyecek Genel Sekreter Iraklis Tsavdaridis sorularımızı yanıtladı.
(Alihan Dalmış - soL)
Yarın İzmirde düzenlenecek olan Türk, Yunan ve Kıbrıs örgütlerinin katılımıyla gerçekleşecek 5. Üçlü Barış Zirvesini Dünya Barış Konseyi (WPC) adına izleyecek Genel Sekreter Iraklis Tsavdaridis sorularımıza cevap verdi. Iraklis Tsavdiridis ile Kobanê ve IŞİDi, Filistin ve Suriyeyi, Ortadoğuyu, koalisyon güçlerinin bölgedeki rolünü ve daha birçok başlığı mercek altına aldık.
Bu yıl beşincisi düzenlenecek olan barış zirvesinin düzenleyici kurumlar açısından önemi nedir?
Türk, Yunan ve Kıbrıs barış örgütlerinin beraber mücadelesinin önemi, sadece üç komşu ülke barış örgütleri olmalarından kaynaklanmıyor, ortak unsurları olan bir kültüre ve tarihe sahip olmaları, ayrıca dostluğa ve barışa olan ortak özlemlerinden geliyor. Bu üç organizasyon aralarında İstanbul, Hanya, Midilli gibi şehirlerin de bulunduğu birçok yerde ortak konferanslar düzenledi, şimdi de İzmirde düzenliyor. Bütün toplantılar, bu üç örgütün de aktif bir parçası olduğu Dünya Barış Konseyinin çatısı altındadır. İzmirde gerçekleştirilecek olan beşinci toplantı son dört yılın en zor koşulları altında gerçekleştiriliyor. Emperyalizmin bölgedeki saldırganlığını arttırması, geçtiğimiz aylarda Filistinde yaşanan İsrail saldırıları ve son olarak da Ortadoğuda özellikle Suriyenin kuzeyinde yaşanan IŞİD saldırıları Irakta, Suriyede IŞİDin insan hayatını tehdit eden saldırıları, emperyalistlerin bölgeye dair planlarını hızlandırmalarına bir bahane oldu. Arap baharı, demokrasi ve insan hakları adı altında Suriyede Mısırda ve Ortadoğudaki diğer bölgelerdeki radikal İslamcı gruplar emperyalist planlar doğrultusunda, rejim değişiklikleri yapmak için silahlandırıldı, eğitildi ve finanse edildi. Ortadoğudaki halkların bu gruplara sahip çıkmaması ve desteklememesi nedeniyle bu planlar başarısız oldu. Bu sebeplerle emperyalistler bölgedeki savaşı kızıştırma, gerilimi arttırma ve diğer hedeflerini de gerçekleştirmek için harekete geçtiler. Rusya ve Çin gibi ülkelerle mücadelede avantaj kazanmak için planlarını tek tek işlettiler. Bütün bu emperyalist planlar dahilinde bölge hakları her zaman kaybeden oldu. Radikal İslamcı gruplar Ortadoğuda hiçbir zaman barışın ve aydınlanmanın tarafında olmadılar. Afganistandaki halkçı rejimin ve Sovyetler Birliğinin bölgedeki etkisine karşı kurulan Talibandan beri bu durum böyleydi. Maalesef bu bölgede sadece küresel emperyalist ülkelerin planları yok, Türkiye gibi bölgesel aktörlerin bu planlar içerisinde ön cephede yer alma planları var.
Yunan, Türk, Kıbrıs barış örgütlerinin birer kardeş örgüt olup ortak siyasi pozisyonlar alması niçin önemlidir?
Bu çok önemli. Çünkü bir yandan üç halkın ortak çıkar ve arzularını yansıtması, diğer yandan da üç ülkenin hükümetlerinin kendi halklarının zararına olan benzer siyasi pozisyonlar içerisine girmesi örgütleri ortak mücadeleye zorluyor. Örneğin Türk, Yunan ve Kıbrıs hükümetlerinin Gazzeye olan saldırıda aldıkları pasif siyasi tutum gibi. Bu üç ülke hükümetlerinin hiçbiri İsraile ve onun kendi ülkelerinde bulunan elçilerine yönelik hiçbir diplomatik protesto ve nota verme çabasında bulunmadı. Üç ülkenin de İsraille olan ekonomik, siyasi ve askeri işbirlikleri hiçbir şey olmamış gibi devam etti.
Üç ülkenin hükümetlerinin de Ortadoğu konusunda benzer siyasi tavır takındıklarından bahsettiniz. Fakat sanırım özellikle Filistin konusunda Erdoğanın ve AKP hükümetinin daha ileri bir rol oynama çabasını görmezden gelemeyiz. Bu konu hakkında görüşleriniz nelerdir?
Öncelikle belirtmek isterim ki bu ikiyüzlü bir ahlaki ve siyasi bir oyundan başka bir şey değildir. Erdoğan uzun süredir Araplarla dostluğunu geliştirmek ve bölgede daha çok söz sahibi bir pozisyon almak için İslami unsurları çok iyi kullanıyor. Suriye meselesinde bu konuda çok başarılı oldu. Suriyelilerle dost olduktan sonra onları arkasından bıçakladı. Türkiye sermayesinin ve işadamlarının Suriye ile geliştirdiği ekonomik ilişkilerden sonra Suriyedeki silahlı terörist grupları finanse ederek halka ihanet ettiler. Erdoğan hükümetinin Suriyedeki mültecilere bu kadar çok para harcamasının nedeni kesinlikle insani sebeplerden değil, politik ve ekonomik sebeplerdendir. Erdoğan Suriyede ki radikal İslamcı grupları finanse ederek Türkiyeye doğru muazzam bir göç dalgası yaratmayı ve böylece Suriyeyi siyasi olarak istikrarsız hale getirmeyi hedefledi.
Suriye'deki iç savaşın Türkiye artık daha da içinde, hatta sokaklarında hissediyor. Kobanê'ye IŞİD saldırısı sonrası dünyanın birçok yerinde Kürtler sokaklara indi, parlamento binaları önünde eylem yaptı. Kürtler uluslararası kamuoyundan, koalisyon güçlerinden müdahale bekliyor. Kobanê ve Suriye'yi radikal islamcı gruplardan kurtaracak olan koalisyon devletleri midir?
Öncelikle Suriyede olan bana göre bir iç savaş değildir. Bölgede savaşan Suriyeli unsurlar da vardır elbet fakat şu anda Suriye halkı ikiye bölünmüş ve cepheleşmiş değildir. Şu anda Suriyede savaşan insanların çoğu diğer bölge ülkelerinden cihat savaşı için Suriyeye gelmiş insanlardan oluşmaktadır. Türkiye hükümeti bu konuda akıllı hareket ediyor ve birçok planını bir arada nihayete erdirmeye çalışıyor. Ve yine Türkiye hükümeti Suriyenin kuzeyine olan saldırıyı sadece izlemekle yetinerek, aynı zamanda kendi iç sorunu da olan Kürt sorununda elini güçlendirmeye çalışıyor. Amerika ve çeperinde oluşan koalisyona gelirsek, kim bu ülkeler? Suudi Arabistan mı kendi ülkesinde ürettiği demokrasiyi Ortadoğuya ihraç edecek? Suriye halkına demokrasiyi kim öğretecek? Monarşik rejimlere sahip Arap ülkeleri mi yoksa Yugoslavyadan Afganistana ve Iraka birçok ülkede bölge halklarına karşı saldırgan bir rol üstlenen Amerikamı? Yoksa Mali ve Orta Afrikada katliam üstüne katliam yapan Fransamı? Burada söz konusu olan sadece ve sadece politik, ekonomik ve coğrafi amaçlardır. Şu anda Suriyenin kuzeyindeki Kürt halkı çok ağır bedeller ödüyor. Eğer Kobanê düşerse bu bedellerin daha da ağırlaşacağı konusunda hiç şüphem yok. Erdoğanın ve emperyalist ülkelerin Kobanêdeki katliamı izlemesinin nedeni Suriyedeki Kürt güçlerini kendi yararlarına olan bir siyasi pozisyona itmektir. Kürtler seçilmiş ve hatta tekrar seçilmiş Suriyenin resmi hükümetine karşı bir pozisyon almaya zorlanmaktadır. Suriyeyi kurtaracak olan koalisyon güçleri değil, Suriye halkının vereceği karardır. Bu bağlamda WPC ve tüm dünyadaki barışseverler nasıl olur da Amerika ve onun müttefiklerinden, Erdoğan hükümetinden Suriyeye müdahale etmelerini ve Suriyeyi kurtarmalarını bekleyebilir. Elbette ki Türkiyedeki Kürtlerin duygularını ve hislerini anlıyoruz. Gün be gün sınırın karşı tarafında kendi kardeşlerinin katledilmesini izliyorlar. Ama aynı zamanda Türkiyedeki Kürtler anlamalı ki Erdoğan Kürtleri, Suriyelileri ve Türkleri kurtarabilecek kişi değildir, olmayacaktır da. Çünkü Erdoğan bölge halklarının iyiliği için değil, emperyalist planlar doğrultusunda geliştirdiği kendi programını uygulamak için çalışıyor.
Ortadoğuda laik rejimlerin giderek güçsüzleştiği ve dolayısı ile radikal grupların kendine taraftar bulduğu çok açık. Nasıl bir Ortadoğu'da sekülerizm yeşerir?
Suriye tarihsel ve kültürel olarak laik ve seküler bir ülkedir. Suriye devleti ve halkı bölgede her zaman sekülerizmin bir örneği olmuştur. Keza Filistinde öyle. Tabi ki radikal İslamcı grupların yarattığı krizden önce. Adım adım toplumdaki gerilim ve radikal İslam taraftarlığı birden çok yöntemle arttırıldı. Ama bunun arkasında olanı görmek yani büyük fotoğrafa bakmak gerekir. Örneğin Filistinde 10 yıllardır devam eden bir Filistin devletinin varlığı sorununun yarattığı hayal kırıklığı vardır. 20 yıldır sürekli İsrail ve Filistin arasında görüşmeler devam etmektedir ama en nihayetinde Filistin Devletinin fiili varlığı konusunda bir uzlaşıya varılamamıştır. Bu durumun kendisinin insanlar üzerinde yarattığı hayal kırıklığı az önce bahsettiğimiz radikal İslamcı grupların taraftar bulmasının nedenleri arasındadır.
Şimdi sorunuzun kendisine gelelim. Ortadoğuda sekülerizm nasıl yeşerir? Bu sorunun cevabı çok zor. Konu ile ilintili birçok girdi ve çıktı var. Eğitim koşullarının yetersizliği, insani yaşam koşullarından uzak bir toplum yapısı ve benzeri sebeplerle sekülerizmin yeşermesi zor, İslami radikalizmin yükselmesi ise kolaydır. Çünkü İslami gruplar insanların eğitim yetersizliklerini de kullanarak insanlara kendilerini desteklemeleri halinde tanrının onlara öteki dünyada mutluluklar vereceğini vaat ediyor. Sekülerizmin ise sosyal adalet ve barış olmadan tekrar yükselişe geçmesi mümkün değildir. Yani sosyal adalet, sürekli barış ve sekülerizm iç içe geçmiş bir mücadelenin araçlarıdır. Sekülerizmin yükselmesi, insanların kendi refahları için kendi ürettikleri zenginliklere sahip oldukları bir rejim kurma mücadelesinden geçer.
Gerçekleştirelecek olan Üçlü Barış Zirvesi'ni WPC adına takip edeceksiniz. Bütün dünyada barışın sesinin yükselmesi, saldırganlığın artık nihayete ermesi için vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
WPCnin bu yıl 65. faaliyet yılı. Organizasyonumuz kurulduğu günden beri ezilmişlerin, yoksulların, ilericilik ve aydınlanma mücadelesi verenlerin yanında oldu. İkinci Dünya Savaşı yıllarından beri Savaşa ve faşizme hayır sloganı ile bu mücadeleyi yürüttü ve yükseltti. Bugün de aynı mücadeleyi ve konsepti sürdürüyoruz. Üstelik 1991de SSCBnin ve Avrupada ki sosyalist bloğun yıkılmasından sonra eşitsizliklerin ve savaşın arttığı bir dünyada. WPC bugün bünyesinde 100den fazla kuruluşu ve organizasyonu barındırıyor. Üstelik hiçbir hükümetin desteği olmadan, sadece kendi üyelerinin çabası ile bu mücadeleyi devam ettiriyor. Mesajımız şudur ki; Emperyalizm güçlü ve muktedir görünebilir, ama öyle değildir. Asıl güç halkların gücüdür. Tarih bize göstermiştir ki haksızlık ve adaletsizlik eninde sonunda kaybedecektir. Filistin, Suriye ve tüm dünya halkları bağımsızlıklarına ve özgürlüklerine elbet kavuşacaktır. Tüm insanlığı barışın, eşitliğin ve aydınlanmanın mücadelesine destek vermeye davet ediyoruz. İşçiler, gençler, kadınlar ve toplumun tüm diğer unsurları ile birlikte bu mücadeleyi yükseltme ve savaşsız bir dünya yaratma şansımız vardır.
Dünya Barış Konseyi Ortadoğu Bölge Toplantısı nedeniyle Türkiye'de bulunan ve "Ortadoğu'da Barış Mücadeleleri" başlıklı panelde bir araya gelen barış örgütü temsilcileri ortak bir mesaj verdi.
(soL - Haber Merkezi) 14-15 Ekim tarihleri arasında İstanbulda yapılan Dünya Barış Konseyi Ortadoğu Bölge Toplantısı nedeniyle Türkiye'de bulunan Bahreyn, Filistin, Irak, Iran, İsrail, Kıbrıs, Lübnan, Mısır ve Yunanistan'dan barış örgütü temsilcilerinin katılımıyla 15 Ekim Çarşamba akşamı Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde "Ortadoğu'da Barış Mücadeleleri" başlıklı bir panel gerçekleştirildi.
Moderasyonunu Barış Derneği Yönetim Kurulu üyesi Aydemir Güler'in yaptığı panele, Dünya Barış Konseyi (WPC) İcra Sekreteri İraklis Çavdaridis, Filistin Barış ve Dayanışma Komitesi (PCPS) Sekreteri Akel Takaz, İsrail Barış Komitesi temsilcisi Aida Touma-Sliman, Mısır Barış Komitesi temsilcisi Muhammed Hessam ve İran Barışı Savunma, Dayanışma ve Demokrasi Derneği (ADPSD) temsilcisi Vartan Slalakhanian konuşmacı olarak katıldı.
Panelde ilk sözü PCPS adına, aynı zamanda Dünya Barış Konseyi'nin Ortadoğu Koordinatörü görevini de yürütmekte olan Akal Takaz aldı. Sözlerine genel olarak bölgedeki ve özel olarak da Filistindeki mevcut durumu Türk barışseverle tartışma olanağı verdiği için Barış Derneği'ne teşekkür ederek başlayan Takaz, İsrail'in Gazze'ye yönelik son saldırısından sonra bölgeye İsrail, Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye Barış Komitelerinin temsilcilerinden oluşan bir heyet gönderen Dünya Barış Konseyi'ne de göstermiş olduğu dayanışma nedeniyle şükranlarını sundu.
Son İsrail saldırısında 2194 Filistinlinin hayatını kaybettiğini, bunların %40ını kadınların ve çocukların oluşturduğunu, 10 binden fazla yaralı olduğunu, 60 ailenin tamamen yok edildiğini ve 500 binden fazla insanın evlerini terk etmek zorunda kaldığını belirten Takaz, konuşmasında bölgedeki yeni tehditlere de işaret ederek, "Ne yazık ki, bugünlerde yalnızca Ortadoğunun temel sorunu olan Filistin meselesi hakkında konuşamıyoruz. Emperyalizmin bölgeye yönelik saldırıları nedeniyle, Suriye, Irak, Lübnan, Filistin, Yemen, Libya, Afganistan ve Pakistanı içeren, Ürdün, İran ve diğer Körfez ülkelerini tehdit eden daha kapsamlı bir çatışmaya tanıklık ediyoruz. Maalesef Türk hükümeti bu gelişmeler konusunda tarafsız değil ve Türkiye halkı başta ABD, AB ve NATO olmak üzere emperyalistlerce tertiplenen bu planların bedelini ödüyor" dedi.
Panelde ikinci konuşmayı, WPC İcra Sekreteri Iraklis Çavdaridis yaptı. "Dünya Barış Konseyi adına, sizlere, dünyanın her köşesinden aynı hayalleri, aynı öfkeyi, dünyayı açlık ve yoksulluktan kurtarmak için aynı arzuları taşıyan, eşitliğin ve halkların kardeşliğinin hâkim olduğu bir dünya için mücadele veren onlarca üye örgütümüzün selamlarını iletiyorum" diyerek sözlerine başlayan Çavdaridis, "Dünya Barış Konseyi ve üye örgütleri, dünyanın her yanında ezilen ve acı çeken halkların yanındadır. Ama özellikle Suriye, Irak, Lübnan ve tüm Ortadoğuda, terör eylemleri yapan, din adı altında yüzbinlerce milyonlarca sivil insanı katleden cihatçıların zalim yüzüyle karşı karşıya kalmış halkların yanındadır. Şu günlerde, Suriyenin kuzeyinde bu barbarlığa maruz kalmış Kürt halkının yanında olduğu gibi" diyerek devam etti.
Çavdaridis konuşmasını "Savaşlar ve saldırganlık, kendi doğasında sömürmek ve savaş olan kapitalist sistemden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, bir diğer emperyalist savaşı engellemek bütün dünyada adaletsizliğin ve savaşın temel sebebine karşı barış hareketinin toplumsallaşmasına bağlıdır. İhtiyacımız olan, işbirliği içinde hareket eden bir barış ve adalet hareketidir. Sadece emperyalist suçlara cevap vermek için değil, sadece olan olduktan sonra protesto eden bir güç olmak için değil, ama inisiyatif alan, çareler aramak yerine önlemler alan bir barış hareketi" diyerek tamamladı.
Çavdaris'ten sonra sözü, İsrail vatandaşı bir Arap olan ve aynı zamanda İsrail'de günlük olarak yayınlanmakta olan "El-İttihad" adlı gazetenin baş editörlüğünü yapmakta olan İsrail Barış Komitesi temsilcisi Aida Touma-Sliman aldı. Geçtiğimiz yıl yeniden başlayan İsrail-Filistin görüşmelerinin, ultra sağcı Netanyahu hükümetinin işgali sonlandırmak ve uygulanan zulmü durdurmak için hiçbir şey yapmaması ancak henüz görüşmeler sürerken Filistin topraklarındaki yaşadışı İsrail yerleşimlerinin büyütülmesi yönündeki girişimlerini devam ettirmesi nedeniyle başarısızlığa uğradığının altını çizen Touma, İsrail hükümetinin, işlediği savaş suçlarını meşrulaştırmak için İsrail toplumunda tehdit algısını güçlendirip, korku yaratmakta olduğunu, bunun halkın 92%sinin savaşı desteklemesi sonucunu verdiğini ifade etti. Touma sözlerini, emperyalizm, siyonizm ve dinci gericiliğin bir üçlü oluşturduğunu ve her üçüne karşı mücadele etmeye devam edeceklerini belirterek tamamlandı.
"Amerikan koalisyonundan 'ince ayarlı' müdahale" Barış Derneği adına söz alan yönetim kurulu üyesi Aydemir Güler konuşmasına, bir an bile tereddüt etmeksizin Kobanê'de katliam tehdidi altında dinci gerici çetelere karşı direnmekte olan Kürt halkının yanında olmak gerektiğini ancak meseleye sadece bu çerçeveden bakılmasının yeterli olmadığını ifade ederek başladı. Güler, "Kobanê çevresindeki IŞİD mevzilerinin emperyalist güçler tarafından bombardımana tutulmasının amacı Kürtleri kurtarmak falan değil. Besbelli ki, Amerikan koalisyonu ince ayarlı bir müdahale yapıyor ve Kobanê'nin kurtulmasını değil, kuşatmanın ve tehdidin sürmesini hedefliyor. Bu Kürtlerin emperyalist barışa mahkum edilmesinin de aracıdır" dedi.
Panel, İran Barışı Savunma, Dayanışma ve Demokrasi Derneği temsilcisi Vartan Slalakhanian ve Mısır Barış Komitesi temsilcisi Muhammad Hesham'ın konuşmaları ve ardından yapılan soru-cevap oturumuyla sona erdi.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.