Pariste 1889da toplanan Uluslararası Sosyalist Kongre, yeni koşullarda kapitalizmin krizine karşı işçi hareketinin ortak mücadele kararını alarak, sonradan 2. Enternasyonal adını alacak olan ikinci dünya partisi deneyimini başlattı.
Koşullar
Sermayenin merkezîleşmesi ve yoğunlaşması süreci 1870lerle hızlandı. Tekeller tarih sahnesine çıktı. Ulus-devletler yaygınlaşırken, sömürge halkları özgürlük mücadelesini gündemlerine aldı.
Sanayi üretiminde büyük bir artış görüldü. İşçi sınıfı sayıca büyüdü. Demiryolları, deniz ve kara taşımacılığı, büro işçiliği gibi yeni işkolları doğdu.
En fazla işçi 1875e kadar dokumacılık işkolunda çalışırken, bu tarihten sonra ağırlık metalurji sektörüne kaydı. Kapitalistler iş saatlerini uzatmak için baskı oluşturdu. Sanayiye 1870 ile 1890 arası en fazla kadın işgücü girdi.
Sendikalar 1880-1890 arasındaki on yılda güçlendi. İşçi sınıfının ekonomik ve siyasi örgütlenmeleri Batı Avrupadan Doğu Avrupaya, Akdenize yayıldı. Ücret artışı için yapılan grevler kazanımla sonuçlanırken, işçi sınıfı ekonomik mücadelelerle yetinmeyerek siyasal mücadeleler vermeye başladı. Ulusal ölçekte örgütlenmiş işçi sınıfı partileri ortaya çıktı.
1890-1900 yılları arasında kapitalizm dört kez krize girdi ve bu krizlerin sonuncusu derin bir bunalıma işaret ediyordu. Silahlanma süreçleri hızlanırken, devletler arasındaki siyasî rekabete askerî rekabet de ekleniyordu.
2. Enternasyonalin doğuşu
Fransız sosyalistleri 1883te çalışma koşullarının düzeltilmesi, çalışma saatlerinin kısaltılması için uluslararası işçi kongresinin toplanmasını önerisini ortaya attı. Pariste 1886da bir araya gelen sosyalistler, 8 saatlik işgünü için eş zamanlı uluslararası eylem kararı aldı. (O dönem işçiler günde ortalama 10-12 saat çalıştırılıyordu).
Nihayet, Pariste 1889da toplanan Uluslararası İşçi Kongresi, 2. Enternasyonalin kuruluşuna sahne oldu. Kongreye gelen 391 delegeden 221i Fransız, 81i Alman, 22si İngiliz, 14ü Belçikalı, 8i Avusturyalı, 6sı Rustu. Ayrıca Hollanda, İsveç, Norveç, İsviçre, Danimarka, Polonya, Romanya, İtalya, Macaristan, İspanya, Portekiz ve Bulgaristan delegasyonları kongrede yer alıyordu. ABD, Arjantin ve Finlandiya delegeleri kongreye gözlemci olarak katıldı.
2. Enternasyonal gerçek işçi partileri tarafından oluşturulmuştu. En güçlü parti Almanyadaki SPD iken, Fransa, Rusya, Avusturya ve İngiltereden etkili partiler yeni enternasyonalde yer alıyordu.
Uluslararası Sosyalist Kongre, 8 saatlik işgünü için eş zamanlı eylem ve mücadele kararı aldı. ABD işçi sınıfının tarihi 1 Mayıs mücadelesini sahiplenen 2. Enternasyonal, 1 Mayısları tüm dünyada kitlesel işçi gösterilerine dönüştürme, bu gösterilerde 8 saatlik işgünü, kadınlara eşit haklar, çocuk emeğinin kullanımının sınırlandırılması, uluslararası barış taleplerini savunma kararı aldı.
İkinci kongre 1890 1 Mayıs gösterilerinin başarısının üzerine 1891de Brükselde 15 ayrı ülkeden 337 delegenin katılımıyla toplandı. Kongrede, 1 Mayısta genel grev örgütlemek kararı alındı. Bunu izleyen 1893 Zürih Kongresinde alınan şu karar Marksistlerle anarşistler arasındaki bölünmenin nihaî duruma geldiğini gösteriyordu:
Kongreye tüm sendikalar, ayrıca işçilerin örgütlenmesini ve siyasal eylem gereğini benimseyen sosyalist partiler ve örgütler kabul edilecektir. Siyasal eylemden kast edilen işçi örgütlerinin, proletaryanın çıkarlarını geliştirmek ve siyasal iktidarı ele geçirmek yolunda, mümkün olan en geniş ölçüde, siyasal haklardan ve yasama mekanizmasından yararlanması veya bunları ele geçirmesidir.
Sosyalistler burjuva hükümetinde yer alır mı?
Pariste 1900de toplanan Sosyalist Kongrenin gündeminde Fransız sosyalisti Millerandın partisinden bağımsız davranarak tek başına burjuva hükümetine girmesi vardı. 2. Enternasyonal, sosyalistlerin burjuvaziyle aynı kabinede yer alıp almayacağını kıyasıya tartıştı.
Fransız Sosyalist Partisinin lideri Jarues, Milleranda karşı olsa da, partisinin bölünmesini istemiyordu. 2. Enternasyonal, burjuva hükümetine bakan olan Millerandı kınadı ama Jauresin istediği yönde karar alarak ipleri kopartan bir tutum sergilemedi.
Kongre, sosyalistlerin bakan olmasının yeni bir topluma doğru adım olmadığını, sadece bir taktik adım olabileceğini ve bu adımın ancak birleşik parti örgütünün onayıyla atıldığında meşru olabileceği kararına vardı.
Partiyi bölmemek adına alınan bu ortalamacı tutum, 2. Enternasyonal içinde güçlenen reformist akıma cesaret verdi: 1904te Amsterdam Kongresi burjuvaziyle işbirliğini reddetse de, 1905te İngiliz sosyalisti John Burns Liberal Partinin kabinesinde bakan olarak bu kararı çiğnedi.
SPD
Almanyada Sosyalist İşçi Partisi, 1874 seçimlerinde yüzde 6,5 oy aldı. Ardından 1877de 7,1, 1878de 7,6 oy oranına ulaştı. Bismarckın sosyalistlere karşı yasası 1878-1890 yılları arasında SPDnin yarı illegal örgütlenmesine neden olsa da, 1890daki seçimlerde oyların yüzde 19.7sini alarak en büyük parti durumuna geldi.
Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ismini alan örgüt Bebel ve Liebknecht gibi deneyimli liderlere ve o dönem Marksizmin Papası olarak adlandırılan Kautsky ve Polonyalı devrimci Rosa Luksemburg gibi birçok önemli teorisyene sahipti.
SPD, 1893 seçimlerinde oyların yüzde 23ünü, 1898 seçimlerinde yüzde 27,2sini aldı. 1903 yılındaki seçimlerde 3 milyondan fazla oy alan SPD yüzde 31 oranına ulaştı ve Alman parlamentosuna 81 milletvekili yolladı. SPD, 19. yüzyılın sonunda 100 bin üyeye ulaşmış, sendikaların tamamını kapsar ve temsil eder hale gelmişti.
SPDde hakim olan fikir, sosyalizmi partinin kuracağı, parlamento seçimlerinin ve mecliste güçlenmenin bu sürecin temel araçları olduğuydu. SPD büyüdükçe tutuculaşıyordu. Partinin iktidarını sosyalizm olarak gören liderlik, işçi hareketinin SPDnin kontrolünde gelişebileceğini düşünüyordu.
1903teki seçim zaferi yaşandığında partide iki farklı akım güçlenerek öne çıkıyordu. Bu akımlardan ilki marksizmin güncel koşullarda gözden geçirilmesini savunan revizyonistlerdi. Diğer akım ise reformizmdi. Partinin oy oranı arttıkça, mecliste çoğunluk haline geldikçe çıkartacağı yasalarla sosyalizme geçişin mümkün olduğunu savunan reformistler burjuvaziyle aynı hükümette yer alınabileceği, ortak sorumluluk paylaşılabileceğini savunuyordu.
SPDnin Bavyera örgütü 1894te eyalet hükümetinin bütçesini onayladı. Bu bir ilkti ve 2. Enternasyonalde büyük bir şok yarattı. Ancak reformizmin asıl çıkışını Eduard Bernstein yaptı; ona göre nihaî olarak varılacak olan sosyalizm değildi, yolun kendisi olan reformlar asıl amaçtı. SPD bir reform partisine dönüşmeliydi.
SPDnin 1903teki seçim zaferi, revizyonist ve reformist akımların öne atılmasına zemin hazırladı. Parti büyümüştü, ancak ne bir sosyal devrim gerçekleşmiş ne de iktidar alınmıştı. Reformistler, ne zaman gerçekleşeceği belirsiz olan bir devrim uğruna somut kazanımların harcanamayacağını yüksek sesle dile getirmeye başladı.
1905 devrimi
1905 yılında Rusyada işçilerin kendiliğinden devrimi patlak verdi. Rus işçi sınıfı kitle grevi silahını kullanarak çarlığı köşeye sıkıştırmıştı. SPDnin sol kanadının liderlerinden Rosa Luksemburg, kitle grevinin sosyalist mücadelenin temel yöntemlerinden biri olduğunu savundu. Luksemburg, reformlarla sosyalizme geçilemeyeceğini, reform mücadelesinin sosyal devrimi gerçekleştirecek işçilerin örgütlenmesi ve bilinç sıçraması için bir araç olabileceğini söylüyordu. Sosyalizmi partinin değil işçi sınıfının iktidarı olarak gören Luksemburg, işçi hareketinin kendiliğinden mücadelesinin siyasal mücadeleye varacağını, bunun ise toplumsal bir devrimi tetikleyeceğini düşünüyordu.
Buna karşılık 2. Enternasyonal son derece temkinli tutum aldı. Kitle grevinin temel bir mücadele yöntemi değil, birçok araçtan biri olduğu vurgulandı. Partinin kontrolünde olmayan bir grevin nihaî amaç olan sosyalizme bir katkısı olmadığı düşünülüyordu; çünkü sosyalizm partinin iktidarına indirgenmişti.
Öte yandan 2. Enternasyonalin partileri parlamenter zaferler elde etmeye devam ediyordu. İngilterede İşçi Partisi parlamentoda 30 sandalye elde etmişti. Avusturyada sosyalistler meclise 81 milletvekili göndermeyi başarmıştı. SPD ise 1906 seçimlerinden ciddi bir gerilemeyle çıkmıştı.
Yaklaşan savaş
Stuttgartta 1907de toplanan 2. Enternasyonalin gündeminde Almanya ve İngiltere arasında tırmanan askerî gerginlik ile militarizmin güçlenmesi vardı. Yaklaşmakta olan savaşı önlemek için nasıl bir mücadele izleneceği tartışıldı.
Kapıda duran Dünya Savaşı karşısında kafalar karışıktı. Bir savaş durumunda sosyalistler kendi devletlerini destekleyebilir miydi ya da burjuva hükümetlerle olan anlaşmazlıklarını bir kenara bırakarak ulusun savunmasını üstlenebilirler miydi?
2. Enternasyonal, o güne dek militarizmi ve savaşı reddetmiş, barış için mücadeleyi temel ilke olarak benimsemişti. 1907 kongresi savaşı önlemek için her yolun denenmesi kararını aldı, ancak savaşı durdurmak için genel grevin örgütlenmesi ve kendi devletlerine destek vermeyip yenilgilerini savunmak gibi net bir tutum almadı.
Enternasyonal, sömürgelerin bağımsızlık mücadeleleri karşısında da bölündü. Bir kanat sosyalistlerin kendi sömürge politikalarına sahip olması gerektiğini, yani sosyalist hükümetlerin sömürgeleri yönetebileceğini savunuyordu.
Kopenhag kongresi 1910da savaşa karşı genel grev tartışmasına gündemine aldı. Genel grevi savaş için kilit sektörlerle sınırlayan karar taslağı, Rosa Luksemburg gibi birçok delegeyi memnun etmedi. Bu taslak reddedilse de ortaya çıkan kararda savaşa karşı genel greve hiçbir atıfta bulunulmuyordu. Alman ve Avusturya delegeleri eğer savaşa karşı genel grev yaparlarsa parti örgütlerinin kapatılacağını açıkça ifade etmişti. 2. Enternasyonale liderlik eden SPD yönetimi yine uzlaşma yolunu seçmişti.
2. Enternasyonal yine de dünya sosyalistlerine parlamentoda militarizme ve savaş bütçelerine karşı oy vermeleri çağrısında bulundu. Parlamento dışında bir eylem ise önerilmiyordu.
Viyanada 1914te gerçekleştirilmesi beklenen 2. Enternasyonal kongresi yapılamadı. Birinci Dünya Savaşı başlamıştı. SPD, Alman parlamentosunda savaş lehine oy verdi. Bu karara karşı çıkan tek milletvekili Karl Liebknechti. Enternasyonalin güçlü partileri savaşta kendi hükümetlerine destek vererek SPDnin yolunda gitti. Ve 2. Enternasyonal çöktü.
Uluslararası işçi hareketinin ikinci bölünmesi
Marx ve Engelsin geleneğinden gelse de, güçlü işçi partileri tarafından kurulsa da, devasa bir güce ulaşsa da, 2. Enternasyonal işçi sınıfı iktidarını kurma yolunda hiçbir adım atamadı.
SPD liderliği her kritik tartışmada Enternasyonalin sağ kanadıyla uzlaştı. Partiyi bir arada tutmak adına verilen her taviz reformizmin güçlenmesini sağladı.
Reformizme ve SPD liderliğinin tutuculuğuna karşı mücadele eden Rosa Luksemburg yalnız kaldı.
Sonuç uluslararası işçi hareketi için yıkım oldu. 2. Enternasyonal savaşla birlikte tarihe karışırken, uluslararası işçi hareketi ikinci tarihsel bölünmesini de yaşadı. Bu ayrışma, sosyal-demokrasi ve devrimci sosyalizm arasındaydı. Marksistler bir daha sosyal demokrat adını kullanmazken, sosyal demokrasi 20. yüzyılda burjuvazinin iktidarını sağlayan temel siyasî akımlardan biri olacaktı.
Altüst.
İkinci enternasyonal deyince akla gelen Kautsky ve Lenin'in ona dönek demesi. Birinci dünya savaşında burjuva hükümetlerin yanında yer alması ikinci enternasyonalin devrimci özelliğini kaybetmesine yol açtı. Bu yüzden ikinci enternasyonal devrimci sosyalistler tarafından reformist olarak değerlendirilirler.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.