Paris cinayetleri ve ellerini ovuşturanlar
Kemal Okuyan
Pariste cesur, aydınlık insanlar öldürüldü. Öfkemiz büyük. Gericiliğe karşı bileniyoruz.
Düşünüyoruz da Düşünmeliyiz.
Bu türden bir katliam için kutsal inanç motivasyonuyla gönüllü olabilecek yüz binlerce kişi var. Dolayısıyla provokatörler yaptı, İslamcıların üzerine attı demeyeceğim.
Emperyalizmin kanlı tarihinde çeşitli hesaplarla organize edilmiş sayısız örtülü, kirli, kalleş operasyon mevcut. Yani, beslediler beslediler, şimdi karga gözlerini oyuyor, çoook pişmanlar saflığıyla da hareket etmeyeceğim.
Bu saatten sonra, eylemin planlayıcısı, azmettiricisi, göz yumanı, kıçı-başı zaten beni pek ilgilendirmiyor. İnsanlığın bu sıkışmadan, bu kumpastan nasıl çıkacağına odaklanmak daha yararlı.
Dün, dinci fanatizme öfke yağdı. Güzel. Bizdeki amalar, fakatlar azaldı. Bu da güzel.
IŞİDin Kürt coğrafyasına dönük hamleleri birilerinin siyasal İslamın anlamını hatırlamasını sağlamıştı, emperyalist başkentlerden birindeki katliam, başkalarının da hafızasını harekete geçirdi. Zaten, öldürülenlerin çok değil birkaç ay önce Kobane direnişçilerinden sitayişle söz etmesi, Parisin Ortadoğu coğrafyasına bağlandığının kanıtıydı.
İşte sonunda herkes canavara karşı birleşiyordu!
Atlantikin öte tarafından yetkililere göre barbarlara karşı bir mücadele veriliyor ve bu mücadele uygar dünyayı ortak müştereklerde buluşturuyordu.
Paris cinayetinin ayrıntısını bilemem. Ancak aylardır iyi planlanmış bir algı operasyonu yürütüldüğünü rahatlıkla söyleyebilirim.
11 Eylül saldırıları pahalı bir prodüksiyondu, işe yaramış, iki ülkenin işgaline zemin hazırlamıştı. Ancak kaba-sabaydı.
IŞİDin de maliyeti yüksekti muhakkak. Ne var ki, çok geniş bir coğrafyada liberal paradigmaya hayat öpücüğü verecek iyi düşünülmüş bir senaryonun baş aktörü olarak başarılı iş çıkarıyor doğrusu
Emperyalizm için hepimiz aynı gemideyiz fikrinin yaygınlık kazanması büyük nimet. Hele hele bu fikrin solu da içine alması yeme de yanında yat durumu.
Dünyada solun bir bölümü zaten güçlü emperyalist odakların güdümünde, bir bölümünün ise devrime inancı kalmamış, aklı-fikri en geniş birlikler kurmakta.
On yıllardır aralıksız bir biçimde yoksullaşan, işsiz kalan, daha çok çalışmaya zorlanan geniş emekçi yığınların verili toplumsal sistemi sorgulama eğilimi içine girdiği bir sırada farklı bir eksendeki taraflaşmanın parçası olmasında hangi sınıf güçlerinin çıkarının yattığı herhalde bir sır değil.
Cilası dökülmüş Avrupa Birliğinin insanlara yeniden biz halimize şükredelim dedirtmesi, bir yandan yabancı düşmanlığına ve acımasız anti-terör yasalarına prim verirken bir yandan da hoşgörü edebiyatı yapması, önümüzdeki dönem ne tür bir saldırı ile karşı karşıya kalacağımızın somut işaretleridir.
Türkiyede ise gericilik karşıtlığından yurtseverlik ve kamuculuğun eksiltilmesi tehlikesi açıkça belirmiştir. Hep söylediğimiz gibi, bu laisizmin bir kez daha burjuvazi tarafından ayağa kaldırılması değil, gericiliğin kapsamının IŞİD gibi uç örneklere daraltılıp, ilericiliğin tasfiye edilmesi girişimidir.
Burada eğer sağlam manevralarla ömrünü uzatmazsa, AKPnin de tasfiye edilebileceğini bir kez daha not düşmek zorundayım. Bu not, CHP-sosyalistler-Kürt siyaseti arasında kurulacak bir ittifakının AKPyi alt edeceği düşüncesinin yeniden ısıtıldığı bir sırada özellikle önem taşıyor.
Hangi paradigmayla, ne için herkes birleşecek? Kimlerin birleşeceğinden daha çok bu soru önem taşımıyor mu?
Zamanında MHPyi öne sürüp, kan döktüler, CHPye fit olun dediler. Sonra faşistlere ve İslamcılara da dokunup darbeyi meşrulaştırmaya çalıştılar. Darbe geri çekilirken kırk yıllık Amerikancı-gerici Demireli demokrat yapıverdiler. Sonra silahlı bürokrasi hedef tahtasına oturtuldu ve AKPye alkış istediler. Şimdi ise AKPye karşı
Burada yaptılar, ettiler dediğim bir kolektif güç. Her durumda dokunulmayan, kazanan, egemenliğini sürdüren sermaye sınıfı.
Dincileri besleyip solcuları öldürtüyorlar, onlar kazanıyor. Dincileri düşman ilan ediyor, yine kazanıyorlar.
Asıl barbar bunlar.
Soruyorum, zengin sınıfların bu kanlı eğlencesi daha ne kadar sürecek?
Bu ileti en son umut
tarafından 08.01.2015- 13:39 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Paris katliamının ardından: Gericilik karşısında (*)
Galip Munzam
Birileri çalıp çırpıp, hesap vermekten kaçarken, saraylarda ikamet edip yedi sülalesinin geleceğini garantilerken, kah işsiz kalan kah güvencesiz işlerde her gün ekmeğini çıkarmak için uğraşanlar ve yarınını göremeyenler gıkını çıkmasın, gerektiğinde sesini çıkaranların üzerine salınsın diye bu müttefike ihtiyaç var.
Kapitalizm doğal ömrünü doldurdu. Bu nedenle çıktığı çukurdan çok daha derinlerine çekmeye çalışıyor bütün insanlığı.
Artık yönetemiyor.
Yönetemedikçe karanlık devirlerden müttefikler devşiriyor, onları yardıma çağırıyor bu kaosun içine.
Kaos karanlığın yardımıyla büyüyor, karanlık artıyor.
Siyasal İslam kapitalizmin müttefiklerinden biri. Faşizm bir diğeri. Bunların biri nerede bitiyor, diğeri nerede başlıyor çoğu zaman silikleşiyor artık.
Fabrika barışı ve dolayısıyla sermaye birikiminin sürekliliği için bu müttefik devrede... Emekçiler isyan etmemesin diye patronlar ile aynı ümmetin parçası, aynı tarikatın eşit üyeleri, aynı davanın savunucusu, aynı cennetin yolcusu olduklarını sanmalıdır.
Geçenlerde camilerde hutbe olarak okutulan fazla iş güvenliği tedbiri Allaha güveni sarsar sözü mükemmel şekilde özetlemiyor mu olan biteni?
Birileri çalıp çırpıp, hesap vermekten kaçarken, saraylarda ikamet edip yedi sülalesinin geleceğini garantilerken, kah işsiz kalan kah güvencesiz işlerde her gün ekmeğini çıkarmak için uğraşanlar ve yarınını göremeyenler gıkını çıkmasın, gerektiğinde sesini çıkaranların üzerine salınsın diye bu müttefike ihtiyaç var.
Ölesiye korktukları kadınları annelik kariyerine hapsetmek için bu müttefike ihtiyaç var.
Ortadoğu uluslararası tekellerin ve emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda yeniden ve yeniden düzenlenip, halklar acıdan acıya sürüklenirken bu müttefike ihtiyaç var. Kah 11 Eylülvari provokasyonlar için, kah tatlı su solcularına dönük devrimci türetmek için, yeri geldiğinde emperyalist devletlerin imajı bozulmasın, askerleri yorulmasın diye cihatçı milisler olarak...
Paris saldırısı gösteriyor ki, insanlığın ilerici birikimi radikal, aydınlanmacı bir çıkışı örgütlemek zorunda.
Türkiyenin ilerici birikimi, bizler radikal aydınlanmacı bir çıkışı örgütlemek zorundayız
Her gün tecrübe ediyoruz ama bir kere daha açık açık yazalım: Gericilik, artık sosyal bilimcilerin akademik mülahazalarına terkedilemeyecek, solumtrak liberallerin özürcü yaklaşımlarına bırakılamayacak kadar gerçek bir mücadele gündemidir ve bu gündeme öyle muamele edilmelidir.
Meselemiz somuttur.
Aydınlara doğrultulan namlu kadar somuttur.
Sivasta yakılan aydınlar kadar, yakanları pişkince savunup şu suralar ülke yönetenler kadar somuttur.
Kürt emekçilerine yönelen Hizbulkontra vahşeti kadar somuttur.
Her gün muhatap olduğumuz karanlık kadar somuttur.
Hayaller Malcolm X, kurtuluş teolojisi olabilir ancak gerçekler Hizbulkontradır, Charlie Hebdoya saldıran teröristlerdir.
Buradan bir çıkış örgütlenmelidir.
Gericiliğe karşı örgütlenecek aydınlanmacı çıkış mutlak anlamda kapitalizmin dışında kurgulanmalıdır. Çünkü gericiliğin kökü, esas çağırıcısı ve hamisi bugün kapitalizmin kendisidir.
Gericiliğe karşı tavizsiz, fakatsız bir duruş örülmelidir.
Hem katil hem hırsız olan bu yobaz tayfası her görüldüğü yerde kovalanmalıdır.
Geldiğimiz nokta bellidir:
Gericilik karşısında ama diyen bizden değildir.
(*) Gerici saldırıda hayatını kaybeden tüm sanatçıların anısına saygıyla...
Siyasal İslâmın fıtratı: Kaypak ve ikiyüzlü!
Ahmet Çınar
Vahşice katledilen Charlie Hebdo
karikatüristlerinin anısına saygıyla
Sivasta 33 insan diri diri yakıldığında, eli ateşli katilleri kınayamayıp da o katillerin avukatlarını partilerine kurucu ve hatta milletvekili yapanlar, diğer yandan da Gerçek İslâm bu değil ki canım diyorlardı.
Suriyede IŞİD sürüleri vahşi infazlar yaparken, eli kılıçlı katillerin karşısında yer alamayanlar, diğer yandan da Gerçek İslâm bu değil ki canım diyorlardı.
Peşaverde Taliban vahşileri 148 öğrenci ve öğretmeni göz kırpmadan katlederken, Talibana gıkını çıkaramayanlar, diğer yandan Gerçek İslâm bu değil ki canım diyorlardı.
Dün de öyle oldu.
Pariste Charlie Hebdo karikatüristleri kalaşnikofla İslâm adına öldürülürken, içten pazarlıklı bir şekilde Oh oldu diyenler, öte yandan bize dönüp Gerçek İslâm bu değil ki canım dediler.
El Kaidenin, IŞİDin, Talibanın, Hizbullahın, Sivas katillerinin, ülkemizin güneydoğusundaki domuzbağcıların gerçek İslâm ve gerçek Müslüman olmadığını savunanlar, bize ilaç niyetine bir gerçek İslâm gösterebilirler mi?
Ya da Gerçek İslâm bu değil ki dedikleri uygulamaları, katliamları, vahşetleri açık yüreklilikle, içtenlikle, ama ve fakat demeden gür ve yüksek sesle lanetleyebilirler mi?
Lanetleyemezler.
Sivastan söz açtığımızda Ama Aziz Nesin de öyle konuşmasaydı diye ipe un serenlerden, IŞİDden bahsettiğimizde Ama Esad da diye çalkalayanlardan, dünden beri Paris katliamını Ama karikatür, ama hakaret diye makul ve mazur göstermeye kalkanlardan herhangi bir insani refleks de beklemiyoruz zaten.
Beklemeyecek kadar tanıyoruz onları.
Az değiller. Çok olduklarını biliyoruz. Her kentte, her mahallede, her semtte, her sokakta rastlamak mümkün.
Her siyasal İslâmcı terör eyleminden sonra hızla televizyon ekranlarına, gazete sayfalarına sürülen bu tipler, ezberlerini tekrarlar da tekrarlar: Gerçek İslâm bu değil, bu caniler Müslüman olamazlar vs
Bu teranelerin son yıllarda önde gelen sözcüleri, CHPnin içine bol miktarda serpiştirilmiş neoliberal, cemaat dostu ve laikliğin tehlikede olmadığını düşünen arkadaşlardır.
***
Halbuki Diyanet İşleri Başkanlığının dağıttığı Kurana şöylece bir bakmak yeterli:
Tevbe Suresi 5. Ayet: Haram aylar çıkınca bu Allah'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın.
Bakara Suresi 193. Ayet: Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır.
Maide Suresi 33. Ayet: Allah'a ve Resulüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.
Nisa Suresi 89. Ayet: Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Bu sebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı.
Bunlar bir kısmı Bir de Kuranda Müslüman olmayanlara 7 ayette hayvan, 8 ayette yalancı, 6 ayette azgın, 17 ayette sapık, 2 ayette odun, 2 ayette akılsız denmektedir.
Bize Gerçek İslâm dersi vermeye kalkan CHPli arkadaşlara Diyanet İşleri Başkanlığının dağıttığı Kuran mealini öneririm.
***
Charlie Hebdo saldırısı gerçek bir turnusol oldu. Saldırının gerçekleştiği dakikadan itibaren yandaş, candaş, havuz ne kadar gerici basın kuruluşu varsa, hepsinin etekleri zil çalıyordu. Bir yandan Oh olmuş, keşke bizde de olsa minvalinde manşetler atıyor, diğer yandan Gerçek İslâm bu değil ama demeçleri yayınlıyorlardı: Kurnazca ve kaypakça!
Gerçek İslâm o değilse, neden lanetlemiyor, vahşi saldırının karşısında yer almıyorsunuz? Gerçek İslam o ise neden Gerçek İslâm bu değil diye yırtınıyorsunuz?
Bir mizah dergisine yönelik katliamı ama, fakat demeden kınamayanlar, o saldırının karşısında yer alamayanlar, siyasal İslâmcı terörün bir parçasıdırlar!
***
Geçen hafta bu köşede anglo-sakson tipi seküler bir cumhuriyetle yetinmeyeceğimizi, adlı adınca boylu boyunca Laik bir cumhuriyete ihtiyacımız olduğunu yazmıştım. Bir hafta geçmeden Jakoben, tepeden inmeci, kamusal yaşamda dinsel tahakküme izin vermeyen, aydınlanmacı, aklı her türlü vesayetten kurtaran laiklik uygulamasının doğduğu topraklarda, Pariste katliam yaşandı.
Bir kez daha, bin kez daha söylüyoruz: Laiklik, dinsel inançları güvence altına almak için değil, dinlerin baskısına ve vesayetine karşı insan aklını ve yaratıcılığını güvence altına almak için ortaya çıktı. Varlık nedeni, işlevi ve meşruiyetinin temeli budur. Dinsel baskı, dinler her zaman sömürü düzenlerinin en geçerli ve etkili ideolojik silahı olduğundan, aynı zamanda kapitalizmin, emperyalizmin, tekellerin baskısıdır. Laiklik, dinsel inanç sahiplerinin değil; dinsel baskı ve vesayete karşı aklın, bilimin ve özgür iradenin güvencesidir. Din ve vicdan özgürlüğünün anlamı budur.
Dün Fransız Devrimi'nin merkezinde laikliğe, özgür düşünceye ve insan yaratıcılığına en vahşi şekilde saldırıldı. Bu vahşet bir kez daha gösteriyor ki, tüm dünyaya, özellikle de İslâm dünyasına özgürlük, barış, kalkınma, huzur, bilim, kadın; ancak ve ancak laiklikle, gerçek laiklikle, Büyük Fransız Devrimiyle ortaya çıkan jakoben, dini sadece ve sadece özel yaşam alanlarıyla sınırlayan, kamusal yaşamın her alanından uzaklaştıran bir laiklikle gelebilir. Böyle bir laiklik de sadece ve sadece sosyalizmle gelebilir.
***
Son söz
Siyasal İslâmcılığın ülkemizdeki en eski yayın organlarından biri olan Millî Gazete, geçen hafta birinci sayfasında devasa bir karikatür yayınladı. Şu aşağıda gördüğünüz karikatür, 31 Aralık 2014 günü Millî Gazetede tam sayfa yayınlandı. 4. yüzyıl Hıristiyan azizi Piskopos Nikolanın karikatürü. Dünyanın Noel Baba olarak andığı ve Hıristiyanların kutsal kabul ettiği bir figür. Dünkü saldırıdan sonra aynı Milli Gazete, Charlie Hebdoyu Hakaret karikatürleri yayınlayan dergi diye tanımlıyordu.
2001'de İkiz Kuleler çöktüğünde kimi müslüman ülkelerde insanlar al sana medeniyetler çatışması dercesine mutlu olmuşlardı. 11 Eylül'ün ABD emperyalizminin doğrudan müdahale kampanyası için mazeret oluşturacağını algılamamışlardı kitleler. Bir başka düzeydeyse, belki de hedef, tam da o gerekçeyi perçinlemek, Batı kamuoyuna barbar doğu resmini iyice vermekti. Sonuç olarak anti-emperyalizm saptırılıyor veya istismar ediliyordu, insanlık dışı ve emperyalizmin evladı dinci gericilik tarafından.
Aradan bu kadar yıl geçtikten sonra bunun devam etmediğini, Fransa örneğinde marjinal kaldığını görüyoruz. Burada bir sorun olduğu açık. Zira aynı yıllar boyunca ABD savaşlar yarattı, AB'nin yaldızları sapır sapır döküldü, demokrasi şampiyonluğunun yerini neo-nazileri iktidara taşıyan operasyonlar aldı, kapitalist sistem tarihinin en ağır ekonomik krizine sahne olarak inandırıcılığını yitirdi... Bu durumda anti-emperyalizmin daha itibarlı, alanının daha geniş olması beklenmemeli miydi? Neredeyse emperyalist Fransa bir bütün olarak mazlum sayılacak!
Kuşkusuz insanlığın tüm kazanımlarını yok etmek için barbarlığın zirvesine tırmanan bir yobaz sürüsüyle karşı karşıyayız. Bunların bu kadar boşluk bulmalarının nedeni çağdaş emperyalist kapitalizmin insanlığın o kazanımlarını inkar noktasına çoktan gelmiş olması. Kapitalizm genel olarak yıkıcı olmanın da ötesine geçmiş bulunuyor. Emperyalizm genel olarak savaş üretiyor, ama ötesi var artık. Artık kalkınma, sanayileşme, ekonomik büyüme gibi kavramlar tarihin ileriye doğru dönen çarklarına denk düşmüyor... Yoksa bu insanlıktan çıkmış yaratıklar cürümleri kadar yer yakarlardı ancak!
On üç on dört yıl önceki demagojik ve saptırılmış tezahürleriyle değil, daha sağlıklı biçimlerde gericilikle emperyalizm arasındaki bağa işaret eden bir tutum kendini hissettirmeliydi arada yaşananlardan sonra... Belli ki bizim Türkiye için işaret ettiğimiz açı dünyada da açılmış durumda. Gericiliğe karşı duyarlılık anti-emperyalist duyarlılığın çok önüne geçmiş durumda.
Fransız Komünist Partisi Paris'te Çarşamba akşamki buluşmanın en önemli çağrıcısıydı. Bu aktif ve hızlı tutum alışı not ederken parti açıklamasının Cumhuriyeti sahiplenmek ve ulusal birlik vurgularıyla sınırlı olduğunu da gözden kaçırmayalım. FKP uzun zamandır emperyalizm kavramına merkezi bir yer ayırmıyor...
Gericilikle emperyalizmin bir bütün oluşturdukları atlandığında, İslamofobi denen ve Batı toplumlarında içerde göçmenlere karşı ırkçı hareketleri, dışardaysa emperyalist saldırganlığı besleyen tehdit başıboş kalır. Solculuk bu sakil durumun parçası olmaz tabii ki. Lakin bakış açısında bütünlük eksikse barikat da kuramaz.
Şimdilik aynı partinin içinden başka sesler açığı kapatmayı deniyor. Bir kaynakta Fransa'nın 2011'de Libya'daki çeteleri silahlandırdığı, bu ülkenin İslamcı terörün merkez üssüne dönüşmesinde hatanın Fransa'ya ait olduğu manşete çıkıverdi (Anthony Crézégut).
O kadarla da kalmıyor. Ortadoğu'daki rolü belli olan Katar Fransa'nın yakın dostu. Haziran 2011'de Le Figaro gazetesi Fransa'nın Batı ve Güney Libya'ya hava yoluyla hafif silahlar verdiğini yazıyor. Bu silahların Mali müdahalesi sırasında Fransa'ya karşı kullanılmış olması da gericilerle emperyalistler arasındaki yasak aşkın bir cilvesi olsa gerek!
Sonuncu türden meseleler önemsiz aslında. İnsan hayatının sözünü ettiğimiz siyaset düzleminde nasıl bir değeri olabilir ki... Zaten bu tür cilveleşmelerin maliyeti ABD'nin ödedikleriyle karşılaştırılmaya hiç gelmez. Fransa kendine ait bir 11 Eylül'ü olabilecek ülke değil. Paris uzun zamandır emperyalist olmanın sorumluluklarını yerine getirmekte yaya kalıyor.
Amerikan 11 Eylül'ü öyle değildi. Stratejik bir tasarımdı ve uluslararası siyasette yeni bir evrenin kurdelasını kesti. Diğer emperyalist ülke liderleri gibi sıradan bir savaş suçlusu olduğu kesin olan Hollande'ın ne makas ne kurdela bulacak hali yok.
Katliama ırkçılığın yelkenlerinin şişecek olması eşlik edecek. Kaçınılmaz. Faşizm, hele ekonomik krizin sonrasında ciddi bir tehlike Batıda.
Ama asıl kritik olan şu ki, Avrupa egemen sınıfları ABD belirlenimli Ortadoğu politikasında ABD'den daha fazla risk yüklendiler ve riski yönetme ehliyetleri bu ülkelerin çoğunda yok. Yani, onlar inisiyatif alamayacağına göre pekala biz adım atabiliriz...
Emperyalist olmaya kalkışan AKP Türkiye'si bu kategoriye girmek için çok çaba harcadı. AKP gerici yükselişin maliyetini ödeyecek iktidarların başında geliyor.
Paris'te üç Kürt kadın ve Charlie Hebdo
Müjde Tozbey Erden
Önceki gün Charlie Hebdo dergisine yapılan kanlı baskında yaşamını kaybedenlerin anısına saygıyla. Aydınlanma bu tür saldırılar ile esir alınamayacak
Şimdi herkes 2015in daha da kanlı gelişmelere gebe olduğu konusunda hemfikir. Bu daha başlangıç deniyor. İslamcı terörün Ortadoğuda durduğu gibi durmayacağı ve herkesin üzerine sıçrayacağı söyleniyor. Seçilen hedefin dini figürlerin de çizildiği bir karikatür dergisi olması da önemli. Her türden İslam karşıtlığına yönelik ciddi bir tehdit savruluyor. Üstelik basit bir tehdit de değil bu, Ortadoğuda kullanılan savaş silahlarıyla çok sayıda kişinin öldürüldüğü bir imha, yok etme eylemi. Bir mesaj verilmeye çalışmaktan çok açık bir savaş başlangıcı. Savaşın her tarafa sıçrayabileceğine dair bir yöntem izlenmiş.
İki yıl önce bugün Pariste üç Kürt kadın da vahşice öldürülmüştü. Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez profesyonelce katledilmişti. PKK hareketinin kurucularından biri olan Sakine Cansız ve Avrupadaki temsilcilerinden Fidan Doğan siyasi temsiliyetleri güçlü olan kadınlardı. Onlara yönelik bu suikast savaşın hangi kanallardan devam edeceğine dair bir mesaj içeriyordu. Onları öldüren de İslamcı terörü güçlendiren, yönlendiren bir siyasi odaktı.
Şimdi soru şu? Bu İslamcı terör dalgası ilerlerken kimlerle ve nasıl karşı duracağız? Örneğin dostlarını hayal kırıklığına uğratan Antikapitalist Müslümanlarla yan yana durulabilir mi veyahut Demokratik İslam şiarına sahip olan kongre girişimi ile birlikte yürünebilir mi? Bu dalga islamın selefi yorumuna karşıyız veya iyi islamda ısrar ile göğüslenebilir mi?
Mesele İyi-kötü İslam ekseninden çıkarılıp ilericilik, aydınlanmacılık eksenine yerleşmedikçe bu sorularla daha çok uğraşacağız. Esas işimiz her türden gericilikle mücadele haline gelmedikçe özgürlüğü en iyi islamı/islamcıyı seçme mertebesinde esir bırakmış olacağız. Mücadelemiz kadını öldüren, satan, tecavüz edene, sanatın her türlüsüne savaş açan, kana boğana, aydınını tarayan, yakana ve onun gündelik hayatımızı karanlığa boğan her türden türevine karşıdır.
Pariste üç Kürt kadını öldürenler de, karikatürü savaş sebebi sayanlar da gericidir. Kadına annelik dışında kariyer tanımayanlar da, içki saati düzenleyenler de gericidir. Bu niceliğe dair değil niteliğe dair bir tartışmadır. Gericiliğin azı çoğu yoktur. Azına göz yumdukça çoğuyla mücadele edemez hale gelirsiniz.
Mücadeleyi gericilikle değil de DAİŞle (IŞID) savaş şeklinde tanımladığınızda, onu beslediğini söylediğiniz uluslar arası güçlerle kendinizi aynı karargahta bulabilirsiniz veya Paris katliamlarını kınarken, bu katliamların ikisini de kınayamayanlarla yan yana durabilirsiniz.
Kahrolsun gericilik ve yaşasın aydınlanma mücadelemiz. Tarihin tekerini ileri doğru çevirmeye çalışırken kaybettiğimiz bütün canlara selam olsun.
Gericiliğe ve aydınlanma karşıtlığına karşı verilecek mücadele sosyalist mücadelenin ta kendisidir. Sosyalist mücadeleyi sadece ekonomik mücadele sananlar ve mücadeleyi bu zeminde tutmak isteyenler yanılıyor. Laikliğin ve aydınlanmanın olmadığı bir yerde sosyalist mücadele diye bir şey de kalmaz. Zenginlik ve yoksulluğun tanrı tarafından yaratıldığı ve bu dünyanın bir sınav yeri olduğu düşüncesi yoksulların zihinlerine kazınıyorsa, bilinmeli ki, bu dünyada daha fazla sömürü sürsün diyedir. Bu yüzden dinler afyondur, uyuşturucu etkisi vardır, insanların çektikleri acılara karşı mücadele etmeyi değil, tevekkülle boyun eğmeyi öğütler. Böyle bir ortamda sol düşünce yeşermez, sosyalist mücadelenin altyapısı oluşturulamaz. Fransa'da, Nijerya'da, Türkiye'de, Irak ve Suriye'de yobazlık şaha kalkmış ve insanlığı tehdit eder boyutlara ulaşmışsa, herkes bu tehlikenin farkında olmalıdır. Emperyalizmin çıkarları bu gericilikle örtüştüğü zamanlar oluyor. Bu gericilik emperyalizm tarafından her zaman kullanılıyor. Dünyada yobazlık bu boyutlara gelmişse bunun nedeni emperyalizmdir, kapitalizmdir. Gericiliğe karşı mücadele de emperyalizme ve kapitalizme karşı verilen mücadeledir. Bu ikisi birbirinden ayrılamaz. Dün El-Kaide'yi beslemişlerdi, bugün El-Kaide'nin alt örgütlerini beslediler. Bitmeyecek, yarın bir başka gericiliği destekleyecekler. Bu yüzden gericiliğe ve yobazlığa karşı verilecek mücadele aynı zamanda emperyalizme ve kapitalizme karşı verilmiş bir mücadeledir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.