Somut ve yalın bir soruyla başlayalım: Bir tane mi Bolşevik Parti vardı? Daha da açarsak, Rusyada ilk marksist siyasal örgütün kuruluşundan Ekim Devrimine, oradan da sosyalizmin kuruluş sürecine göz gezdirdiğimizde, kimi yüzeysel değişiklikler dışında hep aynı kalan, hiç dönüşmeyen, yeni koşullar karşısında taş gibi sabit kalan bir parti miydi Bolşevik Parti?
Hem evet, hem de hayır.
Evet, çünkü başta Lenin olmak üzere Bolşevik liderlerin Rusyada işçi sınıfının merkezi rolü, sosyalist devrimin güncelliği ve bu devrim sürecinde partinin öncülüğü konularındaki tutarlılığı çelik bir halat gibi tüm tarih boyunca uzanır. Bu anlamda, 1905teki, 1917deki ya da 1920deki Bolşevik Parti bir ve aynı partidir. Bütün bu zorlu süreç içerisinde Bolşevikler hiçbir ayartmaya kanmamış, hiçbir modaya kapılmamıştır. Bolşevikleri tanımlayan karakteristik nitelikleri ısrarla ve kararlılıkla taşımışlardır.
Öte yandan, aynı soruya hayır biçiminde de yanıt verilebilir, verilmelidir.
Bolşevik Parti Rusyada sınıf mücadelesinin ve siyasal gündemin her yeni döneminde ciddi ve sert tartışma süreçlerinden geçmiş, her yeni uğrağı getirdiği olanaklar ve risklerle birlikte bütünlüklü olarak tahlil etmiş, oluşan yeni dengeler ve koşullar içerisinde sosyalist iktidar hedefine yürünecek yolları yeniden ve yeniden tarif etmiştir. Diğer bir deyişle, Bolşevikler, her dönemin ihtiyaçlarına devrimci yanıtlar üretmeyi öncelikli görev bellemişlerdir.
Bu aranışçılık, en fazla Leninin kişiliğinde somutlanmakta, Bolşevik Partiye dalga dalga yayılıp sirayet eden bu özellik, en çok Leninde gözlenmektedir. Bütün parti merkezini karşısına almaya, hatta tüm görevlerinden istifa edip parti içinde mücadeleye niyetlenmesine imkan veren de Leninin bu cesaretidir.
Leninin cesaretinin ve aranışçılığının yakın çevresinde zaman zaman şoklar yarattığı da bilinen bir durum. Örneğin Zinovyev, Leninin Bütün iktidar Sovyetlere sloganından vazgeçilmesi gerektiği yönündeki sözlerini hayretle dinledikten sonra, şu soruyu sormaktan alamaz kendini: Ne yani? Günün en popüler sloganını geri mi çekeceğiz? Leninist bir sloganı? Senin sloganını?
Oysa Lenin kendi sözlerinin ve taktiklerinin esiri olmamak konusunda tarihte eşine az rastlanır bir cesarete sahiptir. Dolayısıyla, özel olarak Lenin, daha genel anlamda ise Bolşevikler, asla ve asla ezberleriyle yetinmeyen, başka koşullarda üretilmiş açılımları farklı dönemlere taşımak kolaycılığına teslim olmayan, sürekli bir biçimde yeni dönemin ihtiyaçlarına devrimci yanıtlar vermek için çaba gösteren bir mücadele tarzına sahiptir.
***
Bu durumun Leninin kişiliği ve siyaset tarzının ötesine uzanan boyutları vardır. Konu, Leninden çok öncülüğün doğası ve komünist partinin diyalektiği ile ilgilidir. Buna göre öncü komünist parti, bir kerede kurulup oluşan ve ondan sonraki tüm süreci bu ilk kuruluşun biçimleriyle geçiren, Hegelin mutlak tini gibi kendi özgün varlığıyla açığa çıkacağı tarihsel uğrağı bekleyen bir kurgusal gerçek değildir. Komünist parti sınıf mücadelesinin özgül ve somut koşullarıyla sürekli bir ilişki içinde olan, bu koşullara müdahale ederken kendini de koşullara uyarlayan, kendi varlığı ile onu kuşatan nesnellik arasında bağlar kuran dinamik bir oluşumdur.
Bunun somut anlamı, komünist partinin her yeni dönemde yeniden kurulduğu, her yeni uğrağa yeniden doğduğudur. Özellikle mücadelenin keskinleştiği veya kriz koşullarının derinleştiği anlarda belirginleşen bu yeniden doğuş, özü itibariyle sürecin tümünde açısından da geçerlidir aslında. Komünist parti verili bir andaki koşullara ve bu koşullar çerçevesinde saptanan siyasal görevlere verilmiş devrimci yanıtın ta kendisidir. Bu yanıtın dışında, hiçbir varsayım, hiçbir kutsiyet, hiçbir gelenek komünist partinin karakterini tanımlayamaz.
Partinin öncülüğü de komünistliği de her yeni dönemin ihtiyaçlarına devrimci yanıtlar verebilme ve bu yanıtlar doğrultusunda kendini dönüştürebilme yetisinde, yani yeniden doğma iradesi ve cesaretindedir.
Bu anlamda, sadece Leninin partisi değil, adını hak eden her komünist parti yeniden kuruluş ve yeniden doğuş evrelerinden geçen, bu anlamda hem aynı kalan hem de sürekli farklılaşan bir örgütlülük tarzıdır.
***
Yukarıda söylenenler Türkiyenin komünist partisi açısından da geçerlidir elbette. Türkiyenin komünist partisi, 1920den bugüne uzanan tarih boyunca sınıf mücadelelerinin ihtiyaçlarına verilmiş devrimci yanıtların bütünlüğü ve tutarlılığı anlamında tek ve bir partidir. Öte yandan, ülkemizin öncü komünist partisi, içinde geçmekte olduğumuz dönemin gerekliliklerinin ve sınıf mücadelelerinin bu döneme özgü ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağına verilen yanıtla farklılaşmaktadır.
Bu görevi üstlenmenin ve hakkını vererek yerine getirmenin büyük bir cesaret, kararlılık ve aranışçılık gerektirdiği ne kadar açıksa, Türkiyede bu nitelikleri bünyesinde toplayıp sosyalist iktidar mücadelesine aktaran bir iradenin oluştuğu da o denli gerçektir.
HTKPnin 1 Şubatta düzenlediği, Mustafa Suphi ve yoldaşlarını andığı kitlesel etkinlik, en çok bu iradenin kendini gösterdiği bir uğrak olarak dikkate alınmalıdır. Onbeşlerin 1920de ürettiği devrimci yanıtın, bugünün koşulları ve ihtiyaçları çerçevesinde yeniden üretildiği, üretilebileceği Haliçte toplanan binlerce komünist tarafından gösterilmiştir.
Bu iradenin adını ise en sarih biçimde sevgili Nurettin Abacıoğlu Haliçteki konuşması sırasında dile getirmiştir: Bu benim ömrümde taktığım üçüncü rozet; ama hepsi bir ve aynı partinin rozetidir; o parti Türkiye Komünist Partisidir.
Bu ileti en son denizcan
tarafından 04.02.2015- 11:12 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.