Türkiyenin ideolojik-kültürel biçimlenmesi özellikle de 1940lı yıllardan sonra, soğuk savaşın etkisi altında gerçekleşti. Belirgin özelliği anti-komünizmdir. Kuruluşun ilk yıllarındaki denge politikası kısa sürede safını seç şantajı ile karşılaştı. Türkiye rotayı Batıya, 2. Dünya Savaşının tartışma götürmez muzafferi ABDye çevirdi. Bu anti-komünizm ve Sovyet düşmanlığı olmadan olabilecek bir şey değildi. Nâzımın uzun hapisliği, birbirini izleyen komünist tutuklamaları, açık seçik provokasyonlarda komünistlerin suçlu ilan edilmesi bu dönüşümün tanıklıklarıdır.
***
Kuruluşun ilk yıllarının denge politikası, Sovyet dostluğu, ikinci paylaşım savaşı sonrası yerini komünistler Moskovaya sloganına terk ederken çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede kitle desteğini sağlamanın başlıca yolu Müslümanları da komünizm düşmanlığı konusunda eğitmekten geçiyordu. Devletin ideolojik aparatları ve devletçi olmaktan hiç vazgeçmeyen zamanın medyası bu görevi üstlendi. Sessizliğe gömülmüş Alevi kesim bir yana bırakılırsa tüm mezhepler, tarikatlar bu görevi seve seve yerine getirdiler. Kolaydı aslında; Kurtuluş Savaşı Meclisindeki muhafazakâr, Mustafa Kemal faktörü bertaraf edilebilse saltanat yanlısı grubun köylü ve Müslüman kitle üzerindeki etkisi tamdı.
***
Oysa o yıllarda Arap ülkelerinin Müslümanları başka bir deneye; Sovyetler Birliğinin ideolojik, politik, fiili desteğinden güç alan Baasçılığa yelken açmıştı. Sosyalizme benzer bir rüya peşindeydiler. Rüya kısa sürede bir dış politika enstrümanına dönüştü; kendi diktatörlerini yarattı. Çarpıcı olan Müslüman kitlelerin Türkiyede farklı, Arap ülkelerinde farklı yönelimler içinde olmasıydı. Kısa sürdü. Arap ülkeleri de kısa sürede Batının, Büyük Reis ABDnin güdümüne girdiler. Büyük bir askeri-politik üs olan İsrailin Filistini yok etmesi bile Arap halklarını ABD karşıtı yapmaya yetmedi.
***
Şimdi durum biraz daha değişmiştir. Sovyetler artık yok. Onun yerini Rus İmparatorluğu aldı. Paylaşımda söz sahibidir; gerekirse güce başvurmaya hazır olduğunu göstermekten kaçınmıyor. Bunu Suriyede, Ukrayna sorununda sert bir şekilde gösterdi. Batı ise bütün politikaların tarih boyu düğüm noktası olmuş Ortadoğuya egemen olma planlarında darbe üstüne darbe yiyor. Arap halklarında ABD karşıtı kalkışma El Kaide ile kendini göstermişti, şimdi kanlı IŞİD ile korkutucu hale gelmiştir. Çözümü Irakta yaptığı büyük hatayı yinelemekte arayan kesimlerle, başka çare yok mu? diye çırpınan kesimlerin kavgası giderek büyüyor.
***
Soğuk Savaşı arıyorlar. Tüm dünya komünizm belasına karşı bir araya getirilebilmiş, emperyalist politikalar sorunsuz uygulanabilmişti. İkinci savaş sonrası paylaşımın daha uygar yöntemlerle yapılabileceği konusunda da neredeyse bir konsensüs, uzlaşma var gibiydi. Peki şimdi ne olacak? kitleleri ideolojik bir söylem etrafında birleştirmeniz gerek. Bu ideolojik söylem İslam karşıtlığı olamaz; çok tehlikeli. Öyleyse Esadla da, IŞİDle de kabul edilebilir bir ölçüde uzlaşmak, şu eski kadim düşmana dönmek gerekir. Zamanıdır; çünkü bu düşman din, ırk, mezhep ne olursa olsun insanlara sömürüye karşı çıkmaları gerektiğini tıpkı o eski günlerdeki gibi ama yeni koşullarda, yeni söylemlerle anlatmaya başladı. Latin Amerika kaynıyor, Yunanistan can sıktı, İspanya, İtalya, korkutuyor. Büyük Reis telaştadır, hayıflanıyor; nasıl da unuttuk ki biz bu eski düşmanı.
Öyleyse kahrolsun komünizm, haydi herkes cepheye!
Öyleyse kahrolsun komünizm, haydi herkes cepheye!
O günler de yakında; kapitalizme içkin uzlaşmaz çelişkiler sistemin sürdürülmesini emperyal boyuta taşımışsa, Lenin'in dediği gibi sistemin sonunu işaret ediyordu bu süreç. Şimdi onun da sonuna geliniyor. Emperyalizmin genişleyeceği başka alanlar kalmadı. Dahası genişlediği alanlarda da tutunamaz oldu. Hemen yanıbaşımızda olan bitenlerden bunu görüyoruz. Irak bir türlü ''istikrara'' kavuşamadı. Suriye çetin ceviz çıktı. IŞİD'i ise sorma gitsin! Emperyalizm ne yapacağını bilmiyor. Dikiş tutmayacağı belli olan ılımlı İslam projesinin esamesi okunmuyor artık. Bizimkiler ise birdenbire Esed'i Esad olarak değiştirme gereği duydular.
Türkiye'nin olduğu gibi ortadoğu'nun da kurtuluşu sosyalizmdir. Emperyalizmin bölgeyi nasıl kan gölüne çevirdiği, IŞİD belasını halkların başına nasıl bela ettiğini bu bölgenin halkları görüyor. Bölgede bir birliktelik yaratılamıyor, emperyalizme karşı bir cephe oluşturulamıyor ve halkların gerçek bir kardeşlik içinde yaşaması mümkün olamıyorsa emperyalizme karşı
solun bayrağını yükseltecek bir öznenin ortada olmaması nedeniyledir. Anti-emperyalist bir bayrağın bölgede etkin bir toplumsal güç haline gelmemiş olmasıdır. Türkiye sosyalist hareketinin ülkemizde toplumsal güç haline gelmesi, bölge dinamikleri üzerinde etkili olabilecek potansiyeli de yaratabilecek bir güce sahip olacaktır.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.