Son zamanlarda, ABDnin dış politikasını yönlendiren önemli şahsiyetlerin ağzından Kürt örgütleri ve liderlerine yönelik Ortadoğuda ABD lehine oynadıkları olumlu role vurgu yapan övücü açıklamaları sıkça duymaya başladık. Barzaniye yönelik zaten belli bir geçmişi bulunan bu takdir edici tutumun şimdi yavaş yavaş Suriyede PYDye ve onun üzerinden PKKye yöneldiği gözlerden kaçmıyor.
ABDnin bu yaklaşımının PKK saflarında karşılık bulduğu, PKK merkezli siyasanın kimi önemli isimlerinin (Murat Karayılan, Cemil Bayık, Aysel Tuğluk, Gülten Kışanak vb.) kamuoyuna yansıyan açıklamalarından anlaşılıyor.
En son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim, PKKnin bu yönelimi onu sonuçta emperyalizmin bölgesel taşeronu, hatta paramiliter örgütü haline getirecektir. Bu aslında emperyalist devletlerle faydacı ilişkiye giren, onların gölgesinde mesafe almaya çalışan bütün ikincil güçlerin; devletlerin, toplumsal hareketlerin, etnik, mezhepsel, ulusçu akımların hatta bireylerin kaçınılmaz kaderidir.
Geçmişte Türk-İslam sentezciliğinin de aynı yoldan giderek işi emperyalizm adına tetikçiliğe vardırdığı herkesin malumu olsa gerek. PKK özelinde Kürt milliyetçiliğinin sol, sosyalist bir geçmişe sahip olması onu bu akıbetten koruyamaz.
Bu geçmiş, PKKyi ABDyle işbirliği söz konusu olduğunda başlangıçta epey zorlamış, kimi önemli kadroları nezdinde güçlü itirazlarla karşılaşmasına yol açmıştır, ancak gelinen noktada iç tartışmaların aşıldığını (bastırıldığını) ve PKKnin ABDyle aleni işbirliğine yöneldiğini daha doğrusu var olan ilişkisini daha da geliştirerek alenileştirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kaldı ki; PKKnin hatta genel olarak Kürt milliyetçiliğinin Türkiyede sol, sosyalist bir zeminde gelişmesi Soğuk Savaş konjonktürünün bir ürünüdür; solculuk Kürt ayrılıkçılığının tarihsel geçmişine ve hatta doğasına ait bir özellik değildir. Kürt milliyetçiliğinin daha eski geçmişi sosyalistlik bir yana burjuva anlamında dahi modern bir ideolojik formdan yoksundu. Feodal, sağcı, İslamcı karakteri ağır basıyordu. Kürt hareketinin sol bir eksene oturması ve bu eksen üzerinden güç toplaması 60lı, 70li yıllarda geçekleşti.
Söz konusu dönemde uluslararası ilişkiler sistemi ABDnin başını çektiği Kapitalist Blok ile SSCBnin başını çektiği Sosyalist Blok arasında keskin bir yarılmaya uğramıştı. İki kutup arasındaki gerilim ve rekabet her bir bloğun bünyesi içinde patlak veren toplumsal, politik mücadeleleri ve ayrılıkçı, ulusçu hareketleri derinden etkiliyor, bu büyük güçlerin ihtiyaçlarına göre eğip büküyordu.
Kabaca bir ayırıma gidersek, Batı Bloğunda meydana gelen ve emperyalist-kapitalist sistemi zorlayan bütün ayrılıkçı, bağımsızlıkçı hareketler karşı bloğun yani Sosyalist Bloğun desteğini arkasına alıyor ve ideolojik-politik olarak sola yöneliyorlardı. Bunun tersi de doğruydu, Sosyalist Bloktaki benzer kalkışmalar bu kez Kapitalist Blok tarafından desteklenmiş, yönlendirilmiş ve ideolojik olarak burjuva formlarına bürünmüşlerdir.
Türkiyede Kürt milliyetçiliği ve Türk milliyetçiliği zıt istikametlerde olmak üzere bu genel tablodan paylarını almışlardır. Türkiye iki blok arasındaki rekabetin en keskin olduğu ve neticeye etki edeceği sınır hattında Batı Bloğunun cephe ülkesi görevini üstlenmişti. Dolayısıyla ayrılıkçı bir kalkışmanın en kestirme sonucu Türkiyenin istikrarsızlaşması, kalkışma başarıya ulaştığı takdirde ise, çözülüp dağılması olacaktı. Böylesi bir sonucun sınır hattının bu tarafında emperyalizmin lehine oluşmuş statükoyu ortadan kaldıracağı her iki taraf için apaçıktı. Tam da bu nedenle, Kürt ayrılıkçılığı Türkiyede Doğu Bloğu ve bağlı ülkeleri tarafından desteklenmiş, ABD tarafından ise frenlenmeye çalışılmıştır.
Bu şartlarda Kürt ayrılıkçılığının 60lı yıllardan itibaren emperyalist-kapitalist sistemi de karşısına alacak biçimde hızla sol, sosyalist bir çizgiye yönelmesi olağan sayılmalıdır. Bu aşamadan sonra Kürt mücadelesi aynı çizgi üzerinden gelişerek güç toplayacak ve en olgun aşamasına ulaşacaktır.
PKKnin içinde doğduğu ve geliştiği ideolojik- politik ortam kısaca budur. PKK ayrılıkçı bir öz, sosyalist bir söylemle işe başlamış, 80li yıllarda Kürt mücadelesinin ana gövde hareketi haline gelmiş, 90lı yılları bu yükselen çizgiyle karşılamış; Sosyalist Bloğun çöktüğü, sosyalist sıfatının gözden düştüğü dönemde ise üzerindeki sosyalist kabuğu çıkarıp Kürt milliyetçisi özünü koruyarak yola devam etmiştir.
Soğuk Savaş sonrasında ABD tarafından uygulamaya sokulan Büyük Ortadoğu Projesinin işleyişinden bugüne dek elde ettiği ve gelecekte elde edeceğini umduğu fayda (bakınız ünlü BOP haritası!), PKKyi ABD ile işbirliğine teşvik ediyor. Kuşkusuz PKKnin ABDnin çıkarlarından ayırt edilebilir çıkarları ve hesapları vardır. Ancak kendi adımlarını ABDnin bölgeye dönük adımlarıyla örtüştürerek ilerleme düşüncesi hali hazırda ağır basmış durumda.
PKK eğer ABDnin talepleri kendi dar ulusçu, hatta dar örgütsel çıkarlarına dokunuyorsa buna direnebilir. Bunun dışında ABDyle mutabık oldukları konularda gerekli adımları çekinmeden atacak, kendi çıkarlarına doğrudan hizmet etmeyen ama aleyhinde de olmayan konularda ise ABD hatırına iş görmekten de geri durmayacaktır. Elbette bunun bütün bölge çapında, Türkiyede ve özellikle Türkiye Solu üzerinde son derece olumsuz sonuçları olacaktır.
TÜRKİYE SOLUNU BEKLEYEN TEHLİKE
PKK, ABD politikalarına yaklaştıkça ve ittifak ilişkisi derinleştikçe bugüne dek PKKye endeksli siyaset güden, onun ideolojik hegemonyasına tabi kimi sol akımların bu ilişki üzerinden bölgeye dönük emperyalist politikalara daha bağlı hale geleceğini söyleyebiliriz.
Nitekim geçmişte, Saddama da karşıyız ABDye de diye başlayıp sonraki süreçte Kaddafiye de, Esata da diye devam eden ve sonuçta Ortadoğuya dönük emperyalist saldırganlık karşısında sol, sosyalist direnci felçleştiren tekerlemelerin azımsanmayacak yaygınlıkta kabul görmesi bu ideolojik hegemonyanın bir neticesiydi. Bugün aynı şekilde Kobanide olup bitenler emperyalizmin kendi politikalarını meşrulaştıran söylemler geliştirmede, PKKnın ise bu söylemleri Türkiye soluna empoze etmede ne denli başarılı olabildiklerini tartışmasız biçimde önümüze koyuyor.
Türkiye solunun bütünüyle bu durumda olduğu elbette söylenemez. Emperyalist dayatmalara direnecek bir sol damar bu ülkede her zaman var oldu. 1960lı, 70li yıllardaki hâkimiyetini önemli ölçüde yitirse de bu damar varlığını sürdürmektedir ve Türkiyeye dönük emperyalist müdahalelerin yıkıcı sonuçları görünür hale geldikçe daha da gelişecektir.
İşte tam bu noktada, Türkiye solunu bekleyen diğer büyük tehlike karşımıza çıkıyor: Emperyalist dayatmalara direnç gösteren kesimlerin PKK tarafından şiddet yoluyla baskı altına alınması
Hiç kimse bu olasılığı yabana atmasın, PKKnin doğup büyümesinin tarihi, aynı zamanda Kürt solunun diğer bütün fraksiyonlarının şiddet yoluyla yok edilmesinin tarihidir. Geçmişte bu şiddetin Türkiye soluna aynı düzeyde uygulanmamış olması Türkiye solunun Kürt bölgelerine, PKKnin ise Türkiyenin diğer bölgelerine dönük iddiasızlığından kaynaklandı. Karşılıklı iddiaların kesiştiği alanlarda ise çatışmalar eksik olmadı.
Aradan geçen zaman PKKyi yalnızca Kürt coğrafyasında değil, Türkiyenin diğer birçok yöresinde de solun geneli üzerinde egemen hale getirdi. Sözünü ettiğimiz, kitle tabanı, militan gücü, silahlı gücü ve bütün bunları seferber etme kapasitesiyle tam bir üstünlüktür. Bu üstünlük nedeniyle olsa gerek geçmişteki alışkınlıklarının zaman zaman Batı illerinde de depreştiğine tanık oluyoruz. TKPye, TGBye, DHKP-Cye karşı yakın geçmişte takındığı saldırgan tutum PKKnin sözünü ettiğimiz DNAsı kavranmadan anlaşılamaz. Sığındığı bahaneler her ne olursa olsun, elindeki gücü totaliter bir yayılma ve hâkimiyet için sonuna kadar kullanma dürtüsü PKKnın doğasında vardır.
Şimdi artık PKKnin bu gücünü emperyalizmin hizmetine sunacağı ve emperyalizm adına da iş gören para-militer bir örgüte dönüşeceği günlere hızla yaklaşıyoruz. Emperyalist dayatmaları kabullenmeyen, buna direnç gösteren bütün güçler daha şimdiden bu olasılığı hesaba katmalıdır.
Aradan geçen zaman PKK’yi yalnızca Kürt coğrafyasında değil, Türkiye’nin diğer birçok yöresinde de solun geneli üzerinde egemen hale getirdi. Sözünü ettiğimiz, kitle tabanı, militan gücü, silahlı gücü ve bütün bunları seferber etme kapasitesiyle tam bir üstünlüktür. Bu üstünlük nedeniyle olsa gerek geçmişteki alışkınlıklarının zaman zaman Batı illerinde de depreştiğine tanık oluyoruz. TKP’ye, TGB’ye, DHKP-C’ye karşı yakın geçmişte takındığı saldırgan tutum PKK’nin sözünü ettiğimiz DNA’sı kavranmadan anlaşılamaz. Sığındığı bahaneler her ne olursa olsun, elindeki gücü totaliter bir yayılma ve hâkimiyet için sonuna kadar kullanma dürtüsü PKK’nın doğasında vardır.
tgb'nin sol bir örgütlenme olduğunu düşünüyorum. pkk'nin geçmişte tkp, tgb ve dhkp_c'ye saldırılar düzenlediğini söylüyor yazar. bunu söylerken tgb'nin adını vermesi yazarın tgb'yi solcu olarak görmesi demek. bende öyle düşünüyorum. pkk çatışma gerektiğinde sol ile çatışmadan kaçınmıyor. üstünlüğünü başka sol örgütlerle paylaşmıyor. anlayamadığım pkk sol bir örgüt mü, milliyetçi bir örgüt mü?
Solun ve milliyetçiliğin nasıl değerlendirildiği ile ilgili bir soru bu. Solu emperyalizm karşıtlığı, ezilenden, emekten yana bir siyaset, miliiyetçiliği ise kimlik siyasetinin dışında vatanla ilişkilendirmekse TGB soldur, PKK sol değildir. TGB buna uygunluk göstermekte, PKK ise uygunluk göstermemektedir. TGB'nin sağcı, PKK'nin solcu bir örgüt olduğu böyle bakıldığında hayalci bir düşüncedir.
Solun ve milliyetçiliğin nasıl değerlendirildiği ile ilgili bir soru bu. Solu emperyalizm karşıtlığı, ezilenden, emekten yana bir siyaset, miliiyetçiliği ise kimlik siyasetinin dışında vatanla ilişkilendirmekse TGB soldur, PKK sol değildir. TGB buna uygunluk göstermekte, PKK ise uygunluk göstermemektedir. TGB'nin sağcı, PKK'nin solcu bir örgüt olduğu böyle bakıldığında hayalci bir düşüncedir.
TGB ve İP'e solcu, HDP ve PKK'ye sağcı milliyetçi diyen milliyetçilik batağına batmıştır!
Solun ve milliyetçiliğin nasıl değerlendirildiği ile ilgili bir soru bu. Solu emperyalizm karşıtlığı, ezilenden, emekten yana bir siyaset, miliiyetçiliği ise kimlik siyasetinin dışında vatanla ilişkilendirmekse TGB soldur, PKK sol değildir. TGB buna uygunluk göstermekte, PKK ise uygunluk göstermemektedir. TGB'nin sağcı, PKK'nin solcu bir örgüt olduğu böyle bakıldığında hayalci bir düşüncedir.
TGB ve İP'e solcu, HDP ve PKK'ye sağcı milliyetçi diyen milliyetçilik batağına batmıştır!
Solun ve milliyetçiliğin nasıl değerlendirildiği ile ilgili bir soru bu. Solu emperyalizm karşıtlığı, ezilenden, emekten yana bir siyaset, miliiyetçiliği ise kimlik siyasetinin dışında vatanla ilişkilendirmekse TGB soldur, PKK sol değildir. TGB buna uygunluk göstermekte, PKK ise uygunluk göstermemektedir. TGB'nin sağcı, PKK'nin solcu bir örgüt olduğu böyle bakıldığında hayalci bir düşüncedir.
TGB ve İP'e solcu, HDP ve PKK'ye sağcı milliyetçi diyen milliyetçilik batağına batmıştır!
açıklamasını yapar mısın, tgb neden sağcı, pkk neden solcu?
Solun ve milliyetçiliğin nasıl değerlendirildiği ile ilgili bir soru bu. Solu emperyalizm karşıtlığı, ezilenden, emekten yana bir siyaset, miliiyetçiliği ise kimlik siyasetinin dışında vatanla ilişkilendirmekse TGB soldur, PKK sol değildir. TGB buna uygunluk göstermekte, PKK ise uygunluk göstermemektedir. TGB'nin sağcı, PKK'nin solcu bir örgüt olduğu böyle bakıldığında hayalci bir düşüncedir.
TGB ve İP'e solcu, HDP ve PKK'ye sağcı milliyetçi diyen milliyetçilik batağına batmıştır!
açıklamasını yapar mısın, tgb neden sağcı, pkk neden solcu?
Tabiiki gördüm ve okudumda ama sen abbas değilsinki. Nereden bileyim abbas arkadaşla bire bir düşündüğünü? Ben senin fikrini sordum. Nazikce abbas arkadaş gibi düşündüğünü söyleyebilirdin demi?
Neyse senin genelde kendi fikrin yok, bunu daha da iyi anlamış oldum.
Bu ileti en son Alisan
tarafından 26.05.2015- 20:54 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.