İki yıl önce bugün, sokaklarda henüz ''Haziran ruhu''nun etkin olduğu, yine sokaklarda olduğumuz bir günde cep telefonuma gelen bir mesajla öğrendim büyük şairin hayatını kaybettiğini. Tuhaf bir buruklu oluşmuştu içimde. Bir yanda ''Hükümet istifa'' diyerek meydanları zapt eden milyonların sesi, bir yanda ''Burası devrimin sesi'' diyerek ezilen,sömürülen, baskıya,katliama uğrayan milyonlarca insanı direnişe davet eden ''kimsesizlerin kimsesi''nin sonsuzluğa, ardında ''Ekmek ve Gökyüzü''nü bırakarak gitmesi... Sanki Berkin'e yazılmış gibi;
Ekemek ve Gökyüzü
Sözcüğümün kuşu
Ne gökyüzüne ekmeksiz güler
Ve ne de
Gökyüzüsüz ekmek için
Şarkı söyler! (1)
Evet evet, kimsesizlerin kimsesi. Ve kimsesizlerin sesi. Her ne kadar bir diktatör bozuntusu bunu kendine 'mal etmeye' çalıştıysa da biz kimsesizlerin sesi olarak Şêrko Bêkes'i bileceğiz. Emek,ekmek, aydınlık düşmanlarından, sömürücülerden ''kimsesizlerin sesi''nin çıkması 'fıtrat'larına ters! Onların fıtratında paranın tanrısı vardır, Bêkes'inkinde ise ''Tanrı'nın ayakkabıları''...
(...) (...)
Tu mamoste piyê xwe deyne! Sen, öğretmen koy ayağını!
Tu bazirgan piyê xwe deyne! Sen, tüccar koy ayağını!
mirovê baş...û mirovê pîç... iyi insan...piç insan...
Hûn hemû Siz hepiniz!
yek li pey yekî piyê xwe deynin Sırayla koyun ayaklarınızı
kes nema kimse kalmadı
tenê Xudê ma Tanrı'dan başka
Ez bawer im inanıyorum ki
li wê dinyayê Jî öte dünyada da
Xudê ji bo Tanrı
boyaxkirina pêlavên xwe ayakkabılarını boyatmak için
wê gazî Kurdekî bike bir Kürdü çağıracaktır.
kî dibê ''ew Kurd ne ez im'' Kim diyebilir ki "O Kürt ben değilim."
Ax dayê Ah anne
Tu dibê pêlavên Xudê çiqas mezin bin sence Tanrı'nın ayakları ne kadar büyük?
çend numre ne lingên wî Kaç numara giyiyordur?
Lê ji bo pere! Ya para!
dayê tu dibê Xudê wê çiqasî bide? (2) Anneciğim sence Tanrı ne kadar öder?
Hêmin Mukriyanî'nin ''Saki nereye gidiyorsun nereye? Senin de boynun eğik mi o zorbanın önünde?'' dizesi ilk cevap verenler arasındadır kimsesizlerin sesi ve yüreği yaralı ile beraber.Ne diyordu yüreği yaralı ''Boyun eğen tutsaktır, haydi, yücelere çıkalım.'' Bêkes, yüceler için kavgaya ilk girenlerdendir. Emekten, aydınlıktan, aşktan, sevgiden yana dizeleriyle bâlâdır, bâlâdadır.
Bâlâ (Yüksek)
Yükseklerde bir acıyım,
Sadece sükûnetle
Bir başka acının omuzlarına bindiğimde
Yara... nerede olursa görürüm
Yoksul... görür beni nerede olursam.
Ya ölüm? Ya ölümsüzlük? Fiziken ortadan kaybolmak mıdır? Yoksa ona rağmen her gün pazarda, caddelerde gözükmek, şiirlerde gülmek, öykülerde gidip gelmek midir? Belki şu anda o bir ağacın kökü yanında uzanmış, ama aynı zamanda ağacın yukarısında dallarıyla bize bakmaktadır.
O her zaman bizimledir. Belki yağmurdur ya da kar. Belki havadır ya da güneş. Ama ölümden daima uzaktır,uzaktadır. Ölüm; harflerin, dizelerin, şiirin,özgürlüğün, doğanın ve çocukların ölmesinin, öldürülmesinin haykırışıdır Bêkes için.
Mirin Ölüm
Ku pelek mir... Bir yaprak öldüğünde
herfek ji min mir bir harf yitirdim.
ku kaniyek mir... Bir kaynak öldüğünde
peyveke min mir bir sözcük yitirdim.
ku baxçeyek mir... Bir bahçe öldüğünde
hevokeke min mir bir cümle yitirdim.
Lê ey keça Ey Haladin köyündeki
Temen deh salî ya on yaşındaki kız
gunde Heledîn seni öldürdüklerinde
dema tu hatî kuştin on tane şiir yitirdim.
deh şiîrên min miriın (3)
Şiirin çivinin ucunu birbirine benzetir şair. İkisi de dalınca derinlere; çivinin ucunda çekicin, şiirin ucunda acının izi kalır. Yalnızca acının mı ? Ya umut! Nâzım'ın dizelerinde ifade ettiği gibi; umut insanda. Atom reaktörleri işlemeye devam ediyor. Umut ve aydınlık mücadelesi de! Karanlığın içinden geçiyor olsak da görebiliyoruz aydınlığı, emeği, ve emeğin içinde eşitliği... Ve eşitçe bir yaşamı ve eşitçe bir bölüşümü ve eşitçe bir 'ölümü'. Ama biliyoruz, "gelecek güzel günler gökten inmeyecek birdenbire".
Paylaşmak
Biz açlığı paylaştık
Hepimiz eşit yiyelim diye
Biz çıplaklığı paylaştık
Aynı giyinelim diye
Biz kanı da paylaştık
Eşitçe ölelim diye
(...) (4)
Bêkes sanki Türkiye'de yaşamış gibidir. Gibisi fazla olur, Mislawî marka çantasıyla İstanbul'u ne güzel anlatır. Acılar, baskılar, cinayetler, umutlar, direnişler peşi sıra gelmiştir. Tek fark onun direndiği zorba ırkçı, bizimkisi ise hem ırkçı hem dinci! Yok başka cehennem direniyoruz işte! Baskıya, sömürüye, zorbalığa direnmek için en önde yürümüştür. O bize, biz ona benzeriz. ''Ülkemde'nin" dizelerini okurken 13 yıllık AKP karanlığı gözlerimizin önünde film şeridi oluyor adeta.
Ülkemde Li Welatê Min
Ülkemde Li welatê min
Gazete lal doğar. rojname lal ji diya xwe dibe.
Ülkemde Li welatê min
Radyo sağır doğar. radyo kerr ji diya xwe dibe.
Ülkemde Li welatê min
Televizyon kör doğar televîzyon kor ji diya xwe dibe.
Ülkemde bunların sağ doğmasını isteyenler Ewên bixwazin li welatên min
Dilsizleştirilirler ve öldürülürler Ew bi saxî ji diya xwe bibin
Sağırlaştırılırlar ve öldürülürler Wan lal dikin û dikujin
Körleştirilirler ve öldürülürler Wan kerr dikin û dikujin
Ülkemde. Wan kor dikin û dikujin
Li welatê min. (5)
Demek ki ''yandaş medya'' her yerde! Farketmiyor sınırların farklılığı. Paranın, sermayenin, patronların, gericilerin iktidarıysa söz konusu, emekçilerin, yoksulların payına düşen aynıdır. Ama zorbalığın, sömürünün hüküm sürdüğü her toprak, boyun eğmeyenlerini de yaratır. Şêrko Bêkes boyun eğmeyenlerin en başındadır. Son röportajında bir şairin ya da genel ifadeyle bir aydının, bir sanatçının nasıl olması gerektiğini şu ifadelerle dile getirir:
''Gerçek şair, prangalanmaktan daha büyük olan şairdir. Gerçek şairin siyasi fikirlerinin olması lazım. O da herkes gibi özgürdür. Fakat şair, sanatçı gibi(leri) kimseye boyun eğmez." (6)
Lambaları ve duvarları şiirden olan bir evde büyümüş bir insanın ardında bıraktığı kocaman bir aydınlık. Hayatı üretim ve direnişle geçen emeğin, aydınlığın, özgürlüğün, ayakkabı boyacılarının şairi. Koltuk sevdasından, sahte umutlardan, kolay çözümlerden uzak duran devrimci bir yürek. Milletvekili seçildiği, kültür bakanı olduğu bir hükümetin gericiliğine, halk düşmanlığına boyun eğmeyen, ''şiirimin tek dizesini otuz bakanlığınıza değişmem'' diyerek koltuklarını yüzlerine vuran bir aydın. Düşmanının ona önerdiği, daha doğrusu önermek zorunda kaldığı ödülü elinin tersiyle iten ve karşılığını Kürt halkını mücadeleye çağırarak veren onurlu bir insan. Enfal'i, Halepçe'yi görmesine, yaşamasına rağmen paha biçilmez yasını ağlayarak harcamayan, direnen, daima direnen... Peşmergelik yaptığı zamanlarda silahıyla direnen, sürgünde Divan'ıyla, radyoda ''Devrimin Sesi'' ile, öyküleriyle, tiyatro oyunlarıyla ve şiirleriyle direnen bir direnişçi.
Bu canavar tarihte nedir şiir? Bir kelebekten, ''Kelebek Boğazı'ndan'' başka. Bir keçi yavrusundan başka ve beşiğindeki bebeğin gülüşü dışında. Ayak takımının uyumakta olan ve mutlaka uyanacak olan ayak seslerinin dışında. Nazım'ın ''işçi sınıfına selam''ı , Cigerxwîn'in ''Kızıl Sel''i, insanlığın umudu, sevgililerin aşkı, özgürlüğün ve eşitlik görevinin çağrısı dışında. Ve ''Büyük Diktatör''e meydan okuyan Chaplin'in "atasözü" dışında. Ve ''eğer özgürlüğü çıkarırlarsa ölür tüm mevsimlerim ve bende ölürüm'' diyen Bêkes dışında.
Atasöz
Çok şey var ki
Paslanıyorlar
Ve unutuluyorlar
Sonrada ölüyorlar;
Tıpkı taç
Baston
Ve padişahın tahtı!
Dünyanın çok şeyi de var ki
Çürümez
Unutulmaz
Ve ölümsüzler;
Tıpkı
Charlie Chaplin'in
Şapkası
Bastonu
Ve ayakkabısı! (7)
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.