Yalçın Küçük gündemdeki gelişmeleri Odatv'den Deniz Hakan ve Okan İrtem'e değerlendirdi. Ordu'nun Yüksek Askeri Şura'yla beraber AKP çizgisinden çıktığına ilişkin görüşünü "Türk Ordusu, yüksek komutanlık, bu şurayla beraber, bana göre şüpheli olan bir iktidarın vasalı olmaktan çıkmıştır"şeklinde açıklayan Küçük, "şu anda AKPnin iktidarının iki dayanağı kalmıştır, biri mhp, öbürü chp. Hâlâ dans ediyorlar, şu anda toplumda, Türkiyede, Yalçın Küçükün MHP ve CHPnin AKPnin bir parçası olduğu tezi kabul gördü" ifadelerini kullandı.
İşte Deniz Hakan ve Okan İrtem'in Yalçın Küçük'le yaptığı o söyleşi:
Deniz Hakan: Hocam, yakın tarihli önemli gelişmeler var. Suruç katliamı, Türkiyenin IŞİD karşıtı koalisyona katılmayı kabul etmek zorunda kalması, Erdoğanın Kürt savaşı, TSKnın yeni komuta kademesinin belirlenmesi, koalisyon görüşmelerinin çıkmaza girmesi ve erken seçime gidilme yolunun açılması ve en son Erdoğanın bir anlamda rejim değişti açıklaması Hepsini konuşacağız, ama sonuncusundan başlayalım mı, Erdoğan çıkıp İster kabul edilsin, ister edilmesin, Türkiyenin yönetim sistemi değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir Anayasa ile netleştirilmesidir, dedi ve çok yerinde olarak da Bu, darbedir yorumları aldı. Sizin bir yasanız var: Devalüasyonları rejim değişikliklerinin izlediğini söylüyorsunuz. Şimdi bir devalüasyon, sizin teşhisiniz ile bir yarı devrim, bir de darbe açıklaması olarak yorumlanan bir açıklama var. Nasıl yorumluyorsunuz.
Yalçın Küçük: Bir defa, Erdoğanın bu sözünü epilepsiyle açıklayabiliriz. Birdenbire ortaya çıkıyor ve lEtat, cest moi, ben devletim, bu değişti, haberiniz olsun, diyor. Bir, böyle düşünebiliriz. Bir de böyle düşünmeyebiliriz, çünkü deviationa bakmalıyız, o çocuk, küçük çocuk, Davutoğlu ne diyordu dün, Devlet Başkanımız çok çok büyüktür, ona dokunulamaz, diyor. Bu, ikisinin beraberce konuştukları anlamına gelir. Öte yandan, Kılıçdaroğlu ve arkasını sallayıp duran bir adam var, Haluk Koç, koalisyon istiyoruz diyip durdular, hiç öyle bir şey yok, chpnin koalisyon istediğine dair hiçbir işaret görmedik. Chpdeki mafya gibi davrandığını söylediğimiz bu milletvekili ağalarının, chpyi daha da akpli yapmaktan başka bir niyetlerini görmedik. Mafya gibi diyoruz, çok acıdır, ancak herkes kabul ediyor. Bunlara geleceğiz. Bir taraf 32 gün kandırıldık diyor, ötekisi çoook, dünya kadar vakitleri varmış gibi, Pazartesi günü konuşacağız diyor, kimi kandırıyorlar?
Tabii bizim geliştirdiğimiz ve hatta Yalçın Küçük Yasası dediğimiz yasamız var. Her büyük devalüasyon, bir rejim değişikline yol açmaktadır. Geriye gitmiyorum, 1971, 1980, 1993-94, 2002 darbedirler ve devalüasyondan sonradırlar.
2015 başından beri devalüasyon yüzde 45i buldu. 7 Hazirana devrim, a demi faite demiştim. Yarım devrim ve çok doğru çıkmıştır. Devalüasyonlar zaman zaman devrimcidirler.
Erdoğan ise lEtat, cest moi dedi ki, ben darbeyim anlamındadır. 7 Hazirandan beri, darbe mi, devrim mi henüz söyleyemiyoruz. Ancak yasamızı teyit ediyor.
7 Hazirandan beri bir gelişme daha var, Türk Ordusu, yüksek komutanlık, Ağustos Şurasıyla beraber, bana göre şüpheli olan bir iktidarın vasalı olmaktan çıkma işaretleri vermiştir.
KEMALİZME DÖNÜŞ
D. H.: Ordu ve şura konusuna geleceğiz. Ancak, Türk ordusu için 1980de darbeden önce, Erbakanı hapse atacaklar, Erbakandan daha koyu bir dincilik uygulayacaklar, diyen ve haklı çıkan siz değil misiniz? İslamizasyonda baş aktörlerden oldu. Şimdi, Amerika, Erdoğanla sorunu olduğu gizlemiyor, Erdoğan da yumuşamak yerine tansiyonu yükseltmeye ve başkanlıkta diretmeye devam ediyor. Orduda gördüğümüz de yalnızca, Amerikanın tutumunun bir yansıması değil mi ya da şöyle sorayım, fazlası mümkün mü?
Y. K.: Benim Eylülist darbe öncesindeki haberim eksik anlaşılıyor. Ben orada asıl, Ordunun artık laisizmden ve aynı anlamda kemalizmden toptan ayrıldığını haber vermiştim. Büyük kemalist solcularım bana manyak demişlerdi. Ben şimdi artık Ordunun kemalist olduğunu düşünenleri sevimli manyaklar olarak görüyorum.
Dünyada ciddi bir laisizm rüzgarı esiyor. Yobaz darbesi, azalmış olsalar da var olan sosyalistleri kemalist yaptı. İşimiz yüksek komutanlara da kemalizmi öğretmektir. Henüz akp ve hatta Erdoğan Yaranı aşamasındadır. Koptular, ancak Atatürkten ve kemalizmden de kopmuşlardı. Gündemde yüksek komutanların kemalizme dönmeleri var. İşimiz zordur. Ama işimizdir. Yaparız.
Devalüasyonları, bu ara, devrimci görüyorum.
Okan İrtem: Seçimden sonra akp ve peykleri bittiler demiştiniz. Aynı görüşte misiniz?
Y.K.: Evet Erdoğan bitmiştir. Düşmüştür. Ancak Bahçeli ve Kılıçdaoğlu yapay destektirler.
Her ikisi de Erdoğanın erken seçim programı için çalıştılar. Kılıçdaroğlu, Erdoğanın valesidir, lokantaların kapısında bekleyenleri akla getirebiliriz. Bilimsel olarak vasal diyoruz, senyörlerin vasalları var, küçük feodal ya da küçük memur, kaparlar ve istediklerini yaparlar. Türbanı ilk önce küçük memur söylemişti, erken seçimi de 7 Hazirandan bir hafta sonra küçük memur ifşa ettiler, erken seçim olasılığı güçlü dediler. Anladığımız o ki, bu küçük memur, 32 gün boyunca akpye, yaa bir de koalisyon lafı yapsak diyememiştir. Doğu Perinçek ise, artık net bir şekilde Işid ve Erdoğanı destekliyor. Bizim ile ve Atatürk ile ilgisi yoktur. Bittiler.
Üçü de bittiler. Bahçeli ve Kılıçdaroğlu varsa, Erdoğan, orada kalır ama bitişi mutlaktır. Ancak sağ olsun, Erdoğan intihar peşindedir.
AKAR & ERDOĞAN DÜELLOSU
D. H.: Yalçın Hocam, ordu meselesine gelirsek, yeni komuta kademesi belli oldu ve Hulusi Akar üzerinden büyük tartışma dönüyor. Büyük itirazlar, sert yazılar var. Cumhuriyetçi cepheden de var. Akarın çuvalcı general Petreaustan madalya alması, Amerikancı, NATOcu olması başta geliyor. Elbette, Balyoz ve Casusluk davalarında askeri bilirkişi raporları yeniden gündemde ve bir de Akarın paralel ile mücadeleyi önemsemediği söyleniyor. Sizin de, yanlış hatırlamıyorsam, bu bilirkişi raporları üzerinden, 2013 Ağustosunda yayımlanan, Necdet Özel ve Hulusi Akarı istifaya çağırdığınız bir yazınız var.
Y.K.: Hayır, benim istifaya çağırmamın esas nedeni Harp Akademilerinde iftar vermeleri. Bilirkişi raporları konusunda da eleştirdim. Ama istifaya çağırmamın nedeni iftar yemeğidir.
O. İ.: Başka iddialar da var. Hükümet yanlısı basında birkaç ay öncesinde çıkan ve Hulusi Akarın adını geçirmeden darbe ihtimalinden söz eden haberler var. Bununla birlikte, kısa süre öncesine kadar Hulusi Akarın Kara Kuvvetleri Komutanı olmasını asıl isteyenin de Erdoğan olduğu söyleniyordu. Şu halde Akarın bugünkü siyasal pozisyonu için ne söylenebilir?
Y. K.: Ben, tüm bu sorularınızın arkasında şu soruyu görüyorum: Bu komuta kademesini kim tayin etti; bunu soruyorsunuz. Bu komuta kademesini bugün geçici hükümet olan akp hükümeti mi tayin etti; bunu biraz daha kaba şekilde söyleyecek olursak, Tayyip Erdoğan mı tayin etti, bunu soruyorsunuz, böyle anlıyorum. Bu soruyu sorarken de, şu anda sirküle eden birçok iddia da kafanızın arkasında oluyor. Hangisiyle başlayabiliriz, bir defa Hulusi Akara bilmem ne madalyasını çuval geçiren Amerikalı generalin verdiğini, bunun da çok kötü bir şey olduğunu söylediler. Ben tabii bunu anlamıyorum. Başka biri, çuval geçirmeyen biri madalya verse çok mu değişiklik olur; çok mu önemli!
İkincisi, ben de yazdım, siz de biliyorsunuz. James Jeffrey açıkça yazdı. Hüsnü Mübarek ve İlker Paşa için Amerikanın adamı dedi. Raporunda Adamınızı hapishanelerde bırakmayın dedi. Bu daha mı yüce? Çok yakın dönemde Hürriyet Gazetesi ve Sözcü Gazetesi devamlı olarak Necdet Özel bütün kapıları akpye, Erdoğana açtı, İlker Başbuğ tam tersini yaptı dediler. Ben bunlara da karşı çıktım. Çünkü burada, Aydın Doğan gazetelerinde, çok açık olarak şunu görüyordum, hedefleri aslında Necdet Özel değildi, o gidiyordu, hedef Hulusi Akarın Genelkurmay Başkanı olmasını önlemekti.
Hulusi Akarın Tayyip Erdoğanın tercihi olarak geldiğinde hiçbir kuşkumuz yok, ama son altı ayda Tayyip Erdoğanın Hulusi Akarı indirmek istediği konusunda da hiçbir kuşkumuz yok.
D. H.: Tayyip Erdoğandaki bu söylediğiniz değişimin işaretlerini nerede gördünüz?
Y. K.: Bir defa Hürriyet Gazetesinin tutumunda görüyoruz. Hürriyet Gazetesinin hemen ardından Doğu Perinçek de, iki ay kadar önce, bir arkadaşıyla beraber Necdet Paşa ile Hulusi Paşaya, Kenan Evren gibi yargılanacaksınız dedi. Ordu Suriyeye girecekmiş de o yüzden demişler. Hayır efendim, bütün bunların arkasında şu vardır: Tayyip Erdoğan paralel dediği bin tane subayın emekliye sevk edilmesini ve Balyozdan beraat eden ama hala subay olan bir kesimin görevlendirilmesini istedi. Kavganın bir kısmı buydu. Necdet Özel ile Hulusi Akar buna karşı çıktılar.
D. H.: Peki, Erdoğan neden Balyoz davasından beraat eden subayları orduda görmek istesin?
Y. K.: Benim tahminim, şaka olarak söylemiyorum, Tayyip Erdoğan böyle sofistike, iyi düşünen bir adam değildir. Erdoğanın düşüncesi dardır, çok basit görebiliyor. Benim görebildiğim, Silivriden çıkanların hepsinin muhtemelen Doğu Perinçek gibi davranacağını düşünüyor.
O. İ.: Doğu Perinçek gibi derken
Y. K.: Stockholm Sendromu, Doğu Perinçek şimdi Erdoğana hayran; Erdoğan ne isterse, onu yapıyor. Bakın bakalım, Erdoğanın sistem değişmiştir konuşması ertesi günkü Aydınlıkta var mı, görmüyor, sus pus. Bir süredir, çok ağır eleştiri almadan, Erdoğana karşı önemli hiçbir şey söylemiyor. Ben hapishanedeyken Doğu Perinçeke mektupla siz akpli oldunuz dedim. Ne yazık, şimdi bundan kimse kuşku duymuyor. Erdoğan herhalde Silivriden çıkanların da öyle olacağını tahmin ediyor. Tabii Doğu Perinçeki burada yalnızca bir model olarak kullanıyoruz. Biz şunu gayet açık olarak söyledik, Silivride insanlarımızın hiçbiri çökmedi, çürümedi ama çıktıktan sonra çürüdüler. Bir takım insanlar, isimlerini vermeyeceğim çünkü elimizde bir model var, o yetiyor: Doğu Perinçek. Erdoğanın Fethullah Gülene karşı savaştığını söylüyor. Ben buradaki görüşümü söyleyeyim mi; bir insanın elini öpmek istersin, ondan sonra elini öpmek için çok çeşitli bahaneler bulabilirsin. Öyledir. Doğu Perinçek akpyi desteklemek, akpden daha çok Erdoğanı desteklemek için şimdi Erdoğana antiemperyalist diyor, millici diyor. Böyle bir insanı bana sorarsanız, ben ne derim, çıldırmış derim. Siz devleti biliyor musunuz? Ne Zekeriya Öz, ne bir başkası kendi kendine hiçbirimizi tutuklayamaz, devlet başkadır. Devlet ortak kabul etmez. Bunlar, militan bir biçimde devletin adamıydı. Silivrideyken, kendi aramızda da konuşuyorduk, Özesenin Tayyip Erdoğandan gelen işaretlere göre bazen bir an evvel hapse atacak, yargılayacak, karar verecek gibi olduğunu, bir an sonra da vazgeçtiğini konuşuyorduk.
PARALELLE MÜCADELE DİYENLER ERDOĞANIN ELİNİ ÖPMEK İSTİYORLAR
D. H.: Paralel ile mücadele başlığını bu nedenle çok önemsemiyorsunuz, öyle mi?
Y. K.: Paralel ile mücadeleyi hiç önemsemiyorum. Ben Hulusi Akarın Fethullahçı olduğu iddialarını da hiç önemsemiyorum. Türk ordusunda albayın ötesinde hiç kimse Fethullahçı olmaz. Başka sorunları var mı, çok var, ayrı. Nedir Fethullah dedikleri; hayır, bir tarikat değil, tarikat nasıl olur, bir camisi olur, Gülenin camisi yok; tarikatın ayini olur, Gülenin ayini de yok; tarikatın ritüeli olur, Fethullahda ritüel de yok. Hiçbir şeyi yok. Şimdi paralel dedikleri, eski masonik örgütler gibi bir örgüttür. Ayrıca bunları çok açık olarak söylediler, Ali Fuat Yılmazer de söyledi. Biz dediler, ne iş yaparsak hem Cumhurbaşkanına, hem de Tayyip Beye sorduk dediler. Bu doğrudur, nereden biliyoruz, biliyoruz çünkü devlette başka türlü olmaz, bunun aksini söyleyenler devleti bilmiyorlar, cahiller.
O. İ.: Ama paraleli önemseyenler içerisinde yüksek rütbeli, önemli görevlerde bulunmuş paşalar var. Bunlar devlet adamı olarak bunları söylüyorlar. Yanlış mı düşünüyorlar?
Y. K.: Kim, bana bir isim verebilir misiniz?
O. İ.: Örneğin İlker Başbuğ
Y. K.: Siz ne diyorsunuz, İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanlığı yapmış İlker Başbuğ daha hapisteyken, Beni Tayyip Erdoğan hapsetmedi dedi. Çocukça bir laf, iki defa bunu söyledi. Ne söylediğini de anlamıyorum. Bazen Gülü ima etti, bazen başkalarını ima etti. Şimdi İlker Başbuğ dostumu tenzih ediyorum, bunu söyleyenlerin hepsi, Tayyip Erdoğanın elini öpmek isteyenlerdir. Öyle şey olmaz. Ben de hiç önemsemem, önemsemek çocukçadır. Devlet devlettir.
Fethullah Güleni çok abartmamak lazım, paralel ismini taktıkları, bir devlet örgütüdür. Nereden çıkarıyoruz, bazı savcılar Fethullah Güleni tutuklamak istediler, saklandı. Nerede saklandı, Turgut Özal oradayken Çankaya Köşkündeydi, orada saklandı. Peki, İç Asyadaki ilişkilerini, oradaki devlet adamlarıyla ilişkilerini kim kurdu, Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı iken kart verdi, öyle oldu. Sonra, bunu da açıkça söyleyelim, Kemal Kılıçdaroğlu diye birisi var, tanıyorsunuz değil mi?
O. İ.: Duyduk Hocam.
Y. K.: Duydunuz, güzel. Kılıçdaroğlu Bülent Ecevitin partisinden Ankara milletvekili adayı oldu. Bana dördüncü sırayı veriyorsunuz, ben kabul etmem dedi ayrıldı; ama dördüncü sıradaki de kazandı, beşinci sıradaki de...
D. H.: Fethullah Gülenin gönderdiğini düşündüğünüzü söylemiştiniz.
Y. K.: Tabii efendim, çok açık olarak, Deniz Baykala da Gülenin gönderdiğinden hiçbir kuşkum yok. Artık Kemal Kılıçdaroğlunun Fethullahi olduğu konusunda hiç kimsenin kuşkusu yok. Bir de yedi kocalı hürmüz sözüm var, biliniyor. Sizin de Karşı Gazetesinde beraber çalıştığınız Eren Erdem, o çocuktan milletvekili olur mu; o çocuğu Fethullah koydu oraya, herkes öyle diyor. O çocuk Aydınlıkta yazarken yazıları gelirdi, Kuran okumuş albaylar vardı, Bu çocuk Kuran bilmiyor derlerdi. Daha geleceğiz onlara.
Ama esas sorunuzu ve sorumuzu gözden uzak tutmayalım.
İki defa Necdet Paşa çok iyi oynadı, tabii tırnak içinde. İki defa uzaklaştı. Odatvye, iki Barışlara yazı gönderenler de devleti bilmiyorlar. Devleti bilmeden bu işler olmaz. Ne demek devleti bilmiyorsunuz, bir Genelkurmay Başkanı prostat oldum diye ilan etmez, prostat çok basit bir şeydir, kimse duymaz, bir gün yatar, evinden çıkmaz. Bunu ilan etti, orada başka bir hal var. Ne oldu ilan edince, bir emrivaki yaptı ve Hulusi Paşayı Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturttu.
O. İ.: Necdet Özelin erken emekli olacağı haberlerini ve devir teslimi erkene almasını da bir emrivaki olarak mı görüyorsunuz?
Y. K.: Erken emekli olacağım ne demek, bunun anlamını biliyor musunuz? Erken emekli olamazsın, 30 Ağustostan önce erken emekli olursan maaşını alamazsın. Senin süren 30 Ağustosta bitiyor, kimi kandırıyorsun? Ha, ama onu söylüyor, ben erken gideceğim diyor. Daha da önemlisi, mümkün değildir o, şöyle denir, 30 Ağustos itibariyle emekli olmuştur. Rapor alırsın, bir şeyler yaparsın ama erken emekli olmazsın, o öyledir. Herkes de 30 Ağustos itibariyle gelir, başka türlü gelmez, devam ediyoruz.
D. H.: Radikalde de bir emekli binbaşı Akarı Özel nezaket içinde saraya dayattı yorumunu yaptı.
Y. K.: Bakın Hanımefendi, o kimdir, onu bilmem. Necdet Paşa gitti, oturdu böyle, uzun bir adam vardı, o da bir katip gibi, Necdet Paşa imzalayacak mısın, imzalamayacak mısın, dedi. Gazetelerde fotoğrafları var, açıp baksınlar. Necdet Paşa imzalattı, karşısındaki gık diyemedi. Burada neye bakacaksınız, sadece Hulusi Akara değil. Ha Hulusi Akar Amerikancıymış, Engin Aydın mı, Aydın Engin mi, öyle bir çocuk var, Cumhuriyet Gazetesinde mi, neredeyse Biliyor musunuz onun 1968deki görevini, ne iş yaptığını
Devekuşu Kabare diye bir şey oynardı, o zaman aydınlar vardı, insanlar Devekuşu Kabarenin girişinde olurdu. Aydın Engin de onları güldürürdü, nasıl güldürürdü; Reşit Paşa yabancıların adamıdır, ajanıdır, bilmem ne, derdi. Reşit Paşa emperyalizmin adamıdır, derdi. Yalçın Küçük de Reşit Paşa büyük adamdır derdi. Ne yapacaktı yani, Tanzimatı yapacaktı da kime dayanacaktı, ordusu mu vardı, neye güvenecekti? Diyenler de ne diyor, Bir tür anayasa yap diyor, Şu gayrimüslimleri de medeni haklarını verin diyor, Reşit Paşa da yapıyor. Yalçın Küçükün lafı vardır, Reşit Paşa büyük paşadır. Bir de Reşat Kaynar öyle söylerdi, beni de buldu, o da bir profesördü, çok hoş bir adamdı, telefonda Bir sen Tanzimatı övüyorsun, bir de ben, dedi. Burada söylemek istediğim nokta şudur, Amerika şu anda ne yapıyor, Amerika Işid ile savaşıyor, savaşmak zorunda, başka, Türkiyeye ne diyor, Işid ile savaş diyor, başka, Işidci olma diyor, başka, Erdoğan başkan olmasın diyor, Hulusi Akar da buna uyuyorsa uysun, sonrası başka tartışmadır. Yoksa siz Işidi mi savunuyorsunuz, çok açık, bir gün bir televizyon kanalında bir büyükelçi vardı, Paris büyükelçisi, Onur Öymen vardı, ben o gün çok şaşırdım, onlar da çok şaşırdı, Doğu Perinçekin yeğeni vardı, Amerika Işide ateş ederken benim kalbime ateş ediyor, dedi, öyle demedi, ama söylediklerinden tek çıkan budur. Bakın, kayıtları vardır, izlersiniz.
Burada bunu lütfen yazın, biz böyle analizler yaparken, bazı teoremlerimiz vardır, onları değiştirmeyiz, ne zaman değiştiririz, bakarız ki teoremlerimiz işlemiyor, o zaman değiştiririz. Şu anda öyle yapmayız. Doğu Perinçekin partisinden kim konuşuyorsa, o, Doğu Perinçekin görüşlerini söylüyordur. Orada Yunus Beyefendi bunu söylüyorsa, Doğu Perinçek konuşuyordur, çok açıktır bu. Zaten Doğu Perinçek de bunu çok aşikar hale getirdi, kendisine aykırı şekilde konuşanları da çok ağır bir biçimde azarlıyor, gidin diyor, benim söylediklerimi duvara yapıştırın, öpün diyor. Bunlar gizli değil. Şimdi devam ediyoruz.
Neye bakacaksınız, Marxtan ve David Ricardodan biliyoruz, deviationlara bakacaksınız, biz hep deviationa bakarız. Bu atamada ne oldu, Abidin Paşa, Hava Kuvvetleri Komutanı oldu.
SİLİVRİ MAHKEMELERİ YOK HÜKMÜNDEDİR
O. İ.: Abidin Paşanın Hava Kuvvetleri Komutanı olmasını neden bu kadar önemsiyorsunuz?
Y. K.: Bir dakika efendim, bu deviationdur. Abidin Paşa, bundan önce, Hulusi Akarın, diğerlerinin kuvvet komutanı olduğu sırada Hava Kuvvetleri Komutanı olacaktı, Tayyip Bey yapmadı. Ben o sırada hapisteydim, çok değerli cürüm arkadaşım komutanlar vardı, onlar bana söylediler, Abidin Paşa çok değerli, cumhuriyetçi, kemalisttir, dediler. Peki, şimdi ne oldu, Tayyip Erdoğanın getirdiği Hava Kuvvetleri Komutanını çıkarttılar, Türk Ordusunda ender işlerden biridir. Onun yerine daha önce Tayyip Beyin kuvvet komutanı yapmadığı, yerini aldığı adamı oraya getirdiler. Ve çok da kibar davrandılar, Akın Öztürkü de emekli etmediler. Bu değişiklik önemlidir.
Bu şuranın önemi şudur, bu şurada gecikmiş olsa da, Türk ordusu Silivri mahkemelerini yok saydı, hapse girmiş bir koramirali orgeneral yaptı. Yıllarca tutuklu olmuş kurmay albaylardan dört tanesini, ayrı ayrı, her kuvvetten bir kişiyi, sembolik olarak general yaptı. 50 tanesini yapmadı, benim tahminim Erdoğan 50 tane yap diye bir liste verdi, ona uymadılar. Gayet açık, hiçbir yere akpnin istediği birisi gelmedi, iyidir kötüdür, demiyorum, Türk Ordusu kendi usulleri ile bunu yaptı, bu tamamen öyledir ve burada da, özellikle Necdet Paşayı kutlamak lazımdır.
LAİKLİK KAVGASI
D.H.: Necdet Özele ciddi itirazlarınız da oldu.
Y.K.: Benim Necdet Paşaya iki yerde itirazım vardır. Bunlardan bir tanesi üniformayla Somada bir işçinin mezarına gitti, yatarak dua etti. Biz cumhuriyetçiyiz, bir laikiz, biz kurallara bakarız, hiçbir üniformalı insan dini rengini belli edemez. Bunu Hulusi Paşaya da söylüyorum, parantez açın, bu dini kuralları getiremezsiniz, biz varız burada. Üniforma ile cenaze namazına gidemezsiniz, renginizi belli edemezsiniz, biz sizden evvel bunları biliriz. Ha, cenaze namazı kılmak istiyor musunuz, o gün izin alırsınız, sivil olarak gidersiniz, bunu bu ordudan isteyeceğiz.
Burada da söylüyorum, Necdet Paşa ile Hulusi Paşaya istifa edin dedim, niye dedim, Harp Akademilerinde iftar yaptılar; Harp Akademilerinde iftar açamazsınız, bu ülkeyi bu hale getiremezsiniz, daha önce kimse yapmadı bunu, kuralsız olamazsınız. İkincisi de, Necdet Paşadan değil, o gitti artık, Hulusi Paşadan rica ediyorum, arz ediyorum, bunu çok yazdım, kanunsuzdur, bunu yapamazsınız, başkomutanlığı kimseye veremezsiniz, cumhurbaşkanına veremiyorsunuz başkomutanlığı, çünkü başkomutanlık Mustafa Kemale verildiği zaman Türkiyede cumhurbaşkanlığı yoktu. Niye vereceksiniz, askerlik yapmamış, şunu yapmamış, bunu yapmamış bir adam; niye veriyorsunuz? O geri alınacak, biz bunu takip edeceğiz. Burada da söyleyelim, Doğan Avcıoğlu ile biz sosyalist orducuyuz. Hep de söyleriz, orduyu sosyalist yapmak değil, biz sosyalistiz, ama ordunun kurallarına göre davranmasını isteriz, bu kuralların içinde laiklik vardır, başka şeyler de vardır, bunları ayrı ayrı söyleyeceğiz. Bu kuralların içinde cumhuriyetin anayasasının uygulanması da vardır. Anayasayı uygulamak Genelkurmayın sorumluluğu ve görevidir. Ne demek bu, anayasaya göre, bir cumhurbaşkanının o cumhurbaşkanlığı makamının kurallarına uygun olarak o makama gelmesi gerekir. Hulusi Paşaya bunu da arz ediyorum. Bunun takipçisi olacağım. Tayyip Erdoğanın hem diploması olup olmadığını, hem yedek subaylık yapıp yapmadığını hem devlet memurluğunu engelleyici bir hastalığı olup olmadığını kontrol etmek Genelkurmayın sorumlulukları içindedir. Bunu çok açık olarak söylüyoruz.
Bir noktaya gelelim, biz 7 Haziranda beraberce çok ilginç bir değerlendirme yaptık, à demi faite devrim dedik, şura da öyledir. Hayır, geri alıyorum, şöyledir: Türk Ordusu, yüksek komutanlık, bu şurayla beraber, bana göre şüpheli olan bir iktidarın vasalı olmaktan çıkmıştır, o sözünü ettiğiniz Radikaldeki binbaşı da, adını merak etmiyorum, o binbaşıya benden selam söyleyin, ne diyor, Necdet Paşanın kibar mı davrandığını söylüyor?
D. H.: Akarı Özel nezaket içinde saraya dayattı diyor.
Y. K.: O binbaşı nezaketi bilmiyor, bunun nezaketle alakası yoktur. Özel, ustalıkla, yer yer kabalıkla Akarı o makama getirdi. Biz ne yaptık, Yaşar Paşa Genelkurmay Başkanlığına gelecekti, Fethullah Gülen onun Yahudi olduğunu söyledi, ona ben karşı çıktım. İlker Paşada da Gitmiş Ağlama Duvarına, ne yapıyorsun orada, ona yönelik iddialara da karşı çıktım. Kayınvalidesinin adının Talia olduğunu söylemedim. Niye yapıyorum bunu, çok memnun muyum onlardan, hayır, bana göre Birinci Ordudan Kara Kuvvetleri Komutanının ve sonrasında da Genelkurmay Başkanının çıkması doğru değildir. Çünkü Birinci Ordu artık protokol ordusudur. Savaşı İkinci ve Üçüncü Ordu yapıyor; böyle makamlara tecrübeli olanı getirirsiniz. Birinci Orduda ne yapacaksınız, oradakiler Büyük Kulüpe giderler, neredeyse hepsi Büyük Kulüp üyesidir, gayet açık, onlara geleceğim.
Dolayısıyla 7 Haziran bir açıdan akp iktidarını ve Tayyip Erdoğanı paralize etmiştir, bu da, şura da, ordu açısından bunu yapmıştır. Şu anda akpnin iktidarının iki dayanağı kalmıştır, biri mhp, öbürü chp. Hâlâ dans ediyorlar, şu anda toplumda, Türkiyede, Yalçın Küçükün mhp ve chpnin akpnin bir parçası olduğu tezi kabul gördü. Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının da belediye başkanlıklarını dağıttıkları da kabul gördü; bir insan bunu maddi gelirsiz yapıyorsa aptaldır. Ayrıca Şafak gibi bir kızı, Selin gibi bir kızı milletvekili yapmak Ya birisi al bunu diyor, yahut da Fethullah Gülen söylüyor. Neydi o adam, Eren Erdem, adama bak, herkes şunu söylemiyor mu, Gülene çok bağlanmış, onun için milletvekili yapılıyor. Nereden buldun, nereden yaptın, Kemal Kılıçdaroğlu bunlar yüzünden Cumhuriyet Mahkemelerinde yargılanacaktır.
BUZLUKTAKİ ÇÖZÜM
O. İ.: Son röportajımızda, Deniz Baykal kötüdür ama Kılıçdaroğlu beterdir dediniz ve Deniz Baykalı chp genel başkanlığına önerdiniz. Çözüm müdür?
Y. K.: Deniz Baykal genel başkanlığa çıksın mı, çıkmasın mı, bunlar önemli değil. O konuya da geleceğiz, ama şimdi şunu söylüyoruz, 7 Haziran bir dönüştür, oradan dönemezsiniz, politikada iktidarını yitirdikten sonra dönüş çok zordur, mümkün değildir.
D. H.: Erdoğan, savaşla geri alma umudunda.
Y. K.: Bakacağız, savaşla almaya gidiyor ama ülke devamlı perişan oluyor. Bir yığın insan, ölümler çok kötü. Ama ölümden daha kötü olan nedir; Kürt sorununu çözeceğiz dediler, neyi çözdüler, neyi çözebilirler, ne hale getirdiler, neyi bitirmeyi umuyorlar, Ruslar Kürtlere devlet muamelesi yapıyor. Öte yanda ise Kürt legal hareketi kendilerine her gün küfreden adamlardan hâlâ çözüm istiyor, vahimdir, geleceğiz hepsine.
Görüyorsunuz, bizim bu à demi devrim dediğimiz Hangisi hangisini etkiledi, onu bilemeyiz, 7 Hazirandan sonra Ağustosun başına, iki ay sonrasına, şu anda görünen manzara budur, Türk Ordusu akpye desteğini çekmiştir. Akpnin istemediği kararları alma cesaretini ve becerisini göstermiştir. Bu yepyeni bir durumdur, devam ediyorum.
Yalçın Küçük'ün güncel siyaset okumalarına katılır veya katılmazsınız ama bu kısa boylu ''adam''ın devrimci heyecanına, bu yaştaki enerjisine şapka çıkarmamak mümkün değil.
Yalçın Küçük fazla dikkate alınacak siyasetçi değil.
Sürekli Türk Ordusundan bir şeyler bekliyor bunu eskiden beri yapıyor .Devrimci heyecanı varmıdır bence yoktur sadece kendini ön planda tutmak gibi bir gayreti vardır. Ama onu kimsenin ciddiye aldığını sanmıyorum.
T. Erdoğan dan Türkiye sermayesi vaz geçmiştir bunu bir çok kanaldan açıkladılar. Orduda sermayenin dışında bir oragazasyon değil.
Mesele dünya kapitalizm, i T. Erdoğan dan vaz geçmesidir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.