Çağımızda artık hem kapitalizm, hem de aydınlanma olmaz.
Hem emperyalist sömürü, hem de ilericilik, modernleşme, çağdaşlaşma olmaz.
Hem emperyalist müdahale, hem de özgürlük, demokrasi, huzur, güvenlik olmaz.
Çağımızın en temel gerçeği ve çözüm bekleyen çelişkisidir bu.
Bunu bizim gibi ülkeler zaten on yıllardır biliyor ve yaşıyorlardı; bugün modern, çağdaş, güvenli dünya da yaşıyor ve giderek kavrayacak.
***
Kapitalist Batı Uygarlığının temelinde yatan Modernizm, Bilimsel Devrim ve Aydınlanmanın çıkış noktası şuydu: Doğadaki süreçler, herhangi bir doğaüstü ve fizikötesi gücün tasarrufları sonucunda oluşmamıştır, doğa yasalarına tabidir ve insanoğlu aklıyla bu yasaları kavrayabilir. Kısacası aydınlanma, insanın kendi kaderini kendi ellerine alma mücadelesindeki en önemli kilometre taşlarından ve bilimsel düşüncenin binlerce yıllık dinsel düşünceye karşı en büyük zaferlerinden biriydi.
Batılı toplumlar, burjuvazileri önderliğinde aydınlandılar. Feodal düzeni, aristokrasiyi, dinsel düşünceyi, Tanrı egemenliğini, kendi ortaçağlarını burjuvazileri önderliğindeki devrimlerle yıktılar ve aştılar. 500 yıllık bu pratik, insanlığın düşünsel hazinesine büyük bir katkı yaptı ve gözbebeği gibi korunması gereken bir miras bıraktı.
Sağ olun, var olun Ama bu madalyonun bir yüzüdür.
Madalyonun diğer yüzünde ise, burjuva önderliğinin getirdiği sınırlılıklar bulunur. Burjuvazinin temsil ettiği sistem (kapitalizm) başından itibaren; 1) Sermayenin emek üzerindeki egemenliğine ve sömürüsüne, 2) Kapitalist-emperyalist ezen ülkelerin, dünyanın dörtte üçünü kapsayan ezilen ülkeler üzerindeki yıkım ve talanına, tahakkümüne, sömürüsüne dayanır.
Dolayısıyla burjuva aydınlanması, burjuva laikliği, burjuva insan hakları ve özgürlüğü, toplumun egemen, yönetici, elit kesimleriyle sınırlıdır. Emekçi sınıflara ve ezilen halklara gelindiğinde ise burjuva aydınlanması, gericiliğe, ortaçağ karanlığına, dinciliğe, despotizme, yıkıma, talana, köleliğe ve sömürüye dönüşür.
500 yıllık bir gerçektir bu.
Amerikanın kâşifi Kristof Kolombun 500. ölüm yıldönümünde (2006), Avrupada Kolomb kutlamaları yapılırken, Venezüellada yüz binler Kahrolsun Kolomb! diye haykırmıştı.
Demek ki 500 yıldır halledilememiş bir sorun var. Kolombun ardından bütün bir insanlık olarak iyi bilirdik diyemiyoruz hâlâ. Kolombun cenazesini kaldıramadık henüz!
***
İnsanlık bu yaman çelişkiyi sosyalizmle aşmayı denedi.
Ünlü Fransız aydınlanma düşünürü Rousseau, örneğin Voltaireden farklı olarak, bir şeylerin tam yerine oturmadığını fark etmişti. Durumu bir toplum sözleşmesi ile kurtaracağını sandı; ama olmadı. Kalıcı sözleşme eşitler arasında olur.
Büyük Fransız Devriminin sol kanadının temsilcisi Babeuf, yoksulların zenginlere karşı savaşı kavramını ortaya attı; bedelini boynunu giyotine kaptırarak ödedi.
Ütopik sosyalistler emek-sermaye çelişkisini fark etmişlerdi. Bu sorunu burjuvaziyi ikna ederek çözebileceklerini sandılar; olmadı
Sonunda Marx, insanlığın bu büyük çelişkisinin ancak kapitalizmin tarihe gömülmesiyle çözülebileceğini, yeni ve daha köklü bir modernite atılımının emekçi sınıflar öncülüğünde kurulacak sosyalizmle gelebileceğini savladı ve bunun bütüncül bir kuramını oluşturdu. 20. yüzyılda yüz milyonlarca emekçi bu kuramın pratiğini uyguladı ve ilk sosyalist devletler oluştu.
Emperyalistler -dedelerinin kendi ülkelerinde yıktığı- ortaçağ gericiliğiyle birleşerek sosyalizmi boğmaya çalıştılar ve başarılı da oldular.
Yeşil Kuşak projeleriyle, anti-komünist ilkel milliyetçilikle, kontrgerillayla, Gladyolarla şeriatçılıkla, Talibanlarla, El-Kaidelerle, IŞİDlerle, ortaçağdan kalma her türlü yılan ve çıyanı hortlatarak sosyalizmi ve anti-emperyalizmi yıkmaya çalıştılar.
Nasıl da havalıydılar! Devrimler çağı bitmişti, sınıf mücadelesi sona ermiş, kimlikler öne çıkmıştı Emek-sermaye çelişkisinin sermaye lehine çözüldüğünü ilan ettiler; tarihin sonunu müjdeleyen şarlatanlar bile ortaya çıktı. Çok değil, 20 küsur sene önce
Hey gidinin neo-liberal ütopyası! Emeği (yani anasını) yok etmeye çalışan, kârı için anasını bile satan ipini koparmış küresel sermaye temsilcileri! Alın size tarihin sonu!
***
Tarih, bu temel çelişkiyi bir tokat gibi bütün dünya toplumlarının yüzüne çarpıyor.
Emperyalist-kapitalist tahakküm ve sömürü devam ederse, aydınlanma ve sosyalizm boğulursa, ortaçağ gericiliği ve dinci şiddet fışkırır. Post-modernizm, en kabasından pre-modernizmdir.
Sadece Ankarada, Kabilde, Bağdatta ve Şamda değil, artık New Yorkta, Londrada, Berlinde, Pariste de fışkırır.
Alın size küreselleşme! Vahşetin ve terörün küreselleşmesi!
İnsanlık ancak emperyalist küresel sermayeyi tarihin çöplüğüne göndererek, -bu kez emekçilerin önderliğinde- yeni bir modernite atılımıyla, Emekçi Aydınlanması ve Sosyalist Modernite hedefi ve pratiğiyle bu vahşetin üstesinden gelebilir.
***
Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, Paris katliamından sonra, Suriyeye müdahalemiz şiddetlenerek devam edecek diye buyurmuş. Kahraman müsveddesine bak sen! Bu laf olsa olsa daha fazla Fransız ölecek! anlamına gelir.
Ey, Antalyanın lüks otellerinde toplanmış G-20 mensupları! Ey dünya liderleri! Ey insanlığın ve emeğin tepesine çökmüş, artık bir kabuk haline gelmiş küresel sermayenin pop yıldızları!
IŞİDleri siz yarattınız ve dünyanın başına bela ettiniz; şimdi hiç ağlamayın
Dünya üzerinde birçok terörist bulunur. Daha doğrusu emperyalistler her zaman kendilerini aklar, kendilerine karşı olan herkesi ise terörist ilan eder. Sovyetler Birliği ve sosyalist ülkeler zamanında onlar için terör yuvalarıydı. Kübada Fidel ve arkadaşlarının verdiği gerilla mücadelesi, emperyalistler için bir terör eylemiydi. Bugün dünya üzerinde hala silahlı-silahsız mücadele veren irili ufaklı sol çevre onların gözünde teröristten başka bir şeyi ifade etmiyor. FARC bunlardan biri sadece
Irak, Afganistan, Libya, Tunus, Mısır, Ukrayna ve Suriye
Dünyanın her yanında savaşı emperyalistler çıkarır. Sömürü düzenini nasıl daha verimli hale getiririmin peşinde olurlar. Doymazlar, daha fazla sömürü, daha fazla halklara ölüm saçarlar. Petrol için Iraka girerler. Çıkardıkları savaşa kılıf uydurmakta gecikmezler;demokrasi götürüyoruz! Uluslararası tekeller ve medya kuruluşları bunu tüm dünyaya yayarlar. ABDyi ve emperyalist projeleri aklama projesi bu şekilde sürerken, Irakta ABD terörü olağanca şiddetiyle devam eder. Çocuklar katledilir, petrolün sıvısı, çocuk bedeniyle boy ölçüşemez bile onların sathında!
Ortadoğuda istemedikleri iktidarları düşürürler. Halk eylemlerini, halkın örgütsüzlüğünden yararlanarak, karşı devrime dönüştürmeyi başarırlar. Düne kadar dost olduğu liderlerin iktidarını istirdat eder ve onları linç ettirmekten aşağı kalmaz. Arap Baharını güçlü tekelci medyasıyla devrim diye yutturmaya bile kalkar. Alıcısı var ki, bu yolu denemekten vazgeçmiyor emperyalistler. Yiyenler utansın!
Ukraynayı karıştırırlar. Suriyede ellerini güçlendirmeye çalışırlar. Rusyanın geri çekilmesini isterler. Daha rahat hareket etmeleri gerektiği için bir ülkenin altını-üstüne getirmekten çekinmezler. Bir binada otuzdan fazla sendikacının ve komünistin herkesin gözünün içine baka baka yakan barbar faşistlere gıklarını çıkarmazlar. Aksine pohpohlarlar. Silah ve mühimmat verirler. Sosyalizmin kazanımlarını tek tek yıkmaya çalışan faşistleri ellerini ovuşturarak desteklerler. Bu insan düşmanı, faşist çetelere karşı bir direniş gördüklerinde ise onları terörist ilan etmekten hiç gocunmazlar. Donetskte halkı için savaşan, emperyalizme kafa tutan devrimci militanlar bu yüzden onlar için teröristtir!
Suriyede kafa kesen çeteciler ve gerici güruh, emperyalizmin gözünde Ilımlı Muhalif olur. Alevi olduğu için insan katledenleri meşrulaştırmaktan zerre gocunmazlar. Kadınları seks kölesi pozisyonuna getirmekten büyük zevk duyarlar. Genç beyinleri din adıyla kandırmaktan ve onları savaşa sürüklemekten keyif alırlar. Sınırsız silah, konaklama, teçhizat ve sınırsız bir dünya sunarlar. IŞİDli çeteci kafası estiği zaman, Türkiyeye, Suudilere, Katara veya Fransaya gidebiliyor. Fransaya gidip, bomba patlatabiliyor. Emperyalizmin kontrolünde tabiki Irakta, Lübnanda, Fransada ve Kenyada patlayan bombalar emperyalizmin bombalarıdır. Coğrafya tanımazlar, sınır bilmezler. Tek bildikleri öldürmek. Ne pahasına olursa olsun!
Emperyalizmin en vahşi özelliği doymak bilmeyişidir. Acımadan, gözünü kırpmadan kan akıtabilmesidir. Bir de utanma duyguları bulunmaz. Düne kadar Hollande; IŞİDe karşı mücadelede ortağımız Esad olamaz , Eğer AB karar almasa bile, biz tek başımıza Suriyede muhalifleri silahlandıracağız diyordu ve itiraf ediyordu:2012 yılında muhaliflere ambargoya rağmen silah verdik! Şimdi ise acılar için üzüntü içinde olduğunu ifade ediyor!
Davutoğlu açıklama yapıyor ve diyor ki:Paris saldırıları açık sekilde gösterdi ki terör, dünyanın her yerinde, her toplum için tehdittir. Terörü besleyenler, ona finansal destek olanlar, teröristlerle toplantılar yapıp yemek yiyenler ve silahlandıranlar patlayan her bombadan, ölen her bir insandan sorumludurlar. Davutoğlu kendi suçunu bilmez olur mu? Biliyor, biliyor ama işine gelmiyor. Hollande gibi
Bizdeki nasıl IŞİDi besliyorsa, eğitip-donatıyorsa ve yaşanılan Paris saldırısından sonra pişkince başsağlığı mesajı iletiyorsa Hollandede aynı şekilde pişkinliğinden ödün vermiyor. Obama ve Merkelde diğer aktörler. Böylece bir ortak yanlarını daha bulmuş olduk eli kanlıların; yüzsüzdürler, arsızdırlar ve her daim halklara, emekçilere düşmandırlar.
G20 oluşumu da böyle bir terörist yapılanmadır. Bu yıl Antalyada gerçekleştirildi. Sonuç olarak; daha fazla sömürü, daha fazla işçi-emekçi kıyımı, ucuz işgücü, güvencesiz ve taşeron çalışmanın arttırılması, sendikasız ve örgütsüz işçi profilinin yükseltilmesi Çıkan sonuç bu! Üretim güçlerini ellerinde bulunduran ufak bir azınlık, tüm dünyanın kaderine bir otel toplantısında, ağızlarının salyalarını akıta akıta belirleyebiliyor.
Bu yüzden halkı soyan, onlara ölümü, açlığı, zulm gibi bir yaşamı reva görenler teröristlerdir. Halkın refah içinde yaşaması için, açlığın ve yoksulluğun olmadığı bir dünyanın özlemiyle mücadele eden, emperyalist savaşlara karşı çıkan devrimciler terörist olmazlar.
Teröristin tanımına NATO, AB, ABD, G20 girer. Obamacılık ve Merkelcilik bu grupların başı. Yani Türkiye bir terörist gruba üye(NATO), bir terörist oluşuma girmek için debeleniyor(AB), bir terörist grubun bir dediğini ikiletmiyor(ABD), bir terörist oluşumunu, tüm meşruluğuyla ülkenin güneyinde en lüks otellerinde ağırlıyor(G20).
Şimdi mesele şu; Tüm bu onursuzluğu kabul mü edeceğiz? Onlar finansal olarak güçlü deyip, her şeye eyvallah mı çekeceğiz? Yoksa Donetskten ve Suriyeden direniş mi öğreneceğiz? Ya da tarihimizden Ekim Devriminden, Kübadan, Stalinin Hitler Almanyasını dize geitrmesinden mi esinleneceğiz?
Dünyaya bakıp, ahlanıp sızlanmakla bu terörü, bu sömürü çarklarını ve bu kanı durduramayız. Durdurmanın yolu Türkiyede de, dünyada da basit; örgütlü mücadele vermek.
Tarihimizi, direnişimizi bilerek ve en önemlisi örgütlenerek, dünyadaki bu teröristlerden arınabiliriz. Bugün Fransada patlayan bomba, yarın Berlinde, öbür gün Londrada patlar. Olan halklara olur, parababaları,emperyalistler ve onların kuklaları ise avucunu ovuşturur ve üzüntülüyüz pozunu arsızca verir.
G20de IŞİDe sağladığınız silahlar size döndü bay Hollande, ne düşünüyorsunuz? diye sorulsaydı da, eminim aynı şekilde, aynı pişkinlikle cevap verirdi Hollande. Bu sömürücülerden cevap beklemek değil, onları ilzam duruma getirmek gerek. Hesap sormalı; daha fazla acı, gözyaşı ve kan akmaması için. Bunun için sosyalizm
Emperyalizme ve onun çeteci-terörist gruplarına, Suriyeli askerin cesaretiyle sesleniyoruz: "Vallahi sizi sileceğiz!"
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.