Demokrasi kelimesi, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, emperyalistlerin üzerinde tepindiği kelimelerin başında gelmektedir. Demokrasi getirmek adına adına Ortadoğunun ABD emperyalizmi tarafından işgal edildiği günler üzerinden henüz çok geçmedi. Ya da Esad yönetimine karşı emperyalistlerin yaptığı demokratik müdahalenin etkileri bugün katlanarak sürüyor. 2010 yılında oylanan 12 Eylül anayasa referandumunu hatırlayın; ne diyordu Yetmez ama Evetçi liberaller, Türkiyenin demokratik bir anayasaya ihtiyacı var. İktidarı boyunca çeşitli katliamlar, baskılar ve zulümler uygulayan AKP iktidarından bir demokrat çıkartabilmeye uğraşan liberaller, o günlerin aksine şimdi işin içinden Kandırıldık diyip çıkıveriyorlar. İşçi sınıfının bu yalanlara kanmaması için demokrasi teriminin, sınıf mücadelesi içinde irdelenmesi gerektiğini, hiçbir burjuva iktidarının demokrasiyi işçi sınıfına bahşetmeyeceğini yıllarca yazdı, çizdi ve dilleri döndüğünce anlatmaya çalıştı komünistler. Tarihe bakıldığı zaman görülecektir ki, işçi sınıfı demokrasiyi kendi mücadelesi ile tırnaklarıyla kazıyarak kazanmıştır.
Aşağıdaki çevirimiz, demokrasinin sınıflar üstü bir kavram olmadığını; aksine, bir ülkedeki demokrasi seviyesinin, o ülkedeki sınıf mücadelesinin gelişkinliği ile doğru orantılı bir şekilde azalıp arttığını göstermeyi hedeflemektedir.
Kaynak: liberationschool.org
Demokrasi Nedir?
Demokrasi kelimesi demos (halk) ve kratos (iktidar) kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşur; yani halkın iktidarı anlamını taşır. Bir yönetim biçimi olarak ise genellikle, çoğunluk iktidarı şeklinde anlaşılır.
Yüzyıllardır, Amerika Birleşik Devletleri kendisini, demokrasinin en gelişkin olduğu ülke ve uluslararası arenada demokrasinin koruyucusu olarak görmüştür. Demokrasi adına savaşlar başlatmış ve işgallere girişmiştir. Ancak farklı tür demokrasi çeşitleri vardır; peki Amerikadaki demokrasi hangi tür demokrasidir?
Demokrasi olarak adlandırılan ve bilinen en eski Avrupa sistemi, Yunanistanda Atina kentinde bundan yaklaşık 2,500 yıl önce görülmüştür. Atinada, 100,000 kişilik bir şehir olmasına rağmen, nüfusun yaklaşık %10undan daha az bir kısmının oy kullanabildiği hesaplanmıştır. Bunun sebebi, oy kullanabilmek için erkeklerin zorunlu askerlik görevini tamamlamış olmaları ve vatandaşlık haklarına sahip olmaları gerekiyordu. Sistem kadınları, vatandaşlık haklarına sahip olmayan göçmenleri ve nüfusun yarısından fazlasını oluşturan köleleri kapsamıyordu, hatta dışlıyordu.
Halkın iktidarına dayanan bir yönetim şekli olmasına rağmen, gerçekte halkın kim olduğunu azınlığa dayanan bir yönetici sınıf belirliyordu.
Antik Yunanın demokrasi anlayışı gibi, Amerika Birleşik Devletlerindeki demokrasi anlayışı da köle sahipleri tarafından oluşturulmuştur. Aynı şekilde ABDdeki sistem de kadınları ve köleleştirilmiş insanları dışlıyor ve oy verme hakkını sadece mülk sahibi erkeklere tanıyordu. 1787den itibaren seçimlere katılabilmek için mülkiyet sahibi olma koşulu o denli sıkıydı ki, isteyen seçmenlerin büyük kısmı kendilerini aday olarak bile gösteremiyordu. Yani mülkiyet sahibi sınıf, mülkiyet sahibi olmanın koşullarını kullanarak öyle bir demokrasi yaratmıştır ki, karar alma gücünü tamamen kendi ellerinde toplamışlardır.
ABDnin kuruluşundan bu yana gelişen halk mücadeleleri, oy kullanma hakkını sınırlayan koşulları yırtıp atmıştır. 19. yüzyılın ilk yarısında, beyaz erkek seçmenlerin oy kullanmaları önündeki engeller kaldırılmıştır. 1920 yılında ise güçlü bir kadın hareketinin sonucu olarak beyaz kadınlar oy kullanma hakkını kazandılar. Siyahi Amerikalılar ise oy kullanmaları önündeki engelleri 1960lı yıllardaki sivil özgürlükler hareketi ile ortadan kaldırdı ve 1965 yılında bu hakka tam olarak sahip oldu.
Demokratik sistemin bir kanalı olan oy verme işlemi kazanılmasına rağmen, ABDdeki hakim sınıf, siyasi sisteme katılım olanaklarını daha farklı yollardan kapamaya devam etti. Bu sayede zengin mülk sahipleri politik gücü ellerinde tutmayı başardılar. İki partili seçim sistemi, ülke içinde ülke kaynaklarının sömürüsünü ve ülke dışında emperyalist sömürüyü onaylayan ve teşvik eden iki parti arasında bir tercih yanılsamasına dayanmaktadır.
Örneğin, adaylar seçim kampanyası sürdürebilmek için milyonlarca dolarlık bağışlar koplamak zorundalar. Bu, herhangi bir siyasi makamı kazanabilmek için insanın zengin olması gerektiğini kanıtlayan sade bir örnektir.
1877den bu yana sadece üç tane Afrikan Amerikalı senatör olabilmiştir. Şimdiki senatörlerin neredeyse yarısı resmi olarak milyonerdir. Gerçek rakam büyük ihtimalle daha da fazladır. ABD Senatosunda tek bir işçi bile bulunmadığı gibi, onu temsil eden bir oluşum da yer almamaktadır.
Dahası sadece ABDdeki siyasi sistemde yeterince önem arz etmeyen kararlar oylamaya tabi tutulur. Maaş ve aldığın sosyal yardımlar konusunda senin oyuna başvurulmaz. Çalıştığın şirkette işten çıkarmalar hakkında kimse senin fikrini sormaz. Ülkenin savaşa girip girmemesi hakkında kimse senin oyuna başvurmaz. Bu konular hakkında oylamalar, sadece milyonerler arasında yönetim kurulu toplantılarında yapılır.
Marksistler, kapitalizm altında gerçekleşen bu tarz demokrasilere burjuva demokrasisi adını verir. Hangi konuda sana oy verilmesine izin verilirse verilsin, kapitalist sistemin süren görevi garanti altına alınmıştır.
Sınıflara bölünmüş olan toplumlarda, demokrasi gibi kelimelerin, ancak sınıflar arası ilişkiler bağlamında bir anlamı olabilir hangi sınıf için demokrasi?
Amerikada sistematik bir şekilde haklarından mahrum bırakılan bir Afrikan Amerikalının demokrasi istemesiyle, Miamiye sürgün edilmiş sağcı bir Kübalının(*) demokrasi istemesi arasında oldukça büyük ve önemli farklılıklar vardır çünkü Kübada işçi sınıfı, dünyanın herhangi bir yerindeki gelişmiş kapitalist ülkenin işçi sınıfına kıyasla oldukça geniş siyasal ve sosyal haklara sahiptir. Örnekteki Afrikan Amerikalı demokrasi çağrısı yaptığında bu çağrıyı ülkesindeki işçi sınıfının haklarını genişletmek için yaparken, Kübalı bir sağcı mülteci, işçi sınıfına verilen hakların geri alınması için çağrı yapmaktadır.
İşçi Sınıfı Demokrasisinin Temeli:
Zenginlerin demokrasi anlayışına bir alternatif var mıdır? Yeni tip demokrasi anlayışını inşa etmenin pratik temeli çok kolay. Antik Yunan döneminde veya modern kapitalizm sınırlarında da, sayıca azınlıkta olan sınıf, toplumun karar verme mekanizmalarını ve zenginliğini kontrol ediyor. Çoğunluğa göre karar alma kuralı, ufak bir azınlığın, çoğunluğun zenginliğini elinde tutmak için uydurduğu bir yalandır.
Kapitalizm sınırlarında ekonomi, çoğunluğun isteklerine ve arzularına göre şekillenmez; tersine, daha fazla kar yapma arzusuna göre şekillenir. Kararlar, bireylerin ya da grupların en fazla hangi şekilde kar yapacaklarına göre alınır.
Demokratik toplum, insanların, birleşerek oluşturdukları toplumun zenginliğinin nasıl kullanılacağına dönük karar alma yetkilerinin olduğu bir toplumdur. Ekonominin, bilinçli karar alma mekanizmalarına ve çoğunluğun çıkarlarına tabi tutulması, ekonominin demokratikleştirilmesidir; yani planlı ekonomi. Sosyalizmin en temel ilkelerinden de birisi budur.
ABDde gerçek demokrasinin önündeki en büyük engel, şirket sahipleri ve bankalardır, yani kapitalist sınıfın kendisidir. Kapitalist sınıfın varlıklarının kamulaştırılması ve toplumun çıkarlarına göre bu varlıkların kullanılması, işçi sınıfı demokrasisinin temelini oluşturmaktadır.
(*) Küba Devrimi sırasında karşı devrimci rol üstlenen küçük burjuva ve işçi sınıfının ufak bir kısmı olan lümpen proletarya unsurlar sınır dışı edilmiştir. Bunlardan birçoğu Kübanın hemen karşısında kalan ABDnin Miami kentinde yaşamaktadırlar.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.