Toplumsal mücadele dinamiklerinin politik müdahaleye geçen yıllardan çok daha açık olduğu, örgütlü siyasal öznelerin ise politik ve moral bakımdan güçlü olduğu bir dönemdeyiz. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler, bu kez Suriye ve Ortadoğu başta olmak üzere tüm kardeş halklara karşı sorumluluklarına sahip çıkmalı, dinci-gerici iktidarın savaş ve saldırganlığına son vermelidirler.
AKPnin idaresindeki Türk sermaye devletinin Suriye konusundaki histeri nöbeti ağırlaşarak sürüyor. Son aylarda yaşanan gelişmeler, AKP iktidarının zıvanadan çıkmışlığına yeni bir ivme kazandırdı. Bunun kendini en bariz gösterdiği dönem ise Suriyede kimyasal silah saldırısıyla başlayan son haftalar oldu.
Emperyalist saldırı tehdidi
Kimyasal saldırının ilk anlarından bugüne, ne Türkiyenin dinci-gerici iktidarı, ne de uşaklığını yaptığı ABD önderliğindeki Batılı emperyalist ittifak, kimyasal silah saldırısını Esad güçleri yapmıştır demenin ötesinde bir kanıt gösterebildiler. Yine de hunhar saldırının sınıf ve emekçi kitlelerde yarattığı tepkilere oynanarak, emperyalist saldırı kazanı harlanmaya devam edildi. Oysa kimyasal silah kullanımı, BAAS rejiminden çok Suriyeye yönelik emperyalist saldırı için yanıp tutuşan güçlerin işine gelen bir vahşetti. Dahası tüm oklar her türlü vahşeti mubah sayan dinci-gerici çeteleri, dolaylı olarak da onları kumanda eden Suudi Arabistan, Katar, Türkiye gibi gerici devletleri işaret etmektedir. O yüzdendir ki devasa boyutlardaki kirli propagandaya rağmen, kimyasal vahşetle doğrudan bağlantılı gündeme getirilen emperyalist saldırı konusunda, İngiliz parlamentosundan Fransız toplumuna, Obamanın ailesinden Amerikan kamuoyuna kadar kimse ikna edilemedi.
Bu arada devreye Rusya ve Suriyenin kimyasal silahların denetimi ve devri konusundaki politik manevrası girdi. Böylece emperyalist güç dengelerinin henüz yol vermediği bir doğrudan saldırı, şimdilik ikinci plana itildi. Şüphesiz ki bu, tehdidin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Suriyeye yönelik emperyalist saldırı tehdidi, Libya örneği üzerinden en baştan beri gündemdeydi ve hep gündemde duruyor. Nitekim AKPnin başında bulunduğu Türk sermaye devletinin Suriyeye dair hesaplarında, en baştan beri doğrudan bir NATO saldırısı temel bir yer tutuyor. Emperyalistler arası güç dengeleri ve hegemonya çatışması bugüne kadar buna olanak vermedi ve göründüğü kadarıyla kısa vadede verecek gibi de görünmüyor.
Savaş çığırtkanlığında son perde
AKP iktidarının bu son haftalarda savaş çığırtkanlığında tüm sınırları aşması bundan dolayıdır. Nitekim kimyasal hunharlığı vesile ederek en başından itibaren Suriyeye saldırının yolunu düzlemek için canhıraş bir çaba içinde oldu. Denebilir ki Suriyede karışıklıkların başladığı 2011 baharından bu yana bu denli arsız bir savaş çığırtkanlığı yapılmamıştı. Türkiye uçağının düşürüldüğü dönemdeki ölçüler dahi misliyle aşıldı, aşılmaya devam ediyor.
Hala da sürmekte olan bu kendinden geçmişlik hali, Erdoğan-Davutoğlu ikilisi başta olmak üzere AKPlilerin tüm açıklamalarına yansıyor. Emperyalist odaklar dahi savaşsız politik çözümden, 2. Cenevre Konferansından bahsederken, Türkiyenin dinci-gericilik korosu, fırsat buldukça, örneğin en son Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün BM Genel Kurulunda yaptığı üzere, Suriyeye doğrudan emperyalist saldırının güncel tutulması için uğraşıyorlar. Neredeyse her açıklamada saldırı tehditleri de eksik olmuyor. Sık sık Türkiyenin tüm imkanlarıyla her şeye hazır olduğundan dem vuruluyor.
Yeni savaş tezkeresi 4 Ekimde...
Şimdi buna yeni savaş tezkeresi hazırlıkları da eklenmiş bulunuyor. Yeni tezkere ile ilgili ilk açıklamayı Ağustos sonunda Bülent Arınç yapmıştı. Geçtiğimiz hafta ise Tayyip Erdoğan, kendisini ziyaret eden Romanya başbakanı ile ortak basın toplantısında, 4 Ekimde gelecek olan tezkere aynısı olabilir. Bazı değişikliklere tabi olarak da bu tezkere gelebilir. Tezkere üzerinde çalışmalar sürüyor, çalışmalar bittikten sonra biz de değerlendirmelerimizi yaparak TBMMye sunacağız diyerek, bu konudaki kararlılıklarını ilan etmiş oldu. Hatırlanacağı üzere Türk sermaye devletinin Suriyeye askeri harekat yapmasına olanak sağlayan tezkere, Akçakale olaylarının ardından 6 Ekim 2012de çıkarılmıştı. O dönem toplumsal muhalefetin zayıflığından güç alan AKP iktidarı sözkonusu saldırı tezkeresini çıkarmakta pek de zorlanmadı. Mevcut tezkerede hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe takdir ve tespit edilmek kaydıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve görevlendirilmesi ile bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için bir yıl süreyle izin verilmişti.
Yapılmakta olan güncelleme, Suriyeye yönelik saldırganlığın daha doğrudan ifadelendirilmesi olacaktır ve muhtemelen Rojavada çetelere verilen desteğin (Kürt köylerine ve YPG mevzilerine yönelik atışlar, Suriye hava araçlarına saldırı vb.) resmi bir kılıfa büründürülmesini, dolayısıyla daha açıktan yapılmasını sağlayacaktır.
Saldırgan politikanın iflas süreci
Bilindiği gibi Batı Kürdistanda Kürt hareketinin geliştirdiği özerklik süreci, AKPnin Suriye politikasındaki iflasının ikinci ayağını oluşturmuştu. İlki kolay başarı beklentisinde yaşandı. AKP iktidarı Libyada emperyalist saldırının hızlı sonuç getirmesine aldanmış, bölgesel taşeronluk hevesiyle ve kolay lokma hesabıyla Suriyeye yönelik saldırganlıkta koçbaşlığına soyunmuştu. Bu çerçevede Suriye muhalefetinin örgütlü hale getirilmesinde İstanbul merkez olarak kullanıldı. İlk mülteci akınları, Holywood yıldızları eşliğinde şov malzemesine dönüştürüldü. Bunlara paralel olarak ÖSOnun yapılandırılması, silahlandırılıp eğitilmesi, Suriyeye taşınıp bizzat komuta edilmesi de en başta Türk devleti tarafından üstlenildi. Antakya başta olmak üzere Türkiye toprakları, özellikle de bazı mülteci kampları bunun için kullanıldı.
Aynı dönemde Türkiyenin emperyalist saldırı üssü olarak hazırlanmasına hız verildi. Yeni radar üsleri, Patriot füzelerinin konuşlandırılması bu kısa vadeli saldırı-başarı beklentisinin ifadesiydiler. BAAS rejiminin beklenen kolay yıkılışı gelmeyince, giderek cihatçı çeteler daha fazla ön plana çıkarıldı. Cihatçı çetelerin vahşeti ile BAAS rejiminin kıyımı arasında kalan yüzbinlerce insan kurtuluşu kaçmakta buldu. Geçmişte emperyalist saldırının yolunu düzlemenin şov malzemesi olarak kullanılan mülteciler sorunu, bugün bir insanlık dramına dönüşmüş bulunuyor ve bunun başlıca sorumlularından biri Türk sermaye devleti. İşte tüm bu sürecin anlamı, AKPnin dış politikasının Suriye üzerinden iflasıydı. Bunun ikinci ayağını ise 2012 yazında Batı Kürdistanda Kürt halkının geliştirdiği bağımsız inisiyatif oluşturdu.
Yakından bakıldığında dinci-gericilerin bu son kendinden geçmişlik halinin başlangıcını ise geçtiğimiz Temmuz ortalarındaki gelişmelerde görmek mümkün. Kürt halkının Rojavada özerlik adımı atmaya hazırlanması, AKP iktidarını resmen zıvanadan çıkardı. Cihatçı vahşet çeteleri açık yönlendirmeyle Kürt bölgelerine saldırtıldı. Antep toplantısıyla organize hale getirilen ve hala da sürmekte olan bu saldırı umulan sonucu yaratmadığı ölçüde, imdada kimyasal saldırı bahanesi yetişti ve AKPnin savaş çığırtkanlığı ikibuçuk yılda hiç olmadığı kadar tavan yaptı.
AKPnin saldırganlığına ve savaş çığırtkanlığına dur diyelim!
Yeni savaş tezkeresinin iflas etmiş bu saldırgan politikanın, kardeş halklara yönelik açık düşmanlığın ve halkları boğazlama histerisinin ifadesi olacağından kuşku duyulmamalıdır. AKP iktidarı geçmişteki tezkereleri toplumsal muhalefetin zayıflığı koşullarında çıkarmıştı. Şimdi ise Haziran Direnişi ile sarsılmış, saldırgan dış politikası daha geniş kitleler nezdinde deşifre olmuş, içerde ve dışarda savaş ve saldırıdan başka bir yolu kalmamış AKP var. Öte yandan Eylül ayını Haziran sıcağıyla birleştiren militan kitle gösterileri ve bir dizi sanayi havzasında irili-ufaklı işçi direnişleri sürüyor. Toplumsal mücadele dinamiklerinin politik müdahaleye geçen yıllardan çok daha açık olduğu, örgütlü siyasal öznelerin ise politik ve moral bakımdan güçlü olduğu bir dönemdeyiz. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler, bu kez Suriye ve Ortadoğu başta olmak üzere tüm kardeş halklara karşı sorumluluklarına sahip çıkmalı, dinci-gerici iktidarın savaş ve saldırganlığına son vermelidirler. Suriyedeki kirli savaşa ve AKPnin yeni savaş tezkeresine karşı mücadeleyi yükseltmek tam da bunun başlangıcı olabilmelidir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.