Bombalar neyi anlatıyor, Türkiye patlamalarla nereye gidiyor?-Kemal Okuyan
Cumartesi günü İstiklal Caddesinde kendini patlatan canlı bombanın hangi örgütün üyesi olduğu tartışıldı saatlerce. Birbirinden oldukça farklı, hatta Suriyede birbiriyle savaş halinde olan iki örgüt üzerinde duruldu. Ve pek az kişi, aynı patlamaya ilişkin aynı anda hem PKK hem IŞİDin akla gelmesini sorguladı. Oysa birbiriyle ilgisiz iki örgüte aynı eylemin yakıştırılabilmesinin bir mantığı var.
IŞİDden başlayalım. Bu örgütün ABDye karşı savaşmadığını, kimilerinin pek sevdiği senaryoda yazıldığı gibi ABD tarafından desteklenen İslamcıların sonunda ona karşı dönmesinin ürünü olmadığını ya da ABDnin kontrolünden çıkan bir yapı olarak görülemeyeceğini başından beri söyledim. Dar anlamıyla bir örgüt olarak değil ama geniş bir coğrafyada egemenlik kuran yaygın bir şebeke olarak IŞİD bir Amerikan projesidir. Projedeki Suudi, Katar ve Türkiye parmağı bu gerçeği değiştirmez. IŞİDin gündelik pozisyonlarında bağımsız hareket edebilme yeteneği kazanması da
IŞİD, Amerikan devletine, o devletin içindeki güçlü bir hizip aracılığıyla eşsiz ve çok yönlü bir hizmette bulunmuştur, bulunmaya devam etmektedir.
Bu bağlamda, 19 Mart 2016da IŞİDin İstanbuldaki, saldırısı ne İsraile dönük kinle, ne eskisi kadar kendisini kollamayan, kollayamayan AKP hükümetine dönük öfkeyle açıklanabilir. Analize soyunurken bir gram akıl kullansanız dahi bu seçeneklerden hemen uzaklaşırsınız.
Kimilerinin çok sevdiği bu işin arkasında AKP var tezi de giderek rasyonel düşüncenin sınırlarının ötesine geçiyor.
Dar anlamıyla IŞİDin şu andaki pozisyonu, gündemi ve çıkarları açısından bakıldığında, İstiklal Caddesi patlaması düpedüz anlamsız bir eylemdir.
Ancak konuya bölgedeki dengeler açısından baktığımızda, patlama bir yere oturmaktadır: Türkiyede bir yönetim sorunu olduğunu hissettirme, dahası o sorunu derinleştirme ihtiyacı. Dolayısıyla Erdoğanın saldırılar Türkiyenin istikrarına karşı yapılmaktadır tezi bir açıdan doğrudur.
Başaşağı çevrildiğinde!
Sorun şudur ki, Erdoğanın kendisi bir istikrarsızlık kaynağıdır, Türkiyeye dayattığı ölçüsüz diktatörlüğün karşılığı olmadığı gibi Yeni-Osmanlı projesi de bölgeye yıkıcı darbeler indirdikten sonra ortada kalıvermiştir.
ABD emperyalizmi Arap dünyasında istikrarsızlığa yatırım yapsa bile Erdoğan yüzünden, kaos yönetiminde öngörmediği dertlerle karşılaşmış ve kullanışlı bir unsur olmasına rağmen Erdoğana kendi dünyasında bir yer vermekten vazgeçmiştir.
Elinde Rus kartı da kalmayan Erdoğanın bu badireyi (de) atlatması ancak iki gelişmeyle mümkün olabilir: ABD-Rusya geriliminde birkaç aydır sağlanan kontrolün yeniden yitirilmesi ya da sürüklendiğimiz kaotik süreçte Erdoğanın karşısında konumlandığı varsayılan siyasi aktörlerin sürecin sonuçlarından korkup bir kez daha Erdoğana sarılması.
Evet, bunlar birer olasılık ama gerçeği değiştirmiyor: Bombalar Erdoğana karşı patlıyor.
Bombalar bir yana, zaten PKK son dönemde bir hedefin altını net bir biçimde çiziyor: Erdoğan ya da AKP düşünceye kadar mücadele. Yeniden masaya oturmaktan söz edilmiyor.
Yarın yine çözüm süreci denmeyeceğinin garantisi yok kuşkusuz ancak bugünkü konumlanış kesinlikle önemsenmeli. Önemsenmeli çünkü, bu tarz bir netlik, stratejisini her zaman uluslararası ve bölgesel dengelerdeki boşluklara yerleşme üzerine kuran bir siyasi hareket için tek bir anlam taşır: PKK artık Erdoğansız bir Türkiye ve bölgeden çekinmiyor.
Ankara katliamıyla hemen hemen aynı anda en etkili isimlerinden birinin yine son derece etkili bir yayın olan The Timesta röportajı çıkmış bir örgütten söz ediyoruz.
Büyük ölçüde ABD ve Rusya arasındaki (geçici) mutabakat tarafından belirlenen bölge gerçeğinde teorik olarak Erdoğana bir yer yok. 2014ten farkı tam da bu: Vaşington ile Moskova arasındaki gerilime artık sığınamıyor Erdoğan.
Evet o da istikrarsızlığa oynadı, başkanlığı verin, huzur alın demeye hâlâ devam ediyor. Ancak çivi çiviyi söker, zor oyunu bozar. İki seçim, Haziran-Kasım arasında, hatta seçimden önce patlamaya başlayan bombalar Erdoğanı çok zor duruma düşürebilirdi. Bunlardan Diyarbakırdaki zaten AKPnin hiç işine gelmedi. Sonrakilerdeyse CHP ve HDP Erdoğanın elinden düşürdüğü istikrar kartını yerden alıp tekrar ona verdiler. Vardır bir bildikleri!
Şimdi ise, Erdoğanın bombalı eylemleri lehine kullanmasının sınırına gelindi. Huzur-istikrar diyerek ülkeyi tamamen tutsak almaya kalkıyor; ancak bu ne huzur getirir ne de böylesi bir rejimin ekonomik-siyasal temelleri var (bu engellere bir sonraki yazımda değineceğim).
Dolayısıyla Erdoğanın istikrarla dansı sona geldi.
O zaman?
Şiddet işe yarıyor saçmalığına mı sarılacağız?
İşin insani, etik boyutunu bir kenara bıraksak dahi, hayır!
Çünkü mesele Erdoğan değil.
Erdoğan, daha doğrusu bugün iktidardaki zihniyetle halkın hesaplaşması dışındaki her yöntem, bir bölümü bugünkünü de aratacak modellere evrilebilecek uğursuz seçeneklere işaret etmekte.
Halkın örgütsüz girdiği bir kaotik sürecin kendisi ve bağlanacağı nokta halk için son derece tehlikeli.
Bugün tek yapılması gereken AKP karşıtlığını, bu karşıtlığı temel nedenlerle izah etmeyi beceren bir açıklıkla; aydınlanmacı, yurtsever, emekten yana bir kimlikle, ve gelişkin bir siyasi ahlakın altını çizerek örgütlü mücadeleyi yükseltmek.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.