Partinin parlak çocuğu olarak gösterilen Mihail Sergeyiç Gorbaçov, 1979da SBKP Politbürosuna önce aday üye, 1980deyse tam üye olarak seçilecekti. Bir iddiaya göre, yükselişinin ardında, Hruşçovu hem yükselten hem de düşüren, yine Hruşçovlu ve Brejnevli yıllarda Partinin ideoloğu olarak anılan Mihail Suslov vardı.
Suslovdan söz etmişken, SSCB ve SBKP açısından yukarıda saydığımız türden hayati öneme sahip sıfatlarla anılan bir yöneticinin hakkında İngilizce ve Türkçe dillerinde pek kaynak olmaması, gayet dikkat çekici bir nokta olarak not edilmelidir. Bizim burada Gorbaçovun yükselişinde rol oynadığı iddia edilen Suslova dikkat çekmemizin bir nedeni de, Marksist-Leninist çizgiye bağlı olduğu öne sürülen bu yöneticinin bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde parlak çocuğun yükselişine yol vermesinin, iddiayı doğru varsayarsak, onu tarihin en büyük trajedilerinden birinin baş kahramanlarından biri yapmış olmasıdır.
Yıl 1984. Mihail Gorbaçov, henüz SBKP Genel Sekreteri değilken, işçi sınıfının azılı düşmanlarından Demir Leydi Margaret Thatcherla görüşmeler yapmak üzere Birleşik Krallıka gidecekti. Sovyet delegasyonunun başkanı sıfatıyla ziyaret ettiği Britanyadaki görüşmelerin nasıl bir ciddiyet içinde seyrettiğini görmek için Mihail Sergeyeviçin kendi sözlerine bakmamız gerekiyor:
Karakter sahibi bir kadın olduğu belliydi. Bir noktadan sonra görüşmemiz öyle gergin bir hal aldı ki, orada bulunan bazı kişiler görüşmenin devam ettirilemeyeceğini düşünmüşlerdi. Margareta, Politbürodan onu Sovyetler Birliği Komünist Partisine katılmaya ikna etmek gibi bir talimat almadığımı söyledim. Kahkahaya boğuldu. Ardından, her ne kadar karşıt ideolojileri temsil etsek de hayati konularda reelpolitik bir diyaloğa girebileceğimizi anladık. Onun Bay Gorbaçovu sevdim, birlikte iş yapabiliriz, şeklindeki meşhur ifadesinin faydasını gördüm daha sonraları. Komünist parti genel sekreteri olduğum zaman, Ronald Reagan ve diğer ülkelerin liderleriyle temas ve karşılıklı anlayış kurmamı kolaylaştırdı.
Parlak çocuk, bu şakalarla-komikliklerle dolu ilişkilerinin nasıl ilerleme kaydettiğini, birlikte nasıl işler kotardıklarını ballandıra ballandıra anlatarak devam ediyor.
Gorbaçov, 11 Mart 1985 tarihinde selefi Çernenkonun ölümünden yalnızca üç saat sonra nihayet Politbüro tarafından genel sekreter olarak seçilecekti. Nasıl seçildiği bile ayrı bir öyküdür. Çernenkonun hasta ve yaşlı olması nedeniyle pek çok oturuma onun adına başkanlık etmiş olan Gorbaçov, o süreçte Batılıların Bay Hayır diye nitelendirdiği, Sovyet hükümetinin dışişleri bakanı sıfatını da taşıyan en eski ve kıdemli üyelerinden Gromıko gibi isimlerin de desteğini alacaktı. Politbüroya 54 yaşında dahil olmasıyla birlikte en genç üye apoletini de takınan Sergeyeviç, her karşıdevrimcinin yaptığı gibi, önce büyük ve iddialı sözlerle öne çıkacaktı.
Tarihin seyrinde karşıdevrimcilerin verili kurguyu yok etme iddiasıyla başa geçmesinin ve bu yolda başarılı olmasının imkansız olması bir kuraldı ve bunun bilincinde olan Gorbaçov, adımlarını buna göre atacaktı. Gösterişli ve cafcaflı laflar edecek ve ilk yıllarında sosyalizm karşıtı adımlar atmayacağı izlenimini verecekti; aksi, Sovyetler Birliği gibi kurumsallaşmış büyük bir ülkede zaten imkansızdı. Öyle ki, reform hedefiyle piyasa sosyalizmine geçişi değil, merkezi planlı ekonomiyi güçlendirmeyi amaçladığını belirtecekti. Örneğin, 1985 yazında Doğu Avrupa komünist partilerinden ekonomi işlerinden sorumlu sekreterlerin bir araya geldiği bir toplantıda şöyle diyecekti:
Pek çoğunuz, doğrudan planlama yerine piyasa mekanizmalarına başvurmayı sorunların çözümü olarak görüyor. Bazılarınız, piyasaya ekonominin cankurtaranı olarak bakıyor. Ancak, yoldaşlar, cankurtaranları değil gemiyi düşünmeniz gerekiyor; o gemi, sosyalizmdir.
Genel sekreterlik makamını işgal ettiği ilk iki yıllık dönemde (1985-1987) bir yandan reformlar için girişimlerde bulunuyor, bir yandan da parti ve hükümet aygıtını rakibi olarak gördüğü gelenekçi komünistlerden temizliyordu. Büyük reform paketleriyse, 1986da yapılan 27. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Kongresinde, bizzat Gorbaçovun kongreye sunduğu siyasi raporla resmileşiyor ve genişletiliyor; perestroyka (yeniden yapılanma), uskoreniye (hızlanma), insan faktörü ve glasnost (açıklık/şeffaflık) gibi açılımlar hayata geçiriliyordu.
Ekim ve Perestroyka: Devrim Sürüyor başlıklı tezlerle yola koyulan ihanet, Gorbaçovun her geçen gün içinde büyüttüğü sosyal demokrat Sergeyeviçi büyütüyordu. İçeride komünistlerin tasfiyesi, dışarıdaysa başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere kapitalist kampa verilen büyük ödünler, 20. yüzyılı sona erdirecek işaret fişeklerini çakmaya başlıyordu. Her karşıdevrimci paradigmada olduğu gibi, Sovyet ülkesinin koca bir tarihi başarısızlıklarla ve hatalarla anılıyordu. Öncü komünistlerin ve her ulustan milyonlarca Sovyet insanının hayatları pahasına yol alan, sınıf mücadeleleri ve faşizme ve emperyalizme karşı savaşların süzgecinden akarak geçen Sovyetler Birliği tarihi, niteliksiz karşıdevrimcilerin elinde darbe üstüne darbe yiyor; Kirov suikasti, Stalin dönemi gibi kritik dönemeçler masaya yatırılıyor, bütün antikomünist figürler ya rehabilite ediliyor ya da ödüllendiriliyordu.
Yıllar sonra 1988de totaliter komünist rejimin reforme edilemeyeceğini, dağıtılması ve demokrasiye geçilmesi gerektiğini anlamıştım diyecekti. Dönemin Politbüro üyelerinden Ligaçev ise, Gorbaçovun içinde bir sosyal demokrat olduğunu fark ettiğimizde artık çok geçti notunu düşecekti. Mihail Sergeyeviç, Ligaçevin bu sözüne referansla, Öyleydi, diyecek ve Yine de onları geri dönüşü olmayan bir noktaya sürükledim. Artık geçmişe ve eski sisteme dönüş imkansızdı ekiyle sebep olduğu yıkıntıya gururla baktığını belli edecekti.
Mihail Sergeyeviçin, kendi ülkesinin sonunu hazırlarken dışarıda göreceği bir iş daha vardı. 7 Ekim 1989, Demokratik Alman Cumhuriyetinin 40. kuruluş yıldönümüydü ve sosyalizm kampının ana ülkesi Sovyetler Birliğinin lideri olarak Gorbaçov da kutlamalar için Almanyayı ziyaret edecekti. Orada, Brejnev-Honecker öpüşmesiyle ünlenen ve "sosyalist kardeşlik" timsali olarak görülen bir tarzla Honeckerın dudaklarına kondurduğu öpücükle, müsebbibi olduğu dünya çapındaki yıkımı betimleyen bir fotoğraf verecekti. Bizim ülkemizde Tuncel Kurtiz'in sesiyle ünlenen ve edebiyat uzmanları tarafından Oscar Wilde'ın 'Reading Zindanı Baladı'nda geçen meşhur "korkaklar öpücükle öldürür" dizesiyle İsa'ya ihanet eden Yahuda'nın öpücüğüne gönderme yaptığı söylenen duruma nazire yapacaktı adeta. Gorbaçov, Demokratik Alman Cumhuriyeti'nin 40. yıldönümü kutlamaları için bulunduğu yerde, "Tarih geç kalanları cezalandırır" diyecek, Honecker'a "reform" baskısı yapacak ve herhangi bir karışıklık durumunda Kızıl Ordu'ya "pasif kalma" emri verecekti.
Bundan 99 yıl önce, İşçi ve Asker Sovyetleri Vekilleri İkinci Tüm-Rusya Kongresinin, Gregoryen takvimle 7-9 Kasım 1917 tarihlerinde, üç devrimin kentinde, o zamanki adıyla Petrogradda, Ekim Devriminin karargahı ve sonrasında tüm Sovyet tarihinde önemli bir yer edinen Smolny Enstitüsünde başlattığı görkemli yolculuğun sonu getirilmişti.
Ülkesinin ve tüm dünyada sosyalizmin sonunu getiren düzenlemelerin baş mimarlarından Mihail Sergeyeviç, emperyalist Batıda takdir toplayacak, başta barış olmak üzere her alanda ödülden ödüle koşacak ve mükafatlandırılacaktı. Ülkesinin ve büyük Sovyet insanlığının kaderini Yeltsin gibi karaktersizlerin eline bırakacak ve 1914-1917 dönemeciyle açılan kısa yirminci yüzyıl, 26 Aralık 1991 günü komünizmin kızıl bayrağının Moskovada son kez dalgalanmasıyla nihayete erecek ve içinde bulunduğumuz karanlık çağın açılışı yapılmış olacaktı.
Bir ihanetin kısa anatomisi, tarihe böyle kaydedilecekti...
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.