AKP yorumuna bakarsanız Türkiye ile Rusya arasında kurulan ittifak Ortadoğuyu biçimlendirmeye başladı bile. Tabii bu işte büyük pay sahibi de Erdoğan oluyor! Geçelim Rusyanın son olarak Suriyedeki yabancı askeri varlığın geçici olması gerektiği ve aslolanın Suriyenin ulusal egemenliği olduğu yolundaki açıklamalarına da hiç girmeyelim ve tartışılabilir tek soruyu, başlıktakini kurcalayalım.
Türkiyenin kriz zamanlarında Batıdan Doğuya doğru salınım eğilimi göstermesi bir gelenektir. O kadar ki 27 Mayıs ve 12 Mart darbelerini anlatanlar arasında, bana sorarsanız biraz fazla fantezi sever sayabileceğimiz bazı tarih yorumcuları, sırasıyla Menderes ve Demirelin hükümetten düşmelerini bunu bağlamışlardır.
Aslı olsa bağlanabilirdi ABD ve NATOnun Türkiye gibi bir aktörün kayıp gitmesini sessiz sedasız seyretmeleri elbette mümkün olmazdı. Yani darbe yapmaya değerdi!
Lakin böyle bir risk gerçek olarak karşımıza hiç çıkmış değildir. DP ve AP iki ciddi kriz karşısında Batı emperyalizminin Türkiyeye sınırlı sahiplenmeyle yaklaştığını görmüş ve başka güç kaynaklarına ulaşmayı denemişlerdir. Sovyet desteği Üçüncü Dünyada az ülkeyi ihya etmemişti o yıllarda. Bunun bir parçası zor durumdaki Türkiyeye ilaç gibi gelirdi. Ama sosyo-ekonomik sistemler diplomatik salınımlardan daha derinliklidir. Bu ikisi arasındaki ilişkide belirleyici olan diplomasi olamaz. Tersi doğrudur. Dolayısıyla Sovyetlerle ilişkisini biraz düzeltmeye ve ihtiyaç duyduğu imkanları orada arama eğilimine girdi diye bir ülke kapitalizmden sosyalizme geçemezdi.
Batı bu eğilimden çok mu memnun olmuştur peki? Bu sorunun da yanıtı hayırdır. Soğuk Savaş bayağı gergin bir tarih dilimiydi ve ABD kendi hiyerarşisine tabi ülkelerde ilginç memuriyet mekanizmaları kuruyordu. Türkiyede MİT maaşlarının doğrudan Amerikalılarca ödenmesi gibi. NATO görevinin bir devşirme yöntemi olarak askeri kadrolara uygulanması gibi. Üst düzey siyasetçileri doğrudan ajanlaştırmak gibi
Bağımlılığı doğrudanlaştırmaya çalışan bir emperyalist liderliğin, sonuçta uzağa kaçmayacak olsa da merkezkaç eğilimlerin ortaya çıkmasından tedirginlik duyduğu tahmin edilebilir. Ama bu yüzden darbe yapmaya değmez. Darbeler olmuştur ve kural olarak darbe en azından düzenin yönetememe sorununu telafi etmeyi amaçlar.
Bu kadar tarih notu fazla bile. Bugün Sovyetler Birliği yok, kapitalist Rusya var. Ekonomik sistem benzerliği, egemen sınıfların aynılığı, rekabeti ortadan kaldırmaz; tersine kapitalistler arası ilişkinin özü rekabettir. Dünya da böyle dönüyor ve Batı bloku Avrasyayı rakip ve yer yer düşman bellemiş bulunuyor. AKPnin yaşadığı ve yönetmeye çabaladığı krizse 1950 ve 1960ların ikinci yarısındaki benzerlerini katbekat aştı. Karşılaştırılamaz ağırlıktaki günümüz krizinde Batının Türkiye egemenleriyle kurduğu ilişki de karşılaştırma kabul etmez durumda.
Emperyalist merkez bir ülkenin krizinin yayılmamasını gözetir, bir. İkincisi krizin faturasını üstlenmekten kaçınır. Üç; sorumluluğun bir bölümü paylaşılacaksa bedeli kesinlikle fazlasıyla ödettirilmelidir. Bu ilişkinin kendisi bağımlı ülkenin egemen güçlerini terbiye etmelidir. Terbiye etmek için yalnız bırakabilirsin, süründürebilirsin, elinden tutup besleyebilirsin, sırtını sıvazlayıp sağa sola saldırtabilirsin Beri yandaki bağımlı da biçare bir berduş değildir ve o da yalnız bırakıldığında sadece sahibine yaltaklanmakla kalmayıp başka kapılarda dilenecek, arada da ben kendi başıma idare ederim manasına efelenecektir. Şimdi bu çapraşık aşk ilişkisinin en debdebeli örneğini yaşıyoruz.
Olan genel hatlarıyla budur ve Erdoğanın Avrasyacılığının, Rusyanın Türkiyeyi himayesine almasının ve Ankaranın Batıdan uzaklaşmasının sınırı vardır. Öte yandan dünya o kadar dengesiz, emperyalist rekabet o denli derindir ki, kontrolsüz işler pekâlâ olur. Şaka değil, ABDde egemen güçlerin birbirlerini Rus ajanlığıyla suçladığı bir dönemden geçiyoruz! Böyle bir dönemde Türkiye tipi ekstra dengesiz ve AKP tarafından şirazesinden çıkarılmış bir ülkede yol kazası ihtimali çok yükselir. Şu anda dünyanın en etkili bomba, suikast, yolsuzluk, tecavüz ve bilumum rezalet sahnesi burasıdır ve en akıl almaz maceraya atılmaya hazır lider kimdir sorusunun yanıtı bellidir.
Artık başlıktaki sorunun yanıtına gelebiliriz. Putin Rusyası bizim fantezi sever yorumculara benzemez. Çok güçlü bir devlet aklından söz ediyoruz. Rusya, dünyanın sayısı pek az siyasal literatür yoğunluklarından birinin mekanıdır. Aklı başında kimse Erdoğanı nüfusuna geçirmeyi düşünmez. Ve en az bunun kadar önemlisi, aklı başında hiç kimse AKP rejiminin suçlarını aklama yükünün altına girmez. Rusya, AKP Türkiyesini avucunun içine almak için ABD ile kıyasıya bir rekabete girmiştir. Bu rekabet sert karşı karşıya gelişleri, vekalet savaşlarını ve uzlaşmaları kapsar. Türkiye, başta siyasi iktidar olmak üzere bu mücadelenin başat öznelerinden biri değil, konusudur.
Elbette Erdoğanı bu dalaştan etrafa saçılan kırıntılarla idare eden zavallı bir figüre indirgeyemeyiz. Ama böyle abartılı bir tarifte bulunsak bile, düşeceğimiz yanlış temel mekanizmanın tahrifatı anlamına gelmeyecektir. Erdoğanı kimsenin kurtardığı falan yok. Türkiye kime neresinden bağlı hale geleceği sorusunun ihaleye çıkartıldığı bir tuhaf evreden geçmektedir. Kimse kendisi pazara düşmüş bir Türkiyenin süreklilik kazanacağını düşünmüyor. AKPnin bir kez daha paçayı kurtardığını düşünmek için köklü bir neden bulunmuyor. Hele 2017ye böyle girilmişken
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.