Kürt hareketi ve sol üzerine güncelleme Haluk Yurtsever
Kürt hareketi ve sol üzerine saptamalar, tezler başlıklı yazım, 17 Şubat 2015te bu köşede yayımlanmıştı. Aradan, dünyada, Ortadoğuda ve Türkiyede çelişkili ve kaotik gelişmelerin yaşandığı 2 yıldan fazla zaman geçti.
Okuyucuya, bu yazıyı o yazıyla birlikte okumalarını öneriyorum. Okumayacaklar için, yazının girişinde birkaç önemli saptamayı yinelemek istiyorum.
Türkiyedeki Kürt Hareketi, dört parçalı Kürdistanın, kapitalist gelişmişlik ve sınıflaşma açısından en ileri, nüfus olarak da en büyük parçasında mayalandı. Modern bir ulusal hareket olmasının ekonomik toplumsal temeli budur.
Kürt hareketine, öncekilerden farklı olarak, aşiret, din/mezhep reisleri, şeyhler, ağalar değil, yoksul köylü kökenli, Marksist eğilimli genç aydınlar önderlik etti. Kürt devrimci demokrat hareketi, Türkiye sosyalist, devrimci hareketinin içinden çıktı.
Kürt siyasal hareketi, toplumsal tabanını ve yapı taşını yoksul köylü ve kentlilerin oluşturduğu bir emekçi halk oluşumudur. Hareketin ulaştığı toplumsallaşma ve devletleşme düzeyinin bir sonucu olarak Kürt burjuvazisi de var olan önderliğin hegemonyasını kabul ederek harekete katılmaktadır.
Kürt devrimci demokrat hareketi, yalnız Türkiyenin değil, Ortadoğunun bu kitlesellikteki tek seküler halk hareketidir.
Türkiyenin her yerinde Kürtler var. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Gaziantep, Mersin, Bursa vb. emekçi yoğun metropollerde önemli sayılarda Kürt yurttaş yaşıyor. Harekete, Türkiyeli karakterini veren, demografik iç içelik ve bunun sonucu olan sosyolojik, sınıfsal ve kültürel harmanlanmadır. Bu, iradi bir kararla değiştirilemeyecek nesnel bir durumdur.
Kürt hareketinin açtığı yol, sol/sosyalist hareketin kendini kuracağı, yükselteceği bir zemin değildir! İkisinin amaçları, çizgileri, kulvarları ayrıdır. Özdeşleşmeleri, tekleşmeleri eşyanın doğasına aykırıdır. Kürt hareketinin yürüttüğü siyasal mücadelede, Türkiyedeki mevcut toplumsal siyasal düzeni yıkarak yerine Türkiyenin diğer emekçileriyle birlikte, proleter-emekçi bir iktidarın kurulmasından çok, dönem dönem değişiklik gösteren ulusal demokratik taleplerin mevcut düzen ve iktidarlara, rekabet halindeki emperyalist devletlere kabul ettirilmesi hedefi ağır basmaktadır.
Öte yandan, bölgedeki ve Türkiyedeki somut durumda, emekçi-seküler karakterini koruyan bir Kürt hareketinin sol/sosyalist hareketin destek ve dayanışması olmadan demokratik ulusçuluk diye özetlenebilecek amaçlarını gerçekleştirmesi olanaksızdır. Kürt siyasal hareketi içinde bunu gören, emekçi tabanın özlemlerini yansıtan, soldan sosyalizmden etkilenmeye açık bir damar vardır. Daha genel olarak söylemek gerekirse, Kürt hareketi, her düzeyinde farklı sınıfsal ve siyasal eğilimler içermektedir.
Kısaca özetlemeye çalıştığım bu somut koşullar, Kürt siyasal hareketi ile Türkiye sol/sosyalist hareketi arasında ortak amaç ve ilkeler üzerinde mücadele-eylem birliği ve bağlaşıklık aranışının tek adam rejimine karşı mücadelede olduğu kadar, daha uzun erimli hedefler için de yadsınamaz bir ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor. Bu topraklarda devrim ve sosyalizm için savaştığını iddia eden hiçbir siyasal özne, emekçi ve seküler karakterli Kürt hareketine sırtını dönemez!
Bu saptamayı keskin bulanların, en azından, Boratavın işaret ettiği gibi, Kürt hareketinin laik ve demokratik öğelerinin rejime karşı ortak mücadele içinde olduklarını kabul etmeleri beklenir.
***
Güncelleme için, güncel olmayan bir saptamaya daha gerek var: Kürdistanın, Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri arasında paylaşılmasıyla birlikte Kürtler, bu dört devletin aralarına koyduğu ekonomik, siyasal ve kültürel sınır, engel, baskı ve asimilasyon uygulamaları içinde geç ve özgün bir uluslaşma süreci yaşadılar. Bu sürecin öyküsü uzun. Şimdiki durumun yeniliği, dört devletten ikisinin, Irak ve Suriyenin emperyalist müdahaleler sonucunda çökertilmiş, fiilen üniter devlet olma özelliklerini yitirmiş olmalarıdır.
Daha da ayrıntılandırılabilecek verili koşullarda, başlıca iki nedenle Kürt devletleşmesi somut siyasal bir konu olarak tüm dünya ve bölge aktörlerinin gündemine girmiştir. Birincisi, dört parçadaki eşitsiz ve bölünmüş Kürt uluslaşma süreci belli bir olgunlaşma düzeyine ulaşmıştır. 40 milyon civarında bir halk kendi yazgısını belirlemek istemektedir. İkincisi, yeni türden bir emperyalist yeniden paylaşım ve hegemonya kavgası kızışmış, Ortadoğuda sınırların yeniden çizileceği bir uluslararası ortam oluşmuştur. Bugünü ve bundan sonrasını doğru anlayıp çözümlemek için bu iki dinamiğin,iç ve dış etmenlerin görülmesi gerekiyor. Birini görüp ötekini görmeyen bir bakış körleştirir.
Ortadoğunun, özellikle Irak ve Suriyenin, emperyalistler arası rekabet ve çelişkilerin çatışma alanı haline gelmesi, bölgedeki devlet ve devletimsi örgütlenmelere, irili ufaklı silahlı gruplara, bu aşamada birbirleriyle yenişemeyen emperyalist güçler arasındaki denge ve boşluklardan yararlanarak hareket etme olanağı vermekte, aynı olgunun öteki yüzü olarak da pragmatik, reel politik tutumlara yol açmaktadır. Devletleşme aşamasına gelmiş, Kürt siyasal hareketi de bu denge ve boşluklardan yararlanan çok yönlü bir strateji güdüyor. Bundan çıkarak, Kürt hareketinin ABDnin kara ordusu olduğunu ilan etmek, ya da emperyalist merkezlerin stratejik hesaplarına eklemlendiğini öne sürmek gerçek durumu yansıtmayan, daha çok su kaldıracağı açık olan bir süreci bir noktada donduran, ancı ve toptancı saptamalardır.
***
Irak ve özellikle de Suriyedeki gelişmelerle birlikte, Türkiyedeki Kürt hareketi siyasal öncelik ve ağırlığını Suriye içine Rojavaya kaydırmıştır. 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonraki dönemin özgün yönü, Suriye savaşlarının Türkiye topraklarına ithal edilmiş olmasıdır. AKP, başkanlığa geçiş aşamasında bu ithalatı bilinçlice yapmış, Kürt hareketi de kanımca yanlış bir değerlendirmeyle AKPnin savaş ilanına bildiğimiz hendek savaşları ile icabet etmiştir.
Bir: Bu yanlış, yalnızca, Kürt hareketinin, hendek savaşlarıyla, Türkiyedeki toplumsal-siyasal zemininin daralmasına değil, aynı zamanda 7 Haziran sürecinde kazandığı Türkiyeli siyasal özne olma kapasitesinin de büyük bir darbe almasına yol açmıştır. Deneyimli Kürt önderliği açısından, ağırlığın Suriyeye kaydırılması bir bakıma zorunluydu.Yanlış burada değil, bu bir bakıma zorunlu tercihin Türkiyeye yansıtılış biçim ve yöntemindedir.
İki: Şimdilik iki parçada cisimleşen, ama Türkiye ve İrandaki gelişmeleri de kapsaması kaçınılmaz olan Kürt devletleşmesi süreci, farklı siyasal etkilere açıktır. Bir etki kaynağı, devletleşme sürecine el atmış olan emperyalist devletlerdir. Öteki, kendi özgücüne, demokratik ulus programına dayanan bir öznenin sınıfsal ve siyasal kaynağına bağlı kalarak, emperyalist güçlerden birine teslim olmadan varlığını sürdürmesine olanak sağlayan koşullardır.
Üç: Türkiye kaynaklı Kürt hareketinin, Rojava, Toplumsal Sözleşmenin girişindeki ilk paragrafında formüle edilen, ( ) Bizler demokratik özerk bölgelerin halkları; Kürtler, Araplar, Süryaniler (Asuri, Keldani ve Arami), Türkmenler ve Çeçenler olarak bu sözleşmeyi kabul ediyoruz. Demokratik Özerk Bölge Yönetimleri; ulus-devleti, askeri ve dini devlet anlayışını, aynı zamanda merkezi yönetimi ve iktidarı kabul etmez. ( ) demokratik ulus programı, Kürt devletleşmesi söz konusu olduğunda var olanlar içindeki en ileri programdır. Sorunun düğümü şuradadır: Emperyalistler, bu programı, en başta kötü örnek olacağı için kabul etmezler. Dolayısıyla, Rojavaya ya da Kürt Hareketine, ABD ve öteki emperyalistler ya da bölge ülkeleri tarafından verilecek her destek, aynı zamanda onu çizgisini değiştirmeye yönelik bir içerik taşıyacaktır.
Dört: Komünistler, öteki koşullar eşitse, halkların küçük ulusal devletlere bölünmesinden değil, daha büyük devletler içinde bir arada örgütlenmesinden yana olurlar. Burada, tayin hakından değil, siyasal tutumdan söz ediyoruz. Özetle, bir bölge devriminin ya da var olan statükoyu, devrimci ilerici yönde bozan bir gelişmenin olduğu koşullarda, var olan devletlerin toprak bütünlüğü bizi ilgilendirmez. Hakkın varlığını kabul ise, somutlaşan bir devletleşmeyi desteklemek yükümlülüğü getirmez. Somut durumda söz söyleme, tutum geliştirme hakkımızı saklı tutarız.
Sorunun kritik noktası ve bu yazının son sözü ise şudur: Komünistlerin, gelişmeler karşısında, yalnızca çözümleme yapan, papatya falı açan edilgen bir tutum içinde davranma lüksü yoktur. Süreç ve Kürt hareketinin antenleri çeşitli etkilere açıktır. Bizim için sorun, işçi sınıfı hareketini, sosyalizmi gelişmelerin yönünü değiştirecek gerçek bir hareket olarak kuvveden fiile çıkarmaktır.
Kürt hareketi ve sol üzerine saptamalar, tezler
Haluk Yurtsever
Konunun tarihsel, toplumsal ve artık stratejik bir derinliği var. Dolayısıyla, an belirlenimli yaklaşımların ötesine geçmek gerekiyor.
Bu yazıda, Kürt hareketinin oluşumu, toplumsal, siyasal karakteri ve konumu ile ilgili saptama ve tartışma tezleri formüle etmeye çalışacağım.
Bu sayfalar tarihsel bir özet için bile yeterli değil. Bu nedenle, son 35 yılı esas alacağım. Kürt hareketi derken, PKKnın başlattığı ve önderlik ettiği hareketi kastediyorum.
TEMEL ÇİZGİLER
Bir: Kürt Hareketi, dört parçalı Kürdistanın, kapitalist gelişmişlik ve sınıflaşma açısından en ileri, nüfus olarak da en büyük parçasında mayalandı. Modern bir ulusal hareket olmasının ekonomik toplumsal temeli budur.
İki: Bu sonuncu silahlı Kürt isyanına, öncekilerden farklı olarak, aşiret, din/mezhep reisleri, şeyhler, ağalar değil, yoksul köylü kökenli, Marksist eğilimli genç aydınlar önderlik etti. PKK, Türkiye sosyalist, devrimci hareketinin içinden çıktı.
Üç: Kürt devrimci demokrat hareketi, toplumsal tabanını ve yapı taşını yoksul köylü ve kentlilerin oluşturduğu bir emekçi halk oluşumudur. Hareketin ulaştığı toplumsallaşma ve devletleşme düzeyinin bir sonucu olarak Kürt burjuvazisi de var olan önderliğin hegemonyasını kabul ederek harekete katılmaktadır.
Dört: Kürt devrimci demokrat hareketi, yalnız Türkiyenin değil, Ortadoğunun bu kitlesellikteki tek seküler halk hareketidir.
Beş: Türkiyenin her yerinde Kürtler var. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Gaziantep, Mersin, Bursa vb. emekçi yoğun metropollerde önemli sayılarda Kürt yurttaş yaşıyor. Harekete, Türkiyeli karakterini veren, demografik iç içelik ve bunun sonucu olan sosyolojik, sınıfsal ve kültürel harmanlanmadır. Bu, iradi bir kararla değiştirilemeyecek nesnel bir durumdur.
SİYASAL KONUMLANIŞ
Altı: Demokratik özerklik ve demokratik cumhuriyet, Ortadoğudaki ve Türkiyedeki gelişmelere, siyasal güç ilişkilerindeki değişikliklere göre farklı yönlere evrilmeye açık olmakla birlikte, öne sürüldüğü biçimiyle Türkiye Cumhuriyeti üniterliği içinde bir tasarımdır. Bayrağı ve Türkçenin resmi dil statüsünü tanıyorlar. Özerkliği, anadilinde eğitimi ve kültürel hak taleplerini mücadele ve tartışma başlıkları olarak kamuya sunuyorlar. Ulus devleti aşan kantonal, komünal vb. siyasal biçimler arıyorlar. Demokratik ulus diyorlar.
Yedi: Kürt hareketi, Kürtlerin bulunduğu tüm coğrafyalarda, Irak, İran, Suriye ve Türkiyede, Avrupada örgütlüdür. Hareketin, farklı devletler içinde, gerilla savaşından parlamentoda temsiliyete, milis örgütlenmelerinden demokratik kitle çalışmalarına kadar farklı biçimlerle, farklı yöntemlerle mücadele eden çok merkezli bir yapılanması ve tüm bu yapılar arasında siyasal bir orkestrasyon var.
Sekiz: Türkiye burjuvazisi için Kürt sorunu çözüm zamanı gelmiş bir sorundur. İki nedenle: Birincisi, ABD hegemonyasının gerilemesinin yarattığı boşluklar Türkiye kapitalistlerinin emperyal heveslerini kamçılamıştır. Barzani Kürdistanı ile bağlaşarak petrol kaynaklarına ulaşmak, sömürü ve pazar alanlarını genişletmek istiyorlar! İkincisi, geleneksel terörle mücadele stratejisiyle bitirilemeyen, hükümetler götüren, büyük bir iç kanama ve siyasal gerginlik kaynağı olan savaşın maliyeti artık ağır geliyor. Coşkun Adalının anımsattığı gibi, Henry Kissingerin Vietnam deneyiminden süzdüğü sonuç doğrulanmıştır: Gerilla yenilmediği sürece kazanmış demektir; ordu yenmediği sürece kaybetmiş demektir! Bizdeki, bu çerçevede bir pat durumudur.
Dokuz: AKP hükümetinin ise, aynı eksen üzerinde ideolojik ve sınıfsal olarak inceltilmiş, asla vazgeçemeyeceği bir hedefi daha var: Türkiye Kürdistanında totaliter, İslamcı tek adam devletinin önündeki en büyük engel olan Kürt hareketini toplumsal tabanından soyutlayarak tasfiye etmek; en azından bölerek etkisizleştirmek! Bu amaç için, Erdoğan majesteleri bizzat bu hareketin mücadelesi ile dayatılan kimi etnik/kültürel hakları bahşetmeye bile hazırdır!
On: Kürt hareketi, daha önderinin yakalanmasından önce, pat durumunu, gerilla mücadelesinin sınırlarını görmüş, bu sınırı zorlamanın toplumsal düzeyde yol açacağı çıkmaz ve travmaları anlamış, ateşkes, barış, siyasallaşma ve legalleşme yolunda adımlar atmaya başlamıştı. Bugünkü uğrakta bu siyaset çok daha ileri bir çizgide yaşam buluyor. Sonuç olarak iki tarafın da eli barışa mecburdur. Öte yandan, Kürt hareketi AKP devletinin kendisiyle ilgili niyetleri konusunda açık ve uyanıktır. Cemil Bayıkın, müzakere ve mücadele ilişkisini formüle ediş biçimi sürecin çelişkili ve uçlara açık karakterini iyi anlatıyor.
On bir: Bugüne kadarki çözüm süreci pratiği, Kürt hareketi-AKP ilişkisini ittifak ya da işbirliği olarak nitelemeyi haklı kılacak bir içerikte gelişmedi. Kürt hareketinin AKP düzenine entegre olduğu iddiaları da kanıtsızdır. Bundan sonraki süreç nasıl gelişirse gelişsin, AKP ile Kürt hareketi arasındaki müzakere yöntemiyle kalıcı bir çözüme ulaşılması olanaklı değildir.
TARZI SİYASET
On iki: Kürt hareketinin, çelişkili ve sorunlu özel/öznel başlangıç zaaflarını onaran bir tarzı var. Otoritesi tartışılmaz tek adamın her konuda son sözü söylediği, içindeki ve dışındaki karşıtlarına şiddet uygulayan bir öznenin, çoğulcu, katılımcı, girişimci, dinamik bir toplumsallık, canlı bir halk hareketi yaratması, kolaycı ve toptancı yargıları olanaksızlaştırıyor.
On üç: Kürt hareketi, bugüne dek hiçbir pozitif ayrımcılık önlemiyle, kotalarla başarılamayan bir şeyi başarmış, toplumun yarısını mücadele ve hareket içinde eşit, özgür konuma taşıyan bir kadın devrimi başlatmıştır.
On dört: Ortadoğudaki gelişmeler, özellikle Suriye iç savaşı, Kürt sorununun uluslararası önemini ve etki alanını genişletmiş, süreci, nesnel olarak emperyalist müdahalelere daha açık hale getirmiş, ama aynı zamanda Kürt hareketinin manevra olanaklarını büyütmüştür.
On beş: Kürt hareketi pratik ve pragmatist bir harekettir. Konumuna ve hedeflerine göre çeşitli güçlerle, genellikle geçici ittifak ve dostluklar kuruyor. Özgücüne dayanan ve kendi bağımsız amaçları yolunda yürüyen bir hareket olduğu için, en azından bugüne kadarki pratiğinde, bu güçlerden herhangi birinin uzantısı ve uydusu olmamıştır.
KÜRT HAREKETİ VE SOSYALİST SOL
On altı: Kürt hareketi, Sovyetler Birliğinin çözülüşünden sonra, amblemindeki orak çekici çıkarmış, söylem ve eyleminde sosyalizm ve sınıf mücadelesi kavram ve yöntemlerinden uzaklaşmıştır. Bunda, özellikle 1990lardan sonra Türkiye sosyalist hareketinden gelen sol basıncın zayıflamasının, eşitsiz gelişmenin de payı var.
On yedi: Kürt hareketinin emek-sermaye çatışmasının sivrildiği mücadelelere, onun simgelerinden biri olan 1 Mayıslara; ya da AKP karşıtı Haziran İsyanına mesafeli tutumu rastlantısal değil, siyasaldır. Emek ve sosyalizm vurgusunun hareketin tabanını daraltacağını düşünüyorlar; üstelik bunu düşünmekte tümüyle haksız da değiller. Şunu açıkça söylemek de biz sosyalistlerin hakkıdır: Kürt hareketinin açtığı yol, sol/sosyalist hareketin kendini kuracağı, yükselteceği bir zemin değildir!
On sekiz: Tüm bu saptama ve tezler, Türkiye sol/sosyalist hareketi ile Kürt hareketi arasında özdeşleşme ve örgütsel tekleşmenin olanaksız; güncel, dönemsel ve tarihsel ortak amaç ve ilkeler üzerinde mücadele, eylem birliği, güç birliği ve ittifakın ise olanaklı, olası ve gerekli olduğunu gösteriyor. Bu topraklarda devrim ve sosyalizm için savaştığını iddia eden hiçbir siyasal özne emekçi ve seküler karakterli Kürt hareketine sırtını dönemez!
On dokuz: Olanak ve gereklilik, iki taraf için de 10 Ağustos sürecinde bir kez daha doğrulanmıştır. HDP adayı Demirtaşın bu seçim sürecindeki sola açılan, zorunlu müzakere muhatabı kibirli despotu yere çalan kampanyası, ona ve Kürt hareketine ilk kez yüzde on barajını zorlayan ek bir destek sağlamıştır. Bu, bir iddia değil, bir toplumsal veridir. Ama unutulmasın, toplumsal veri, aslında toplumsol bir veridir! Bu durum, Kürt hareketine bu eşiğin ilerisini hedefleme sorumluluk ve misyonu yüklemiştir.
KARŞILIKLI SORUMLULUK BİLİNCİ
Yirmi: Türkiye sosyalist/sol hareketinin, Kürt hareketinin reel siyaset gerekçesiyle giriştiği taktik manevraların peşinde sürüklenmesi, örneğin, 6-7 Ekim Kobane olaylarından sonraki ortak açıklamada yapıldığı gibi, hem ülke içinde, hem de dışında halklarımıza yönelen tehdidi Hükümet ile birlikte çalışarak bertaraf etmek istiyoruz türünden açıklamalara hak vermesi, Kürt hareketiyle birlikte bir o yana bir bu yana yalpalaması düşünülemez. Siyasal bağımsızlık, sosyalist hareket için bu nedenle vazgeçilmezdir.
Yirmi bir: İğneden sonra çuvaldızı kendimize batırabiliriz. Önümüzde, Kürt hareketinin ne yapacağına, ne yapmayacağına ilişkin papatya falı açarak seyredeceğimiz, sonra da haklı çıkıp sevineceğimiz, ya da haksız çıkıp üzüleceğimiz bir dönem uzanmıyor. Herkesin herkese karşı sorumlu olduğu, kendisi için karar verenin belki de herkes için karar verdiği günlerdeyiz. Eleştiri, karşılıklı sorumluluğun gereğidir ve üzüm yemek içtenliğiyle yapıldığı zaman ilerleticidir. Kimi sosyalist arkadaşlarımızın, bunu yapmak yerine, genel ve zaman zaman da soyut doğruları yineleyerek, bahaneler icat ederek bu somut dönemeçte Kürt hareketiyle araya mesafe koymalarının doğru olmadığını düşünüyorum.
Yirmi iki: Emperyalizmi mutlak kadir, yenilmez bir güç gibi gösteren komplo teorilerinin, anti-emperyalist mücadeleye ve hiç kimsenin sosyalistliğine güç katmayacağının bilinmesi gerekiyor. Kaldı ki, Ortadoğuda yaşanan süreç somut ve güncel olarak da komplocu olmaktan çok kaotik bir karakter taşıyor. Orada, arkasında büyük emperyalist güçlerin birbirine el ense çektiği, ön cephede kontrol içi-kontrol dışı güçlerin birbiriyle çarpıştığı, ama ABD dahil hiçbir emperyalist gücün mutlak kontrol kuramadığı bir savaş var. Bu ortam, örgütlü siyasal öznelere, olağan zamanlarla kıyaslanmayacak bir etki ve manevra alanı sağlıyor.
Yirmi üç: Emperyalizm var oldukça, hiçbir halkın özgürleşmeyeceği son çözümlemede doğrudur; ama aynı önerme, bugün Ortadoğu cihadçılarına, IŞİDe karşı Rojavada , totaliter, mezhepçi AKP rejimine karşı Türkiyede özveriyle savaşanları görmeyen bir edayla yapıldığı zaman hiç doğru olmuyor; hiçbir devrimci amaca da hizmet etmiyor.
Yirmi dört: Türkiye sosyalist/sol hareketi ile Kürt hareketinin eylem ve güç birliği nesnel sürecin dayattığı bir gereksinmedir. Türkiye solunun birleşik güçleriyle Kürt hareketinin 2015 dönemecinde ne yapacakları, taraflardan birinin tek başına yanıtlayamayacağı kritik bir sorudur. Bu aşamada herkese büyük sorumluluk düşüyor.
Yirmi beş: Ortak yürüyüş ve ittifak zemini bellidir: Ortadoğuda köpürtülen dinci/mezhepçi emperyalist savaşa, Rojava Devriminin boğulması girişimlerine, AKP eliyle kurulmakta olan tekçi, totaliter, mezhepçi, bölücü ve faşizan diktatörlüğe karşı birlikte mücadele etmek; Erdoğanın tek adam diktatörlüğüne hukuksal zemin anlamına gelen başkanlık rejimine geçiş hamlesini birlikte püskürtmek; laik, bilimsel, anadilinde eğitimi birlikte savunmak; Kürt halkının kendi yazgısını özgürce belirleme hakkına saygı ve gönüllü birlik ilkeleri temelinde eşit yurttaşlık hukukunu, toprak ve emek kardeşliğini esas alan eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünya, Ortadoğu ve Türkiye için savaşmak.
Kürt hareketi ve sol üzerine güncelleme Haluk Yurtsever
Kürt hareketinin açtığı yol, sol/sosyalist hareketin kendini kuracağı, yükselteceği bir zemin değildir! İkisinin amaçları, çizgileri, kulvarları ayrıdır. Özdeşleşmeleri, tekleşmeleri eşyanın doğasına aykırıdır. Kürt hareketinin yürüttüğü siyasal mücadelede, Türkiyedeki mevcut toplumsal siyasal düzeni yıkarak yerine Türkiyenin diğer emekçileriyle birlikte, proleter-emekçi bir iktidarın kurulmasından çok, dönem dönem değişiklik gösteren ulusal demokratik taleplerin mevcut düzen ve iktidarlara, rekabet halindeki emperyalist devletlere kabul ettirilmesi hedefi ağır basmaktadır.
Daha önce de söylenmişti, kürt hareketi konusunda olabildiğince açık olmakta yarar var. Bu konuda sosyalist aydınlarımıza büyük iş düşüyor. Solculuğun kürt hareketine kuyrukçuluktan geçtiğini sanan sol sempatizanlara net bir projeksiyon tutmak gerekiyor ve bu nedenle de olabildiğince açık olunmalı. Haluk Yurtsever'in üste aldığım alıntısı bu konuda doğru bir yorum değil. Evet, kürt hareketinin üzerinde yol aldığı kulvarın solun ayaklarını yere bastığı kulvarla hiçbir ilintisi bulunmuyor; bu doğru ama, kürt hareketinin yürüttüğü mücadelenin kendi ulusal demokratik taleplerini siyasal iktidarlara kabul ettirme amacıyla sınırlamak pek doğru değil, en azından bu konuda yeterli bir açıklığa sahip değil. Haluk Yurtsever de biliyor ki, kürt ulusalcılığının temel stratejisi ayrı bir devlet kurma üzerine şekilleniyor. Doğru veya yanlış, amaçları bu ülkede devrimci bir demokratlıkla sınırlı değil. Öncelikle bunu saptamak ve ortaya koymak gerekiyor.
Ve sonra şu konuyu da tartışmak gerekiyor; kürt ulusalcılığının temel amacı buysa böyle bir amaç iki halk arasında barışçıl bir biçimde gerçekleşebilir mi? Ve çok daha önemlisi böyle bir amaç için sürdürülen mücadele biçiminin sola bir katkısı olabilir mi, sola bir alan açabilir mi?
Bence kürt sorununda alınması gereken siyasal tutum bu iki soru bağlamında ele alınmalıdır. Yoksa, bu konuda sayfalarca yazıp hiçbir şey söylememek ''devrimci'' bir gevezelikten başka bir şey değildir. Daha açık söylemek gerekirse gevezelik olduğu belli de devrimcilikle bir ilgisi olmadığı aşikardır.
Bir an önce bu tutumdan sıyrılmak gerekmektedir.
Bu ileti en son melnur
tarafından 23.10.2017- 15:11 tarihinde, toplamda 3 kez değiştirilmiştir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.