Gerçek çözüm ve kalıcı barış için devrimci mücadele!
Günümüzde Türkiyedeki tüm demokrasi sorunlarının ve elbette Kürt sorununun çözümü AKP ile değil, AKPnin başında olduğu sermaye iktidarının yıkılması mücadelesiyle sağlanabilir.
Önden büyük bir yaygaraya konu edilen demokratikleşme paketi göz boyama konusunda dahi sınıfı geçemedi. Oysa paketin çözüm sürecinin sürdürülür kılınmasına hizmet etmesi bekleniyor, en azından bazı çevrelerce içten içe böyle umuluyordu. Siyasi din tacirleri paketin bir yıllık bir çalışmanın ürünü olduğunu iddia ediyor olsalar da her şey herkesin gözü önünde yaşandı. Son bir yılda reform adı altında, tümü de AKPnin despotizmine yeni perçinler atan düzenlemeler yapılmıştı, fakat Eylül ayına kadar hiç de demokratikleşme paketi diye bir gündem yoktu. Ne zaman ki Kürt hareketi silahlı güçlerini geri çekmeyi durdurduğunu açıkladı, birden gündemde demokratikleşme paketi hazırlıkları olduğu, bunun ha şimdi ha haftaya (en son 30 Eylülde) açıklanacağı propagandası yapılmaya başlandı. Kısa zamanda toplumda beklentinin had safhaya çıkarılması amacıyla da her zamanki gibi satılmış burjuva medya kullanıldı. Son güne kadar kulakları sağır edercesine, şaşıracaksınız, sürprizler yaşayacaksınız, Türkiyeyi yavaşlatan sorunlar çözülecek vb. türünden şaşalı bir kampanya yürütüldü.
Şatafatlı boş bir ambalaj
Hazırlık aşamasında tüm toplumsal kesimlerin hiçe sayılması, açıklama gününde karşı kamptan görülen basının alınmaması, soru sorma yasağı vb. gibi anti-demokratik yaklaşımların yarattığı tepkilere rağmen, açıklama gününe kadar beklentiler diri tutulmaya çalışıldı. Oysa yalnızca bunlar bile, demokratikleşme paketi diye şişirilen balonun, bilinen basınçların dayattığı hızlandırılmış bir manevra olduğunu açıkça gösteriyordu.
İçi boş yaldızlı bir ambalajdan ibaret olan paketin kampanyası kadar sunumu da şatafatlıydı. Fakat şatafatlı cümleler arasında dahi dinci-gerici akımın karanlık zihniyeti ve genetik kodları akıyordu. Özellikle kendi döneminin hafızalarda yer etmiş despotu Menderes ile 12 Eylül faşizminin ürünü ve neo-liberal saldırganlığın öncüsü Özalın demokrasi kahramanları ilan edilmesi ve onların miraslarının vurgulu bir şekilde sahiplenilmesi başka söze gerek bırakmıyor aslında. Gerçekten de AKP tam olarak bu mirasın din tacirliğini önde tutan bir versiyonundan başka bir şey değildir. Ve dünya haklarına ılımlı İslam modeli olarak sunulan bu gericilik odağı, yakın yıllara kadar yalanlar üzerine kurulu bir itibar yaratabildiği Ortadoğu halkları nezdinde dahi limitini doldurmuş durumdadır.
Yine de AKPnin despot şefi, bir son olmayan bu yeni manevranın 11 yıllık sürecin yeni bir halkası olduğunu söylerken, hala AB uyum yasaları, demokratikleşme adımları gibi yalanlara inanıldığını sanıyor. 11 yıllık iktidarlaşma sürecinin yolunu döşeyen bütün o düzenleme ve uygulamalar, din tacirleri tarafından bilinci-beyni felç edilmiş yığınlar dışında herhangi bir kesim tarafından reform-ilerleme olarak görülüyor mu, bilemiyoruz. Fakat örneğin bugün aklı başında kim çıkıp 2003 tarihli İş Kanununun daha fazla kölelik ve sömürüden başka bir şey getirdiğini iddia edebilir? Ya da AKP döneminin TCK, TMY, PVSK gibi yasalarının polis devletini tahkimattan, muhalif olan herkesi içeri tıkmaktan, burjuva hukukunun en kaba şekilde ayaklar altına alınmasından başka ne gibi sonuçları olmuştur? Yargı, yükseköğrenim, sağlık, eğitim vs. alanlarda reform, demokratikleşme, ilerleme diye yapılan düzenlemelerin dinci-gerici akımın mevzilerini güçlendirmekten, Türkiyeyi Tayyip diktatörlüğüne dönüştürmekten başka bir amacı olduğuna hala inanan var mıdır? Öncesinde değilse bile Haziran Direnişi ile birlikte 11 yıllık reform-uyum-demokratikleşme söylem ve düzenlemelerinin yalandan ibaret olduğunu dünya halkları bile görmüş bulunuyor.
Yalnızca göz boyama ve seçim yatırımı
Paketin içeriği, AKP iktidarının artık midelerin kaldırmağı pişkin ikiyüzlülüğünün bayat bir versiyonudur. Mücadele yoluyla zaten fiilen kazanılmış ve uygulamada aşılmış kimi hakları bahşediyoruz pozlarına, isim değişikli gibi kimseyi kafeslemeyen göz boyamalar ve esasen dinsel-gericiliğin toplumsal kurumlaşmasını pekiştiren, seçim oyununda avantaj sağlayan gerçek adımlar eşlik etmektedir. Kürt sorununun çözümü ile ilişkilendirilen vaatler ise onca büyük umutlar bağlanan, büyük beklentilere konu edilen, aylar boyunca üzerine iyimserlik rüzgarları estirilen İmralı sürecini alaya almaktan ibarettir. Üstelik bu salt içerikte değil, üslup ve biçimde de böyledir. İşte AKPnin demokratikleşme diye sunduğu manevranın başı sonu budur.
Nitekim AKPnin Eylüldeki yalan rüzgarından etkilenmiş olan burjuva liberal çevreler ile Türkiye solunun hala tasfiyeci çözüm sürecine inanan parlamenter hayallere kapılmış kesimleri bile, içinde demokrasi olmayan pakete tepki gösterdiler. Tabii birçoğu her şeye rağmen anlamlı, fakat eksikli olduğundan dem vuruyor. Yani yetmez ama evetin güncel bir sürümüyle gösteriyor tepkisini. Oysa ortada bir şey yok ki eksikleri de olsun. AKPnin emperyalist hamileri tarafından dahi anlamsız bulunan paketinin sadece eksikli algılanıp yansıtılması, bilinçli ya da bilinçsiz (çoğunda bilinçli olarak) onun ekmeğine yağ sürmekten başka bir anlamı yoktur. Bu konuda onun imdadına yetişen odaklardan biri de her zamanki gibi MHP oldu. O da sanki Kürt hareketinin talepleri kabul edilmiş havasında. Böylece AKPnin 30 Eylülde bir kez daha yere çalınmış inandırıcığına koltuk değnekliği yapıyor.
Dinci-gericilik korosu ve hizmetindeki burjuva medya bütün bunlara da yaslanarak, beklenti içinde olup da hayal kırıklığı yaşayan tüm kesimlere karşı yalanlarına devam edebilme yüzsüzlüğü gösterebiliyor.
Her şeye rağmen demokratik kitle örgütleri ile ilerici-sol çevrelerin esas gövdesi, bu arada ciddi ciddi AKPnin demokratikleşme adımını atabileceğini umanlar bile, paket karşısında aşağı yukarı ortak bir paydada buluştu. Bu kesim, paketin demokrasi içermediği, yalnızca AKP despotizminin güçlendirilmesine hizmet ettiği şeklinde özetlenebilecek tepkiler verdi.
Çözüm sürecinin son halkası
AKP manevrasının siyaseten öncelikli muhatabı olan Kürt hareketi ise önümüzdeki günlerde bir deklarasyon yayınlayacağını belirttiği bir açıklama yaptı. KCK adına yapılan açıklamada şu görüşlere yer verildi:
AKPnin Kürt sorununu anlamadığı ve ciddi yaklaşmadığı bir daha görülmüştür. Açıklanan paket, AKPnin çözümü değil, çözümsüzlüğü bir politika olarak benimsediğini ortaya koymuştur. Bu pakette açıklananlarla oyalama yapıp bir seçim daha kazanmaktan başka bir şey düşünülmediği anlaşılmıştır. Türkiyenin en temel sorununa bir seçim hesabı ekseninde yaklaşmak ve oyalama için toplumun önüne birkaç kırıntı atmak bu hükümetin bu sorunu çözme zihniyeti ve kapasitesinde olmadığını göstermiştir. Zaten yöntemi demokratik olmayan bir siyasi çalışmadan temel demokratikleşme sorunlarını çözmesi beklenemezdi. Demokratik olmayanlar gerçek demokratikleşme adımları da atamazlar.
Tartışmasız gerçeğe parmak basan bu ifadeler için Tayyip Erdoğanın açıklamasını beklemek gerekmiyordu şüphesiz. Fakat yine de gelinen yerde tasfiyeci bir aldatmacanın Kürt halkı ve onunla birlikte Türkiyenin AKPden beklenti içine sürüklenmek istenen tüm işçi ve emekçi kitleleri tarafından anlaşılması bakımından önemlidir. Bundan sonra önemli olan ise fiilen noktalanmış olan tasfiyeci sürecin İmralı görüşmeleri üzerinden sürdürülebilir kılınmasının önüne geçmektir. Zira dün olduğu gibi bugün de AKPnin ve dolayısıyla sermaye iktidarının tek umudu İmralıda kurulan masanın ayakta tutulmasıdır.
Gerçek çözüm ve kalıcı barış için devrimci mücadele!
Sürecin daha ilk evrelerinde döne döne vurguladığımız gibi, burjuva sınırlarda demokratikleşme ve bununla paralel olarak Kürt sorununun düzen sınırlarında bir çözümü dahi, AKPnin genlerine, zihniyetine, hedeflerine aykırıdır. Bunu mesnetsiz bir iddia olarak değil, onun 11 yıllık iktidarlaşma sürecindeki tüm manevralarına, özellikle de Kürt sorunu konusundaki aldatmaca-oyalamaca pratiklerine yaslanarak dile getirdik. Dahası o tüm süreç boyuncu, özelde ise son birkaç yılda dışarda tüm komşu halklara, içerde ise sınıf ve emekçi kitlelere, Kürt halkına, Alevilere, emekçi kadınlara, gençlere, kısacası kendinden saymadığı hemen her kesime karşı saldırı ve savaş dışında bir çizgiye sahip değildir. Roboskiden Rojavaya, 1 Mayıslardan Gezi Parkına yaşanan her şey bunu döne döne teyit etmiştir. Ve evet Eylülde bir kez daha tescillendi ki AKP iktidarının İmralı görüşmeleri ile başlattığı süreç, onun 2014-15 seçim dönemi hedefleri içindeki kaba bir tasfiyeci aldatmacadan başka bir şey değildir.
Günümüzde Türkiyedeki tüm demokrasi sorunlarının ve elbette Kürt sorununun çözümü AKP ile değil, AKPnin başında olduğu sermaye iktidarının yıkılması mücadelesiyle sağlanabilir. Sermaye düzenine karşı kıyasıya bir savaşım veya bunun güçlerini hazırlamak çerçevesinde tüm mücadele dinamiklerinin etkin bir katılımla yer aldığı kitlesel, militan, devrimci bir işçi ve emekçi hareketi geliştirmek de bir süreçtir ve bugüne kadar olduğu gibi devrime varmadan bile sonuçlarını verecektir. Son olarak bir kez daha ekleyelim ki halkların özgürlüğü, eşitliği ve kardeşçe birliğine dayalı sosyalist çözümden başka bir yol, başka bir kurtuluş yoktur. Olmadığını egemenler de siyasi hedef, pratik ve tercihleriyle döne döne ortaya koyuyorlar.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.