Tarikat ve cemaatlerle demokrasi olmaz! - Emre Kongar
Kendilerine emanet edilen hem kız hem de erkek evlatlarımıza yapılan tecavüz ve istismarlarla sürekli olarak gündeme gelen tarikatlar ve cemaatler var oldukları ve iktidarlarca korundukları sürece, Demokrasinin işlemesi olanaklı değildir.
Çünkü tarikatlar ve cemaatler, sadece yaptıkları tecavüz ve istismarlardan veya başka yasadışı iş ve işlemlerinden dolayı değil, yapıları gereği de Demokrasiye, demokratik işleyişe, demokratik kurum ve kurallara karşıdırlar!
***
Tarikat ve cemaatler, bazı kötü niyetli yazarların, gazetecilerin veya politikacıların öne sürdükleri gibi Sivil Toplum Kuruluşu filan değillerdir:
En başta, örgütlenmeleri içinde, Sivil Toplum Kuruluşu olmanın birinci koşulu, yani seçime dayalı temsil yetkisi, yoktur...
İçlerinde demokratik seçim olmadığı gibi şeyhlik (liderlik) için verasete veya inanca, kimi zaman da doğrudan menfaata dayalı bir halifelik düzeni vardır.
İkinci olarak tarikat ve cemaatler içinde asla fikir ve ifade özgürlüğü, sorgulama, tartışma, müzakere gibi STK’lerin “olmazsa olmaz” ilke ve yöntemleri yoktur.
Tam tersine sert bir biat (kayıtsız, koşulsuz bağlılık) kültürü egemendir.
Sonuç olarak bütün yapıları, tam bir dogmatizme dayalı olarak, her türlü bilimselliği, sorgulamayı, soruşturmayı, eleştiriyi, bu nedenle de değişmeyi, ilerlemeyi, bütünüyle engeller.
Esas itibarıyla, (Batı’dakiler de dahil olmak kaydıyla) bütün tarikat ve cemaatler, bilime, bilimselliğe, çağdaşlığa ve özellikle de kendi içlerinde demokratik işleyişe karşıdırlar!
“Kendi içlerinde demokratik işleyişe karşıdırlar” ama içinde bulundukları toplumdaki demokratik kurum ve kuralları istismar ederek, demokratik rejimlerde siyasal güç sahibi olmaya çalışırlar.
Tarikat şeyhleri, henüz Din-Tarım Dönemi aşamasını geçememiş olan Ortadoğu Toplumlarında ise toprak ağaları, aşiret leri ile birlikte (zaten bazen hepsi aynı kişi, hatta devlet başkanıdır) siyasete doğrudan egemen bile olabilirler.
***
Tarikatlar ve cemaatler, bu nitelikleriyle sadece Türkiye Cumhuriyeti döneminde değil, Osmanlı döneminde de siyasete, ülke yönetimine sızmışlar, her türlü ilerlemeyi engellemişlerdir.
Örneğin Takiyüdin’in Rasathanesi’nin yıktırılması sarayda güç kavgası yapan farklı tarikatlar arasındaki rekabetin marifetidir.
***
Tarikat ve cemaatler, azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde, aynen din, mezhep, ırk, milliyet gibi bölücü kimlik siyasetinin temelinde yatan ayrışma ve kavgaların da bir parçası olmuşlardır...
Bu nedenle de bu ülkeleri istikrarsızlaştırarak sömürmek isteyen Emperyalizm tarafından sürekli olarak kullanılırlar.
Atatürk Devrimleri bağlamında yasaklanan tarikatlar, toprak reformu yapılamadığı, eğitim reformu yarım bırakıldığı, ekonomik/toplumsal olarak da sınıfsal gelişme tamamlanamadığı için Çok Partili Rejim bağlamında, 1946’dan itibaren yeniden siyaset sahnesine çıkmışlar ve 1950’den sonra yine devletin bir parçası haline getirilmişlerdir.
O zamandan bugüne kadar da sürekli olarak Demokratik Rejim’in temelini oymaktadırlar.
***
Bu son dönemde, cinsel saldırıların ve ahlaksızlıkların dikkati çekecek ve üzerine kitaplar yazılacak yoğunlukta ortaya dökülmesi, tarikat ve cemaatlerin iyice güçlenmelerinden ve “Şahıs Devleti” içinde hem siyasette hem de eğitimde fonksiyon sahibi olarak görev yapmalarından ve bu durumun yarattığı pervasızlıktan kaynaklanmaktadır.
Yeterince güçlendikleri zaman ne yaptıkları ise 15 Temmuz 2016 olayına bakarak anlaşılabilir.
Tarikat ve cemaatlerin toplumsal işlevi-2 - Emre Kongar
İnsan ilişkileri üç farklı grupta biçimlenir:
1) Birincil grup ilişkileri:
Birincil gruplar, aile gibi insanların duygusal bağlarla bağlı bulundukları, dayanışma duygusunun egemen olduğu, üyelerinin sık değişmediği gruplardır.
Bu gruplar içindeki ilişkiler yüz yüzedir. Yaşamın her alanını kapsarlar. Bireylerin kişiliklerini, kimliklerini, tutum ve davranışlarını etkilerler.
Bu tür gruplar, örneğin aileler, hem üyelerine duygusal destek verirler hem de üyelerinin toplumsallaşmalarını gerçekleştirirler. Bireyin değerler sistemini belirleyerek, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini ayırmasını ve toplumla bütünleşmesini sağlarlar.
2) İkincil grup ilişkileri:
Bireylerin örgütler içindeki ve örgütlerle olan ilişkileridir.
Genellikle belli bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelen gruplar içinde görülür. Ayrıca bürokratik örgütlerle, devletle bireyin ilişkileri de bu niteliktedir. Yaşamın sadece belli alanlarını kapsarlar.
Kuralları yazılıdır. Duygular bu tür grup ilişkilerine esas olarak dahil edilmezler.
3) Mesleki (profesyonel) grup ilişkileri:
Hayatın bütün alanlarını değil, ama ikincil grup ilişkilerinin kapsadığı alanlardan daha geniş sınırları olan, akademisyenler veya avukatlar, doktorlar gibi profesyoneller arasında kurulmuş olan gruplar içindeki ilişkilerdir.
Üyelerinin kimliklerinin, kişiliklerinin oluşmasına, yani hem toplumsallaşmalarına hem de kurallara ve meslek ahlakına uygun davranmalarına yardımcı olurlar.
***
Tarikatların toplumbilimsel işlevini, kendisinden çok şey öğrendiğim Şerif Mardin, Said Nursi kitabında anlatır.
Mardin, tarikatları meşrulaştırmak ve olumlamak için yazdığı kitabının ana ekseni olarak tarikatların devlet ile vatandaş arasında sıcak bağlar kurduğu varsayımını kullanır.
Saltanatın ve Hilafetin kaldırılması ile tekke ve zaviyelerin kapatılmasının, devlet ile vatandaş arasında, tarikatlar vasıtasıyla kurulan bu sıcak (yukarda açıkladığım “Birincil ilişki” türü) bağları yok ettiğini ve bunun bireyleri toplum içinde “haritasız”, “kılavuzsuz”, “yol göstericisiz” bıraktığını söyler.
Bu varsayım Din Tarım Toplumları aşamasındaki devletler için doğrudur.
Çağdaş Demokratik rejimler açısından ise yanlıştır.
Halifeye, Sultana, İmparatora, Krala duygusal bağlılık Ortaçağ devletleri için geçerlidir.
Mardin’in belirttiği gibi tarikatlar, bireylerin devleti yönetenlere karşı sevgi, saygı duymasına ve dayanışma göstermesine yardımcı olurlar.
Tarikatlar, çağdaş demokratik rejimlerde ise ancak liderlere dayalı duygusal oy verme davranışlarının arkasındaki “birincil tür” ilişkileri açıklar.
Böylece Şerif Mardin, Demokratik Rejimleri “Lider Rejimleri” haline getiren yozlaşma sürecini ve bu süreçte tarikatların desteğini de açıklamış olmaktadır.
Bir diğer deyişle Mardin, tarikatları meşrulaştırmaya çalışırken, onların, bugün de yaşadığımız sorun olan, “Demokratik Rejimin altının oyulmasına”, Demokrasiyi yok eden, “Şahıs Devletinin” kurulmasına hizmet ettiklerini açıkça belirtmiştir.
***
Toplumbilim böyle bir şey işte:
Bir tarikatı ve bir tarikat liderini savunmak için yazılan bir kitap, analiz edilen toplumun içindeki çağ gerisi kurumları meşrulaştırmak isterken, çağdaş sorunların çözümüne de ışık tutuyor:
Geçen yazımda da belirttiğim gibi “Demokratik Rejimler, tarikatlarla birlikte yaşayamazlar...”
Tarikatların “Günümüz Türkiyesi”ndeki siyasal işlevini anlamak için yapılarına bakmak gerekir!
Tarikatlar esas olarak bireyi Allah’a kavuşturmak için kurulmuş olan dini örgütlenmelerdir.
Ama ortaçağda, Feodal Din-Tarım Toplumlarında, egemenlik dine dayandığından, doğrudan doğruya siyasetin içine doğmuşlardır.
Bir yönden “Birey, Allah’ın derin anlamlar taşıyan kelamını (yani Kuranıkerim’i) tek başına anlayamaz, mutlaka kendine yol gösterilmesi gerekir” anlayışını yansıtır.
Bir başka yönden de, “Birey Allah’a ulaşmak için, çeşitli perdeleri, engelleri aşmak zorundadır, bunu da ancak zikirle, toplu ibadetle gerçekleştirebilir” inancına dayalıdır.
Ortaçağ Devletlerinde, mevcut feodal yapı üzerine kuruldukları için, hem ekonomik faaliyetlerle yani esnaflık ve zanaatkârlıkla hem de toprak mülkiyetiyle yani toprak ağalığı ile iç içe geçmişlerdir:
Bazı loncalar doğrudan doğruya bazı tarikatlarla özdeşleşmiş, birçok örnekte de toprak ağalığı ile tarikat şeyhliği aynı kişide toplanmıştır.
Bu yapılarıyla tarikatlar gerçekten de padişah ile kulları arasında bir itaat (veya bazı özel hallerde isyan) ilişkisi oluşturmuşlar ve olumlu anlamda çok da işlevsel olmuşlardır. (Şerif Mardin bu konuda çok haklıdır.)
Elbette böyle bir yapı içinde, tarikatların, din devletinin merkezi olan saraya nüfuz etmemesi ve saray içindeki güç kavgalarına karışmaması düşünülemez.
Nitekim Osmanlı tarihine bu gözle bakıldığında, pek çok saray içi kavgada, devlet ricalinin atamalarında ve toplumsal ayaklanmalarda, tarikatların rolü açıkça görülür.
***
1) Cumhuriyet döneminde tarikatlar, elbette laiklik ilkesine karşıdırlar...
Çünkü bu ilke onların siyasal gücünü ellerinden almıştır.
2) Ayrıca pek doğal olarak Kuranıkerim’in Türkçeleştirilmesine, ezanın Türkçe okunmasına, Türkçe ibadete de karşıdırlar...
Çünkü Allah’ın kelamını (sözlerini) Türkçe okuyup anlayanların, Allah’ın emirlerine ve nehiylerine (yasaklarına) uymak için tarikatlara, şeyhlerin yol göstermelerine gereksinmesi kalmayacaktır.
3) Siyasal güçlerini, din ekseninde siyaset yapan partilere destek vererek sürdürmeye çalışmaları da eşyanın tabiatı gereğidir.
Elbette böyle parti-tarikat ilişkilerinde de farklı partiler ve farklı tarikatlar arasında ideolojik kavgalar, menfaat çatışmaları, çeşitli pazarlıklar gündeme gelir.
4) Sağ partiler, Çok Partili Düzen’e geçildiğinden beri, Anayasa’yı ve yasaları açıkça çiğneyerek, şeyhlerden ve müritlerinden destek almak için, tarikatlara çeşitli ödünler vermişlerdir.
Tarikatların yapısında, tarikat mensuplarının yani müritlerin şeyhe kayıtsız koşulsuz itaati olduğu için, şeyh hangi partiyi, hangi lideri işaret ederse, müritleri de ona oy verirler.
Bu niteliğiyle tarikatlar, demokrasinin yozlaşmasına yol açan “liderlerin kutsallaştırılmasına” da kaynaklık ederler.
5) Tarikat mensuplarının bürokraside, özellikle yargıda, silahlı kuvvetlerde ve güvenlikte istihdam edilmeleri, devleti kesinlikle yozlaştırır...
Hak, hukuk, adalet, güvenlik ortadan kalkar, bu yozlaşma silahlı ayaklanmaya kadar gider!
Çünkü bu mensuplar, (müritler) Anayasa’ya, yasalara göre değil, şeyhin emirlerine göre davranırlar.
6) Zaman içinde tarikatlar da şeyhlerin ölümü, miras kavgaları, siyasal anlaşmazlıklar, çıkar çatışmaları ve benzeri nedenlerle çok bölünmüşler, değişmişler, ilk kuruluşlarındaki saf ideolojik ve idealist yapıdan çok uzaklaşarak yozlaşmışlardır.
Son zamanlarda medyaya yansıyan cinsel taciz ve tecavüz olayları, bu yozlaşmanın ve iktidardan gördükleri desteğin yarattığı özgüvenin dışa vurumudur.
***
Sevgili okurlarım, ben bütün bu yazdıklarımı, yalnızca bir toplumbilim öğrencisi kimliğimle ve sadece tarihsel ve güncel bilgilerin sonuçları olarak özetlemedim...
Aynı zamanda bütün bu gerçekleri ailemdeki müderrisler, şeyhler ve müritler araçlığıyla da bizzat bir çocuk ve bir yetişkin olarak yaşadım; ama bunlar kişisel deneyimler olduğu için onlardan edindiğim izlenimleri burada paylaşmayı (en azından şimdilik) gereksiz görüyorum.
***
Sonuç olarak, tarikatlar, hem tarihsel yapılarından ve işleyişlerinden, hem de güncel işlevlerinden dolayı, Türkiye’de demokratik rejimle ters düşen örgütlenmelerdir.
Demokratik rejimin selameti açısından kapatılmaları gerekir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.