Bir genel yayın yönetmeni ne işe yarar?/Kemal Okuyan
Çıkış hazırlıklarımız sürerken, bazı yazarlarımıza TKPnin gazetesi, ne işin var ki soLda diye fısıldanmış, hatta orada değil, şurada yaz denmişti. Kimse oralı olmadı.
Tersi de yaşandı, soLa katkı koyan bazı isimler için bize ne arıyor soLda sorusu yöneltildi. Titizliklerinin sağlığımızı düşündüklerinden olmadığı kısa sürede ortaya çıktı, bir baktık ki ne arıyor diye sorduklarını el üstünde tutmaya, hatta soLdan koparmaya çalışıyorlar!
Oysa soL çıkarken, TKP bağını gizlemeden, parti gazetesi olmayacağız demişti, sözünde durdu. Öyle ki, deneyimli bir gazeteci dostumuz geçenlerde bu kadarını beklemiyordum vurgusuyla soLun üzerine parti gölgesi düşmemesini çok önemsediğini söyleme ihtiyacı hissetti.
TKP bağını nasıl ve neden gizleyeceğiz ki? İnsanları, okuru aptal yerine koymak olurdu bu. Parti yöneticisi yayın yönetmeni mi olur itirazı geldi, oysa bize göre bağımsız genel yayın yönetmeni daha büyük sorun yaratırdı, gerilim çıkar, bir de üstüne etrafı gönüllü ve de atanmış komiserler sarardı.
Genel hatlarıyla ilkelerimizi, yayın çizgimizi ilan edip yola çıktık. Katkıcılar, özellikle köşe yazısı hazırlayacak isimler belirlenirken, siyasi aidiyet üzerinde durmadığımız gibi, soLun arkasındaki siyasi iradeye boyun eğmeye yatkınlık da gözetilmedi. Tersine, soLun etkili olabilmesi, genel çizgiyle rezonansa girebilen aykırı katkılara da bağlıydı.
Burada karşılıklı etkileşim, güven ve dostluk esastı. Birlikte yola çıktığımız ya da sonradan soL ailesine katılanların neyi nasıl yazacaklarına müdahale edemezdik. Ettirirler miydi, bu da ayrı mesele!
Peki sonuç?
Geride kalan bir yılı aşkın sürede, birkaç kez, evet yalnızca birkaç kez, şu ya da bu ifadenin değiştirilmesi talebinde bulunduğumuz oldu. Ancak bunu ne ben Genel Yayın Yönetmeni olarak ne de gazeteden başka bir arkadaşımız taşıdığı sıfatla yaptı. Devreye soktuğumuz dostluk hukukumuzdu.
Aradan geçen sürede, soLda yazanların önemli bir bölümüyle kişisel olarak böyle bir hukuk geliştirebildiğimi söyleyebilirim. Bu ifadeyi değiştirseki bırakalım, nereden çıktı şimdi bu yazı diyebileceğim dostlarım var. Onlar da bana aynı şeyi yapabilir, hatta amma saçmalamışsın diye çıkışabilirler.
Ama kimse sansürcübaşı gibi davranamaz.
Türkiye ve Türkiye solu zor bir dönemden geçiyor, herkes hassas ve gergin. Özenli olmak gerekiyor, evet. Ancak böyle bir ortamda bile karşılıklı anlayış ve güvenle yola çıktığımız kişilere benim kişisel eğilimlerimi ya da bağlı bulunduğum siyasi hareketin standartlarını dayatmaya kalkmamdan saçma bir davranış olamaz.
İçinde katılmadığım ifadeler geçen yüzlerce yazı yayınlanmıştır şu ana kadar soLda ve bu son derece doğal. Eminim benim yazdıklarıma da söyleniyor, hatta öfkeleniyordur kimi yazarlarımız.
Okur ise buna bakmaz! İçlerinde zamanında ya da başka platformlarda kendi virgülüne dokunulduğunda ortalığı birbirine katan, bu resmen sansür, siz sansürcüsünüz diye olmadık tepkiler verenler var. Lakin gazete okuru sıfatıyla şuna yazdırmayın diye komut vermekte bir sakınca görmüyorlar. Haklarıdır, beklentilerini karşılayan bir gazete isterler.
Kimi tartışmayı, farklı düşüncelerin sürtüşmesini sever, kiminin tahammülü kalmamıştır aykırı sese Bir başkası gazeteyi namusu saymakta, elalem ne der kaygısıyla sütun bekçiliğine 
soyunmaktadır.
Risk almayan, ortalamacılıkta karar kılan, diğerlerine benzeyen bir gazeteden belki tatmin olmayacaktır ama hiç değilse uykusu kaçmayacak, huzur bulacaktır.
Şakası yok, hepsi haklı ve hepsi haksızdır. Gazete bütün bu beklentilerin tamamı ve ötesidir.
Peki bu işlerde bir sınır yok mudur?
Bilmiyorum bu sınırın nasıl belirleneceğini Gerçekten.
İki gündür, Seyit Rıza ve Topal Osman yüzünden okurla papazı bulduk.
Zaten ve sürekli küfredenler beni ilgilendirmiyor, onları dost filan da saymıyorum. soLun gerçek okurlarının tepkisinden söz ediyorum. soLda iki yazarın Seyit Rıza ve Topal Osmanla ilgili değerlendirmeleri, farklı hassasiyetleri olan okurlarımızın itirazıyla karşılaştı.
Ben bu durumda ne yapabilirim?
Son tahlilde, gazete yazarların görüşü gazeteyi bağlamazın ötesidir. Yazar tercihleri, gazetenin iç yapısı, işleyişi gazete yöneticilerinin sorumluluğundadır.
Yine de müdahale etmeme ilkesine sadık kalacağım. Büyük değer verdiğim soL katkıcılarının herhangi birine dönük linç girişimlerine prim verecek de değilim; değiliz. Bu özenin yazarlarımızca da paylaşılacağını ve soLun üzerine gereksiz gölgelerin düşmesine izin verilmeyeceğini biliyorum. Yapacağım, yapmam gereken, soL ailesinin iç iletişimini güçlendirmek, az önce vurguladığım dostluk hukukunun daha da gelişmesi için çaba harcamak.
Bir de şunu yapabilirim; Dersimde ya da başka diyarlarda geçmişte yaşanan vahşet ve trajedinin, aşiret reislerine, şeyhlere, şıhlara güzelleme yapıldığında ne yazık ki meşrulaştığını söyleyebilirim; birileri gericinin tekini aklıyorsa ben de Topal Osmanı sahiplenirim kızgınlığıyla Allahın cezası bir katili soL sayfalarına sıkıştırmanın pek de sağlıklı bir aydın tavrı olmadığını açıkça yazabilirim; antlarla arası zaten hiç hoş olmayan biri olarak Türkiyede bugün ant üzerinden devrimci bir politika geliştirilemeyeceğine, bu tür bir inatlaşmanın milliyetçi önyargıları canlı tutmaktan başka bir sonuç vermeyeceğine ilişkin fikrimi paylaşabilirim.
Gazete yöneticisi olarak değil, yazar Kemal Okuyan olarak!
Dediğim gibi, gazete yöneticisinin işi, gazetenin tercih ettiği yolda devam etmek ve yazar özgürlüğü ile yazar sorumluluğunu birbiriyle çelişir olmaktan çıkarmak. Okur da yardım ederse, ne güzel.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.