SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
Suriye’de ne, neden oluyor?           (gösterim sayısı: 410)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.433
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

37 kere teşekkür etti.
53 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 04.12.2024- 04:55


Suriye’de ne, neden oluyor? - İbrahim Varlı

Resim Ekleme

Suriye çok aktörlü, çok boyutlu bir çatışma sahası. ABD, Rusya, İran, Türkiye, İsrail, HTŞ, SMO, Hizbullah, SDG, YPG, Şii milisler, Arap aşiretler gibi onlarca küresel, bölgesel, yerel aktörün boy gösterdiği bu coğrafyada hesaplar, çıkarlar, oyunlar iç içe geçmiş halde.

Cihatçı çetelerin İdlib’den çıkıp Halep’e girmesiyle çatışmaların yeniden alevlenmesi, bir süredir çok parçaya ayrıştırılmış olan ülkede "sönümlenen" ateşi yeniden alevlendirdi. Suriye'nin ikinci büyük kenti Halep'in ve Kürt güçlerinin Fırat'ın batısında kontrol ettiği tek bölge olan Tel Rıfat'ın -Menbiç hariç- cihatçı çetelerin kontrolüne girmesi güç dağılımını ve hesapları alt üst ederken ortaya yeni bir harita çıkardı.

Yaşananlar sürpriz gibi görünse de, değil. Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ-Şam Kurtuluş Heyeti) uzun bir süredir Halep harekatına hazırlanıyordu. İsrail, Gazze ve Lübnan'ın ardından sıranın Suriye'ye geleceğinin mesajlarını veriyordu. Öyle de oldu.

Gazze ve Lübnan’daki yıkım senaryosunun üçüncü aşaması Suriye’de sergileniyor. Peki neden? Sorunun yanıtı Ortadoğu’nun bütününe dair hesaplarda saklı.

Halep’in cihatçı gruplar tarafından ele geçirilmesi, bölge halklarını tehdit eden emperyalist projenin yeni bir halkası. Bu saldırganlık 2010’ların başında devreye sokulan ABD menşeili Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) de bir devamı.

ORTADOĞU'NUN DİZAYNI VE BOP?
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), Ortadoğu’nun Amerikan emperyalizmi ve İsrail çıkarları doğrultusunda siyasal İslamcı taşeronlar kullanılarak yeniden dizayn edilme projesiydi. Geçen haftalarda bu sütunlarda değinmiştik, Ortadoğu’ya nizam vermeye yönelik BOP, üç evreye ayrılabilir:

Birinci evre; Arap Baharı

BOP’ta ilk aşama; 2010’ların başında Arap sokaklarındaki öfkenin çalınarak İhvan (Müslüman Kardeşler) üzerinden bölgenin dizayn edilme girişimiydi. Pek çok ülkede liderler devrilse de istenilen elde edilemedi, Libya, Yemen, Suriye iç savaşa sürüklendi.

İkinci evre; Abraham Anlaşmaları

Ortadoğu’yu Arap Baharı üzerinden dönüştürme senaryosu iflas edince ABD, Trump ile birlikte yeni bir aşamaya geçti. Amaç mevcut İslamcı/Arap rejimlerin çeşitli rüşvetler/çıkarlar karşılığında İsrail ile barıştırılmasıydı. Abraham anlaşmaları ile Arap rejimleri birer birer normalleşti. Her şey yolunda gidiyor gözükürken Filistin’in var olma hakkını yok sayan bu anlaşmalar da 7 Ekim 2023 itibarıyla sekteye uğradı.

Üçüncü evre; İsrail eliyle yıkım

İlk iki aşamanın başarısız olması üzerine üçüncü safha bizzat İsrail’in saldırganlığıyla birlikte devreye sokuldu. İsrail üzerinden Ortadoğu’ya nizam verme girişiminde Gazze ve Lübnan çökertildi. Hamas ve Hizbullah’ın direnci kırıldı. İsrail’in “yeni düzen” adını verdiği Lübnan’daki saldırganlık Netanyahu’nun, 27 Eylül’de iki farklı Ortadoğu haritasıyla birlikte çıktığı BM kürsüsünde sarfettiği “Yeni bir Ortadoğu” planının göstergesiydi.

GAZZE, LÜBNAN DERKEN ETAP ETAP ÇÖKERTME
Ortadoğu'nun emperyalist-siyonist planlar dahlinde yeniden şekillendirilmesi çalışmalarının startı 7 Ekim Hamas saldırıları vesile yapılarak verildi. Bir yılı aşkın süredir Hamas bahanesiyle Gazze'de etnik temizliğe girişen siyonist rejim, paralelinde Hizbullah'ı yok etme saikiyle Lübnan'ı yerle bir etti. Güneyden Gazze'den başlayan sonrasında Lübnan'da devreye sokulan plan adım adım kuzeye doğru genişletiliyor.

İsrail'in Lübnan ve Gazze saldırganlığı Suriye'de yeniden nükseden çatışmalar birbirini tamamlayan bir planın parçaları.

Ortadoğu’yu İsrail’in güvenliği/çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etme planlarının yeni bir evresi yaşanıyor. Rusya'nın askeri güçlerinin Ukrayna'ya odaklandığı, İsrail'in de Gazze’de Hamas’ı, Lübnan'da Hizbullah'ı savaşamaz hale getirdiği yeni denklemde Suriye parantezi de kapatılmak isteniyor.

ABD emperyalizmi ve İsrail, İran'ı Ortadoğu'dan ve Suriye'den söküp atmak istiyor. Bunun için yılalrdır İsrail savaş uçakları   Suriye'deki İran bağlantılı milisleri, Hizbullah'ın merkezlerini ve Suriye ordusuna ait hedefleri vuruyordu. Bu bir alan temizliğiydi.

Trump’ın, "Yeni bir Ortadoğu ufukta görünüyor" söylemi İran tehdidinden arındırılmış bir Ortadoğu arzusunun dışa vurumu.   Binyamin Netanyahu yönetiminin Lübnan operasyonuna verdiği "Yeni düzen" ismi de bu hayalin fiiliyata geçirilmiş hali. HTŞ liderliğindeki cihatçı çetelerin İsrail-Hizbullah anlaşmasının hemen ertesinde Suriye’de harekete geçirilmesi tabloyu tamamlıyor.

TEMEL HEDEF İRAN, KAPIŞMA SAHASI SURİYE
ABD ve İsrail’in temel planı, İran’ın direncinin kırıldığı bir Ortadoğu yaratmak. İsrail’in bölgede yayılmacı emellerini hayata geçirmek ve güvenliğini sağlamak için İran’ın denklemden düşürülmesi gerek. Bir ucu Suriye’den Lübnan ve Filistin’e uzanan, diğer ucu da Yemen’den Kızıldeniz’e ulaşan Şii Hilali’nin kırılarak İran’ın etki alanlarının parçalanması amaçlanıyor. Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasıyla aynı zamanda Ukrayna cephesinde açıkça savaşa tutuşulan Rusya’nın da Ortadoğu’daki etki sahasınının daraltılması hedefleniyor.

ESAD SİYASİ SÜRECE KATILMADI MI?
Washington ve Tel Aviv, Şam’ın İran ile arasına mesafe koyarak etki alanından çıkması için ültimatomlar veriyordu. Öyle ki İsrail Başbakanı Netanyahu, Lübnan aateşkesinin ardından Esad'ı tehdit ederek, "Ateşle oynuyor!'' diyerek tehditler savurdu.

ABD'den Halep saldırısı sonrası gelen ilk resmi açıklamadaki Suriye'deki durum değerlendirmesinde sarfedilen; “Esad siyasi sürece katılmadı, Rusya ve İran'a güvendi” sözleri de meselenin İran boyutuna işaret ediyor.

İngiliz ve Amerikan medyasına da yansıyan yorumlara göre, ABD-İsrail itifakı, Esad yönetimine İran ile arasına mesafe koymasını, Hizbullah ve Tahran bağlantılı grupları ülkede barındırmamasını istedi. Şayet Tahran ile araya mesafe konursa kendisine dokunulmayacağı tehditleri savuruldu.

Ancak Esad ve Şam yönetimi bu dayatmaları kabul etmedi. Şam'ın Tahran ile olan bağlantısı hem bi çırpıda koparılacak türden değildi, hem de Esad kendi ülkesini yıkıma sürükleyen ABD ve İsrail'in oyunlarının farkındaydı.

Şimdi her bir aktör kendi hesapları çerçevesinde Suriye’de alan tutmaya çalışıyor. Çatışmaların yeniden şiddetli bir biçimde alevlendiği Suriye’de bir haftasına girmek üzere olan çatışma dinamiklerinin muhasebesini yapacak olursak, göz çarpan başlıklara dair şunlar söylenebilir.

SURİYE ÇÖKERSE NE OLUR?
Birincisi İsrail’e olası bir yakın tehdit bertaraf edilmiş olur. Suriye Ortadoğu'da İran ile birlikte İsrail ile çatışma halinde olan iki ülkeden birisi. Ve Şii Hilali'nin veya başka bir isimlendirme ile "Şii Direniş hattı"nın en önemli halkası. Suriye 2011'den bu yana içerden çökertilip, direnci kırılsa da hala önmeli bir aktör ve İsrail'in yayılmacı, saldırgan politikalarına karşı bir set oluşturuyor.

İkincisi Suriye hala İsrail'e meydan okuyabilen Hamas, FHKC gibi pek çok Filistinli hareketin ve de Hizbullah'ın barındığı, çeşitli şekillerde faaliyet gösterdiği ülke. Hizbullah’ın İran ile lojistik bağlantısının kesilmesi İsrail'in temel hedeflerinden bir tanesi. Suriye'nin çökertilmesi, kolunun kanadının kırılması bu örgüt ve yapıları da derinden etkileyecektir.

Üçüncüsü İran’ın kolları kesilmiş olur. Suriye, İran'ın Ortadoğu'daki sağ kolu. Tahran, Suriye üzerinden İsrail'e kadar uzanabilmekte, Lübnan Hizbullahı'nı her anlamda besleyebilmekte. Suriye'yi çökertiğinizde İran ile Lübnan bağlantısını da tam göneğinden koparmış olacaksınız.

TÜRKİYE’NİN HESAPLARI
Cihatçı çetelerin Halep’e girmesi on yıldır devam eden Türkiye, Rusya ve İran’ın oluşturduğu Astana Süreci’nin de iflası demek. Garantör ülkeler Rusya ve Türkiye derin yara aldı.

Kürtlerin kazanabileceği olası bir kazanımı “kırmızıçizgi” ilan eden Türkiye krizi fırsata çevirmeye çalışıyor. ABD ve İsrail’in Kürtler üzerinden Kuzey Suriye’de fiili bir durum yaratma ihtimalinden endişe eden Ankara, ÖSO-SMO üzerinden alan tutmaya çalışıyor.

Bir yandan SMO üzerinden Kürt güçleri ile çatışılırken diğer taraftan da Şam’a “Bizimle anlaşmaktan başka yol yok” mesajı veriliyor. ABD’nin müttefik olarak desteklediği SDG’nin toprak ve güç kaybetmesi Ankara’nın öncelikleri arasında. Ankara krizi fırsata çevirmenin derdinde. Bir taraftan ÖSO bünyesindeki cihatçılar sahaya sürülürken diğer taraftan da İsrail ve ABD ile iş tutuluyor.

Saray rejiminin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, dün İranlı mevkidaşı ile görüşmesinde Suriye’de yaşananların dış müdahale ile açıklanamayacağını belirterek, meselenin siyonist-emperyalist boyutunu kamufle etmeye çalışıyordu. Yanındaki İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı ise “Suriye’yi istikrarsızlaşma projesi bize göre siyonist proje” derken bir gerçekliğe işaret ediyordu.

İKİNCİ BİR EMEVİ CAMİ HAYALİ TAM BİR YIKIM OLUR
Bölgesel, küresel, yerel güçlerin av sahasına dönüşen Suriye’deki hesaplaşmaların nereye evirileceği meçhul. Pek çok aktörün birbiriyle hesaplaştığı bu kanlı coğrafyada çatışmaların bütün bir bölgeyi ateşe atma ihtimali az değil. ABD’nin başını çektiği emperyalistlerin planları tüm Ortadoğu için büyük bir tehdit.

Bu emperyalist planların yarattığı fırsatlardan yararlanmaya çalışan AKP iktidarı da ülkeyi bir kez daha ateş çemberine atıyor. Yeni Osmanlıcıların Emevi Camii'nde namaz kılma hevesinin ülkeye faturası çok ağır oldu. Aradan geçen zaman diliminde ders alınmış değil, İkinci Emevi Cami seferinin ülkeye faturası tam anlamıyla yıkım olacaktır.

https://www.birgun.net/makale/suriyede-ne-neden-oluyor-580800




Bu ileti en son melnur tarafından 04.12.2024- 04:58 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.433
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

53 kere teşekkür edildi.
37 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 06.12.2024- 02:56


Face'e yazmıştım.

HTŞ Halep'ten sonra Hama'ya da girdi. Esad'ın açıklaması Hama'dan çekildikleri yönünde. Sıra Humus'la birlikte ŞAM'da mı? Rusya ve İran sanıyorum bu kadarına izin vermek istemeyecektir .

***

( Bir arkadaşın taktik bir çekilmenin söz konusu olabileceğini söylemesi üzerine verdiğim yanıt da buydu.)


İyi de sizi bu şekilde düşünmeye iten şey ne? Halep ve Hama hangi siyasi ve askeri çıkarlar nedeniyle HTŞ'ye terk edilsin?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.433
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

53 kere teşekkür edildi.
37 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 07.12.2024- 05:55


Suriye başta olmak üzere ''bölgede ne oluyor?'' sorusunun yanıtı ''BOP gerçekleşiyor'' denilebilir mi?'' Adım adım o noktaya gidiyor gibiyiz. Çok uzun zamandır dillendiriliyor, Ortadoğu'nun sınırları değişecek, değişiyor, deniliyordu. Önce Arap Baharıyla bölgedeki siyasal İslam tarafından denendi. Tutmadı, sonra işin içine İsrail sokuldu, ve onunla birlikte bölgede var olan güçler. Sanıyorum Suriye'ye bu perspektiften bakmakta yarar var. Sonu önceden planlamış bir senaryo gerçekleştiriliyor. Suriye belki üçe-dörde bölünecek   ve artık hiçbir şey eskisi gibi de olmayacak.

HTŞ bölgeye kalıcı olarak yerleşecek, ( Rus dışişleri Bakanı arkalarında ABD ve İngiltere olduğunu söylüyor), Irak'taki gibi ABD'ye bağımlı bir Kürt yapılanması resmiyet kazanacak, Türkiye'nin desteklediği ''Suriye Milli Güçleri'' bulundukları alanda, sınır boyunda bir tampon bölgede yerini alacak ve Rusya'nın kontrolünde bulunan iki deniz üssünü de içerecek bir şekilde Şam merkezli bir Nusayri devleti.

Sanki buraya doğru gidiliyor gibi. ( Yoksa gibisi fazla mı?) Irak bir şekilde halledilirken sıranın önce Suriye'ye geleceği belliydi. İç savaş bu nedenle çıkarılmıştı. Türkiye, Erdoğan hükümeti bu nedenle Emevi Camisinde öğlen namazı kılacaklarını söylüyorlardı, dahil oldu, Suriye Kürtleri bu nedenle silahlandırılıyordu. İşin sonuna gelindi. ABD emperyalizmi bölgeyi şekillendirmeye yandaş aktörlerle birlikte devam ediyor.

Hiç kuşkum yok, sıra İran'a da gelecek.
Bölge daha uzun zaman istikrarsızlık içinde kalmaya devam edecek, gibi görünüyor. ABD emperyalizmini durduracak bir güç oluşturulamadığı sürece ABD ''tamam'' deyinceye kadar bu süreç işleyip duracak...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.433
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

53 kere teşekkür edildi.
37 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 08.12.2024- 06:37


Son haberler Şam'ın da ''muhalifler'' tarafından kuşatıldığı, kuzeyden HTŞ'nin, güneyden (Kürt) Dürzi muhaliflerin Şam varoşlarına girdiği yönünde. Esad konusu tam belli değil. Ailesinin Rusya'da olduğu kendisinin Tahran ya da Şam'da olabileceği yönünde iddialar bulunuyor. ABD ve Rusya'nın Esad'sız bir Suriye konusunda anlaştığı yönünde iddialar olduğu gibi Rus yetkililerin Esad'a Suriye'yi muhaliflerle birlikte yönetmesi yönünde baskı uyguladığı yönünde de haberler var. Sanırım bir iki gün içinde ortalığı saran toz bulutu dağılacak ve Suriye konusu daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Ama bence artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Emperyalizm Suriye üzerinde planlarını gerçekleştirmek üzeredir ve   Suriye'de ABD'ye bağımlı devletçikler kurularak Esad'lı veya Esad'sız bir yeni Suriye ortaya çıkacaktır.

Bu süreç burada sonlanır mı; hiç sanmıyorum, eminim Suriye'den sonra sıra İran'a gelecektir. İran sonrası; Türkiye.... Kazan kaynamaya devam edecektir. Özetle emperyalizme karşı bölgede bir direnç ortaya çıkmadıktan ve emperyalizm bölgeyi bütünüyle kendi çıkarına uygun bir şekilde yapılandırmadan bu süreç sona ermez...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.433
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

53 kere teşekkür edildi.
37 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 09.12.2024- 05:50


Suriye'de Esad'ın devrilerek Baas rejiminin çökmesiyle HTŞ'nin Şam dahil pek çok önemli kenti ele geçirmesi Suriye'de   bir üst faza geçildiği ve gericiliğin burada bir büyük mevzi kazandığı anlamına gelmektedir.   ABD   Irak'tan sonra Suriye'de de kendi çıkarlarına uygun bir yapılanmayı hayata geçirmekte ve Büyük Ortadoğu Projesi adım adım sabırla gerçekleştirilmektedir. Suriye'yi zor zamanlar beklemektedir. Dün bir tv. kanalında Suriye'de 50'ye yakın dini ve etnik yapılar bulunduğundan söz edilmiştir. Baas bir şekilde bu farklıkları laik bir çerçeve içinde   bir arada tutabiliyordu. Şimdi HTŞ'nin belirleyiciliği altında böyle bir şemsiyenin ortadan kalkması var olan bu etnik ve dini yapılar arasında çatışmalı bir sürecin başlama olasılığını gündeme getireceği gibi uzun süreli bir bulanık iklimin Suriye'ye egemen olmasına da yol açacaktır.

Sonrası İran'dır. Hiç kuşkusuz Irak ve Suriye'yle bu süreç tamamlanma aşamasındadır ve ABD bölgede İsrail'i yalnızlıktan kurtaracak ve kendi çıkarlarına hizmet edecek bir yapılanma oluşturmayı sürdürecektir. Rusya'nın Ukrayna sorunu olması, İran'ın İsrail tarafından güçsüz kılınarak Suriye'yi   kolay lokma haline getirmesi İran'a yönelik operasyonun koşullarını da hazırlamaktadır. Ve dahası BOP'un   Irak, Suriye ve İran'la sınırlı olmadığı da bilinmektedir.

Ne yapılmalı sorusu gündeme getirilmeli ve tartışılmalıdır ve (bence) bu noktada   gerçekleşmesi pek de mümkün olmayan önerilerle zaman yitirilmemelidir. Bölge emperyalizmin çıkarlarına hizmet edecek bir şekilde yapılandırılmaya çalışılırken solun aklına gelen ilk öneri emperyalizme karşı bir cephe siyasetinin   yüksek sesle dillendirilmesi oluyor ve bu öneri de çoğu kez olduğu toplumda bir karşılık görmeden yitip gidiyor. Bence solun başka bir siyaseti, toplumda kabul görecek, gerçekleştirebileceğimiz, ve emperyalizmin bölgede sabırla ve adım adım ördüğü gerici kuşatmayı yine adım adım geriletebilecek bir siyaseti gündeme taşımak ve ülkede olabilirliğini sağlamak olmalıdır. Sonal (nihai) çözüm elbette birbirine bağımlı gericiliğin ve emperyalizmin bölgedeki etkinliğini kırmak olmalıdır ama bunu sadece emperyalizme karşı cephe siyasetiyle gündeme taşıyıp sonuç almak bence mümkün değildir. Tıpkı hedefi sosyalizm olan bir hareketin siyasetini sosyalizm propagandasıyla yapmak istemesinin yanlışlığı gibi bu konuda da benzer yanlışlığa kapılmamak gerekiyor diye düşünüyorum.

Türkiye'de 22 yıllık AKP iktidarı boyunca   gericiliğe karşı hassasiyeti yüksek bir toplumsal muhalefet de oluşmuşken bence gericiliğe karşıtlık bağlamında bir siyaset toplumda büyütülmeli ve iktidarı sandıkta yenilgiye uğratmayı amaçlayan bir seçim kampanyası yüksek sesle dillendirilmelidir. Kervan yolda düzülür misali başlangıç noktamızın bu olması gerektiğine inanıyorum. Sonrası sonrasına bırakılarak ve şimdiden tasarlanarak yola çıkmanın çok daha kolay sonuç alıcı bir özellik taşıdığına ve ayrıca ülkede gericiliğe karşı mücadelenin hem emperyalizme karşı mücadele ve hem de en katıksızından bir sınıf mücadelesi olduğuna inanmaktayım.

Bence uygulanabilir ve toplumda karşılık bulabilir başka bir yol da bulunmuyor.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.433
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

53 kere teşekkür edildi.
37 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.12.2024- 07:37


Şu ''cephe'' söylemini de her koşulda dile getirmemek gerektiği kanısındayım. Sonuçta bu kavramla kime seslenilmektedir ki? Sosyalistlerin bile bir araya gelemediği koşullarda bu konuda ses yükseltmeye çalışılmasının bir karşılığı olabilir mi? Gerçek şu; yanı başımızda emperyalizmin gizli-açık bir şekilde desteklediği gericilik Suriye'de büyük bir mevzi kazanmıştır. Bu durumun ülkeye demokrasi, özgürlük ve barış getireceği beklentisi bence bir büyük hayaldir. Esad Suriye'deki etnik ve dindar farklılıkları bir şekilde bir arada tutabiliyordu. El-Kaide merkezli siyasal gericiliğin egemenliğinde bunu gerçekleştirebilmesi mümkün değildir. Sorun sadece HTŞ de değildir. Türkiye'nin desteklediği ''Suriye Milli Ordusu'' ve PYD'nin de o topraklardaki beklentilerine dönük siyasi ve askeri faaliyetlerinin de Suriye'deki çatışmalı süreci içinden çıkılamaz bir hale getireceği açıktır.

Suriye'de böyle bir süreç yaşanırken Türkiye'de yapılması gerekenin bir cephe siyasetiyle emperyalist karşıtlığı bir araya getirmek ve örgütleme çabasından çok, toplumsal alanda bir karşılığı olan siyasal gericiliğe karşı   olan dağınık pozisyonlara güç vermek ve toparlama çabası göstermek olmalıdır, diye düşünüyorum. Sosyalistler bu süreçte süreci dışarıdan okumaya yönelik çabalarla sınırlı bir tavrı da terk etmelidir. Emperyalist çabalarla bölgenin siyasal gericiliğe teslim edildiği koşullarda çok daha sonuç alıcı ve çok daha somut siyasal etkinliklere ihtiyacımız var ki, somutun somutu iktidarda saray rejimi varken bölgede yükselen siyasal gericiliğe karşı koyamayacağımız gerçeğidir.

Özetle Suriye'de gerçekleşen gelişmelerin bir şekilde Türkiye'ye etki edebileceği gerçeğine doğrudan karşı çıkabilmenin yolunun öncelikle ülkemizdeki siyasal gericiliğe karşı safları sıklaştırmaktan geçtiği düşüncesindeyim. Türkiye Suriye'deki gelişmelere kayıtsız kalabilecek noktada değildir ama bunun yolu (sosyalistler için) ne cephe siyasetinden ve ne de sadece dışarıdan okuma-analiz yapmaya saplanmış bir siyasetsizlikten geçmektedir. Bölge sonu belirsiz bir karanlığa bürünürken bence yapılması gereken şey siyasal gericiliğe karşı bir aydınlanma sürecine odaklanmak olmalıdır.   Her şeye rağmen Cumhuriyet devrimleriyle harmanlanmış ülkemizde siyasal gericiliğe karşıt milyonlarca insanın varlığı da bu konuda umutsuz olmamızı gerektirmemektedir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.433
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

53 kere teşekkür edildi.
37 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 12.12.2024- 08:08


“Muhteşem devrim” kimi yıktı, kime yaradı? – Berkant Gültekin (BirGün)

Suriye’deki dış müdahaleyi görmeyip emperyalist hesaplara kulak tıkayanlar, gerçekleri fazlasıyla “uçuk” ve “komplocu” buluyor. Onlara göre her şey Suriye’nin iç dinamikleri, halkın memnuniyetsizliği ve Esad’ın kötü şöhretiyle ilgili. ABD ve dünyanın büyük devletlerinin gücünün, işgallerden, savaş politikalarından değil, demokrasi ve özgürlük anlayışlarından kaynaklandığını savunuyorlar. Herkesin de tarihsel olguları yok sayan bu teorilere inanmasını bekliyorlar. Neye inanalım? Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’yi drone saldırısıyla öldüren ABD’nin, 2018’den beri başına 10 milyon dolar ödül koyduğu HTŞ lideri Colani’yi Şam’a elini kolunu sallayarak gitmesine rağmen bulamadığına mı?

https://sendika.org/2024/12/muhtesem-devrim-kimi-yikti-kime-yaradi-berkant-gultekin-birgun-716270



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.433
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

53 kere teşekkür edildi.
37 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 13.12.2024- 05:36


Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor?

Resim Ekleme
Humus'ta ilerleyen cihatçılar | Fotoğraf: İzettin Kasım/AA

İhsan Çaralan

Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), 27 Kasım’da Halep’e saldırdı. 3 günde Halep’i ele geçirdi. Arkasından Hama ve Humus’a yöneldi. Ciddi bir direniş görmeden bu önemli kentleri de ele geçiren HTŞ, 8 Aralık’ta ise Şam’ı kontrolü altına aldı.

Bir zamanlar Dönemin Başbakanı Davutoğlu’nun üç gün içinde Şam’ı zapt edip namaz kılacaklarını söylediği Emevi Camii’nde HTŞ Lideri Colani “şükür namazı” kıldı! Şimdi HTŞ “Geçici hükümet” için çalışmalarını sürdürüyor.

Sadece HTŞ de değil Türkiye’nin eğitip donattığı eski adı ÖSO olan Suriye Milli Ordusu (SMO), Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) yönetimindeki Tel Rıfat’a saldırdı. Üç gün içinde Tel Rıfat’ta kontrolü sağlayan SMO, Menbiç’e yöneldi. Çok bir direnişle karşılaşmadan Menbiç’te de kontrolü sağladı. SDG güçleri Fırat’ın doğusuna çekildi.

COLANİ CNN’E ÇIKARILDI, ‘BALKON KONUŞMASI’ YAPTI!
HTŞ’nin Şam kapılarına dayandığı 6 Aralık günü HTŞ Lideri Colani, CNN’e çıkarılarak “balkon konuşması” yaptı! Batı ülkelerinde, tabi bizde de seçimi kazanan partinin liderinin yaptığı ve genel olarak herkese özgürlük refah, adalet, eşitlik… gibi tutmayacakları vaatleri sıraladıkları gibi Colani de onları taklit ederek kendisi ve HTŞ gibi selefi şeriatçı bir örgütten beklenmeyecek biçimde; “Hristiyan ve diğer azınlıklar güvende olacak. (…) Bu topraklarda yüzyıllardır bir arada yaşıyoruz, kimsenin diğerini yok etme hakkı yok…” diyerek batılı ülkelerin yöneticilerini ve kamuoyunun içini rahatlatmayı amaçladı!

Suriye’ye yönelik de “Suriye kurumsal bir yönetime layık, tek bir kişinin keyfi kararlar aldığı sisteme değil…” diyerek daha özgür bir Suriye vadetti! ABD, Almanya, İngiltere, Fransa ve öteki Batılı ülkeler, HTŞ’yi “terör örgütü” olarak ilan etmiş olduklarını umursamadan, HTŞ’nin kuracağı “Yeni Suriye yönetimiyle iş birliği yapacaklarını” açıkladılar.

Colani’nin yaptığı açıklama Batılı ülkelerin iktidarları tarafından coşkulu değilse de “ihtiyatlı iyimserliği” aşan bir yaklaşımla karşılandı. Örneğin Almanya Başbakanı Scholz ve Fransa Devlet Başkanı Macron, görüşmenin arkasından yaptıkları açıklamada “Almanya ve Fransa, insan haklarına, etnik ve dini azınlıkların korunmasına saygı göstermesi halinde, Şam’daki yeni yönetimle çalışmaya hazır olduklarını” duyurdu.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller ise önceki gün yaptığı günlük basın toplantısında, HTŞ ile ilişkileri olup olmadığı sorusuna “Suriye içinde veya dışında HTŞ ile görüştüklerini ve görüşmeye devam edeceklerini” söyledi.

Colani’nin “balkon konuşması”na İsrail pek inanmadı. Golan Tepelerindeki tampon bölgeyi işgal etti. Netanyahu bölgenin sonsuza kadar İsrail’in toprağı olacağını ilan etti. İsrail ordusu Suriye’nin güney batı sınırlarını aşarak Şam’a 20 kilometre yaklaşırken İsrail hava kuvvetleri de Suriye ordusunun silah ve mühimmat depoları, askeri altyapısı olduğunu öne sürdüğü 250’den fazla hedefi vurdu.

TÜRKİYE’NİN RESMİ TUTUMUNU BAKAN FİDAN DOHA’DAN DUYURDU
SMO’nun ilerleyişi başlanığında ise MHP Genel Başkanı Bahçeli, SMO’nun “Menbiç’e yürümesini” istedi. Hama’yı ele geçiren HTŞ’ye ise Cumhurbaşkanı Erdoğan “Şimdi sıra Şam’da” diyerek açıkça rota gösterdi.

8 Aralık günü Şam’ın düşmesinin hemen arkasından Katar’ın başkenti Doha’da yaptığı açıklamada Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Suriye devlet kurumları korunmalı ve muhalif güçler hemen birleşmeli” çağrısı yaptı, “Yeni yönetimle beraber çalışmak istiyoruz” dedi. “PKK/YPG konusunda ABD’li dostlarımızla temas halindeyiz” diyen Bakan Fidan “Herhangi bir PKK uzantısı, Suriye'de herhangi bir şekilde meşru bir taraf olarak değerlendirilemez. SGD ile görüşmeyeceğiz” diyerek HTŞ’nin ve diğer SMO’nun birlikte yönettikleri bir Suriye istediklerini açıkça ve resmi olarak ifade etti.

An itibarıyla Fidan resmi tutumlarını böyle açıklarken medya ve sosyal medyadaki yandaşlar sanki Suriye’yi Türkiye fethediyormuş gibi “Ver mehteri” havasında zafer türküleri eşliğinde yeni Osmanlıcı hayalleri yeniden öne çıkardılar. Şam’a, Halep’e “trafik il kodları” verdiler. Dahası sadece bugün değil yakın gelecek için de “Göçmen sorununun çözümü”nden “Suriye’nin inşası”na, göçmenlerin bir yandan Suriye’ye gönderilirken öte yandan da ucuz iş gücü olarak nasıl kullanılacağına, Suriye’nin yeni ve büyük yatırım imkanlarıyla Türkiye’nin nasıl büyük güç olacağına dair plan ve projeler öne sürdüler.

4’E BÖLÜNMÜŞ SURİYE BİR ARI KOVANI!
HTŞ Şam, İdlip, Halep, Hama, Humus gibi içinde büyük kentlerin bulunduğu bir bölgeyi kontrol ediyor ve muhtemelen bu bölgelerin üstünden Suriye’ye hakim olacak bir hükümet kurmak için çalışıyor. SMO ile uzlaşacak mı; hatta uzlaşmak isteyecek mi bu bile belli değil!

Tabii her biri içinde 10-12 ayrı grubun olduğu HTŞ ve SMO’nun, bunların zaman zaman birbiriyle de çatıştığı dikkate alındığında ve hele iktidar söz konusu olduğunda ne kadar uzlaşabileceklerinin önemli bir sorun olacağı görülüyor.

Ama şu anda Suriye haritası:

*Türkiye ve SMO’nun Fırat’ın batısında kontrol altında tuttuğu bölge,
*Rusya’nın kontrol altında tuttuğu deniz ve hava üslerinin de bulunduğu ve Nusayri Arapların yoğun olduğu *Lazkiye merkezli bir kıyı şeridi,
*HTŞ’nin kontrol ettiği Şam-İdlip arasında önemli kentlerin de içinde olduğu bölge,
*SDG’nin kontrol ettiği petrol, geniş tarım havzası ve öteki imkanlarıyla Fırat’ın doğusundaki bölge,
*Suriye topraklarının yüzde 40’nı kapsayan geniş bir bölge olmak üzere 4-5 bölgeden oluşuyor.

Bu bölgeler haritada görüldüğü kadar düz de değil. İrili ufaklı aşiret ve dini-mezhepsel gruplar, feodal çağlara uzanan gelenek ve görenekleriyle aktifler. İç savaş boyunca bu silahlanmış çatışma ve gerilim kültürleri canlandırılıp yüceltilmiştir de!

Kısacası bugün artık Suriye, 2 hafta öncesine göre daha çok çatışma ve gerilim yüklenmiş bir arı kovanıdır. Ve Suriye üstünden bölgede bir paylaşım mücadelesi veren emperyalist güçler ve bölge gericilikleri bu arı kovanına çomak sokarak yaratılacak kaosu fırsata dönüştürmek üzere mevzilenmektedir.

BARIŞ İÇİNDE BİR SURİYE İÇİN ÖN KOŞUL GERÇEK BİR BARIŞ MÜCADELESİ
ABD; Batılı emperyalistler ve İsrail kazandıklarını sağlamlaştırmak için girişimler yaparken Rusya ve İran da “Biz kaybettik artık Suriye’yi terk edelim” demeyecek, eskisi kadar kapsamlı olmasa da yeni girişimlerde bulunacaklardır.

Türkiye ise “Kürt fobisi” nedeniyle bölgede İran sınırından Akdeniz’e uzanan 30-40 kilometre derinliğinde “tampon bölge” amacına varmada ısrar edecek görünmektedir. Bu amaçla açık ve örtülü operasyonlar yapmayı iç-dış politikasında gündemde tutmaya devam edecektir. Bu tutumu Suriye üstünde ne kadar ve hangi araçlarla sürdüreceği ya da sürdüremeyeceğini ise Trump ve ABD ile varacağı uzlaşma belirleyecektir.

Rusya ve İran’la ilişkilerin eskisi gibi sürmeyeceği, tersine gerilimin ağır basacağı bir döneme girildiğini de söylemek gerekir.
(...)
https://www.evrensel.net/yazi/96050/son-iki-haftada-olusan-suriye-haritasi-neyi-gosteriyor



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.433
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

53 kere teşekkür edildi.
37 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 14.12.2024- 05:28


“Muhteşem devrim” kimi yıktı, kime yaradı?
Berkant Gültekin


Ne oldu da iç savaşın en sert zamanlarında iktidarda kalmayı başaran Esad, 10 günde denklemden çıkıverdi? Bu soruya sadece Suriye’nin iç dengelerine odaklanarak yanıt vermek olanaksız. 7 Ekim’de Hamas’ın saldırısı sonrasında İsrail’in coğrafya genelinde başlattığı topyekun savaş ve gerçekleştirdiği katliamlar, sadece bir nefret patlaması değildi. İsrail ve ABD, Ortadoğu’da İran, Suriye ve Lübnan Hizbullahı’nın baş aktörü olduğu Direniş Ekseni’ni dağıtmayı öncelikli politika haline getirmişti. İsrail, bu eksenin bileşenlerinden Gazze’nin altını üstüne getirerek Hamas’a büyük zararlar verdi, Lübnan Hizbullah’ını liderleri Nasrallah’ı dahi öldürerek takatsiz bıraktı, “baş düşman” olarak gördüğü İran’ı, desteklediği tüm milis güçleri de kapsayacak şekilde epeyce hırpaladı. Sonunda da sıra, Suriye’yi düşürmeye geldi.

İsrail’in hazırladığı bu koşullar, İdlib’de hazır kıta bekleyen cihatçı yapılara büyük bir fırsat sundu. AKP iktidarının da desteklediği bu örgütler, 27 Kasım’da harekete geçerek 10 günde Şam’a kadar ilerledi. Böylece Direniş Ekseni, telafisi kısa vadede mümkün görünmeyen çok büyük bir darbe aldı. İsrail ile ABD’nin planı, “terör örgütü” olarak kabul ettikleri HTŞ’nin tetikçiliğiyle harfiyen işledi. Başta iktidar kurmayları olmak üzere Türkiye İslamcılığının da büyük bir coşkuyla karşıladığı bu gelişme, Filistin davasının yörüngesini tam da İsrail’in istediği rotaya soktu. Şam’ın düşüşünün hemen akabinde İsrail, güneyden harekete geçti ve Golan Tepelerini aşarak yarım asır sonra ilk kez Suriye topraklarına girdi.

https://www.birgun.net/makale/muhtesem-devrim-kimi-yikti-kime-yaradi-582791



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Suriye’de Kürtlerin birlik anlaşması: Ne anlama geliyor? melnur 1 2422 25.06.2020- 09:29
Konu Klasör Neden okuyorlar, neden okuyoruz. melnur 2 896 18.08.2024- 08:16
Konu Klasör TKP'de ne oluyor? umut 58 47890 11.08.2015- 23:07
Konu Klasör AKP'de ne oluyor? melnur 1 3302 03.05.2019- 00:34
Konu Klasör DEM'de bir şeyler oluyor. melnur 2 264 23.01.2024- 09:27
Etiketler   Suriye’de,   neden,   oluyor
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS