Metin Feyzioğlu ve Deniz Baykalın krize çare açılımları, genel hatlarıyla paylaştıkları siyasi gelenekteki bir düsturla yakından ilişkili: Söz konusu gelenekte siyasetin sahnesi devlettir. Siyaset devlet katından sokağa inip kitlelere bulaşmamalıdır. Ya seçimler diye aklınıza gelirse, devlet katındaki bir sorumluluk da halkın önüne çıkacak adayları hazırlamak değil midir?
Ama bu insanlar Türkiyenin bir deliler evine döndüğünün farkına varmamış olamazlar. Her zaman devlet aklıyla övünmüş olan bu ülkede şu anda devlet görünürde iki, aslında çok daha fazla parçaya bölünmüş durumda. Devletin hali buysa, toplum aşağı yukarı baklava gibi dilimlenmiş demektir.
Farkında olmalılar ve yaptıkları AKPye el uzatmak anlamına gelmekle birlikte, bundan ibaret olamaz.
O kadar ki, bunlar ve diğerleri, geçen Hazirandan beri, yüklenseler hükümeti düşüreceklerini de biliyorlar. Ve o kadar ki, Kılıçdaroğlu, yıkılır da üstüme kalır korkusuyla siyaset kaçkını durumuna soktu kendini...
İşin özü: Hazırlıksız durumdalar.
Hazırlık ne ola?
Devlette birikime sahip olduğu belli Fethullahçıların destek vereceğinden emin olmalısın. Borsanın üçte ikisini tutan yabancı sermayeden güvence almalısın. Ortadoğuda yangına sokulmayacağımız konusunda NATOya güvenebilmelisin. Washingtonun icazetini görmelisin...
Şaka değil, ultra konformizm! Riskin rsinin devrimcilik anlamına geldiği bir ortamda yaşıyoruz.
Hazırlık tamam olmadığı için 30 Martta iflah olmayacak ölçüde yıpranacak bir Erdoğandan Cumhurbaşkanlığı seçiminde kurtulma planı yapıyorlar, anlaşılan.
Belki de, krize çare fotoğrafı vermeye bakanlar, kendilerini o karar anına hazırlıyorlardır! Yani gözlerini Çankaya yoluna dikmiş olabilirler...
Yukarıda Kılıçdaroğluna siyaset kaçkını dedim demesine, ama onun da bir stratejisi olduğunu kabul ediyorum. Bir zamanlar Batı için söylendiği gibi, AKPnin iyi yanlarını alıp kötü yanlarını reddetmek gibi bir şey.
Neo-liberal, NATOcu, muhafazakar... Bunlar lazım. Ama sofuluğun dibine vurup muhafazakarlığın cılkını çıkartmayacaksın!
Gülmeyin; Sarıgül-Yavaş formülü ne ki? Bu işte!
Ve bu bir iktidar stratejisi. Yukarıda örnekleri verilen odakların güveni böyle sağlanacak. Risksiz ve devrimcisiz.
Türbanda, Anayasada, Haziranda hep pas diyen MHP hâlâ sahaya çıkmadığına göre, artık geçmiş olsun. MHP, AKP tarafından gereksizleştirilmiş bir akım. Hükümet ortadayken, geçen yüzyıldan kalma faşisti kim ne yapsın? Çatapat işlerini de, örtülü yapılacaksa Fetocu neo-kontrgerilla, aleni olacaksa doğrudan polis yapıyor zaten.
Gelelim Kürt siyasetine. Efkan Alayı birkaç hafta önce yazmıştım. Kürt siyasetinin büyük politikadan anladığı celladına tebrik ziyareti midir?
Nasıl sağ kemalizm siyaseti devlet içi bir iş olarak görüyorsa, Kürt ulusal hareketi de siyaseti uzlaşma sanatına çevirmiş durumda. Ama devletçilerin devletin halini görmeleri gibi, Kürt siyasetçileri de uzlaşmanın imkansızlığını anlamışlardır.
Haydi Parisi cemaate yıktınız. Roboski için altı üstü iki adres var: Ya başbakanlık ya genelkurmay!
Geçtim barıştı, çözümdü falan; buradan uzlaşma çıkarmak için bayağı hokkabaz olmak lazım.
Ya da Kürt siyasetçileri de hazırlıksız. Yani zamana oynuyorlar. Hele 30 Mart geçsin...
Anlayacağınız; dört yanımız konformizm!
Bir de elinde gaz bidonu, diğerinde çakmakla koşturan Erdoğan var: Gelmeyin, yakarım memleketi. Delilik konformistlere karşı iyi silahmış doğrusu!
Ama korkunun ecele faydası yoktur ve deliler evinden çıkmak için ille de risk almak gerekir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.