Bünyamin Aygün'ün hikayesi: İslamcı militanların elinde tutsaklık
Milliyet gazetesi muhabiri Bünyamin Aygünle, Suriyede rehin geçirdiği 40 günü konuştuk. Aygün, soLa süreci daha önce anlatmadığı birçok detayıyla anlattı. Detaylar önem taşıyor, çünkü Aygünün kaçırılma hikayesinde ismi geçen Heysem Topalca ve başkaları üzerinde halen bir şüphe bulutu dolaşıyor.
Ali Örnek - Yiğit Günay
Haber yapmak amacıyla gittiği Suriyede kaçırılan ve 40 gün İslamcı militanların elinde rehin kalan gazeteci Bünyamin Aygün, yaşadığı günlerin tüm ayrıntılarını soLa anlattı.
Aygün, 26 Kasımda kaçırıldı. Can güvenliğinin sağlanması için, MİTin telkiniyle kaçırılma olayı uzun süre gizli tutuldu. Birkaç hafta sonra olay basına yansıdı ve o güne kadar karara uyan meslektaşları, Aygünün geri getirilmesi için bir kampanya örgütledi.
Aygün, özgürlüğüne kavuştuktan sonra yaşadıklarını çeşitli mecralarda anlattı. Ancak her seferinde hikayede bazı boşluklar oluşuyordu. Hikayenin tümünü dinlemek için buluştuğumuz Aygüne göre bunlar, röportajların kısaltılmasından kaynaklandı.
Halen alışmaya çalışıyor Bünyamin Aygün. Yaşadığı travma, kolay atlatılacak cinsten değil. Elleri gözleri bağlı, kendisine bildirilen casusluk nedeniyle infaz kararının uygulanmasını bekleyerek geçirilen günlerin ardından, şimdilerde psikiyatrist yardımıyla kendisini toparlamaya çalışıyor.
Travma etkisi sürüyor İki haftadır gidemedim ama 6 ay görüşeceğiz psikiyatristle. Bazı şeyleri unutuyorum, özellikle isimleri. Bazen gazetedeki arkadaşların ismini söyleyemiyorum, diğerlerine soruyorum.
En fazla aklına kazınan replik, Senin burada tavuk kadar değerin yok. Birlikte kaldığı bir başka tutsak söylemiş bunu. Adamlara iyi davran ki, ömrünü uzat diye tembihlemiş. İki gün sonra tembihleyenin ölüsü gelmiş.
Aygüne göre bu yalnızca tutsaklarla ilgili değil. Suriyede savaş bölgesinde herkes, insan yaşamının hiçbir önemi olmadığını kabullenmiş.
Basit bir haber için gitti Hikayenin başına dönelim. Türkiye sınırındaki Türkmenlerin açlıkla boğuştuğu, zor durumda olduğu ihbarı üzerine Aygün, sınırın hemen birkaç kilometre içine girip, birkaç köylüyle görüşüp geri gelecek ve haber yapacak. Sınırı geçmek için daha önceden tanıdığı, muhalif Halep Türkmenlerinin sözcüsü Ali Beşiri arıyor. Beşir, Aygüne Heysem var, onu ara, yardımcı olur deyip telefon numarası veriyor.
Bu aşamada Aygün, Heysem denilen adamın, kendi hayat hikayesinde bir dönüm noktası olacağının farkında değil. Üstelik, kim olduğunu da bilmiyor. Yalnızca bir isim var elinde, bir de telefon numarası.
Heysem, Aygünü kardeşi Ömere yönlendiriyor. Ömer gel, ben yardımcı olurum diyor.
Aslında hayat, onu bekleyen tehlikeye dair Aygüne bazı ipuçları sunmuş. Yayladağında Ömerle buluşmadan önce bir arkadaşımla konuştum. Kimle gideceksin dedi, ben Ömer, Heysem falan deyince hafifçe güldü. Aslında benim o noktada şüphelenmem lazımdı. Bana Çok fazla içeri girme dedi, konuyu kapattı.
Aygün, Ömerle buluştu ve sınırı geçtiler. Sonra Ömer beni birisine verdi, Ben dönüyorum dedi. Ben adamın sürekli benim yanımda olacağını düşünüyorum. Nereye gidiyorsun dedim, İşim var dedi. O noktada benim de geri dönmem lazımdı. Savaş bölgesinde tetikte olmadığın, kendini güvende hissettiğin her an tehlikedesin.
Ömer, Aygünü verdiği kişiye, onu Tarık isminde bir gazetecinin yanına götürmesini söyledi. Tarıkın evi, bir orman köyünde bir villa. 15 kilometre içeri girdik. Ben 3-5 kilometre girip çıkacaktım. Yolda bir El Kaide karargahını da geçince iyi tedirgin oldum. Korktum yani, çünkü biliyorum, bu adamların adam kaçırdığını, gazetecileri istemediğini, öldürdüğünü biliyorum.
Kim bu Heysem? Aygünün tedirginliğini gören Tarık, villayı koruyan silahlı adamları göstererek Korkma dedi. Aygün sınıra yürüyerek dönebileceği bir mesafede olmadığı için, bu kişileri dinlemek durumundaydı.
Akşam Heysem, Tarıkı aradı. Geldi mi diye sordu. Sonra bana, Benimle röportaj yapacak mısın diye sordu. Bir saniye dedim, Tarıka Kim ki bu Heysem diye sordum. Heysem Topalca, tanımıyor musun deyince durumu anladım.
Bünyamin Aygün, Reyhanlı patlamasında sanıkların Bizi bu adam azmettirdi dediği, Konyadan sınıra silah taşıyan tırları organize eden, El Kaide bağlantılı ve MİT bağlantısı olduğundan şüphelenilen Topalcanın ismini duyunca, hemen Milliyetteki haber müdürünü aradı. Röportaj yapmak için onay gelince, Oraya geleceğim diyen Topalcayı beklemeye başladı.
Ben olsam kaçardım Görüşme ayarlandı, Tarık ve yanında 2 silahlı adamı, Aygünü arabayla İdlipe bağlı Salkin kasabasına götürdü. Heysem geldi. Aygün, Heysemin arabasına geçti. Heysem diğerlerine döndü, Siz burada bekleyin, biz yemek alıp gelelim. Diğerleri kasabanın dışında, yolda bekliyor. Biz gittik, tavuk aldık, kasabanın dışına yola çıktığımızda bir araba önden, bir araba arkadan bizi sıkıştırdı. Silahlı adamlar indi.
Aygün, Heysem Topalcanın tepkisini özellikle vurguluyor. Ben olsam kaçarım, altımızdaki araç dört çeker cip, tarladan basıp gidebilirdik, ama Heysem sakince durdu, teslim oldu.
Gözlerini bağladılar, kelepçelediler. 20 dakika araçla bir başka yere götürdüler. Muhtemelen Türkiye sınırına doğru ilerledik, çünkü bombardıman sesleri uzaklaşıyordu diyor Aygün. Yani Türkiye sınırından en fazla 15 kilometre kadar içeride bir yerde hapsedildiler. Aygünün buna dair bir verisi daha var. Kendilerini yakalayan militanlar arasında Türkiyeli Türkler de var. Bunlardan biri, Aygüne Biz buradan her gün Türkiyenin köylerini bombalarız, Türkiye karışır demiş. Hatırlanacağı üzere savaşın ilk dönemlerinde TSK, bu bombaları bahane ederek Suriye ordusu mevkilerine saldırıyordu.
Aygün burada birkaç gün sorgulandı. Heysem Topalca da yanındaydı, çevirmenlik yapıyordu. Heyseme Seni niye sorgulamıyorlar dedim, Ben bir şey yapamdım ki, niye sorgulasınlar beni. Ben onlara Özgür Suriye Ordusunun komutanı olduğumu, ordum olduğunu söylüyorum, isim veriyorum. Bırakırlar beni dedi. 17 gün beraber kaldık. Bir gün Heysem geldi, Tamam bizi kesin yarın öbür güne bırakırlar dedi. İkimizi de bırakacaklarını söylüyor. Ama o andan itibaren benimle konuşmamaya başladı.
Elleri arkadan bağlı o günlerin acısı hala Aygünün vücudunda. Omzuma film çektirmem lazım diyor.
Ve infaz kararı alındı... 17 günün sonunda oradan Aygün oradan ayrıldı. Eşyalarınla gel dediler. Yolda birkaç soru sordular, anladım ki niyetleri kötü, beni öldürmeye götürüyorlar. Sonra başka kişilerin yanına götürdüler. Aralarında Türkler de vardı. Orada 9 gün Türklerin yanında kaldım. Türkiyeden giden örgüt elemanları bunlar.
Aygün burada çok sıkıntı yaşamış. Birkaç saatliğine gittiği için, yanında Türkiye kimliğinden pasaportuna, telefonundan kameralarına her şeyi var. Türkler, tüm bunlardaki bilgileri araştırmış. Milliyette çalışıyor olmam sıkıntı çıkardı. Hatta, her şeyi o kadar inceliyorlar ki, Facebookumda kız arkadaşlarımın olması dahi sıkıntı yarattı.
En büyük şüpheleri, Aygünün Mossad ajanı olması. Gerekçeleri trajikomik. Adım Bünyamin ya, Binyamin Netanyahu falan, oradan bağlantı kuruyorlar. Pasaportta adımın Mahmut olmamasına rağmen, orada M. yazmasına rağmen niye adımın Mahmut olduğunu söylediğimi soruyorlar. Artık o M.nin de herhalde Moşe falan olduğunu düşünüyorlar.
Militanlar, Bünyamin Aygünün durumunu kadıya ilettiler. Dördüncü günde karar geldi. Gecenin bir yarısında karar verildi. Çok korkunç bir geceydi. İnfaz kararı yarın uygulanacak. Ertesi gün bunlara baskın emri geliyor. Beni infaz etmeden gidiyorlar, baskın timiydi bu.
Baskın timi ne yapıyor, onu da söyleyeyim. Şebbiha veya Özgür Suriye Ordusu fark etmiyor. Bir yerde silah ya da bir şey tespit ederlerse, gidiyor baskınla onu alıyorlar. Ya da birinin casus olduğunu düşünüyorlarsa ya da biri rehin alınacaksa onlar alıyorlar. Ondan sonra ertesi gün de infazı yapmadılar. Bir tanesi geldi, Ağabey dedi, Dua eden çok var dedi senin için. Biz geliyoruz senin infaza, ya baskın emri çıkıyor ya da bir merhamet geliyor, vaz geçiyoruz. Annemin dua ettiğini düşünüyorlarmış. Ben de Annemdir dedim. Artık yani öyle düşünüyorlarsa öyledir, işime gelir diyorum.
10 metrekarelik ufak bir yerde kalıyor bu sırada Aygün. Çok soğuk. Dışarı çıkıyorsun, abdeste ya da tuvalete, başını bile kaldırttırmıyorlar. Kafanı sürekli eğik tutarak götürüyorlar. Bazıları çok iyi, kibar davranıyor. Ama asıl hakkımda infaz kararı çıktıktan sonra iyi davrandılar. Ondan sonra böyle devam etti.
Tam bu günler, Türkiyede Bünyamin Aygünün kaçırıldığının da İslamcı militanların elinde olduğunun basında haber yapılmasına denk düşüyor.
O günlerde biz de dahil çok sayıda gazeteci arkadaş, Aygünün durumunu duyurup duyurmamayı tartışıyorduk. Haberin duyulmasının ardından ne yapmamız gerektiğini konuşmaya başladı. Önce hızla birkaç eylem yapıldı, ardından daha büyük bir eylemin örgütlenmesi için kollar sıvandı. Kimi köşe yazarları, konuyu köşelerine taşıdı.
Aygün, Sonra Türkiyede haberler falan çıkınca bana bakış açıları daha değişti. Bana Sen önemli biri çıktın. Türkiyede senin için yürüyüşler düzenleniyor, seni daha önemli bir yere alıyoruz. Ama lütfen yolda giderken, gözünü açık götüreceğiz, kaş göz işareti sakın yapma dediler. Aynayı ayarladı bir tanesi var önde o sürekli beni gözetliyor.
YARIN
Heysem Topalcanın bu işteki rolü ne?
Tarık isimli gazetecinin Heysemle ilişkisi
Tarık, Anadolu Ajansına mı çalışıyor?
Gazetecilerin eylem yapma kararı doğru muydu?
Suriyede 40 gün İslamcı militanların elinde rehin kalan gazeteci Bünyamin Aygünle röportajımızın ikinci kısmında, hikayenin iki kritik ismi olan Heysem Topalca ve Tarık Şyuhi üzerinde durduk. Aygünün Suriyenin Yeşili dediği Topalca'nın ve Şyuhinin, kaçırılma olayındaki rolleri de karanlık.
Ali Örnek Yiğit Günay
Milliyet foto muhabiri Bünyamin Aygün, aradan geçen 3 haftanın ardından, kendisini rehin alan El Kaideci militanların gözünde yalnız İsrail ajanı olduğundan şüphelenilen ve öldürülmesi gereken bir kişi değil, Türkiye medyasında ardı ardına çıkan haberlere bakılırsa, önemli bir maldı.
Mal diyoruz, zira bölgedeki örgütler, kaçırdıkları kişileri para için, silah için, kendi adamlarıyla takas için, birçok farklı şey için kullanmak üzere tutabiliyor.
Yeni zindana doğru Aygün değerlenince, militanlar onu daha korunaklı bir yere aktarmaya karar verdi. Daha önce tutulduğu yer, Türkiye sınırına 15 kilometre civarında bir mesafedeydi. Aygün, Gece götürdüler, tabii yerleri tam olarak çıkaramıyorum, ama sınıra paralel olarak yaklaşık 100 kilometre mesafe gittik, onu çıkarabiliyorum.
Yeni zindanında, karşılıklı odalarda 3 Suriyeli daha var. Artık sorgu yok. Kimse Aygüne gelip İsmin Bünyamin, kesin Mossad ajanısın demiyor. Sorgunun kesilmesi, infaz kararının ağırlığını daha da artırıyor. Bitti artık dedirtiyor.
İç çatışmalar Fakat infaz kararının yerine getirilmesi halen erteleniyor. Ben oraya aktarıldıktan yaklaşık 4-5 gün sonra kasabada çatışmalar başladı. Tabii biz o sırada bilmiyoruz ki Özgür Suriye Ordusu ile El Kaide unsurları arasında Suriyenin kuzeyinde ciddi çatışmalar var.
Suriyenin kuzeyindeki çeteler, uzun zamandır birbirlerini boğazlamakla meşgul. Son olarak PYDnin kontrolündeki Kürt yerleşimlerine yönelik saldırılarda ortaklaştılar. Fakat son haftaları, en fazla birbirlerine karşı savaşmakla geçirdiler.
Bu gruplar arasındaki ideolojik veya siyasi ayrımlar son derece silik. El Kaide denildiğinde akla en fazla Irak Şam İslam Devleti gelse de, örneğin Türkiyede AKP hükümetinin kendisinden sayarak destek verdiği İslami Cephenin içinde de El Nusra gibi El Kaideyle bağlantılı unsurlar yer alıyor. Gruplar arası ayrımlarda güç dengeleri, yağmalar, grup çıkarları, gündelik hesaplar daha ön planda.
Bünyamin Aygün, çatışma sesleri içinde infaz edilmeyi beklerken, birden odasına 15 kişinin dalmasıyla birlikte sarsıldı. Daldılar içeri. Ben kendi kendime Tamam, bunlar infaz ekibi, buraya kadarmış dedim. Meğer bizi kurtarmaya gelmişler. Hâlâ inanamıyordum. Ardından Heysem geldi.
Kafa karıştırıcı nokta Burası, Aygünün hikayesinde en kafa karıştırıcı nokta. Reyhanlı saldırısının azmettiricisi olduğu, MİTin adamı olduğu, Konyadan Suriyedeki çetelere silah taşıtan tırların sahibi olduğu söylenen Heysem Topalca, birkaç gün önce birlikte rehin olduğu Aygünü birkaç gün sonra kurtarmaya geliyor.
Topalcanın çok karanlık bir figür olduğu ortada. Bünyamin Aygün, daha sınırı geçmeden önceden itibaren Topalcanın hareketlerinden şüphelenmiş. Yanında bir araçta silahlı korumaları olmasına rağmen onları geride bırakıp Aygünle birlikte hareket etmesi, bu sırada korumaları uzaktayken birden etraflarının sarıldığını gördüğünde kaçmak için hiçbir girişimde bulunmadan sakince teslim olması, yakalandığı andan itibaren salıverileceğinden emin olması, bu şüpheyi daha da kuvvetlendiriyor. Ve, verdiği saygın isimlerle El Kaidecileri ikna edip serbest kalan Topalca, birkaç gün sonra Aygünün kurtarıcısı olarak ortaya çıkıyor.
Operasyonda İHHnın da rolü olduğu görülüyor. Aygünün odasına dalan silahlı grup, fotoğrafını çekip İHHya yollamış. İHH Tamam, bu o deyince onlar da tamam dedi ve beni alıp gittiler. Pazartesi veya salı günü MİT gelip seni alacak dediler. Bu sırada günlerden pazar. Niye bugün değil dedim, 'Öyle' dediler.
Aygün bu noktada sinirleri tamamen yıpranmış halde. Aklında yalnızca Türkiye topraklarına daha yakın olmak var. Siz götürmeyecekseniz ben yürüyerek gideyim, sınırdaki tel örgünün altında kıvrılıp yatayım, bekleyeyim dedim. Yine kabul etmediler. 40 gün çektim, 40 yıl gibi geliyor. An hesabı yapıyorsun. Gece birkaç saat uyuyorsun, zaman aksa bile o koşullarda dayanılacak gibi değil.
Sonunda Aygün Türkiyeye getirildi. Şimdi yeniden normal hayatına dönmeye çalışıyor.
Topalcanın "kankası" Tarık AAya mı çalışıyor? Bünyamin Aygünün kaçırılma hikayesinde iki kritik isim var. Bunlardan ilki, Heysem Topalca.
Topalcanın karanlık faaliyetleri ve bağlantıları her neyse, bunların El Kaide nezdinde büyük saygı uyandırdığı kesin. Topalca, Bünyamin Aygünle birlikte rehinden serbest bırakıldığında gördüğü muamele bunu kanıtlıyor. Heysem bunlara hatırı sayılır isimler verdi. Zaten verdiği isimlerin de bazıları oradaydı. Cebinden çıkan para, 2800 Türk lirası, 37 bin Suriye dinarı kadardı galiba, o parayı bile teslim ettiler eline. Rehin alındığını silahını, kalaşnikofunu almışlardı. O tüfeği bulamadılar. Oradaki militanlardan biri kendi kalaşnikofunu verdi Heyseme.
Heysem Topalca, hakkındaki ağır suçlamalara rağmen sürekli Türkiyeye girip çıkıyor. İfadesi dahi alınmış değil. Dün duruşması görülen Reyhanlı patlaması davasında da sanıklar Araçları kiralamamızı Heysem söyledi demelerine rağmen ne sanık, ne tanık sıfatıyla ifadeye çağrıldı. Topalcanın Aygünü sınırdan geçiren kardeşi Ömer, Heysemin eşi ve ailesi, tümü Yayladağında yaşıyor.
Bünyamin Aygün de Heysem Topalcanın gerçekte kim olduğu konusunda net değil. Ama benzetmesi manidar: Çok karanlık. Adam Suriyenin Yeşili yahu.
İkinci kritik isimse, şimdiye dek Aygünün hikayesinde hiç üzerinde durulmayan bir kişi: Heysem Topalcanın kardeşi Ömerin, Aygünü villasına yerleştirdiği Tarık Şyuhi. Çok sayıda silahlı adam tarafından korunan bir villada, internet bağlantısıyla gazetecilik yapıyor. Aygün, Tarık ismini kullanan kişinin Anadolu Ajansına çalıştığını söylüyor. Tarık, Aygüne böyle söylemiş.
Anadolu Ajansının İstanbulda bulunan Arapça servisi çalışanlarına Tarıkı sorduk. AA çalışanları, ajansın kadrolu çalışanı olmadığını, freelance, yani parça başı çalışan çeşitli kişiler olmasına rağmen Tarık Şyuhi ismini hiç duymadıklarını belirtti. Fakat Tarıkın haberlerde başka isim kullanıyor olması da olası. 5 Temmuz 2013 tarihinde AAnın Arapça olarak Banyastan geçtiği bir haberde, Tarık Şyuhiden AA muhabirinin aldığı bilgiler aktarılıyor.
Aygün, bizimle Tarıkın Facebook sayfasını paylaştı. Sayfada Tarıkın çok sayıda militanın yanı sıra, Heysem Topalcayla birlikte çektirdiği fotoğraflar da bulunuyor.
Hikayeyi daha ilginç kılan bir başka bilgi daha var. Aygünün aktardığına göre, Tarık isimli gazeteci de 23 Aralıkta IŞİD militanları tarafından kaçırılmış. Aygün, Tarıkın kaçırılmasını, kendisinin sorgusunda isminin sık sık geçmesine bağlıyor. Aygün, O gün bu gündür haber alınamıyor Tarıktan diyor.
[size=2]Gazeteci kaçırıldığında ne yapmak gerekir? Bünyamin Aygün kaçırıldıktan kısa süre sonra birçok meslektaşın durumdan haberi vardı. MİTin telkiniyle aile durumu saklamaya karar verdi, böylece pazarlıkta Aygün önemsiz gösterilecek, kurtarılması kolaylaşacaktı. soL dahil birçok medya kuruluşu karara saygı gösterdi.
Fakat birkaç hafta sonra olay basına sızdı. Bunun üzerine bir grup gazeteci, Aygün için ne yapılması gerektiğini tartıştı. Konunun çok zorlu olduğu açıktı. Sonunda eylem kararı alındı ve Aygünün kurtarıldığı gün, pazar günü İstiklal Caddesinde yürüyüş yapıldı.
Benzeri durumlarda ne yapılması gerektiği konusunda Aygünün görüşünü de sorduk. Kaçırılma olayından 3-4 gün sonra, tek bir haber yapmak gerek diyor. Çünkü Aygün hakkında internette hiçbir haber olmaması, militanların, Aygünün ajan olduğu konusundaki fikrini pekiştirmiş. Aygün,
Haberi bırak, hakkında kayıp ilanı bile yok, nasıl gazetecisin sen diye sordular diyor. Sonra bir süre duracaksın. Pazarlıklar yürüyecek. Ona göre izleyeceksin.
Aygün, her yerde büyük yürüyüşler yapıldığında, El Kaidenin Bu adam çok önemli kararına varıp, Suriye dışına, örneğin Iraka kaçırma ve uzun süre sürekli kullanma ihtimali olduğunu belirtiyor. Fakat Pazar günü yapılan yürüyüş konusunda çok memnun. Konunun kamuoyunda büyütülmesi ve ardından yapılan operasyonun zamanlamasının yerinde olduğunu düşünüyor.
Ne olursa olsun, bu konuda bir formül bulmak imkansız. Daha önemlisi, hem devletin hem de medya kuruluşlarının, çalışanların güvenliğini sağlamak için gerekli tüm önlemleri alması
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.