Tek tesellimiz şu: Zalim Şahısın (ZŞ) işi hiç kolay değil. İktidar bloku çatladı. Ya yeni bir blok oluşacak. Ya çatlaklara sıva vurulacak.
Son seçim sonuçlarıyla birlikte ZŞnin başında olmadığı AKP seçeneği epey gerilere gitti. Bu durumda sistem açısından AKPye seçenek ABD ve MHP mi?
Malum ABD bu memleket için bir dış ilişki değil, içsel bir olgu. Ve ZŞ, ABDye bile ihanet ediyor. Ama ABDye ihanet edince antiemperyalist, ulusalcı, hatta milliyetçi filan olmuyor. ABDnin gözünde hain oluyor sadece. Sadakate ihanet!
Her şey bir yana aralarında duygusal bir ilişki var ABD höt dediği zaman Zalim Rejiminin para musluğu kesilir.
CHP yine kendi derdine yanıyor. BDP ise ayrıca ele alınması gereken bir yerde elbette, oyları düştü, gücü arttı. Ama asıl yükselen parti MHP. Bu durumda AKPden kurtulmak için TSKdan medet umanlar şimdi MHPden medet mi umuyor? Mansur Yavaş vakası bu tercihi daha kolaylaştırıyor.
***
Memleket şu haliyle kapkaranlık. Bundan 6 yıl önce, 2008 Aralık ayında da aynı lafı etmişim:
Memleket kapkaranlık. Bir yanda ekonomik krizin böğrümüze girmekte olan sonuçları; diğer yanda siyaseten çözümsüzlüğüyle ufukları karartan Ortadoğu ve Kürt sorunu bulutları... Diyorlar ki asıl operasyon, ameliyat yerel seçimlerden sonra... Kısacası, bizleri bu kez çok ciddi bir ameliyat için sedyeye yatırmış durumdalar. Şu medeni âlemde her ameliyat için elbette anestezi lazım. Anestezi nedir? Anestezi, bedenin tümünün ya da belli bir bölümünün ağrıya duyarsız hale gelmesini sağlayan işlem, narkoz kullanılarak yapılıyor. (Burada, diyelim ki, beden toplumdur.) Bir de anestezik farkındalık diye bir şey var. (Bu da, diyelim ki, devrimcilere, sosyalistlere ait bir özellik olsun.) Uzmanlar diyor ki, böyle bir durumda ameliyat edilen, gerçekten de her şeyi duyar, anlar; ama genellikle acı hissetmezmiş. Ancak bazı istisnai hastalarda acı da varmış! Yapılan çalışmalarda ameliyatlarda anestezik farkındalık sıklığı yüzde 0.2 0.7 arasındaymış. Bu sayısal veri bana seçimlerdeki oy oranlarımızı hatırlattı! Ve anestezik farkındalık, yani bedenin, toplumun uyuşturulmuş olmasına rağmen beyindeki bilinç açıklığı ve bazı istisnai hastaların acıyı hissetmesi de kendimizi... Türkiye toplumu uyuşturulmuştur [ve üstelik şimdi önemli bir kesimi de ahlaksızlaştırılmıştır], tepkisizleştirilmiştir, anestezi altındadır. Sadece anestezik farkındalık özelliğine sahip olanlar, olup biteni çaresizce ve acı çekerek izlemektedir... Her şeyin farkındayız, canımız çok acıyor.
Şimdi de canımız çok acıyor, yine 6 yıl önce yine Aralık ayında, yine canımız çok acıyorken acı bir hakikati de hatırlatmaktan geri durmamışım:
Solculuk bu memlekette cılız, söz sahibi olmak için kendi gücü yetmiyor, kendi gücüne güvenmiyor, bir başka güce dayanmak istiyor dedikten sonra, sormuşum:
Değirmen ezmezse öğütmezse buğday nasıl un olsun? Su yoğurmazsa un nasıl hamur olsun? Fırında ateş yakmazsa pişirmezse hamur nasıl ekmek olsun? Ezilmesini öğütülmesini yoğrulmasını yanmasını pişmesini bileceksin; katlanacaksın bunlara...
Emekten yana olmak, ekmekten yana olmaksa Emek ve ekmek kardeşliğini savunuyorsan, bunları göze alacaksın. Almayacaksan, o zaman, ekmek olmaktan vazgeçeceksin. O zaman da, kardeşim, ekmek denli olmasa da başka yararlı bir şey olacaksın.
Ne gibi? Efendim, sözgelimi, serada yetiştirilen turfanda hıyar olacaksın! Nazlı nazlı büyütecekler, fideni tatlı tatlı belleyecekler, dibine su verip filizlerini kıpır kıpır elleyecekler, tozunu toprağını yelleyecekler, hasılı, el üstünde tutacaklar ve de ekmekten pahalı satacaklar. Kıymetin bilinecek... Fakat, eloğlu yine hart diye ısırmayacak mı sonunda? Isıracak. Demek ki, kurtuluş yok, yalnızca hıyarlığın yanında kâr kalacak! Çünkü hemen her nesnenin bir kullanılır, tüketilir, yok edilir özelliği var.
İnsanın da var. Ama insanın, bir de insanlığı var. İnsan, işte bu insanlığının tutsağı. Ve bu yüzden mutlak özgürlük yok onun için. Hıyardaki hıyarsal mutluluk da yok. Ekmekteki, harcanan emekten gelen sabır var ama. Bir de başkaları için doyurucu olmanın verdiği huzur...
Ama sabır, elbette tevekkül değil. Devrimcilikte kararlıysan zamana uymayacaksın, zamanı değiştireceksin! Gerçi onlar hep Zaman sana uymaz sen zamana uy demişlerdir Ama sen kendin olmaktan vazgeçmeyeceksin; asıl olanın zamanı kendine uydurmak olduğunu bileceksin.
2014 için de değişmeyen sonuç: Devrimcilik, devrimci olmaktan vazgeçmemektir! Devrimcilik zamanı kendine uydurmaktır, öyleyse her zaman ve asıl şimdi: hıyarlık değil devrimcilik zamanıdır!
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.