Beyzbol sopasının gölgesinde model ortaklık - K. Toprak
Erdoğan ve temsil ettiği gerici odak için rüyalar dönemi çoktan geride kalmış durumdadır. Haziran Direnişi ile duyduğu korkuya artık, kendi elleri ile besleyip büyüttüğü bir çelişkiler yumağı eklenmiş durumdadır.
Bundan yaklaşık bir buçuk sene öncesiydi. Erdoğanın Goebbelsleri her şeyin güllük gülistanlık olduğu, Erdoğanın Ortadoğu için vazgeçilmez lider olduğu masalları ile kitleleri uyutmaya çalışırken, Erdoğan-Obama ikilisinin yaptığı bir telefon görüşmesinin ardından Beyaz Sarayın resmi sitesinden yayınladığı bir fotoğraf Türkiye-Amerika ilişkilerinin gerçek niteliğinin on yıllardır değişmeden devam ettiğinin basit bir kanıtı olmuştu. Ne var ki, o fotoğrafta sallanan beyzbol sopası, sadece Erdoğanın Ortadoğunun güçlü lideri olma hayallerinin değil, aynı zamanda ABD emperyalizminin Ortadoğu politikalarının da iflas ettiğini simgeliyordu.
Geçtiğimiz hafta Gallerde gerçekleşen NATO üyesi ülkelerin Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi ve bu zirvede gerçekleşen Obama-Erdoğan buluşması da ABD emperyalizmi ve stratejik uşağı Türkiye adına iflas eden Ortadoğu politikasının yeni bir resmidir.
Bilindiği gibi bu politika esas olarak, Amerikan emperyalizminin çıkarlarını savunmak temel hedefini içerecek biçimde ABD-İsrail-Türkiye şer ittifakı üzerinden cisimleşmekteydi. Özellikle 11 Eylül sonrasında bu ittifak içerisinde Türkiyeye biçilen misyon özellikle önem kazanmış, bugüne kadar emperyalizm adına büyük bir iştahla yerine getirilen ileri karakol görevine Ilımlı İslam Projesi üzerinden şekillenen bir model ülke olma görevi eklenmişti. Halef Başbakan Davutoğlunun Stratejik Derinlik başlığı ile teorize ettiği bu görevde Osmanlının yayılmacı geleneğinden beslenen ve İslami kodları ile bir hükümet partisi olmaktan çıkıp iktidar odağı haline gelen AKP ve şefi Erdoğan şahsında Türk Devletine de basit bir kurşun askerliğin ötesinde taşeron bir bölgesel emperyalist odak olma payesi biçiliyordu.
ABD emperyalizmi ve Erdoğan için Arap Baharının ilk dönemi ise bu politikanın görüntüdeki başarısı anlamına geliyordu. Bu süreçte ABD emperyalizmi Ortadoğuda kendisi için ayakbağı olan rejimlerden güç kullanmadan kurtulduğunu, AKP şefi Erdoğan ise meydanlarda dalgalanan posterleri ile Ortadoğunun yeni lideri olduğunu sanıyordu. Zira devrimci bir önderlikten yoksun olduğu koşullarda Arap halklarının isyanı, ilk döneminde emperyalist odaklar tarafından yönlendirilmeye ve denetlenmeye açık hale gelmişti. Ne var ki, ABD emperyalizminin hesaplayamadığı bir biçimde bu isyanların gerçek temeli olan sosyal hoşnutsuzluklar çok geçmeden yeniden başgösterdi. Başta Tunus ve Mısır olmak üzere, model ortak Türkiyenin AKPsinin küçük bir kopyası olan yeni işbirlikçi rejimler kitlelerin büyüyen hoşnutsuzluğu ile birlikte hızla çöküş sinyalleri vermeye başladılar. Sonrası ise, ABD emperyalizminin Ortadoğu politikalarının ve Türk sermaye devletinin taşeron emperyalist bir bölge gücü olma hevesinin iflası anlamına geliyordu. Afganistan ve Irakta içinden çıkılamayan batak, Suriyede kolay başarı hevesleri ile girilen bir macera ve ortaya çıkan başarısızlık tablosu, bunun bir sonucu olarak ortaya çıkan ve güncel olarak temel bir tehdit haline gelmeye başlayan IŞİD gericiliği, Ukraynada Rusyayı dizginlemek adına kışkırtılan faşizmin ortaya çıkardığı, müdahale gücü ve cesaretinin de bulunmadığı yeni bir kangren
Tüm bu tablo, ABD emperyalizmi için Ortadoğu politikasının yeni baştan şekillenmesi anlamına gelmektedir. Bu yeni şekilleniş içinde ortaklıklar ve ortaklara dağıtılan rol ve görevler de yeniden tanımlanmaktadır. İşte Türkiyede elde ettiği iktidarla gözü dönen Tayyip Erdoğanın ve AKPsinin anlamadığı, daha doğru bir ifade ile anlamak istemediği durum da tam olarak budur. ABD emperyalizminin Türkiyeyi model ülke olarak seçtiği Genişletilmiş Ortadoğu Projesi çoktan çökmüş, GOPun Eşbaşkanı Erdoğana ve Türkiyesine ise kala kala bir kez daha kurşun askerlik görevi kalmıştır. Bu kurşun askerliğin ise sınırları çoktan bellidir. ABD emperyalizmini doğrudan savaşın içine çekmeyecek müdahaleler ile birlikte Türkiye'yi bir kez daha NATOnun ileri karakolu olma görevi beklemektedir. Özellikle Suriyede elde edilen başarısızlık ve bunun bir sonucu olarak ABD emperyalizminin Rusya ve İran gibi büyük askeri güçlerle karşı karşıya gelmeden sorunları çözmek istemesi, Türkiyenin Suriye ve IŞİD üzerinden sergilediği saldırgan politikayı da gereksiz ve dahası ABD emperyalizmi açısından riskli hale getirmektedir.
İşte bir buçuk yıl önce basit bir telefon görüşmesi sırasında sallanan beyzbol sopasının ve geçtiğimiz hafta gerçekleşen NATO zirvesinde gerçekleşen ikili görüşmedeki diplomatik hatırlatmaların karşılığı tam da bu zemine oturmaktadır.
Elbette, Erdoğanın Goebbels medyası bu tablonun üzerini rahatlıkla çizmekte, bir buçuk yıllık küskünlüğün ardından gerçekleşen bu görüşmeye methiyeler düzmekte, toplantının bütünlüklü gündemi ve tartışılan sorunlar ortada yokmuş gibi, Erdoğanın ABD Başkanı Obamadan Gülen ile ilgili iade talebini ön plana çıkartmaktadır. Yani yandaş medyaya bakarsanız, NATO zirvesi emperyalist devletler için derinleşen bir kangren anlamına gelen sorunları bir kenara bırakmış, Erdoğanın dünkü dostu bugünkü düşmanı Gülen Cemaatinin nasıl engelleneceğini tartışmak için toplanmıştır. Oysa görüşmeye katılan bir diplomatın ağzından yansıyan Görüşmeden hoşaf gibi çıktık! ifadesi, NATO zirvesinin bir bütün olarak taşıdığı psikolojiyi ve bu çerçevede Türkiye-ABD ilişkilerinin gerçek niteliğini bir kez daha ortaya sermektedir.
Dahası, Osmanlıdan kalma yayılmacı hevesleri ile Suriye ve IŞİD konusunda sergilediği saldırgan politikalar çoktan Türk devletinin ayağına dolanmış durumdadır. Özellikle IŞİD, yani daha düne kadar bizzat emperyalist merkezlerden yönlendirilen bu vahşi çete gelinen noktada emperyalist ülkeler için ciddi bir risk olma durumuna gelmektedir. Irak işgali öncesinde 49 ülkeden aldığı destek ile kendisini güvenceleyen ABD, geçtiğimiz hafta gerçekleşen NATO zirvesinde IŞİD karşısında dile getirdiği koalisyonu, o da güç bela ve tehditle ancak 10 ülkenin katılımı ile oluşturabilmiş durumdadır. Bu yüzden IŞİD gericiliğinin yaratabileceği tehditler karşısında, Türkiyenin hızla hizaya çekilmesi ve görevlerinin yeni baştan hatırlatılması ABD emperyalizmi için özel bir gereklilik durumuna gelmiştir.
Erdoğan-Obama görüşmesi sırasında dile getirilen Türkiyenin Ortadoğudaki politik çizgisini NATO ve ABD çizgisinde görmek istiyoruz ifadeleri bu açıdan özellikle önemlidir. Açık ki, IŞİDe karşı gündeme gelen koalisyon kapsamında Türk devletine bir kez daha özel roller düşecek, ikirciksiz bir şekilde yerine getirmek zorunda olduğu roller karşısında ise bugüne kadar kendi elleri ile beslediği gericiliğin kendisini vurması kaçınılmaz hale gelecektir.
Erdoğan ve temsil ettiği gerici odak için rüyalar dönemi çoktan geride kalmış durumdadır. Haziran Direnişi ile duyduğu korkuya artık, kendi elleri ile besleyip büyüttüğü bir çelişkiler yumağı eklenmiş durumdadır. Tüm bu gerici kuşatmanın arasından sıyrılması gerekenler ve kuşatmayı yaracak olanlar ise emperyalizme karşı direniş bayrağını kuşanan devrimciler olacaktır.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.