Başlıktan devam edeyim: Haziran demir alırken... nelere dikkat etmeli?
İki gün süren ve sadece içeriğinin yoğunluğu nedeniyle değil, solda yaygın bazı alışkanlıkların da katkısıyla hayli yorucu geçen bir toplantıdan sonra bunu tartışmaya devam etmeliyiz. Cumartesi günü de kürsüde aşağı yukarı aynı çizgide uyarılar içeren bir konuşma yapmıştım. Ama aynı içeriği yazmayacağım. İki gün boşa geçmedi; yeni gözlemler var, tartışmalar var...
Birleşik Haziran Hareketi hakkında kafalardaki rivayetlerin bir ölçüde sadeleştiğini varsaymak durumundayız, bu gözlem ve tartışmaların sonunda. Bazı tartışmalar bağlanmaz öyle kolay kolay. Ama ortaya atılan görüşler ve yanıtlar önem taşıyarak kayda girer.
Örneğin BHH'yi basbayağı bir örgüt gibi tarif eden fikirlere verilen yanıtlar yeterlidir. Haziran hareketi yeni bir örgüt değil, AKP diktatörlüğüne karşı mücadeleye atılan milyonlarca insanın kendisini örgütlü hissedeceği, aidiyet hissedeceği bir direniş hareketidir. BHH hangi kurallarla nasıl yapacağını tartışmaktan ziyade yapmalıdır.
Yani tartışma ve onun şekillendireceği ortak akıl neyin yapılacağına odaklanmalıdır. Eğitimde gericileşmeye karşı alternatif eğitim programı hazırlamayacağız. Gericileşmenin toplumda en can alıcı unsurlarına, mümkünse en az sayıda unsuruna ve dolayısıyla en sade biçimde odaklanacak ve kavga edeceğiz. Odaklanma ve sadeleşme bu kavganın bir öncü ataklığı olmanın ötesinde halk hareketi biçimini alabilmesi için gerekiyor.
BHH içinde başka akıllar var. Partiler mesela. Bunlar kuşkusuz alternatif eğitim programlarını hazırlamalılar, kavramlarını inceltmeliler. Örneğin sosyalist devrimcilerin geleneğinde demokratik özerk kalıbı yoktur. Özerklik öyle aceleden atlanacak bir terim değil, basbayağı kapitalizm içi çözüm arayışının, aşamacılığın kavramlarından biridir. Geçelim...
Ama bir üst paragrafda madem lafı geçti, açalım. Halk hareketi ile öncü ataklığı arasındaki fark devrimci gerçeklikle hayal dünyası arasındaki farktır aslında. Haziran direnişinden 2014 sonuna devrolan şey bir parmak şıkırdatmasıyla sokaklara dökülecek yüz binler değildir. Bir direnme güdüsüdür.
Devrolan ve canlılığını koruyan değerin, her bedeli göze alan kitlesel gözüpeklik olduğunu sanmayın. İnsanın cesareti, çocukları öldürüldüğünde, sürekli saldırıya uğradığında, karşı taraf başarı kazandığında, devlet terör estirdiğinde kırılabilir pekala. Örgütlüyse tersi de olur. Türkiye'de ne biri ne diğeri bence. Önemli de değil... Canlılığını koruyan ve bir kez yaşandığında geri kazınması için çok uzun süreler gereken deneyim Haziran 2013'ün halk aydınlanmasıdır.
Bu halk aydınlanmasının özü laiklik. Laikliğe indirgenemeyecek ve örneğin işsizliğin yarattığı sıkışmayı, hükümetin savaş kışkırtıcılığına, mezhepçi ve cinsiyetçi saldırganlığına duyulan tepkiyi, hatta yurtseverliği içeren Haziran'ı solun birliğine indirgemeye kalkmaksa, en olmadık iştir. BHH içinde laikliği elitizm, tepeden inmecilik falan diye düşünüp solcular birleşmeli naifliğine takılıp kalan varsa, yanlış adrese geldiğini anlamalı.
Velhasıl bir yeni girişim solun birliği ise, -cari veya eski- örgütlü solun aritmetik toplamı bile olamaz. Aklından ama HDP de bir sol birlik diye geçirenlere bir şey diyemem.
Solda eskiden gelen kompleksleri aşamayan girişimler ölü doğar. Birleşik Haziran Hareketi bunlardan arınmış olamazdı elbette. Komplekslerden biri laiklik deyince kemalist mi oluruz çekingenliğiyle gericiliğin karşısına çıkamamak olabilir. Bir diğeri biz de Kürt halkının özgürlük taleplerini destekliyoruz diye kendi sözünü söyleyemez hale gelip kötürümleşmektir. Kürt, Türk, Rum veya Hemşinli, Arap veya Ermeni vb bütün halkımızın gericilikle ve şovenizmle sorunu var. Birleşik Haziran halkımızı oluşturan etnisite veya uluslardan birine, birkaçına dayanıyor olabilir mi, kendini böyle bir zeminde tanımlayabilir mi? Sol, kemalizm ve Kürt ulusal kurtuluşçuluğu karşısındaki komplekslerini aşmalıdır. Haziran Hareketi bunu sağlamalıdır. Biz laikliği de savunuyoruz, herkesin kendi anadilinde eğitim hakkını da. Biriyle kemalist diğeriyle Kürt tabanına sempatik görünmek için değil. İkisi birden halk aydınlanmasının ayrılmaz parçası oldukları için.
Sol bazı şeylerin lafını sakız eder, sakızın tadı giderek kaçar, içeriği değersizleşir, geriye manasız çenez hareketleri kalır! Kadın-erkek eşitliği de, konu kadınlarla erkekler arasında geçiyorsa, örneğin iki cinsiyetin dışını hastalık sayan Erdoğan kafasından çıkma bir saldırganlık söz konusuysa yerinde bir karşı çıkıştır. Ama kadınların ikinci sınıf olduğunu iddia eden yobazı durdurmanın ötesine geçtiğinizde aynı kavram LGBT gerçeğinin görmezden gelinmesi ve Haziran'ın bu dinamiğinin dışlanması demektir...
Gördüğünüz gibi iki gün yoğun ve yorucu geçti. Yukarıdaki başlıklar ve daha nicelerinde her tür boşvermişlikten sadece ortalamacılık çıkar. Ortalamacılıktansa bir şey çıkmaz. Sağlam, halkın kendini evsahibi hissedeceği, dolayısıyla kitlesel, sürekli, gözüpek bir direniş eylemi ancak vasatı aşmış bir derinlik temelinde bina edilir.
Birleşik Haziranın tabii ki eksikleri, zaafları var. Olmasaydı iki gün ne diye salonlara kapanacaktık ki zaten...
Bu portalda önceki yazımız, Birleşik Haziran Hareketi (BHH) Türkiye Meclisi toplantısı başlamadan hemen önce yayınlanmıştı. Okuyanlar, yazıda BHHnin kimi avantajlarıyla birlikte kapıda bekleyen risklere de şöyle bir değinildiğini hatırlayacaklardır.
İki gün süren toplantı şimdi geride kaldı. Ardından neler söylenebilir?
İlk gün ziyadesiyle, ikinci gün bir biraz daha az olmak üzere, önceki yazıda belirtilen bir avantajın doğrulandığını söylemek mümkündür. BHHnin temsil ettiği sol, bir zamanlar, hadi tarih de verelim 1990-2000 kesitinde solun aklını oradan buradan bir kurt gibi kemiren postlu, neolu, preli, ama son tahlilde liberal iğvadan (ayartmadan) büyük ölçüde kurtulmuştur.
O zaman ortalık güllük gülistanlık mı olacak?
Elbette olmayacak; ancak, henüz yola çıkmışken çok önemli bir avantaj sayılması gerektiği açıktır.
***
Önceki yazıda, BHH ve 2015 seçimlerine de bir cümleyle değinilmişti.
BHHnin önündeki en ciddi sınav olacaktır. (Bu yazı hariç) şimdiden ciddi biçimde ele alınması, çeşitli olasılıklar üzerinde durulması, ama en önemlisi herkesin meramını açıkça dillendirebildiği, gerçekten katılımcı süreçlerde tartışılması gerekmektedir.
Bu yazı hariç dendi; seçim konusu bu yazıda tartışılmayacaksa, yazının sonu nasıl gelecek? Sonra, önceki yazıda riskler de denmişti; Türkiye Meclisi toplantısının ipuçlarını verdiği başka risklerden söz edilebilir mi?
Edilebilir.
BHH, adı üzerinde, bir hareketin örgütlenmesine yöneliktir; örgütlü ya da örgütsüz farklı öznelerin birleşik olma durumuna işaret etmektedir ve çıkış noktası da 2013 Haziranının kitleselliği, hareketliliği ve eylemliliğidir. Eğer durum bu ise, BHHnin ancak kompakt yapılarda söz konusu olabilecek, hatta kompakt yapılarda bile ucu açık bırakılması, farklı eğilimlerin tolere edilmesi gereken başlıklarda kesin ve bağlayıcı formülasyonlara yönelmesi bir hata olacak, risk oluşturacaktır.
Türkiye Meclisi toplantısında böyle oldu diye söylemiyoruz. Ama yarın bu tür riskler ortaya çıkabileceği için örneklemek istiyoruz.
Tarihsel olgularla bunların güncel siyasete ve eylemliliğe yansıması bir tür dönüşüm/dönüştürme süreciyle gerçekleşir. İlk çıkış noktası (tarihsel olgu) belirli bir özün çevresindeki tartışmalara, ağırlık kaydırmalarına, çekiştirmelere açık olabilir. Sonra bu tarihsel olgu, belirli bir ülkenin kendi tarihsel gerçekliğiyle test edilir ve en sonunda o ülkenin güncel siyasal şekillenmesine göre eylemliliğe ve harekete dönüşür. En baştaki tartışılabilirlik ve ucu açıklık en sondaki halkada söz konusu olamaz. En son halka, mutlaka netlik ve kesinlik taşımalıdır.
Örneğin, 18. yüzyıl Aydınlanması (tarihsel olgu), Türkiyenin aydınlanma-laiklik deneyimi ve günümüzde AKP karşıtı laiklik mücadelesi böyle bir zincirdir. İnsanlar tarihsel bir olgu olarak Aydınlanma düşüncesinin eksiklerini gediklerini tartışabilirler. Türkiyedeki aydınlanma girişimlerine ve laiklik uygulamalarına çeşitli eleştiriler getirebilirler. Ancak bugün Türkiyede AKP iktidarının kimi niyetleri ve uygulamaları apaçık ortadaysa, burada kesinkes gerekli olan, yan tartışmaları geride bırakacak bir netlik ve kararlılıktır.
Daha açığı, bu son halkada, Tamam, AKP gericiliğine karşı mücadele edelim, ama şu Aydınlanmaya da biraz eleştirel bakalım denmez
Bu son halkada, AKPnin niyeti gerçekten kötü, ama Kemalist dönemin Aydınlanma ve laiklik adına yaptığı işlere de pirim vermememiz gerekir gibi şeyler söylenmez
BHH toplantısında böyle mi yapıldı?
Başta söyledik; böyle yapılmadı. Ancak, insanlar gündemdeki asıl meselenin dört başı mamur bir parti oluşturmak değil de bir hareketi ve eylemliliği örgütlemek olduğunu unuttukları ölçüde bu tür risklerin yaşanması da kaçınılmaz hale gelecektir.
Örnek olarak Aydınlanma düşüncesi-güncel laiklik mücadelesi zincirini verdik.
BHHnin ne olup ne olmadığı konusunda tam bir netlik sağlanmadıkça, benzer sorunlar başka alanlarda da yaşanacaktır:
Ulusal sorun-Kürt ulusal hareketi
Kamuculuk
Üniversiteler ve özerklik
Kadın hareketi
Çevre sorunları
Evet, risklidir. Ama çok şükür bir avantajımız da var: Öyle bir AKP ki, bizleri hemen her başlıkta, üstelik ortalamacı da sayılamayacak kesinliklere ve netliklere zorluyor
Haziran'ın ve sonrasının orijinalitesi...
Ercan Gündoğan
Teoriye ağırlık verenler pratiğin güncel, ayrıntılı, kendiliğinden gidişini kaçırır. Pratik tarafta daha fazla bulunanlar da, ana çizgileri, genel çerçeveyi, uzun vadeli gelişmeleri, yapısal kaymaları gözden kaçırırlar.
Haziranın kendiliğinden patlayıp hızla yayılması, kitleselleşmesi, onun oirijinalitesi değildi. Bu hareket polis şiddetiyle başlayan hükümet karşıtı bir hareketti. Bu şiddet olmasaydı, küçük bir alanda, sınırlı ve kısa süreli bir kavganın ötesine gitmezdi.
Hazirana kısmen toplumsal hareket, kısmen kentsel toplumsal hareket demek mümkündür. İçinde bolca anti-kapitalist ögeler de bulunabilir. İçinde ve başında, pek çok sosyalist örgüt, parti de vardır. Ama, bu hareket sosyalistlerin varlığına ve öne geçişine rağmen, sosyalist bir hareket de değildir.
Özetleyeyim, benim gördüğüm, Haziran büyük ölçüde, hükümete karşı bir hareket, adeta grizu patlaması idi. Bu patlamanın kimyasal bileşimini bizzat AKP, farkında olmadan hazırlamıştı. Patlamanın kimyasal malzemesi büyük ölçüde, laik cumhuriyet ve sembollerine yapılan saldırılardı. Patlamanın kıvılcımını da bizzat polis çakmıştır. Üstelik de, en büyük metropolün en merkezi yerinde. Yani, medyanın sevdiği bir alanda olmuştur grizu patlaması (David Harvey Haziranın Taksimde patlamasında bu mekanın merkeziliğini ve görünürlüğünü vurgulamıştı).
Şimdi bu hareketin orijinalitesine değinelim, ki bu Haziranın gelecek için önemiyle ilgilidir:
1) Haziran 1960lardan sonra Batıda geliştiği üzere, politikanın kurumsal olmayan (non-institutional) bir yönde ilerlediğine Türkiyeden ilk açık örnektir.
2) Sosyal medya denilen, yeni bir iletişim alanı gelişmiş, bu medya kendi sonsuz kamu alanlarını yaratır hale gelmiştir. Geleneksel yazılı ve görsel medyanın bu olayalara ayak uyduramaması olaylar sırasında yapılan yaygın gözlemdi.
3) Harekete katılanların açıkça sol olduğu tartışılmaz. Sosyalistler bu sol hareketin içine rahatça girebilmiş, hatta yönlendirir olmuşlardır. Bu hareket, ideolojilerdeki değişimi, kaymayı da gösterdi. Kemalistlerin eski Cumhuriyet Mitingleri ile başlayan popülerleşmeleri de bir gözlemdir. Kemalizm artık resmi devlet ideolojisi olmaktan çıkmış, genel solun içinde erimiştir. Yine malum, İslami kesimlerin burjuvalaşmasına, devletli hale gelmelerine karşı, sol bir İslami hareket de gözlemlenmiştir.
4) Haziran, İstanbul merkezli, dışa açık neo-liberal kapitalistlerin üstü örtük olarak hükümeti istemediğini de göstermiştir.
5) Haziran, Doğu merkezli sol-ulusal Kürt hareketinin Batıda yoğunlaşmış sosyalist kıpırdanmalara karşı ne kadar stratejik, realist, pragmatist yaklaştığını da göstermiştir. Haziran benzeri bir yükselişte, AKP ya da benzeri bir hükümet olduğu sürece, Kürt hareketi, Batıdaki sol yükselişle, çözüm sürecini feda edecek herhangi bir yakınlaşma içine girmeyeceğini, göstermiş oldu. Batıyla Doğunun arasına AKP ve çözüm süreci, kara kedi gibi, girmiş durumdadır.
6) Haziranın diğer bir gösterdiği, hükümetin gözünün ne kadar kara olduğu, her şeyi göze alabileceğiydi. Yüzde elliye karşı kendi yüzde kırkının belli kesimlerini, polis desteğinde iç savaşa sokabileceğinin işaretleri, görülmüştür. Böyle bir hükümetin, benzer toplumsal hareketler karşısında, kaybedeceği bir erken seçimi göze alamayacağı da.
7) Haziran hareketinin partiler açısından gösterdiği ise, merkez-solun bitmekte olmasıdır. Merkez-sağ çoktan bitmiştir. AKPde açılan gedikler ise, yeteri kadar büyük değildir. Hükümete karşı gelişen hareket, AKPyi içeriden daha fazla kenetlemiştir. 17 Aralık operasyonları ve sonraki sürecin de gösterdiği gibi, içeriden ve tepeden açılan gedikler ya küçük, ya da, hemen kapatılabilir durumdadır.
Bu gözlemler daha da arttırılabilir, daha teorik formüller halinde ifade edilebilir. Ancak, bu gözlemler, bu haliyle bile, Türkiye politikasının büyük ölçüde değiştiğini yeteri kadar gösterir sanırım. Merkez partileri neredeyse tarih olmuş, ordu politikadan şimdilik çekilmiştir. Toplum neredeyse ikiye bölünmüş haldedir. Bir parça örgütlü ve hükümettedir. Diğer parça ise, Haziranın grizu patlaması ile kendini göstermiştir.
Yukarıda yazılan 7 maddeye, öyleyse şu maddeler de ekleyelim:
8) Haziran ve hemen sonrasının gösterdiği, Türkiye yönetici sınıflarının tüm partilerini, ideolojileriyle bitirip, AKPyi tek başına halkla karşı karşıya bırakmış olmasıdır.
9) Haziran ve sonrası, Türkiyede sosyalistlerin şu haliyle bile, önemli ve büyük bir güç olduklarını da gösterdi, anımsattı. Taksimde AKMnin cephesine asılanlar, Haziranı sosyalist içeriğini, dilini gayet güzel özetlemiştir.
10) Haziran ve sonrası, sosyalist solun son otuz yıldır maruz kaldığı ideolojik, teorik kirlenmeden kendini nasıl temizleyebileceğini de göstermiştir. 1980 öncesinin en sağlam ögeleri tekrar işlenmekte, geliştirilmeye çalışılmaktadır. İdeolojik temizliğin politik esneklikle bir arada olabileceği, olması gerektiği tekrardan öğrenilmekte, tekrar Ne yapılmalı? diye sorulmaktadır.
11) Çağrıştırdığı şekliyle, bu 11. maddede de şunu da ekleyelim: Haziran ve sonrası Türkiye sosyalist hareketinin Marksa bağlı olduğunu, onun Leninist gelişimini içselleştirdiğini de göstermiştir.
***
Haziran tekrar olur mu? Olmaz! Orijinaldir. Olursa komik olur!
Hegel ve Marksın diyalektiğine göre, tarihsel süreç tekrarlarla değil, spiral biçiminde açılmaktadır.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.