Konumuz ulusal sorun değil, ama bu konuda zamanında Lenin ile Rosa Lüksemburg arasında ortaya çıkan görüş ayrılığının günümüzün kimi meselelerine yaklaşmakta bize önemli yöntemsel ipuçları vereceğini söyleyebiliriz.
İki büyük devrimci de net bir emperyalizm tespiti yapıyor, dünyanın emperyalist politikaların başat duruma geldiği bir döneme girdiği görüyordu. Ancak, Lüksemburga göre dünyanın bu yeni döneminde emperyalist dünya politikaları her şeyi belirleyip şekillendirmekteydi. Böyle bir ortamda ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı da, sonuçta şu ya da bu emperyalist gücün oyununun bir parçası olacağından ilerici özelliğini büsbütün yitiriyordu. Lenin ise böyle düşünmüyordu. Lenine göre, işçi sınıfının mücadelesine ve bu mücadelenin çıkarlarına bağlı kaldığı sürece ulusal kurtuluş tarihsel olarak ilerici bir rol oynayabilirdi
Sonra, Lüksemburg ulusal sorun bağlamında hemen hemen sadece Avrupaya bakıyor, Avrupa dışındaki başka coğrafyaları fazla önemsemiyordu. Leninin konumunun ise hiç de böyle olmadığını biliyoruz
Özetle böyle. Ancak, başta değindiğimiz gibi konumuz ulusal sorunu deşmek değil, iki devrimci arasındaki görüş ayrılığının verdiği yöntemsel ipuçlarına göz atmak.
O zaman atalım: Ne kadar evrensel, başat, hatta adan zye belirleyici etkileri olursa olsun, kendi zıddını, karşıt eğilimlerini ve içerden direnç nüvelerini barındırmayan herhangi bir olgu, durum ya da ortam olamaz
Ulusal sorun mu?
Lüksemburgun zamanındaki tespitlerinin bugün daha fazla geçerlilik kazandığını söyleyebiliriz; ama günümüzdeki emperyalist dünya politikalarının belirleyiciliğini ne kadar taşırsa taşısın herhangi bir ulusal hareketin kendi içinden daha ileriye bakan ve yönelen, emperyalist politikaları da sorgulayıp buna karşı tutum alan dinamikler hiç çıkaramayacağını söyleyemeyiz.
Başka alanlarda da, hatta her alanda böyledir. En kesin, en mutlak, en su geçirmez görünen üst belirleme bile ancak kendi zıddıyla, kendi karşıt dinamikleriyle birlikte sahneye çıkabilir.
Örneğin, günümüz kapitalizminin emekçiyi daha da boğan, yabancılaştıran, gelecek ve iş kaygısıyla itaate ve teslimiyete zorlayan yapılanması mı? Belki hemen ve doğrudan işyerlerinde, emek sürecinde ya da sendikal düzeyde değil, ama başka yerlerde, örneğin emek gücünün yeniden üretimi süreçlerinde mutlaka patlayacaktır.
İçerideki ve dış güç odakları tarafından kotarılan, Türkiyenin toplumsal ve siyasal yaşamına yeni bir şekil vermeye yönelik, üstelik sol hareketten Kürt siyasetine kadar çeşitli dış unsurları da kendine eklemlemeye niyetlenen projeler ya da senaryolar mı? Olabilir, ama mutlaklık atfetmek nihilizme götürür. Mesele Aman mümkün olduğu kadar uzakta duralım ki bize hiç bulaşmasın meselesi de değildir. Doğrudan içerden yürümek, içerden bozmak gerekir; çünkü içerden bozulmasını kolaylaştıracak kendi çelişkilerini, zıt eğilimlerini ve dinamiklerini mutlaka barındırmaktadır.
En azından, zıtların birliği denilen kategori böyle demektedir
Neticede, dışarıdan bakmak ve içeriden yürümek gibi iki yol vardır. Dışarıdan bakılırsa da süreç kendi içinden çatlaklar patlaklar verecektir; ama diğer taraf bu olmadı, şöylesini deneyelim rahatlığını yaşayacaktır.
İçeriden yüründüğünde ise nesnel olarak zaten var olan zıtlıklar daha da uçlara gidecek, artık her ne ise projenin kendisi berhava olacaktır.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.