Senelerce el atılmadığından kütüphanenin alt katlarında tozlanıp duranlardan da olsa kitaplarından vazgeçmekte zorlananlardanım. Beklenmedik zamanlarda elinize alıp karıştırdığınızda beklenmedik kapılar açabiliyorlar. Geçtiğimiz hafta içinde, zamanında edindiğim cogito dergilerini ve aynı dönemde, 90lı yıllarda, gene Yapı Kredi Yayınlarından çıkan, entelektüel camiada pek revaçta olan bir takım postmodern kitapları karıştırdım. Cogitonun birinci sayısı Laiklike ayrılmış. Ben yazarlara bakıyorum, Nuray Mert, Ali Bulaç, Murat Belge; televizyon ölülerimizi sayıyor Berkin, Özgecan, Nuh... Elit bir yayınevi, cumhuriyetçi elitizmine ve cumhuriyetçi laiklik anlayışına saldırıyor; halk için diyor, halk için demokrasi...
Elimi attığım kitaplardan biri, Alain Tourainein Demokrasi Nedir? adlı kitabı; 97de basılmış. Légion dhonneurlü postmodern sosyolog Touraine anlatıyor: Modern demokrasi düşüncesinin oluşumu, modern cumhuriyetçi devlet imgesini bozma düşüncesiyle uyuşmuştur. Çeviri biraz tuhaf ama Touraine cumhuriyet nefreti konusunda da, demokrasi sevdası konumunda da kuşkuya yer bırakmıyor. Özetleyerek aktarıyorum: Cumhuriyet tahakkümcü ve demokrasi özgürlükçü; cumhuriyetin simge ülkesi Fransa ve demokrasininki İngiltere; cumhuriyetin simge devrimi Fransız Devrimi ve demokrasininki 1688, Şanlı ya da Kansız Devrim; cumhuriyetin simge filozofu Rousseau ve demokrasininki Locke; cumhuriyetin temel değeri halk egemenliği/kamu çıkarı ve demokrasininki insan hakları; cumhuriyet tepeden inmeci ve demokrasi tabancı; cumhuriyet usçu ve demokrasi özgürlükçü.
Fransız Devrimini fazla şiddetli ve baskıcı bulan Tourainein, temsili demokrasinin oligarşiden başka bir şey olmadığını savunan Rousseauyu beğenmemesinde şaşılacak bir yan bulunmuyor. Ancak, kulağa ne kadar absürd gelse de, kamu haklarının güvence altına alınmasını birey üzerinde bir tahakküm mekanizması olarak görmesine de şaşırmamak gerekiyor. Burjuvazinin devlet karşısında insanı savunma masalı ile önümüze getirdiği koca insan hakları literatürü de, eninde sonunda aynı temel üstüne kurulmuştur. Tourainein Locke sevdasıyla da uyumlu olarak, örneğin bir Çırağan Sarayının kamuya açık bir müze ya da kütüphane değil de özel mülk olması insan haklarına uygun ve kamu haklarını açıkça ihlaldir. Tourainein cumhuriyete özgü temel değerler olarak saydığı usçuluğu ve kamu çıkarını tutarlı bir şekilde izlediğimizde, Tourainein güzide insanı Çırağan Sarayını özel mülkü kılmaktan mahrum olacaktır. Benzer bir durum cogitonun Laiklik sayısında insan haklarını büyük bir heyecanla savunan Mert, Bulaç ve Belge için de geçerlidir. Usçulukta ve kamu çıkarında tutarlılık, laikliği beraberinde getirir ve yedi yaşında İmam-Hatipe verilmiş babanın kızını kapama özgürlüğünü ihlal eder. Öyleyse kahrolsun cumhuriyetçi, usçu, dayatmacı tahakküm!
***
90lı yıllar üniversite yıllarımdı; özel üniversitelerin sosyoloji bölümleri dışında bir heyecan yaratmayan cehalet yumağı postmodern sosyoloji ile Batıda sol damgalı hangi gerici düşünce çıksa başçevirmenliğine soyunan Murat Belgenin cumhuriyete ve cumhuriyetçiliğe açtığı savaş çoğumuzu ilgilendirmiyordu. Öte yandan, bizler, bunu 90lı yılların solcu öğrencileri anlamında söylüyorum, içinde yaşadığımız cumhuriyette, Tourainei pek korkutan kamuculuğu, eşitçiliği ve usçuluğu görmüyorduk. Dünyanın dört bir yanında, burjuvazi elinde cumhuriyet, kendi temel değerlerine ihanet etmiş, halk egemenliğinden olabildiğine uzaklaşmıştı. Türkiye Cumhuriyetinden geriye kalan ise Evren cumhuriyeti, belki daha doğru bir tabir ile Özalistan idi; Diyarbakır cezaevi ve Sivas katliamıydı; yükselen Kürt hareketinin dilinde adı TeCe oldu.
***
Çok değil, bir sene öncesine kadar ise bu kez cumhuriyet kurumlarının binalarından T.C. tabelaları indirilmeye başladı. Ancak, indirilen Diyarbakır cezaevleri değildi; Sivas katliamını yapanlar hiç değildi. İndirilen ya da sökülmek istenen, cumhuriyette Tourainein gördüğüydü. Alkışlayanlar, ya da bıyık altından gülenler, bunu alkışlamaktadır. Alkışları, tabelaları indirenlerin Sivas alkışlarına karışmaktadır.
***
Pek yakın tarihimizin hikayesidir. Belgeli Muratlar üzerinden de izleyebiliyoruz. Ergenekonda darbeciler yargılanmadı; hedefte TeCe de yoktu; hedefte cumhuriyet vardı. Solcusundan, Kürt siyasetine ve liberaline, kendisine muhalif diyen bir kesim, CHPyi, AKPden çok baş düşman ilan ettiğinde, hedefte faşizm yoktu; hedefte cumhuriyet vardı. Ne zaman ki altı okun esamesi dahi okunmaz duruma geldi, Belgeliler CHP yanında yerini aldı.
***
Evrenin çocuklarının, Özalistan ile, TeCe ile, faşizm ile hiçbir kavgası yok; laiklik ile var. AKPnin ve tekellerin kamu haklarının son kırıntısına kadar çiğnenmesiyle hiçbir kavgası yok; ancak çiğneyebilmek için cumhuriyetçi reflekslerin silinmesine ihtiyacı var. Tekellerin Kürt emekçilerinin sömürülmesiyle, Kürt hareketinde emekten ve anti-emperyalizmden yana damarın ezilmesi ile hiçbir kavgası yok; Kürt sorununun emperyalizm lehine çözülmesine karşı çıkanlar, Tam bağımsız Türkiye diyenler ile var. Arap Baharında da gördüğümüz gibi tekellerin sevdiği tek azınlıklar, söz konusu ulus-devleti istediği gibi yönetebilmede araç olarak kullanabilecekleri azınlıklar.
***
Kürt siyasi hareketi, bu ülkenin cumhuriyetçileri tarafından kabul görmüyorsa, bunun - istisnaları kuşkusuz olsa da genel planda - Ekmeleddinli cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Demirtaşın aldığı oyların da gösterdiği gibi, Kürtlükle bir ilgisi bulunmuyor. Kürt siyasi hareketinin, simgesini Diyarbakır cezaevinde bulan TeCe ile cumhuriyeti, kimi zaman açıkça bilinçli olarak, karıştırmasından ve hem içeride hem de dışarıda cumhuriyet düşmanları ile birlikte saf tutmada hiçbir beis görmemesinden kaynaklanıyor. Hiçbir cumhuriyetçiye, cumhuriyet kavgasını cumhuriyet düşmanlığı yapanlarla vermeye ikna edemezsiniz. AKPnin IŞİDe verdiği desteğe karşı tüm cumhuriyetçiler sokağa dökülebilir ama Türkiyede laiklik kavgasına girmekte açıkça ayak direyenlerin, Türkiyenin anayasasını ve geleceğini kendi pazarlıklarına meze etmeye çalışanların, Kobanide Amerika ve Barzani ile verilen savaşa laiklik adına destek çağrısının samimiyetine hiçbir cumhuriyetçi inanmaz. Maddenin yasasıdır ve bükemezsiniz.
***
Bu kavga cumhuriyet kavgası. 90lı yıllardaki Yapı Kredi Yayınlarında cumhuriyete ve cumhuriyetçiliğe saldırılması yalnızca küçük bir örnek. Dine özgürlükçülüğün cilvesi; 90lı yıllarda YKYnin başındaki Enis Batur, banka yönetimi yandaşların eline geçtiğinde görevinden alındı. Ancak, Baturun ödediği bedel, tablonun bütünüyle karşılaştırıldığında, pek küçüktür. Tarih, burjuvazinin cumhuriyete ihanetini bugün kanla yazmış bulunuyor. Ve tarih, emperyalizmin insana hınç duyan bir islama boğduğu bu topraklarda, solundan korkan bir cumhuriyetin artık yaşama şansı kalmadığını; halkların cumhuriyetten başka bir geleceği olmadığını gene kanla gösteriyor.
Adına demokrasi densin, çözüm densin, barış densin, cumhuriyet düşmanlığı cumhuriyet düşmanlığıdır. Halkların geleceğine de kardeşliğine de çekilmiş silahtır.
Cumhuriyet düşmanlığı Berkinin, Özgecanın, Nuhun, Kübranın, Hüsnenin katlidir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.