Gazeteci-yazar ve Birleşik Haziran Hareketi (BHH) Yürütme Kurulu Üyesi Merdan Yanardağla Türkiye siyasetini, 7 Haziran seçimlerini ve Birleşik Haziran Hareketi'ni konuştuk.
Alper Birdal
7 Haziran seçimlerine ilişkin tartışmalar, Türkiyedeki siyasal gerilimlerin biriktiği hatlar üzerinden harareti artarak sürüyor. Solun, özelde ise Haziran Direnişini yaratan toplumsal dinamiklerin taleplerini siyasal alanda temsil etme gayreti içindeki Birleşik Haziran Hareketinin seçimlerde ne yapacağı da bu hararetli tartışma konularından bir tanesi.
Tüm bu başlıklarla ilgili gazeteci-yazar ve Birleşik Haziran Hareketi (BHH) Yürütme Kurulu Üyesi Merdan Yanardağla uzun bir söyleşi gerçekleştirdik. Sohbetimizin ilk bölümünü de AKP-Cemaat kavgasına, sağda yeni ittifak arayışlarına ve soldaki ittifak tartışmalarına ayırdık.
***
Siz de Ergenekon çuvalına konulan aydınlar arasındasınız. Ergenekon tertibi bitti mi? O dönem kapandıysa nasıl bir dönem başladı?
Bence Ergenekon tertibi bitmiş değil, sadece AKP iktidarı bütün suçu Cemaate yıkarak kendisini aklama ve yeni ittifaklar kurma peşinde. Rejimin dönüşümünün tamamlandığına, geri dönüş eşiğinin aşıldığına dair bir kanaate sahipler. Tayyip Erdoğan, bu tren artık bu raydan çıkmaz derken bunu kastediyordu. Cemaatle arasındaki en önemli görüş ayrılığı da buydu. Cemaat, geri dönüş eşiğinin aşıldığı kanaatinde değildi. Bu nedenle Cemaatin adliyedeki ve polisteki örgütlenmesi bu davalar konusunda bu kadar katı davrandı. Fakat AKP liderliği süreci daha fazla zorladığı takdirde bir yerde sert bir kırılmanın yaşanabileceğini görüyordu. Bu nedenle AKP yeni bir ortalama alarak, rejimin düşük yoğunluklu bir İslamizasyona tabi tutularak yeniden inşa edilmesi gerektiği fikrindeydi. Cemaatin bu fikirde olmadığı anlaşılıyor.
Dolayısıyla Cemaat ve AKPnin birlikte geliştirdikleri Ergenekon tertibi çökmüş olmakla birlikte, Ergenekon tertibiyle öngördükleri dönüşüm devam ediyor. Yeni güvenlik paketi, seçimler ve seçimlerden sonra öngörülen Anayasa değişikliğiyle Ergenekon ve bağlantılı davalarla öngördükleri dönüşüm sürecini devam ettiriyorlar.
YENİ BİR REJİM HENÜZ KURULAMADI
Zaten eğer bir rejim değişikliği gerçekleştiriyorsanız bu kısmi değişikliklerle olmaz. Her rejim kendi hukuksal, siyasal sistematiğini kurmak durumundadır; sıkıntı da bu.
Şöyle de diyebiliriz: Rejimi değiştirdiler, yani Birinci Cumhuriyeti yıktılar ama yerine yeni bir rejim henüz kuramadılar. Bugünkü gerilimin kaynağı da esas olarak budur. Bu belirsizlik, bu geçiş süreci ve Türkiyenin önemli güçlerinin bu gerici dönüşüme direniyor olması, rejim değişikliğinin önündeki en büyük engel.
Özetle 2007-2008de başlatılan gerici karşı devrim operasyonu devam ediyor. Bunun önemli dönemeçlerinden biri 2010 referandumuydu. Daha sonra ele geçirilen devlet ve kurulacak yeni rejimin karakteri konusunda ortaklar arasında bir kavga çıktı. O aşamadan sonra AKP iktidarının kendi özerklik alanını da genişletmeye çalıştığını anlıyoruz.
Cemaat sizce devreden tamamen çıktı mı? Sağda ne tür yeni ittifaklar kuruldu ya da kuruluyor?
Cemaat tümüyle devreden çıkmadı. Henüz AKP ve Cemaat arasında böyle bir çatışma kendisini dışa vurmamışken Cemaat böyle bir çatışmaya hazırlandığı için yeni ittifaklar aradı. Bu asker olmayacaktı, çünkü 12 Eylülde bile yapılmayan bir komplo kurdular. 12 Eylüldeki askeri darbe mahkemeleri dahi geçerli olan hukuka daha uygun davrandılar. Ergenekon ve diğer davalardaysa her şeyi tamamen bir tertip üzerine kurdular. İnsanların evlerine sahte CDler koydular, sahte deliller, gizli tanıklar uydurdular... Bir hileyle insanların hayatlarını karartmaya çalıştılar.
DÜNYADA HİÇBİR REJİM HİLEYLE DEĞİŞTİRİLMEZ
Bir ordunun sadece Deniz Kuvvetlerinde 365 tane casus olabilir mi? Askeri Casusluk davasına göre var. Olsaydı, o devlet çökmüş demektir, öyle devleti feshetmek gerekir.
Bu ahlaksızca yönetilen bir operasyondu. Fakat görülmeyen şey şu; dünyada hiçbir rejim hile yoluyla değiştirilmez, siyasal güçlerin çatışmasıyla değiştirilebilir. Dolayısıyla hilenin, pusunun olduğu bir yerde ağır bir suç da işleniyor demektir.
CEMAATLE CHPNİN YASAK İLİŞKİSİ SÜRÜYOR
Cemaat de yeni müttefik bulamazdı, fakat Cumhuriyetin başka bir kurucu öznesiyle ittifak arayışına girdi ve CHPyle ittifaka yöneldi. CHPye atılan çengel yeni değildir. Ergenekon davası belli bir aşamaya geldiği andan itibaren durum tehlikeli olmaya, ortaya konulan kanıtların sahteliği saptanmaya ve bu konuda hem Türkiyede hem de dünya kamuoyunda inandırıcılıklarını yitirmeye başladıkları andan itibaren yeni arayışlara girdiler.
Cemaat, AKPnin kendisini yalnız bırakacağına dair bir korkuya kapıldı. AKPnin askerle anlaşması halinde ayak altında kalacaklarından korktular ve CHPye yöneldiler. Bu yasak ilişki halen devam ediyor.
Cemaatin ağır bir yenilgi aldığı söylenebilir ama bu, büyük bir muharebeyi kaybettikleri şeklinde yorumlanabilir. Savaşın devam ettiğini düşünüyorum. ABD ve CHPyle bir koalisyon halinde oldukları anlaşılıyor.
CHP de yeni seçimlere bu koalisyonla hazırlanıyor, yani kendisini ABDye Türkiyede bir alternatif olarak sunma çabası içinde olduklarını görüyoruz. Ekmeleddin İhsanoğlunun adaylığı, yerel seçimde Cemaatle ilişkili Mustafa Sarıgülün adaylığı ve izlenen siyaset bunu gösteriyor.
CEMAAT ERDOĞANSIZ AKP İSTİYORDU
Cemaat aslında Tayyip Erdoğansız bir AKP yaratmaya çalıştı. 17 ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının anlamı buydu. Erdoğan ve birinci halkada yer alan Erdoğancı bir ekibi tasfiye edip, kendilerine daha yakın bir ekibin AKPnin başına gelmesini sağlamayı amaçladılar.
Cemaat, öngördüğünü gerçekleştirebilmiş olsaydı CHPyle böyle bir işbirliğine yönelmeyecekti. Tam tersine, bunun ikinci etabı CHPye ve CHPli bazı isimlere karşı operasyon olacaktı. Çok ciddi yerlerdeki isimler hakkında ellerinde bazı dosyalar olduğunu biliyorum.
GEZİ SİYASAL OLARAK YENİLDİ, TOPLUMSAL OLARAK YENİLMEDİ
Sola dönersek, orada müttefiklere ihtiyaç var mı? Varsa ne gibi müttefiklere?
Gezi, siyasal olarak yenilmesine rağmen toplumsal olarak yenilmiş değil. Siyasal yenilginin sebebi çok açık. Bir önderlikten ve bir siyasal programdan yoksun bütün toplumsal başkaldırılar daha gerici diktatörlüklerle sonuçlanır. Bu bir yasadır.
Türkiyede Geziden sonra yaşananlara bakalım. Mesela Türkiye daha mı demokratik oldu, AKP iktidarı geriletildi mi? Hayır. Tam tersine eğitim dinselleştirildi, okulların çoğunluğu imam hatip haline getirildi, kamuda türban geçirildi, Tayyip Erdoğan yerel seçimleri kazandı, Cumhurbaşkanı oldu vesaire. İktidar ortada bir siyasi programın ve önderliğin olmadığını gördüğü anda Geziye karşı saldırıya geçti. Bu kadar büyük bir ayaklanma aylarca devam edemezdi. İsyanlar başlangıçta örgütsüzdürler, kendiliğinden başlarlar ama bir siyasal güç çıkar ve o kitlelerin talepleriyle buluşan bir program üretebilirse ona önderlik eder. Bu başarılamadı.
Ama Gezi toplumsal olarak yenilmiş değil. İnsanlar bir yenilgi duygusuyla evlerine çekilmedi. Berkin Elvanın cenazesindeki o yüksek katılım ya da herhangi bir gerekçeyle insanların çok kolay sokağa çıkabiliyor oluşu bunu gösteriyor.
Gezide sokağa çıkan bu insanlar kimdi peki? Bugüne kadar liberallerin, hatta bazı solcuların ulusalcı, Kemalist, cumhuriyetçi diye aşağıladığı milyonlarca insan yeter diyerek sokağa çıktı.
TÜRKİYE BİR İÇ SAVAŞA DOĞRU GİDİYOR
Bu büyük kitle önemliydi. Onlar da kendi sembolleriyle, yani bayrakla sokağa çıktılar. Sözünü ettiğim bayrak bizi teslim alacak bir bayrak değil. Bir rejimin, bir ülkenin, bir ulusun sembolleri rejimin ezilenlerinin, direnenlerin eline geçiyorsa o rejim kaybediyor demektir. Dolayısıyla bayrak ezilenlerin ve halkın elinde başka bir anlam, yönetenlerin elinde başka bir anlam taşır. İnsanlar bayrağı rejimin elinden alıp direnişin sembolü haline getirdiği için Gezi direnişi bu kadar geniş bir meşruiyet kazandı.
Ben ikinci bir öfke patlamasının geleceğine inanıyorum. Çünkü toplumda dipten gelen, büyük bir gerilimin, bir öfkenin biriktiğini görüyorum. Türkiyenin şiddetli bir kapışmaya, bir iç savaşa doğru gittiğini düşünüyorum. Çünkü AKP iktidarı eğer eline geçirdiği iktidar olanaklarıyla rejim değişikliğini gerçekleştiremezse zor kullanacak. Yeni güvenlik yasası bu zorun yasasıdır. Her yol ve yöntemi kullanacaklar.
Bu iç savaşın mutlak gerçekleşeceğini söylemiyorum ama gerilim buraya doğru akıyor. Çünkü 200 yıllık derinliği olan, bir devrim ve karşı devrim diyalektiği içinde gelişen bir durumla yüz yüzeyiz. Türkiye gericilikle hesaplaşmasını tamamlayamadı. Türkiyenin aydınlanma ve modernleşme çizgisinde büyük sıçramalar gerçekleşmiş olmasına rağmen, Cumhuriyetin daha ilk yıllarından itibaren Cumhuriyeti kuran kadroların onun değerleri ve ilkelerine ihanetiyle karşılaştı bu ülke.
Bu hesap kapatılmak durumunda. Türkiye bu gerilimle yoluna devam edemez. Ya İslami bir rejim tüm kurumlarıyla bu ülkede oturtulacak ya da Türkiye, siyasal İslamla, tarihsel gericilikle hesaplaşmasını tamamlayacak. Herhangi bir ortalama alınarak bunun üstesinden gelinemez, o eşik aşılmış durumda.
AKP bu kapışmaya doğru gidişin açık bir biçimde farkında. Bunun farkında olmayan sol, özellikle sosyalist sol. Sosyalist solun bir bölümünün uzunca bir süre liberal bir kirlenme yaşamış olmasının bunda payı büyük. Liberallerin entelektüel inisaytifi ele geçirmiş olması ağır bir bedel yarattı.
Solun seçim siyasetinin de olası ittifak girişimlerinin de bu bahsettiğim perspektifle oluşturma gerekiyor. Tam bu noktada HDPnin, Kürt ulusal hareketinin pozisyonu da çok kritik bir yerde duruyor.
Birleşik Haziran Hareketi, seçimler ve alternatifler
Merdan Yanardağla sohbetimizin ikinci bölümünde Birleşik Haziran Hareketi etrafında dönen seçim tartışmalarını, BHHnin anlamını ve seçimlerdeki alternatiflerini konuştuk
Alper Birdal
Birleşik Haziran Hareketinin adı sıkça CHP ve HDPyle ittifak tartışmalarıyla anılıyor. Sizce BHH bir seçim ittifakı projesi mi? CHP ve HDPyle ittifaka nasıl bakıyorsunuz?
Altını çizerek bir şeyi belirtmek istiyorum. Başından itibaren söylediğim her şey kişisel olarak beni bağlayacaktır. Çünkü Birleşik Haziran Hareketinin Yürütme Kurulu Üyesi sıfatıyla değil, kişisel olarak bu değerlendirmeyi yapacağım.
BHH, kendi belgelerinde de bir ittifak gücü olmadığını söylüyor. Bazı tarihsel dönemlerde seçimler ve parlamento çok önemli olmaktan çıkar. Türkiyenin böyle bir dönemden geçtiğini düşünüyorum. AKPyi iktidardan indirecek bir büyük koalisyon, bir güç birliği oluşturulamazsa eğer seçimlerin ve parlamentonun çok büyük bir önemi yok. Önümüzdeki dönemde parlamentonun çok önemsizleştiğini, milletvekilliğinin çok değersizleştiğini göreceğiz. Zaten AKP seçimleri istediği gibi kazanacak olursa, parlamentodan değil saraydan yönetilecek bir ülke göreceğiz; parlamento ise daha çok bir onay merci, noter işlevi görecek. Bunu sağlamak için iktidar partisi tarafından bu seçimlerin alınması gerekiyor, bu da bir gerçek.
AKPYLE HDP ARASINDA NASIL BİR İLİŞKİ OLDUĞUNU BİLMİYORUZ
Tam burada AKPyle HDP arasında nasıl bir ilişki var, onu bilmiyoruz. İmralı görüşmeleri, çözüm süreci, o arada sağlandığı belirtilen mutabakat ve ortada olduğu iddia edilen bir mutabakat metni var. Bu metinde ne yazdığını da bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz: AKP, Türkiyenin gerici dönüşümünü tamamlayabilmek için Kürt ulusal hareketini yedeğine almak istiyor. Çözüm kavramını da bunun için bir şantaj aracı olarak kullanıyor.
Diğer taraftan Kürt ulusal hareketinin, özellikle Gezi direnişi sırasında gösterdiği tutum hatırlanırsa eğer, buna uygun davrandığı anlaşılıyor. Abdullah Öcalanın İmralı röportajlarında söylediği son derece açık; biz de sokağa çıkmış olsaydık AKP devrilecekti diyor. Çıksaydınız. Bu ülkedeki emekçi sınıfların, cumhuriyetçilerin, muhaliflerin, aydınlanmacıların, solcuların, sosyalistlerin, yurtseverlerin en büyük kavgasında yoksanız, nerede varsınız?
Kürt siyasal hareketiyle sosyalist hareket arasındaki ilişki son derece sağlıksız. Kürt ulusal hareketinin sosyalist hareketinin devrimci, sosyalist özelliklerini yitirerek demokratik, liberal bir harekete dönüştürülmesinde önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Türkiyede neredeyse solculuğun temel ölçütü Kürt hareketine bakış haline gelmeye başladı. Oysa ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı dünyada hiçbir şey olmamış gibi tartışılamaz. Pekala uluslar, emperyalizmle işbirliği halinde gerici, faşist rejimler kurabilirler. Buna itiraz etmeyebilirsiniz ama bunu kabul etmek zorunda da değiliz. Kosova çok net bir örnektir. Biz her bağımsızlık eylemini desteklemek durumunda değiliz. Bunun kriterleri var; devrimci olmak durumunda, işçi sınıfının örgütlenmesinin önünü açmak durumunda, emperyalizmi geriletmek durumunda, dünya devrim mücadelelerine katkıda bulunmak durumundadır. Esas olarak da Marksistlerin örgütlenmesine açık olmak durumundadır.
BATIDA ŞERİAT VE FAŞİZM, DOĞUDA ÖZGÜRLÜK OLMAZ
HDPnin kuruluşu da problemdir. Öcalanın HDP yöneticileriyle yaptığı görüşmenin tutanaklarında, ki yayımlandı, Öcalan solcuların hep dayak yediğini ve HDPye gelmelerinin onları da kurtaracağını söyledikten sonra, ben bunu heyetle konuştum diyor. Konuştum dediği heyet MİT heyetidir.
MİT heyetiyle HDPnin kuruluşunu konuşup, sonra da solcuları buraya davet etmek tuhaftır. Aklıma şöyle sorular geliyor, Öcalanın ve HDPli dostlarımızın niyetlerinden bağımsız olarak söylüyorum; Gezi gibi ikinci bir patlamayı HDP üzerinden denetim altına almak mı istediler?
Ben Türkiye sosyalist hareketinin Kürt hareketine karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çalıştığını düşünüyorum. Kaygım ise şu: Kürt ulusal hareketi Türkiye emekçilerine ve sosyalist hareketine ihanet etmemelidir. Türkiyenin her yerinde, batısında, kuzeyinde, güneyinde İslamcı-faşizan bir diktatörlük varken, güneydoğusunda özgürlük ve demokrasi olmaz.
Bunun temel bir hata olduğunu düşünüyorum. Kendi dar ulusal çıkarları için Türkiyenin feda edilmek üzere olduğuna ilişkin bende esaslı bir kuşku var. Bu kuşkuyu besleyen çok sayıda da veri var.
Sosyalistler birlikten, emekçilerin ve halkların birliğinden yanadır. Biz bunu aklımızda tutarak Kürt sorununun eşitlikçi, özgürlükçü, barışçı ve onurlu bir biçimde çözülmesi için bütün gücümüzle mücadele etmeliyiz. Kürt halkına ve siyasal hareketine bu ilkelerde mutabık kaldığımız sürece bütün gücümüzle destek olmaya da devam etmeliyiz. Ancak Kürt hareketinin de buna özen göstermesi gerekiyor. AKPyle bir çözüm süreci yürüterek, ben buna gerici çözüm süreci diyorum, bu olmaz. Türkiyeyi feda ederek Kürdistanda özgürleşme sağlayamazsınız.
Dolayısıyla HDP ile BHH bir seçim ittifakı kuracaksa, HDPnin Türkiye gericiliğiyle çözüm sürecinde ısrar etmemesi gerekiyor. Gerçek bir çözüm için Türkiyenin devrimci, aydınlanmacı, ilerici damarıyla ilişki kurma zorunluluğu var.
HDP AÇIK OLMAK DURUMUNDA
Kürt siyasal hareketi seçimlere pekala bağımsız adaylarla girilebilirdi ve bu çok rahatlatıcı bir yöntem olurdu. Bağımsız neden girilmedi? Biz de kendi bağımsız adaylarımızla girer, koordineli bir seçim kampanyası pekala yürütebilirdik. Ama şimdi şöyle kuşkular var; tüm anketler yüzde 7 civarında oylarının olduğunu gösteriyor. Demirtaş yüzde 9,5 oylarının olduğunu söylemiş ama o, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde görülen çok özel nedenlere dayalı, kalıcı olduğunu zannetmiyorum. Ayrıca yüzde 16nın fiili olarak seçimi boykot ettiğini düşünürsek, o çok yanıltıcı bir sonuç.
Şimdi acaba gerçekten barajı aşmak mı istiyorlar, yoksa AKPye Anayasayı tek başına değiştirecek bir olanak mı sağlamak istiyorlar, benim bu konuda kuşkularım var. Barajı aşamazlarsa güneydoğudaki tüm milletvekillerini AKP çıkartacak, bu çok açık.
Ben HDPyle bir ittifaka karşı değilim ama HDP açık olmak durumundadır. HDP, AKPyle girdiği bütün bu ilişkiyi ve gerici çözüm girişimini terk edip, Türkiyenin ilericileriyle buluşmaya çalışmalıdır. Gezide sokağa çıkmış 11 milyon insana hakaret edilerek bu ittifak sağlanamaz.
SOL, YURTSEVER BİR BLOKUN DENENEBİLMESİ İÇİN GEREKEN ŞARTLAR
BHH, eğer Haziran hareketi olacaksa bunun yolu sadece 27-28 Mayısta [2013] Taksimde eylem yapan dar bir çevreci grubun taleplerine dayalı bir hareket olarak bunu yapamaz. Esas olarak 1 Hazirandan itibaren sokağa çıkan milyonlarca insanın duyarlılıklarını ve taleplerini içerebilir ve onların sözcülüğünü yapabilirse Haziran Hareketi olabilir.
Eğer yapılabilirse CHPyi ve HDPyi de içine alan geniş cumhuriyetçi, sol, yurtsever bir blok denenmelidir. Bunun iki yanı olacaktır. CHPnin ABD ve Cemaatten kopup kamucu ve halkçı bir çizgiye gelmesi halinde bu mümkün olabilir. HDP açısından ise AKPyle gerici çözüm siyasetine terk etmesine bağlıdır. AKP ile bu çözüm sürecini ilerletir, Avrupa Birliği özerklik şartını yeterli sayarlarsa karşılarına ikinci, üçüncü yıl içerisinde çıkacak olan Hüda-Pardır, Kürt Hizbullahıdır. AKPnin kafasındaki gerici çözüm modeli bu. Nitekim Kobani eylemleri sırasında Hüda-Parın Kürt hareketinin karşısına nasıl çıkarıldığını gördük.
BHH EMRİVAKİYLE KARŞI KARŞIYA
HDPnin barajı geçmesi ihtimali üzerine çok konuşuluyor. BHH üzerinde oluşan basınç da büyük ölçüde buradan uygulanıyor, siz de AKPyi geriletmek için HDPye omuz verin gibi bir iddiayla... Sizce AKP bu şekilde geriletilemez mi?
Hayır, ben vereceğimiz omuzun AKPyi ilerletebileceğini ve bunun hiç unutulmaması gerektiğini düşünüyorum. Neye omuz vereceğimizi biz bilmiyoruz. Bu konuda bir açıklık lazım. Birkaç arkadaşımızın HDP listelerinden aday gösterilmesi bunu çözmez. Öyle zannediyorum ki bazı arkadaşlarımıza gizli kapaklı teklifler yapıldığı da düşünülebilir ki bu çok ayıp bana göre... Böyledir demiyorum, böyle olduğuna dair söylentiler var ve doğruysa çok ayıp.
BHH şöyle bir baskı altında tutuluyor; HDP baraj altında kalırsa sizin yüzünüzden kaldı diyecekler.
Bir defa HDP parti olarak seçimlere katılmaya karar verirken bize danışmadı. Bize yaptıkları tek teklif bizi destekleyin. Diyebilirler ki bize önerdiğiniz arkadaşlarınızı, seçilebilir yerlerden hatta, aday göstereceğiz. Bu olmaz. BHHden bazı isimlerin milletvekili seçilmesiyle çözülebilecek bir mesele değil bu. Ben elbette BHHnin Mecliste sosyalist bir grup oluşturmasından yanayım. Ama geride bıraktığımız dört yıl içinde HDP listelerinden daha önce seçime girip milletvekili olan sosyalist arkadaşlarımızın sosyalist kimlikleriyle hiçbir varlık gösteremediklerine tanık olduk. Kamuoyuna yönelik algı bakımından belirtiyorum. Yoksa tartıştığım Levent Tüzelin, Ertuğrul Kürkçünün, Sebahat Tuncelin, Sırrı Süreyya Önderin vesaire sosyalistliği değil.
Bir emrivakiyle karşı karşıyayız. Biz seçim kampanyası sırasında ortaya çıkan politikayı, söylemi ne kadar belirleyebileceğimizi bilmiyoruz, çünkü biz bir partiyi destekleme talebiyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla baştan yanlış kurulmuş bir ilişki var. Önce BHHyi oluşturan partilerle görüştüler, daha sonra biz her parti serbest zannettik dediler ve BHHnin Yürütme Kuruluyla görüştüler. Yine destek taleplerini ilettiler.
Ben bunun girdikleri yolu sol tarafından onaylatma ihtiyacı olarak görüyorum ve girdikleri yolu doğru bulmuyorum. Yani AKPyle kurdukları ilişkinin doğru olmadığına inanıyorum.
HERKESİN İHANET ETTİĞİ YERDE HAİN OLMAZ
Solun onayına neden ihtiyaçları var?
Ağır mı olur bilmiyorum ama herkesin ihanet ettiği yerde hain olmaz. Eğer siz AKPnin siyasetine ödün vermiş, bunun karşısında dar ulusal çıkarlarınız doğrultusunda hareket etmişseniz, Korkut [Boratav] Hocanın deyişiyle belirtirsek, ihanet etmeye hazırlanmışsanız başkasının onayına ihtiyaç duyarsınız.
BHHnin alternatifleri neler?
28 Şubat ve 1 Martta konuşacağız. Ben hala BHH, CHP ve HDPnin bir seçim bloku kurması gerektiğini düşünüyorum. Ama bunun için çok geç kalmış durumdayız. CHPnin buna yanaşacağından da kuşkuluyum.
Fakat BHH Türkiyede laik eğitim boykotuyla önemli bir siyasal aktör olduğunu, büyük bir siyasal güç olduğunu ortaya koydu ve bir hareket haline geldi. BHH içindeki arkadaşlarımızın bir bölümü dahi böyle bir başarıyı beklemiyordu.
Mesele şu, laik ve bilimsel eğitim talebi yakıcı ve doğru bir talepti. Halkın beklentilerini dile getirmekte başarılı olduk. Eğer ısrar edildiği gibi bunun içine anadilde eğitim talebini koymuş olsaydık bu sonucu alamazdık. Bu talep önemsizdir demiyorum, onun için başka bir kampanya yürütebiliriz. Ama her şeyi bir çuvala dolduramazsınız, önceliklerinizin olması gerekir. Yoksa bu başarıyı yakalayamazdık.
Diyarbakırda, Vanda, Hakkaride, Siirtte, Mardinde, Urfada ise boykot olmadı. Peki, laik eğitim boykotunda HDP niye yanımızda değil? Biz birbirimizi nerede sınayacağız?
Seçim konusunda BHHnin kuruluş ilkeleri var. Laiklik de bunlardan biri. Bu konuda bir anlaşma sağlayabilecek miyiz? AKP gericiliğine, mezhepçi, faşizan diktatörlük girişimine karşı ortak bir mücadele dili tutturup tutturamayacağımız konusunda derin endişelerim var.
Dolayısıyla bir seçim ittifakıyla çözülemeyecek derinlikte bir durumla karşı karşıyayız.
SEÇİMLERİN MEŞRUİYETİ SORGULANMALI Peki, bu ittifaklar olmadığı takdirde BHH ne yapabilir?
Bana göre bu seçimlerin meşruiyetini, Anayasa tartışmalarını vesaire sorgulatan bir çizgi tutturmamız gerekiyor. Bunu reddeden, önemsizleştiren, değersizleştiren bir dil tutturmamız gerekiyor.
Türkiye, parlamentonun önemsizleştiği, milletvekilliğinin değersizleştiği bir döneme girecek. Bunun meşruiyetini tartışan ve reddeden bir çizgi izlemek yollardan bir tanesi.
Bir diğeri bağımsız adaylıklar üzerinden gitmek. Ya da seçime katılma hakkı olan BHH bileşeni partilerden biri aracılığıyla seçime girebiliriz. Bunlar mümkün. Ama zorlanması gereken o büyük koalisyondur. Böyle bir koalisyon oluşabilirse seçimler gerçek anlamda önem kazanabilir. Oluşmazsa, seçimlerin önemsiz olduğu, atanmış memurların belirleneceği bir döneme gireceğimiz vurgulanmalı.
8 HAZİRANA FENERSİZ YAKALANMAMAK İÇİN... BHH üzerinde kurulan baskıya göğüs gerebilecek mi?
Ben germesi gerektiğini ve gerebileceğini düşünüyorum. Eğer seçim dönemini bu bütünlüğünü koruyarak geçiremezse BHHnin bir geleceği yok.
Seçim konusunda biz taraftarlarımızı serbest bırakıyoruz demek de olmaz.
Önümüzde şöyle bir tablo var. 11 milyon insanın sokağa çıktığını söyledik. Türkiyede 11 milyon marksist-leninist yok, maocu da yok; 11 milyon çevreci de yok. Peki, kimdi bunlar? Türkiyedeki 200 yıllık aydınlanma geleneğinin derinliğini temsil eden insanlardı ve ağırlıklı karakteri de emekçilerdi. CHP hızla sağa kayarak bu alanı boşalttı. Bu alanı biz devrimciler, sosyalistler doldurmadığımız takdirde, sağı ve soluyla milliyetçilikler dolduracak. Tehlike bu... BHHnin gözünü dikmesi gereken yer de bu.
Ben solun uzunca bir süre kapalı devre bir hayat kurduğunu, birbirine propaganda yaptığını ve esas olarak birbirlerinin kaygılarını gözeten bir hayat yaşadığını, toplumsal gerçeklikten koptuğunu düşünüyorum. Büyük bir siyasal kuvvet haline gelmek toplumu yakalamakla, kavramakla mümkün. Hayattan, gerçeklikten kopmadan, onu alıp sıçratmak gerekiyor. BHHnin yapması gereken şeyi, bu yüzden bahsettiğim büyük alanı doldurmaktır. Bunu yapamazsak 8 Hazirana fenersiz yakalanırız.
BHH öncelikle zihnini siyasal ve entelektüel olarak buna hazır hale getirmelidir.
Bu ileti en son umut
tarafından 27.02.2015- 10:36 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
HDPnin kuruluşu da problemdir. Öcalanın HDP yöneticileriyle yaptığı görüşmenin tutanaklarında, ki yayımlandı, Öcalan solcuların hep dayak yediğini ve HDPye gelmelerinin onları da kurtaracağını söyledikten sonra, ben bunu heyetle konuştum diyor. Konuştum dediği heyet MİT heyetidir.
MİT heyetiyle HDPnin kuruluşunu konuşup, sonra da solcuları buraya davet etmek tuhaftır. Aklıma şöyle sorular geliyor, Öcalanın ve HDPli dostlarımızın niyetlerinden bağımsız olarak söylüyorum; Gezi gibi ikinci bir patlamayı HDP üzerinden denetim altına almak mı istediler?
Ben Türkiye sosyalist hareketinin Kürt hareketine karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çalıştığını düşünüyorum. Kaygım ise şu: Kürt ulusal hareketi Türkiye emekçilerine ve sosyalist hareketine ihanet etmemelidir. Türkiyenin her yerinde, batısında, kuzeyinde, güneyinde İslamcı-faşizan bir diktatörlük varken, güneydoğusunda özgürlük ve demokrasi olmaz.
Bunun temel bir hata olduğunu düşünüyorum. Kendi dar ulusal çıkarları için Türkiyenin feda edilmek üzere olduğuna ilişkin bende esaslı bir kuşku var. Bu kuşkuyu besleyen çok sayıda da veri var.
Kandil'in ÖDP'ye yaptığı baskı/tehdit eklendiğinde bende de böyle bir kuşku ortaya çıkıyor. AKP ne yaptıysa bir kısım döneklerin dışındaki solu düzenin solu haline getiremedi. Öcalan'ın açıklamaları MİT ile yapılan görüşmelerde bu konunun tartışıldığını gösteriyor. Kuşku hiç de temelsiz değil.
Yanardağ'ın değindiği başka bir konu daha var. Türkiye sosyalist hareketinin bugüne kadar kürt hareketine karşı sorumluluklarını yerine getirdiği, kürt hareketinin ise bu konuda yetersiz kaldığı, bana göre bu konuda hiç bir adım atmadığı, bazı önemli olaylarda ise hiç katkı vermediği, hatta engelleyici bir tutum aldığı yolundadır. Gezi direnişi buna örnektir. Bu konuda yapılan açıklamalar da henüz hafızalardan silinmedi. Kürt hareketinin tavrı sadece ''beni destekleyin' olmaktan ibaret. ''Ben istediğim siyaseti uygulama yönünde kararlar alayım, sizler bu kararların arkasında durun.'' Sosyalistlerin bu şekilde davranmayı alışkanlık haline getiren bir ulusalcı harekete destek vermesi, bu aşamada, seçimlerde desteklenmesi tarihi bir hata olur ve BHH'nin bu hataya düşeceğini sanmıyorum.
Diyarbakırda, Vanda, Hakkaride, Siirtte, Mardinde, Urfada ise boykot olmadı. Peki, laik eğitim boykotunda HDP niye yanımızda değil? Biz birbirimizi nerede sınayacağız?
Merdan Yanardağ'ın sorusu bence önemli. KÜrt hareketi neden kritik aşamalarda solu desteklemiyor? Her zaman solun kendisini desteklemesini isteyen kürt hareketi solun başını çektiği eylemlere neden destek vermiyor? AKP ile arası bozulur diye mi?
Öcalan çözüm süreci için ''herşey iyi gidiyor'' derken, kürt hareketi oyunbozanlık yapmak istemiyor. Hükümet Öcalan'la çözüm sürecini sürdürüyor, bu konuda Öcalan'a neler vaad ediyor kimbilir, bu süreç sürdüğü sürece kürt hareketi AKP'ye karşı gelemez. Haziran direnişine katılmayışının nedeni ne ise, boykota katılmamasının nedeni de o. Bu süreç bence seçim sonrasında da devam edecektir. HDP'nin AKP'yi gerileteceğini söylemesi tamamen seçim yatırımı.
Kürt hareketi ile Öcalan sürekli çözüm arayışındayken!, Türkiye'ye barış ve demokrasi getirmeye çalışıyorken!, kürt hareketinin seçimlerden sonra AKP'yi gerileteceğini iddia etmek saçmalık. Saçmalık da değil, saçmalık ötesi.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.