SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
İş bölümü...           (gösterim sayısı: 2.738)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 29.03.2015- 10:32


İş bölümü...
Ercan Gündoğan  


Türkiye sosyalist hareketinin tarihinde “fraksiyonculuk” vardır. Marks’ın dediği bizde de olmuştur. Sosyalist öncüler sınıf hareketinden koptukça, kopartıldıkça küçük burjuva özellikler ön plana çıkar. İç kavgalar, eleştiriler, bölünmeler... Bölünen, yine bölünür. Hücrelerin mitoz geçirmesi gibi.

Mitoz geçirmeye genetik eğilim gösteren sosyalist hareketimizde tersi eğilim de vardır: Birleşmek. Yan yana gelmesi pek olanaklı olamayanlar bile, tek bir partide birleşebilirler. Bilindiği gibi bu da 1980 sonrasının hakim özelliklerindendir. Birleşme girişimleri, “toparlanmak”, “yeniden güç toplamak”   için yapılır.

Bu anlamda bölünmeler, birleşmeler, eskiden olduğu gibi sonra da olacaktır. Ancak önemli olan, Türkiye sosyalizminin makro düzeyde, hem stratejik, hem ideolojik, hem de coğrafi olarak yaşadığı büyük bölünmedir. Kürt hareketi, örgütlenmesi ve mücadelesiyle, 1980’lerin başından itibaren, daha önce içinde olduğu, içinden yetiştiği Türkiye sosyalizminden ayrı olarak yoluna devam etmiş ve gittikçe de bağımsızlaşmıştır.

Bundan sonrasının bölünme ve birleşme tartışmaları, esas bu büyük bölünme, ayrışma üzerinden yapılmazsa, sadece tarihçiliğin bir çalışma alanı olarak kalacaktır.

PKK’nın yoksul Kürt köylüsünü alıp örgütlemesi ve zamanla bağımsız bir hareket yaratması, tüm Türkiye’de işçi sınıfının kurtlara kaptırılmasının hemen ardından gerçekleşti. Neticede uzunca süre, Batılı işçi-Doğulu köylü ittifakı olanaksız olarak kaldı. Kürt hareketinden ayrı olarak, Türkiye sosyalizminin itici, devindirici gücü de, ne zamandır, büyük ölçüde aydınlar ve çoğu öğrenci olan gençlerdir. Elbette, bu güç, yoksul mahalleler, Aleviler, dahil edilerek ayrıntılandırılabilinir. Çoğunun zaten “işçi” olduğu, işçi çocuğu olduğu da vurgulanabilir. Ama yine de, itici, devindirici güç, iş yerleri, sendikalar, “işçi” liderleri, “işçi partileri”, değildir.

Köylülerin büyük kısmı, yığın halinde ulusal-demokratik bir harekete bağlanırken, işçiler kurtların elinde teslim kalmışlardır. İşçi-Köylü ittifakı, somut olarak Batılı işçi-Doğulu köylü ittifakı bundan sonra nasıl düşünülebilir? Elbette, Doğu’nun köylüsü, “küçük köylü”,   “yoksul köylü”, ya da “kır proleteri”   anlamındadır. Batı’nın işçisi de, Batı’nın emekçi halkı anlamında. Küçük burjuvazi ya da “orta sınıf” her taraftadır, ama, bizi ilgilendiren kesimleri, yukarıda belirtilen aydın ve öğrenci gençliktir.

Elimizdeki olanaklar şu an itibarıyla bunlardır. Batı ideolojik olarak önde, politik olarak geridedir. Doğu ise tam tersi.   İki hareketin bir örgütsel “birleşme” yaşaması olanaklı olmasa da, bir “iş bölümü” içinde hareket etmesi, daha önceki bir yazıda yazmış olduğumuz gibi, iki politikalı tek stratejiyi benimsemesi olanaklıdır. “İş bölümü” tek bir stratejiye göre ayrıntılı hale getirilebilir. “İş bölümü”, “tek bir işin” parçalar halinde, “bağlantılı” gerçekleştirilmesidir. Bir tarafta özel olarak bir halkın varlığı savunulurken, öte tarafta bir sınıfın kurtuluşu savunulur. Bir tarafta “üretim”, bir tarafta “yeniden üretim” süreci ele alınır. Ama her zaman, bağlantılı ve ilişkili olarak. Sosyalistler Kürt Halkı ve müzakereler hakkında daha çok konuşur, önerilerde bulunur, bu alanı tümüyle Kürt hareketine ve partilerine bırakmaz. Kürt hareketi de, işçi sınıfı, sendikalar, ücretler hakkında daha çok konuşur, Batı’daki sosyalist partilerin güçlenme çabalarına özel bir ilgi gösterir.

Tek strateji içinde iki politika, iş bölümüne dayalı olarak iş yapmaktır neticede.   Büyük ölçüde Batılı işçiyle büyük ölçüde Doğulu olan Kürt köylüsü, halkı, diyalektik olarak bir bütünün içindedirler. Bu bütün ise, komşu ülkelerdeki diğer Kürt bölgeleri dahil edildiğinde, daha büyük bir bütün içinde kalmaktadır.

Kürt hareketinin burada önerilen bir iş bölümünü benimsemesi HDP ve Demirtaş’ın kullandığı “söylem” düşünüldüğünde olanaklıdır. Ancak, Türkiye sosyalistlerinin hem korkuları, hem zaafları, hem de kısıtlı olanakları, böyle bir işbölümünün yaratılmasını epey zorlaştırmaktadır. Kürt hareketinin “kuyruğuna takılma” eleştiri ve suçlamaları, “bağımsızlığını yitirmek”, solda “hegemonik” konumu Kürt hareketine kaptırmak, hatta tümüyle “silinme” korkuları bulunuyor.

Bu korkuların çoğu elbette hayali değildir. Zaaflar ise, bana göre, bu yazının daha ilk cümlelerinde yazılanlarla ilgilidir. Türkiye sosyalist hareketi sadece köylüden değil, işçi sınıfından da koparılmıştır. Ancak, aydınlarında, gençlerinde, sınıf hareketi yaratıp başına geçebilecek bir tarihsel-teorik birikimi, örgütlenme yeteneği bulunuyor.

Türkiye sosyalistlerinin Kürt hareketine yaptıkları eleştiriler, “akıl vermeler” ise, Kürtler tarafından tepkiyle karşılandığı kadar anlaşılsaydı keşke.   Sadece İmralı Zabıtları’ndan anlaşıldığı kadarıyla bile, Öcalan AKP’ye “altın tepside” lezzetli yiyecekler sunmuştur. Sonra, Gezi olayları sırasında da yeni yiyecekler. AKP ile yapılan müzakereler, pazarlıklarla doludur. Özerklik, başkanlık...

***

Yukarıda yazılan “Türkiye sosyalizminin makro düzeyde, hem stratejik, hem ideolojik, hem de coğrafi olarak yaşadığı büyük bölünme” Türklerin de Kürtlerin de, en temel sorunudur. Bu sorunun çözümüyse, iki hareketin, iki politikanın, ideolojik olarak önde olanla politik olarak önde olanın, bir iş bölümüne dayanan, tek bir stratejide birleşmesi, birleştirilmesidir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yorum2006
[ yorumcu ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.08.2013
İleti Sayısı: 772
Konum: Gizli
Durum: Gizli
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

2 kere teşekkür edildi.
Cevap Yazan: yorum2006
Cevap Tarihi: 29.03.2015- 11:52


PKK sosyalist bir hareket veya işçi örgütlenmesi midir ki, yazar soldaki bölünmüşlükten söz ediyor. PKK sosyalist değil, miliyetçi bir harekettir.

Tamam, komünistler, sosyalist olmayan ancak sistemin ezdiği diğer sınıf ve kesimlerle cephe oluşturabilir. Bunların ideolojileri de, örgütleri de zaten baştan ayrıdır. Ancak ortak düşman olan emperyalizme ve faşizme karşı cephe oluşturabilirler. Bunu oluşturmanın asgari koşulu ise emperyalizme de, faşizme de karşı olmaktır. Adam emperyalizme karşı değil ki. Faşistlere karşıtlığı da kendisine faşizm uygulandığı için. Hatta üzerindeki baskının kaldırılması için onlarla görüşmeye, anlaşmaya da hazır. Böyle cephe mi olur? Zaten cephe denilen şey, senin birkaç adamını listeye koyayım, sen bana oy ver demek midir? Cephenin ortak bir programı ve ortak bir stratejisi olur. Bunlar olmadan cephe olmaz.

Sosyalist solun bölünmüşlüğü ise ayrı bir konudur. Yazarın ifade ettiği gibi bizdeki sosyalist hareketin içinde küçük burjuva aydın kökenlilerin ağırlığı olması nedeniyle de değildir. En azından tek başına bu neden olamaz. Özünde tüm dünyada aydınlar hareketin içinde önemli rol oynamış, hatta başı çekmişlerdir. Marx da Lenin de, Bolşevik devrimini yapan, yönetenlerin de büyük çoğunluğu küçük burjuva kökenli aydınlardır. Yani yazar son derece yüzeysel yaklaşımlarla sosyalist hareketi karalıyor. Bu arada, sanki kendisi küçük burjuva aydını değilmiş gibi ahkam kestiğini de belirtelim.

Peki, bölünme neden? Bugün dünyada komünist hareket dip noktadadır. Türkiye'de böyle olması da doğaldır. Çünkü komünizm enternasyonal bir harekettir. Bunun ötesinde, dünyada komünist ve işçi hareketlerinin yükseldiği geçmiş dönemlerde, Türkiye'de ağır faşist baskı vardı. Komünizm illegaldi. Hiçbir örgütlenmeye izin verilmiyordu. Değil komünistler, özünde komünist sayılmayacak demokrat aydınlar bile zulme uğruyor, hapislerde çürütülüyordu. Bu ortamda doğru düzgün örgütlenme yoktu, olamazdı. Sağlam bir parti yapısı olmadan, parti eylemin içinde olmadan, gençleri çocuk yaştan alıp parti okullarında yetiştirmeden, tüm militanlarını eylem içinde olgunlaştırmadan, kendiliğinden sosyalizmi benimseyen insanlarla verilen mücadele ancak bu kadar olabilirdi. Bu mücadeleye çamur atmak yerine, önümüze bakalım biz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.438
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

53 kere teşekkür edildi.
37 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 29.03.2015- 17:19


Yazar Türkiye sosyalizminin önündeki toplumsallaşma sorununa kendince yaklaşımlarda bulunuyor. Yazarın, sosyalist sol ile kürt hareketinin birlikteliğinden geçmeyen bir mücadelenin solun toplumsallaşması ve siyasi iktidar hedefinde yoğunlaşmasının önünde engel gördüğü ve çözümlemesini buna dayandırdığı söylenebilir. İlk bakışta insana doğru bir saptama gibi gelse de, bence nesnel durumla çok da uyumlu görünmüyor. Sosyalist solun ideolojik, kürt hareketinin politik olarak önde olduğu tespiti, ikisinin bir şekilde ''birleşme''siyle veya ''seksiyon'' ilişkisiyle Türkiye emekçi halkının geleceğini değiştirebilecek bir potansiyeli yaratabileceği tezi bana çok fazla idealist bir yaklaşım olarak geliyor. Yazar da bunun farkında ki, kürt hareketi yerine özellikle ''HDP ve Demirtaş'' vurgusu yapma gereği hissediyor.

''HDP ve Demirtaş'' söyleminin yazarın kullandığı ''İş bölümü''ne uygun özellikler gösterip göstermediği ayrı bir tartışma konusudur, ve yazı bağlamında çok da önemli değildir. Yazar ''politik öndelik''ten söz ediyorsa bilinmeli ki bu politik öndelik Öcalan ve Kandil'den soyutlanamaz. Yazar HDP ve Demirtaş'ı Öcalan ve Kandil'den ayırarak ona bağımsız bir parti gözüyle bakıyorsa yaptığı yorumu boşa düşürüyor, hatalı bir temel üzerine kuruyor demektir. Yazarın önerdiği iş bölümü bu haliyle hiç de gerçekçi değil.

Aynı önerinin sosyalist sol ile kürt hareketi arasında gerçekleşmesi ise mümkün değil. (Yazar zaten bunu bildiği için HDP ve Demirtaş vurgusu yapıyor.) Hem kürt hareketinin bir bütün olarak Türkiye bütünüyle ilgili bir perspektife sahip olmaması, ikincisi kendi coğrafyasında öngördüğü tezlerin de sosyalist sola uygunluk göstermemesidir. Bunu eklenecekse, kürt hareketinin kendi perspektifi için her türlü gericiliğe prim vermesi ve hatta destek verebileceğini dile getirmesidir. Bu koşullar, sosyalist sol ile kürt hareketinin adına ne derseniz deyin, ister ittifak, ister iş bölümü, biraradalığını önlemektedir. Zaten bu yüzden kürt ulusalcılığının gündemine hiç bir zaman böyle bir konu gelmemiş, getirilmemiştir. Kürt hareketi kendi ulusalcılığı doğrultusunda bir araya gelen parti-örgüt ve kişileri ''benimsiyor'', nereden geldiklerine bakmadan ve neyi savunduğunu sorgulamadan içine almayı ve onlarla kendi siyasi doğrultusunda yürümeyi hedefliyor.
Kürt hareketinin bu niteliğinin sosyalist solla bir ''doku uyuşmazlığı''na yol açtığı da çok açıktır.

Kürt hareketinin kısa ve orta vadede ideolojik ve siyasi doğrultusunu değiştirebileceği öngörüsünde bulunabilmek için hiç bir akılcı neden bulunmamaktadır. Türkiye solu kendi göbeğini kendi kesecektir ve kesmelidir. Kürt hareketinde herhangi bir değişiklik olacaksa, yazarın söylediği gibi bir ''iş bölümü'' ilişkisi içine girilmesi gerekiyorsa bunun tek koşulu Türkiye solunun bağımsız bir özne olarak toplumsallaşabilmesinden geçmektedir. Kürt hareketine ideolojik etkide bulunabilmesinin de başkaca bir yolu bulunmamaktadır. Kürt hareketi merkezli toplumsallaşma çabaları ise hiç bir sonuç vermemiştir ve vermeyeceği belli olmuştur. Solun bu ilişki biçiminden de uzaklaşması gerekir.

Kısaca, Türkiye sol hareketi ile kürt ulusal hareketi ayrı kanallarda akmaktadır. İçinde bulunulan koşullar bu iki kanalın sol bir strateji altında biraraya gelmesine engeldir. Ortaklaşabileceği ve dayanışma göstereceği sorunlar elbette vardır ama solun kürt ulusalcılığıyla ilişkisi bununla sınırlandırılmalıdır. Kuyruçuluk ne kürt ulusalcılığının sağa savrulmasının önüne geçebiliyor, -tersine sanalın kuyrukçuları giderek sağcılaşıyor-, ve ne de bu birliktelik sola alan açabiliyor. Bu yüzden çözüm öncelikle solun   örgütlenme yoluna adımlarak atarak toplumsallaşma çabasından geçmektedir. Türkiyenin emekçi halkının geleceği sadece bu çabanın sonuçlarının olumlu olmasıyla gerçekleşebilir.

Sadece bu!



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Nazım Hikmet'in Stalin'in ölümü üzerine yazdığı 'Hatırlıyorum' şiirinin Türkçe çevirisi Candan Badem tarafından bulundu melnur 0 90 26.07.2024- 08:28
Etiketler   İş,   bölümü.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS