Sol ve Kürt hareketi: Çare, öğrenilmiş çaresizlik mi?
Fatih Yaşlı, Diyarbakır'daki Newroz kutlaması izlenimlerini ve solun bağımsız bir odak ihtiyacını İleri Haber için yazdı.
I. Newroz ve Devrim Turizmi
Buz gibi bir Diyarbakır sabahında, yüz binlerce kişiyle birlikte Newroz alanına doğru yürüyoruz. Kortej yok, yürüyüş düzeni yok; buna gerek de yok zaten. İnsanlar alana giden cadde ve sokaklardan bir piknik neşesiyle ama kararlı adımlarla bayram kutlamasına gidiyor. Geleneksel giysileriyle kadınlar, YDG-H flamalarıyla yüzleri kapalı gençler, PKK ve YPG bayrakları, Öcalan posterleri, birkaç orak-çekiçli bayrak ve sarı-kırmızı-yeşilden müteşekkil bir renk cümbüşü
Etrafımızdaki insanları seyrediyorum; gerilla kıyafeti giydirilmiş küçücük çocuklar da var, peşmerge kıyafetiyle dolaşan ihtiyarlar da. Türbanlılar da var, başı açıklar da. Aileler de var, kanı kaynayan, direklerin tepesine tırmanan gençler de
Peki, tüm bu kalabalığın Kürt olmak dışında başka bir ortak noktası yok mu? Elbette ki var: Newroz alanını dolduran yüz binlerce kişinin ezici bir çoğunluğunu yoksulların oluşturduğunu ve yoksullardan müteşekkil bir halk hareketinin karşımızda durduğunu bütün çıplaklığıyla görebiliyoruz Diyarbakırda.
Konuşmalar başlamadan önce kürsüden çalınan marşları dinliyorum; alandaki insanların çoğu marşları dinlemek yerine, o en sevdikleri şeyi yapıp davul zurna eşliğinde halay çekmeyi tercih etse de, devasa hoparlörlerden her dilde dünya devrim şarkıları yükseliyor gökyüzüne. Şarkı aralarında ise Rojavaya selam gönderiliyor ve orada yaşamını yitiren devrimcilerin isimleri anons ediliyor alkışlar ve zılgıtlar eşliğinde.
Tüm bunları, Kürt coğrafyasına giden Beyaz Türk gazeteci modeline öykünmek için mi yazıyorum peki? Hayır elbette. Başka bir derdim var, anlatacağım.
Şehre bir gün önce gelmişiz, arkadaşlarımız şehrin inanılmaz kalabalık olduğunu, bütün otellerin dolduğunu söylüyor; sahiden de muazzam bir kalabalık var kentte ve adeta bir devrim turizmi sektörü oluşmuş durumda. Kürt olmadığı halde, ülkenin batısından Newrozu izlemeye gelmiş ve kanımca sadece Kürt halkıyla dayanışmak için değil, hatta bundan daha çok, bir iki günlüğüne de olsa, sol bir havayı teneffüs etmek, bir halk hareketine tanıklık etmek için orada bulunan, azımsanmayacak sayıda insan var Diyarbakırda.
Bir kısmıyla panellerden, forumlardan, eylemlerden tanıştığımız bu insanlar Diyarbakırdalar; çünkü bir milyona yakın kişinin toplandığı meydanda Enternasyonal marşının gümbür gümbür çalınışını görmek hoşlarına gidiyor. Diyarbakırdalar, çünkü ülkenin batısında rastlanamayacak ölçüde kalabalık, coşkulu ve politize bir halk var karşılarında. Diyarbakırdalar, çünkü 12 Eylülde yediği darbeyi 35 yıldır atlatamayan ve bundan sonra da atlatamayacağına inanan, öğrenilmiş çaresizlikten mustarip Türkiye solcusu için orası bir soluklanma, bir tutunma alanı, bir kaçış coğrafyası.
II. Barajları yıkacağız, seni başkan yaptırmayacağız
Derdimizi daha iyi anlatmak için biraz daha geriye gidelim ve Newrozdan birkaç gün önce, Demirtaşın Mecliste yaptığı o etkili konuşmayı hatırlayalım: Demirtaşın sadece birkaç dakika kürsüde kaldığı ve konuşmasını üç kere seni başkan yaptırmayacağız diyerek bitirdiği konuşmayı. Hemen sonrasında, sosyal medya yıkılmış ve herkes coşkuyla Demirtaşın sözlerini tekrarlamaya başlamıştı: Seni başkan yaptırmayacağız.
Demirtaşın mesajı esas olarak AKP-HDP özerklik karşılığı başkanlıkta anlaştı algısını kırmaya yönelik son derece etkili ve doğru bir hamleydi ama Kürt siyasi hareketine mensup olmayan ya da HDP içerisinde yer almayan solcular bundan ziyade, Erdoğanın başkan olmasını engellemeye yönelik güçlü bir iradenin ortaya çıkışının, diktatörlüğe gidişin durdurulabileceğini bilmenin sevinci, coşkusu, mutluluğu içerisindeydiler.
Peki neden? Nedeni belli. İster birey ister örgüt düzeyinde olsun, solumuz normalde kendisinin söylemesi gereken şeyi söyleyecek gücü olmadığını biliyor; bu nedenle de, öğrenilmiş çaresizliğiyle ve son derece trajik bir şekilde, bunu söyleyebilen ve üstelik söylediğini yapabilecek güçte olan siyasi öznenin arkasına diziliyordu. Yani tıpkı Newroza devrim turizmine gidiyor oluşu gibi, kendi güçsüzlüğünün ve umutsuzluğunun üzerini, kendi olamamış ve yapamamışlığını, Kürt siyasetinin gücüne yaslanarak ve ona sığınarak örtebiliyordu ancak.
Devam edelim ve yakın zamanda başlatılan bir imza kampanyasını hatırlayalım. Bir grup aydın, yazar ve sanatçı 7 Haziran seçimlerinde HDPye yönelik desteklerini açıklayan bir metin paylaştılar kamuoyuyla. Metnin başlığı ise AKPyi geriletmek, barajları yıkmak için HDPyle dayanışmaya şeklindeydi. Eskiden bu tür çağrılar, Kürt halkıyla dayanışma, Kürtlerin siyasi temsilcilerini Meclise taşıma vs. gibi saiklerle yapılırdı; oysa şimdi çağrının gerekçesi AKPyi geriletmek olarak belirlenmişti. Yani solcu aydınlarımız, AKPyi geriletecek sol bir siyasi öznenin yokluğunda ve sol çaresizlik diye adlandırabileceğimiz bir şekilde, bunu yapabileceğine inandıkları HDPye oy verme çağrısından başka bir seçenek bulamamışlar, bu nedenle de tüm enerjilerini bu kampanyayı örgütlemeye adamışlardı.
III. Bağımsız, güçlü, etkili bir sol özne
Diyarbakıra Newroz turizmi, seni Başkan yaptırmayacağızın yarattığı heyecan, AKPyi geriletmek için HDPye oy çağrısı
Bunların hepsi son derece insanidir ve nasıl ki 30 Mart seçimlerindeki bas geç tavrını anlayabilmek mümkünse, hepsini anlamak mümkündür. Türkiye solu, bağımsız, güçlü, etkin bir aktör olamadığı sürece böyle şeyler yaşanmaya devam edecektir. Ancak anlamak, eleştirmeyi de buraya müdahale etmeye çalışmayı da engellememelidir. HDPye oy vermekte de, dayanışma çağrısı yapmakta da bir sakınca yoktur. Bırakın AKPyi geriletmeyi, sadece Kürt halkıyla dayanışma ve Kürtlerin siyasi temsilcilerinin Mecliste bulunması adına dahi HDPye oy verilebilir. Fakat mesele HDPyle dayanışmakla HDPcilik yapmak arasındaki açının yok sayılması ve solun bir kısmının, solu güçlü bir siyasi özne haline getirmeyi hedeflemek yerine, Kürt hareketinin/radikal demokrasinin gölgesinde var olmayı ve orayla birlikte güçlenebileceği yanılgısını sürdürmeye devam etmesidir. Öyle ki, Kürt hareketiyle uzaktan yakından alakası olmayan ve başka bir toplumsallıktan beslenen Gezi/Haziran İsyanı dahi, şimdilerde kimi çevrelerce HDPye desteğin manivelası olarak kullanılmak istenmektedir.
Kürtlerin mücadelesi artık geri döndürülemez bir noktaya gelmiştir, Kürt halkının taleplerinin arkasında durmak solcu olmanın gerekliliğidir, HDPnin barajı geçmesi AKPnin hiç olmazsa matematiksel olarak geriletilmesi açısından önemlidir, Türkiye siyasetinde HDP gibi bir özneye kesinlikle ihtiyaç vardır. Ancak tüm bunlar Türkiyede sadece radikal demokrat değil, adıyla sanıyla sosyalist bir özneye de ihtiyaç olduğu gerçeğini değiştirmemektedir/değiştirmemelidir. Türkiye solu Kürt halkıyla dayanışmaktan vazgeçmeksizin, ama -zaten kendi güçlenme dinamiklerine sahip olan-HDPyi değil, kendini güçlendirme önceliğini perspektif olarak önüne koyduğu bağımsız bir siyaset izlemeli, bağımsız bir siyasi hat kurmaya çalışmalıdır. Gerçek bir ittifak zaten ancak böyle (görece eşit öznelerin diyaloguyla) mümkün olabilecek, Kürt sorununun çözümü ancak böyle kolaylaşabilecektir. Güçlü ve etkili bir sosyalist özne inşasını ise bugünkü halleriyle mevcut parti ya da örgütlerin hiçbirinin kendi başına hayata geçirmesi mümkün değildir. Bu yüzden yüzümüzü döndüğümüz, gözlerine baktığımız yer Birleşik Haziran Hareketidir. Haziran, durduğumuz yer, yegâne çıkış yolumuzdur.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.