Seçime giderken CHPnin de, HDPnin de solculuk yapacakları tahmin ediliyordu. Bu beklentiyi ben de paylaştım. Yazdım da
AKP altında Türkiye sağın sağını, dibin dibini görmüşse ve daha fazla zorlandığı takdirde yeni bir kırılmaya neden olacağı açık idiyse, hatta Erdoğan ve yeni triumvirası, yani Akdoğan ile Ala dışında herkes ülkenin bu şekilde yönetilebilir olmaktan çıktığını dillendiriyorsa Yukarıdaki tahmin istihbarata değil, sade bir gözleme dayanıyor demektir. Ancak CHPli ve HDPli dostlar ve onların pek solcu sözcüleri söylediler: Seçim döneminde solculuk yapılacaktı. Böylece dibin dibinden çıkacak olan Türkiyede düzenin yönetilebilir hale gelmesi mümkün olabilirdi.
Zil takıp oynayanlarla soLun arası açıldı tabii. Sömürünün sürdürülebilir hale getirilmesinin nesine sevinecektik ki!
Gel zaman git zaman, ülkenin doğrultusu değişmemekle birlikte ortaya bir başka sorun daha çıktı. Sol, sevindirik duygularını fazla belli ederek taktik bir hata yapmıştı aslında! Kim CHP ve HDPnin yerinde olsa, genel merkezin üst katlarından şöyle bir bakıp, bu kadar solculuk çok bile der.
Sol tarafta bekleşenlerden bir solcu yazar desteğin karşılıksız olması gerektiğini, bunun Marksizme çok uygun olduğunu uzun uzun yazdı. Kendi içinde bağımsız tavır formülünde uzlaşan Birleşik Haziran Hareketinde bile bir dizi unsur, bağımsız bağımsız HDP kervanına katılmanın yolunu yapmaya kalktı.
Bir gün Demirtaş yine Allah-peygamber diyordu ki, destekçi soldan bir lider Marksizmin aydınlanmayla alakası olmadığını ilan ediverdi. Zamanında her gün cenaze kaldırılırken, bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz veciziyle iz bırakan Demirelin kulakları çınladı; bir başka teorisyen HDP ile dinci gericilik laflarının yan yana getirilemeyeceği yolunda fetva verdi.
Ya CHP? Kılıçdaroğlu radikal-sosyalist kesimlerin zaten kendilerine oy vermediğini söylüyor. Ama kısa süre önce bir sol parti başkanına adaylık önermiş, bunun üzerine CHPnin sosyalist sola kucak açması kimilerinin rüyalarını ve sosyal medya hesaplarını süsler olmuştu.
Seçime bu kadarcık zaman kala, bekleyecek fazla bir şey kalmadı ve sonuç belli. CHP tamamen dünya piyasalarına bağımlılık üstüne kurulu, kamuculuk düşmanı, üretken sektörlerin tasfiyesine devam diyen, memlekette dinci gericilik, emperyalizme bağımlılık, emek ve kadın düşmanlığı yüzünden taş taş üstünde kalmadığını görmezden gelen bir saçmalık abidesi ilan etti, merkez Türkiye diye.
HDPnin dinsel dili gına getirdi. Buna Mart ayında bir de Eşme ruhu eklendi. Eşme komşu bir ülkede AKP ordusunun operasyon yapmasına yardım oluyor. Sınır ihlali, hukuk ihlali; yaşasın Eşme ruhu!
Her iki parti AKPyle işimiz olmaz dememekte anlaşıyor. Genel merkez pencerelerinden sola uzanıp bakmış olmalılar. Bu kadarı yeter, hadi sağa dönelim! Kuşkusuz bu sonuç destekçilerin marifeti değil, bu partilerin sınıf karakteriyle veya uzlaşmacılığıyla ilgili.
Seçimden sonra ne olur? Belli ki, Erdoğansız veya Erdoğanın sesinin biraz kısıldığı her seçenek demokratikleşme olarak kutlanacak. AKPsizlikten vazgeçildi, neredeyse Erdoğansızlıktan da vazgeçilecek. Makam aracı sayısını 95e indirebilir miyiz?
Bunun adı restorasyon olmaya devam eder mi, ben şimdi onu kestiremiyorum. Restorasyon kavramı değişimin abartılmaması yönünde uyarı, düzeni devam ettirme hedefinin deşifre edilmesi. Bu kadarı bile fazla kaçıyorsa, restorasyon olmaz, makyaj olur.
Türkiyeyi ise sosyalizmden aşağısı kurtarmaz.
Bu ileti en son umut
tarafından 13.06.2015- 13:24 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Yurtta restorasyon bölgede restorasyon
Alper Birdal
Sandıklar kapanır kapanmaz herkesin herkesle hemhâl olduğu bir dönemin içinde bulduk kendimizi. Dört partili bir yapıda koalisyon ihtimallerini takip etmek zor değil de, kimin kime, hangi koşulla destek vereceğini izlemek zor. Çünkü ortada ilke namına bir şey yok. Baksanıza memleketin solcusu bile sosyal medyada koalisyon formülü çıkarıyor!
Şimdilik bir siyasi belirsizlik var, doğru. Ama bu belirsizlik, düzen siyasetinde ideolojiyle yüklü istikrar kavramının yeniden ağırlık kazanması için tüm kesimlerce kullanılıyor. Memleketi kaosa sürüklemeyeceğiz, ülkeyi siyasi belirsizliğe teslim etmeyiz ifadelerini dört partiden herhangi birinden, herhangi bir bağlamda duymak tamamıyla olağanlaştı. Herhalde normalleşme dedikleri buydu. Ülkece gevşedik, kaosa, istikrarsızlığa karşı birleştik; koalisyonumuzu bekliyoruz.
Bu yeniden istikrara kavuşma sürecine de restorasyon adını veriyorlar.
Seçimden önce İkinci Cumhuriyetin restorasyonu bir ihtimal ya da ihtimallerden bir tanesiydi. Şimdi ise bir ihtimalden çok daha fazlası, düzen siyasetinin yöneldiği ana doğrultu...
Erdoğan faktörünün bu doğrultuyu bozup bozamayacağı tartışılıyor. Sadece Türkiyede değil, Batıda da... Ancak şimdilik görünen, Erdoğanın şapkasından çıkaracağı bir tavşanın olmadığı. Abdullah Güllü AKP formülü vesaire şapkadan çıkacak tavşandan ziyade restorasyon yoluna giren Türkiyenin açılımlarından biri olabilir. Yüce Divan tartışmalarının da bu yola girilmesiyle yavaş yavaş unutturulacağını, unutturulamazsa önemsizleştirileceğini varsayabiliriz. İstikrar için unutun denilerek...
Yine de Erdoğan elini şapkasına atmayı deneyebilir mi? Örneğin başını en fazla belaya sokma potansiyeli taşıyan başlıklardan biri olan bölge politikasında...
Geçen gün egolar bir yana konmalı dediği konuşmanın bir yerinde ağzından, Tel Abyadda Arapları ve Türkmenleri uçaklarla vuran Batı, ne yazık ki onların yerine terör örgütü PYD ve PKKyı yerleştiriyor sözlerinin döküldüğünü hep birlikte işittik. Arkasından da Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü çıkıp, sınıra Esed rejimi ve PYDnin saldırıları nedeniyle insanların yığıldığını söyledi.
Ama bu şapkadan da tavşan çıkmaz. Erdoğanın Suriyede Suudi-Katar ortaklığıyla semirttiği Fetih Ordusunu YPG-ÖSO ikilisinin karşısına çıkarmayı denemesi, en başta kendi ittifak yapısının dağılmasına neden olur. Dolayısıyla bu cephede de Erdoğanın çıkarabileceği bir tavşan yok, ama restorasyona ihtiyaç var. Restorasyon, El Kaide takviyeli Fetih Ordusunun koalisyon destekli, eğit-donat tedrisatından geçmiş gruplarla birlikte hareket etmesi, İdlibden Halepe, Tel Abyaddan Raselayna aynı doğrultuya bakmalarının sağlanması için gerekli.
İki veriyi hatırlayalım. Geçtiğimiz günlerde ünlü gazeteci David Ignatius, Türkiye ile ABDnin seçimden önceki hafta Suriyede güvenli bölgeler oluşturmak konusunda anlaştığını, ama seçimden sonra bu adımın Türkiyedeki siyasi belirsizliğin aşılmasından sonra atılabileceğini söyledi. İkincisi, Türkiyenin yakından tanıdığı bir isim olan Alan Makovskynin, olası bir HDP-AKP koalisyonunda HDPnin AKPyi Suriye politikasında ABD çizgisine yakınlaştırabileceği yönündeki sözleriydi.
Bu ifadeler, ille de AKP-HDP koalisyonunu çağırmıyor. Ancak Türkiyedeki restorasyonun Suriye ve bölge politikasında da restorasyon anlamına geleceği anlamını taşıyor. Washingtonun da Brükselin de istediği bu ve sistemin aktörlerinden buna itiraz eden yok. Dolayısıyla her koalisyon formülü buraya çıkacak. Erdoğanın ise buna itiraz edecek mecali yok.
Öyleyse yeni dönemin yeni nakaratı bu olacak: Yurtta restorasyon, bölgede restorasyon. İstikrar için ileri!
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.