7 Haziran yaklaştı. Nerdeyse 1 hafta sonra seçimlere gideceğiz. Ne yapılmalı, nasıl bir tavır alınmalı seçimlerde daha önce bunu tartışmıştık. Açıkçası ben HDP'ye destek verilmesini düşünüyordum. Ancak süreç içinde yaptığım incelemelerde seçimlerde boykotun daha doğru bir tavır olacağına karar verdim. Bunun nedenlerini aşağıda anlatacağım.
Neden HDP'yi desteklemiyorum?
Öncelikle şunu ortaya koymak gerek Kürt Hareketi 1990 yılından beri eksen değişimi içinde. 1990 yılına kadar bağımsız bir Kürt devletini kurmaya hedefleyen kendini Kürdistan'da verilen antiemperyalist, anti feodal, ezilenlere dayanan mücadelenin Marksist-Leninist önderi olarak tanımlayan PKK 1990'dan itibaren oligarşiye karşı verilen devrimci mücadeleyi bırakıp uzlaşı imkanları arayan, anti feodal ve antiemperyalist karakterinden yavaş yavaş uzaklaşmaya başlayan, Marksist-Leninist kimliğini terk eden bir yapıya bürünmeye başlıyor. Sistem dışı ve devrimci mücadeleyi terk edip seçimleri halka umut olarak sunmaya başlayan, sistem içinde Kürt halkının sorunlarının çözebileceğini vaaz eden ve bu bağlamda SHP (hani şu faşist dedikleri CHP'nin o zamanki adı) ile bile işbirliği yapmaktan çekinmeyen yani oligarşiyle savaşırken bir anda oligarşinin bir kanadı ile el ele mücadele eden bir hareket haline geliyor. Ancak Türkiye devleti o kadar gerici ve faşist ki kendi sınıfsal ve bölgesel çıkarlarına hizmet edebileceği halde bu süreci değerlendirmiyor, baskılara, katliama devam ediyor. Burada tek istisna Özal'dır. Özal, Kürt Hareketi'nin bu eksen değişimini değerlendirip Kürt Hareketi'ni sistemle bütünleştirmeye çalışıyor ve bunun üzerinden Türkiye oligarşisinin ve emperyalizmin hem Doğu Anadolu bölgesindeki sömürüsünü derinleştirmeyi hem sözde barış ile sistem krizini hafifleterek Kürt halkının sömürüyü gönüllü olarak içselleştirmesini hem de Ortadoğu bölgesinde bir nevi emperyalist Türkiye (tabi özde böyle bir şey mümkün değil çünkü Türkiye'de bir sömürgedir, bu ABD hegemonyası adına çalışma olacaktı) yaratmaya çalışıyor. Ama şüpheli bir ölümü var. Artık eceliyle mi öldü yoksa sistemin iç çatışmasının bir yansıması mı bilemiyorum. Ama Özal'dan sonra bu sürece sahip çıkan, Kürt Hareketi'nin bu eksen değişimini değerlendiren olmuyor. Klasik savaş politikasına geri dönülüyor. Bunun altında hem her ne kadar oligarşiye hizmet etse de kendinin de belli ölçülerde bağımsız gücü, karar alma özelliği olan bürokrasinin savaş üzerinden çıkarlarını arayabiliriz hem de oligarşinin savaşın devam etmesini kendi yararlarına gören bölümlerinin etkinliğini arayabiliriz. Ancak Kürt Hareketi tüm bu nesnel gerçekliklere rağmen 90'lı yıllar boyunca sürekli seçimlerin umut olduğunu, uzlaşı ile sorunların çözülebileceğini, devlet katlettiği halde devlete barış için kredi verdiğini söylemekten vazgeçmiyor. Nasıl bugün ''AKP şunları şunları şunları yaparsa dıştan destekleriz'' vesaire diyorsa o yıllarda da bunların benzerlerini söylüyor. Zaten Kürt Hareketi'nin 90'lardan beri tavrı hep aynı. Seçimler umut, meclis Kürt halkının demokratik sorunlarının çözülebileceği bir yer. Ama ah şu egemenler bu fırsatı bir değerlendirmiyorlar. 2000'lerde de ve bugüne kadarda aynı tavır devam ediyor. İşte Tayyip'te bu süreç içinde bir nevi Yeni Özal olarak görüldü. Özal'ın yarım bıraktığı işi tamamlamak isteyen yani oligarşinin Kürt Hareketi'nin uzattığı eli kabul eden kısmını yansıtıyor olarak görüldü ve bu nedenle kendini daha da sağlamlaştırmasına hizmet eden siyasi davalarına destek verildi, boykot adı altında Türkiye'yi daha da karanlığın içine sürükleyen anayasa düzenlemesine aslında evet dendi ve Kürt halkı AKP'nin ve Meclis'in bu sorunu çözebileceği umuduyla uyutuldu. Öcalan'ın Erdoğan'ın bu sorunu çözebileceğine dair söylemleri açık ve Kürt siyasilerinin Meclis ile ilgili neler dediği arşivlerde. Ha bu süreçte devlet Kürt halkını katletmeye devam etmedi mi etmiyor mu hala? Kürt vekillerini ve siyasilerini hapse atmadı mı? Peki bu süreçte Kürt Hareketi gitgide düzen içileşmekten başka herhangi bir kazanım elde edebildi mi?
Bu seçimlere ve sonrasına dönersek.. Önemli soru şu; bugüne kadar Kürt Hareketi'nin uzattığı eli doğru düzgün değerlendiremeyen oligarşi bundan sonra bu eli değerlendirecek mi? Açıkçası kahin değilim. Devletin şu ana kadarki karnesine bakarsak değerlendirmez diyebilirim. 25 yıldır tüm bu el uzatmaya karşı silahla, katliamlarla cevap veren bir devlet var ve bugün AKP ile birlikte faşist karakteri daha da yoğunlaşan bir devlet var. Tüm ülkede faşizm yoğunlaşırken Kürdistan'a özgürlük gelebilir mi? Tabi ki gelemez. İşte HDP binalarında patlatılan bombalarda bunun kanıtı olabilir. Ama oligarşinin iç çelişmelerini ve emperyalizmin hesaplarını da katmak gerek. Daha önce Kürt sorunu Erdoğan'ın aşil tendonu olabilir diye bir yazısını okumuştum ABD'li bir teorisyenin. Hem Ortadoğu'daki politikalar konusunda hem de Kürt sorununu çözme konusunda işleri eline yüzüne bulaştıran, Türkiye'yi kaotik bir duruma sokan ve bu kaotik durumu daha da yoğunlaştırma tehlikesi bulunan Erdoğan'ın tasfiye edildiği bir yapı üzerinden Kürt Hareketi'nin uzattığı el değerlendirilebilir. Yani emperyalizmin ve oligarşinin bir restorasyon arayışında olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu durum Erdoğan'ı tamamen sildiler anlamına da gelmez. Bana göre ya bundan sonraki süreçte Erdoğan gücünün zayıflamasına neden olsa da bazı şeyleri kabul edecek ve Kürt Hareketi ve Ortadoğu politikaları konusunda dönüşüm Erdoğan ve AKP üzerinden işleyecek yada Erdoğan bu dönüşüme ayak uyduramayacak ve restorasyon temel olarak CHP üzerinden (Erdoğan faktörü nedeniyle doğrudan AKP üzerinden zor) işleyecek HDP'de dahil edilerek.
Buralardan neden HDP'yi desteklemediğime dönersem.. İşte ben tüm bu sistem içi senaryoların dışında olunmasını savunuyorum. Yani sosyalistlere ne ki sistemin restore edilmesinden, onarılmasından? Ve Kürt Hareketi'ni de eleştiriyorum yıllardır bu tarz sistem içi politikalara, hesaplara daldığından. Emperyalizmle, oligarşiyle uzlaşarak onların planlarının bir parçası olunarak Kürt halkı, Kürt emekçileri, yoksulları gerçek anlamda ne kazanabilir? Hiç bir şey kazanamayacağını bildiğim için onları da desteklemiyorum. Dolayısıyla seçimde en doğru tavrın boykot olduğunu düşünüyorum. Sosyalistler tüm bu sistem içi aldatmacalardan, uzlaşı çağrılardan, restorasyon projelerinden kendilerini soyutlayarak kitleleri sistem dışına çıkarmanın çalışmasını yürütmelidir..
Daha önce tartışma sırasında kırdığım arkadaşlardan da özür diliyorum.
Bu ileti en son proletersosyalist
tarafından 29.05.2015- 19:14 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Boykot zamanı değil, diye düşünüyorum. Bana göre boykot güncel siyasetin dışında kalmak demek. Halk boykota hazır değilse bir sosyalistin boykota kalkışması bana siyasetin dışına düşmek gibi geliyor. Ben seçimde oyumu CHP veya KP'ye vereceğim. AKP'nin mecliste de olsa geriletilmesinden yanayım, bunun için CHP'ye oy verebilirim. KP seçime giriyor, sola bir seçenek sunuyor, bunu da değerlendirebilirim. Boykot bu koşullarda bana mantıklı bir tercih gelmiyor.
Kürt önderliğinin kürt halkına yönelik bir projesi var. Bu proje kürt halkının haklarının sistem içinde değiştirilebileceği ve iyileştirilebileceği yolunda. Marksist Leninist programdan vazgeçtikleri ölçüde sistem içi çözümleri savunur hale geldiler. Kürt önderliğinin durduğu nokta burası. Bu proje aynı zamanda sınırlarımız dışında emperyalist projeyle de uyumlu olduğu söylenebilir. Bir yerde kürt hareketi için emperyalizmin uysal çocuğu haline geldiğini söyleyebiliriz. Gerçek buyken, Türkiye solunun bazı kesimlerinin kürt hareketini farklı okumaya tabi tuttuğunu da hayretle görmekteyiz. Yanlış olan bu. Kürt hareketi sol değilken onu zorla sol bir projeymiş gibi algılamaya ve algılatmaya çalışıyoruz. Bunun nedeni de belli. Türkiye solunun bahsettiğim bu kesimlerinin ne devrime inançları kaldı ve ne de kendilerine güvenleri. Bu örgütler başka bir hareketin gölgesinde siyaset yapmaya, kürt hareketinin arkasında varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bu kesimlerin Türkiye solunu etkileyecek ve belirleyecek güçleri olduğunu sanmıyorum. Bu kesimlerle aynı safta olan yetmez ama evetçi koronun sesi aynı paralellikte fazla çıktığı için ortalığa yanlış bir algının egemen olduğu bir iklim yayılıyor.
Kürt önderliğinin safını belirlemiştir. Öcalan'la, Kandil'le ve HDP'siyle çözümü sistem içinde aramaktadır. Şimdinin sorunu da değil bu, Öcalan'ın o meşhur! sözleri, Marks ve Lenin için söyledikleriyle birlikte bir kırılmaya uğramıştır. Kuyrukçu sol bu lafları bile yutmuş ve kürt hareketi karşısında farklı bir pozisyon alma gereği bile duymamıştır. ''Kürtlerin iradesi'' gibi sol için anlamsız bir lafın ardına sığınarak kuyrukçuluğa devam etmişlerdir. Bu konu uzatıldıkça uzatılabilir, ama bence çok daha önemlisi Türkiye solunun ne yapması gerektiğidir.
Benim görüşüm belli, zaman zaman tereddüte de düşsem, seçimlerin boykot edilmesi gerektiğine inanıyorum. AKP'nin geriletilebilmesinin yolu matematiksel hesaplamalardan geçmiyor. Sistemin AKP'lileştiği koşullarda sistem içi siyaset tarzlarıyla AKP geriletilemez. AKP'yi durdurmanın yolu sistemin dışına taşmaktır. Sol bu cesareti gösterebilmeli ve farklı bir zeminde mücadelesini yürütmelidir. HDP'nin neredeyse sosyalistlerin öncüsü haline getirilme çabalarını da şiddetle reddediyorum. Bu siyaset tarzı ikinci CHP vakasıdır. Bir tanesi yeteri kadar sıkıntı verirken ikincisini yaratmaya çalışmak sola ebediyyen elveda etmek demektir. Kuyrukçular için önemli olmayan bu durumun sosyalistler için önemli olması gerektiğini düşünüyorum.
7 Haziran yaklaştı. Nerdeyse 1 hafta sonra seçimlere gideceğiz. Ne yapılmalı, nasıl bir tavır alınmalı seçimlerde daha önce bunu tartışmıştık. Açıkçası ben HDP'ye destek verilmesini düşünüyordum. Ancak süreç içinde yaptığım incelemelerde seçimlerde boykotun daha doğru bir tavır olacağına karar verdim. Bunun nedenlerini aşağıda anlatacağım.
Neden HDP'yi desteklemiyorum?
Öncelikle şunu ortaya koymak gerek Kürt Hareketi 1990 yılından beri eksen değişimi içinde. 1990 yılına kadar bağımsız bir Kürt devletini kurmaya hedefleyen kendini Kürdistan'da verilen antiemperyalist, anti feodal, ezilenlere dayanan mücadelenin Marksist-Leninist önderi olarak tanımlayan PKK 1990'dan itibaren oligarşiye karşı verilen devrimci mücadeleyi bırakıp uzlaşı imkanları arayan, anti feodal ve antiemperyalist karakterinden yavaş yavaş uzaklaşmaya başlayan, Marksist-Leninist kimliğini terk eden bir yapıya bürünmeye başlıyor. Sistem dışı ve devrimci mücadeleyi terk edip seçimleri halka umut olarak sunmaya başlayan, sistem içinde Kürt halkının sorunlarının çözebileceğini vaaz eden ve bu bağlamda SHP (hani şu faşist dedikleri CHP'nin o zamanki adı) ile bile işbirliği yapmaktan çekinmeyen yani oligarşiyle savaşırken bir anda oligarşinin bir kanadı ile el ele mücadele eden bir hareket haline geliyor. Ancak Türkiye devleti o kadar gerici ve faşist ki kendi sınıfsal ve bölgesel çıkarlarına hizmet edebileceği halde bu süreci değerlendirmiyor, baskılara, katliama devam ediyor. Burada tek istisna Özal'dır. Özal, Kürt Hareketi'nin bu eksen değişimini değerlendirip Kürt Hareketi'ni sistemle bütünleştirmeye çalışıyor ve bunun üzerinden Türkiye oligarşisinin ve emperyalizmin hem Doğu Anadolu bölgesindeki sömürüsünü derinleştirmeyi hem sözde barış ile sistem krizini hafifleterek Kürt halkının sömürüyü gönüllü olarak içselleştirmesini hem de Ortadoğu bölgesinde bir nevi emperyalist Türkiye (tabi özde böyle bir şey mümkün değil çünkü Türkiye'de bir sömürgedir, bu ABD hegemonyası adına çalışma olacaktı) yaratmaya çalışıyor. Ama şüpheli bir ölümü var. Artık eceliyle mi öldü yoksa sistemin iç çatışmasının bir yansıması mı bilemiyorum. Ama Özal'dan sonra bu sürece sahip çıkan, Kürt Hareketi'nin bu eksen değişimini değerlendiren olmuyor. Klasik savaş politikasına geri dönülüyor. Bunun altında hem her ne kadar oligarşiye hizmet etse de kendinin de belli ölçülerde bağımsız gücü, karar alma özelliği olan bürokrasinin savaş üzerinden çıkarlarını arayabiliriz hem de oligarşinin savaşın devam etmesini kendi yararlarına gören bölümlerinin etkinliğini arayabiliriz. Ancak Kürt Hareketi tüm bu nesnel gerçekliklere rağmen 90'lı yıllar boyunca sürekli seçimlerin umut olduğunu, uzlaşı ile sorunların çözülebileceğini, devlet katlettiği halde devlete barış için kredi verdiğini söylemekten vazgeçmiyor. Nasıl bugün ''AKP şunları şunları şunları yaparsa dıştan destekleriz'' vesaire diyorsa o yıllarda da bunların benzerlerini söylüyor. Zaten Kürt Hareketi'nin 90'lardan beri tavrı hep aynı. Seçimler umut, meclis Kürt halkının demokratik sorunlarının çözülebileceği bir yer. Ama ah şu egemenler bu fırsatı bir değerlendirmiyorlar. 2000'lerde de ve bugüne kadarda aynı tavır devam ediyor. İşte Tayyip'te bu süreç içinde bir nevi Yeni Özal olarak görüldü. Özal'ın yarım bıraktığı işi tamamlamak isteyen yani oligarşinin Kürt Hareketi'nin uzattığı eli kabul eden kısmını yansıtıyor olarak görüldü ve bu nedenle kendini daha da sağlamlaştırmasına hizmet eden siyasi davalarına destek verildi, boykot adı altında Türkiye'yi daha da karanlığın içine sürükleyen anayasa düzenlemesine aslında evet dendi ve Kürt halkı AKP'nin ve Meclis'in bu sorunu çözebileceği umuduyla uyutuldu. Öcalan'ın Erdoğan'ın bu sorunu çözebileceğine dair söylemleri açık ve Kürt siyasilerinin Meclis ile ilgili neler dediği arşivlerde. Ha bu süreçte devlet Kürt halkını katletmeye devam etmedi mi etmiyor mu hala? Kürt vekillerini ve siyasilerini hapse atmadı mı? Peki bu süreçte Kürt Hareketi gitgide düzen içileşmekten başka herhangi bir kazanım elde edebildi mi?
Bu seçimlere ve sonrasına dönersek.. Önemli soru şu; bugüne kadar Kürt Hareketi'nin uzattığı eli doğru düzgün değerlendiremeyen oligarşi bundan sonra bu eli değerlendirecek mi? Açıkçası kahin değilim. Devletin şu ana kadarki karnesine bakarsak değerlendirmez diyebilirim. 25 yıldır tüm bu el uzatmaya karşı silahla, katliamlarla cevap veren bir devlet var ve bugün AKP ile birlikte faşist karakteri daha da yoğunlaşan bir devlet var. Tüm ülkede faşizm yoğunlaşırken Kürdistan'a özgürlük gelebilir mi? Tabi ki gelemez. İşte HDP binalarında patlatılan bombalarda bunun kanıtı olabilir. Ama oligarşinin iç çelişmelerini ve emperyalizmin hesaplarını da katmak gerek. Daha önce Kürt sorunu Erdoğan'ın aşil tendonu olabilir diye bir yazısını okumuştum ABD'li bir teorisyenin. Hem Ortadoğu'daki politikalar konusunda hem de Kürt sorununu çözme konusunda işleri eline yüzüne bulaştıran, Türkiye'yi kaotik bir duruma sokan ve bu kaotik durumu daha da yoğunlaştırma tehlikesi bulunan Erdoğan'ın tasfiye edildiği bir yapı üzerinden Kürt Hareketi'nin uzattığı el değerlendirilebilir. Yani emperyalizmin ve oligarşinin bir restorasyon arayışında olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu durum Erdoğan'ı tamamen sildiler anlamına da gelmez. Bana göre ya bundan sonraki süreçte Erdoğan gücünün zayıflamasına neden olsa da bazı şeyleri kabul edecek ve Kürt Hareketi ve Ortadoğu politikaları konusunda dönüşüm Erdoğan ve AKP üzerinden işleyecek yada Erdoğan bu dönüşüme ayak uyduramayacak ve restorasyon temel olarak CHP üzerinden (Erdoğan faktörü nedeniyle doğrudan AKP üzerinden zor) işleyecek HDP'de dahil edilerek.
Buralardan neden HDP'yi desteklemediğime dönersem.. İşte ben tüm bu sistem içi senaryoların dışında olunmasını savunuyorum. Yani sosyalistlere ne ki sistemin restore edilmesinden, onarılmasından? Ve Kürt Hareketi'ni de eleştiriyorum yıllardır bu tarz sistem içi politikalara, hesaplara daldığından. Emperyalizmle, oligarşiyle uzlaşarak onların planlarının bir parçası olunarak Kürt halkı, Kürt emekçileri, yoksulları gerçek anlamda ne kazanabilir? Hiç bir şey kazanamayacağını bildiğim için onları da desteklemiyorum. Dolayısıyla seçimde en doğru tavrın boykot olduğunu düşünüyorum. Sosyalistler tüm bu sistem içi aldatmacalardan, uzlaşı çağrılardan, restorasyon projelerinden kendilerini soyutlayarak kitleleri sistem dışına çıkarmanın çalışmasını yürütmelidir..
Daha önce tartışma sırasında kırdığım arkadaşlardan da özür diliyorum.
Daha önce HDP'yi desteklemeyi savunuyordun, şimdi boykotu savunuyorsun. İkisi de yanlış değil mi? Sosyalistleri boykot kararı aldıracak koşullar bana göre yok. Boykot kararı alan kendi kendine boykot kararı vermiş olur. Dağa küsülmüş, dağın haberi yok gibi. Ben ilk söylediklerinizi de doğru bulmuyordum, bu kararınızı da doğru bulmuyorum. AKP gibi halk düşmanı bir parti iktidarda iken sandığa küsülmemesi lazım.
AKP faşizmin cenderesini her geçen gün daha da sıkarken ve toplumda bir hareketlenme başlamışken seçimleri boykot saçmadır. Benim son aylarda gecem gündüzüm bir şantiyede geçiyor. İşçiler de gece gündüz çalışıyor. İki gündür seçime gitmek için ara vermeye başladılar. Ben de iş yerinden ayrılarak yaşadığım kente geldim ve bu nedenle uzun süredir girmediğim foruma giriyorum. 2 hatta 3 günlük yevmiye kaybetme pahasına memleketlerine gidiyor işçilerin çoğu. En hevesliler de AKP karşıtları ve Kürt kökenliler. İşçilerde, emekçilerde bu hareketlenme varken sol adına seçimleri boykot çağrısı yapmak, emekçi halktan izole olmaktan başka işe yaramaz. Yapılacak şey bellidir. Seçim bölgesinde CHP'ye vermek uygunsa ona, değilse HDP'ye vermek. Boykotla hem izole olursunuz, hem AKP faşizmine payanda olursunuz.
Bu ileti en son yorum2006
tarafından 05.06.2015- 18:18 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Kürt önderliğinin kürt halkına yönelik bir projesi var. Bu proje kürt halkının haklarının sistem içinde değiştirilebileceği ve iyileştirilebileceği yolunda. Marksist Leninist programdan vazgeçtikleri ölçüde sistem içi çözümleri savunur hale geldiler. Kürt önderliğinin durduğu nokta burası. Bu proje aynı zamanda sınırlarımız dışında emperyalist projeyle de uyumlu olduğu söylenebilir. Bir yerde kürt hareketi için emperyalizmin uysal çocuğu haline geldiğini söyleyebiliriz. Gerçek buyken, Türkiye solunun bazı kesimlerinin kürt hareketini farklı okumaya tabi tuttuğunu da hayretle görmekteyiz. Yanlış olan bu. Kürt hareketi sol değilken onu zorla sol bir projeymiş gibi algılamaya ve algılatmaya çalışıyoruz. Bunun nedeni de belli. Türkiye solunun bahsettiğim bu kesimlerinin ne devrime inançları kaldı ve ne de kendilerine güvenleri. Bu örgütler başka bir hareketin gölgesinde siyaset yapmaya, kürt hareketinin arkasında varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bu kesimlerin Türkiye solunu etkileyecek ve belirleyecek güçleri olduğunu sanmıyorum. Bu kesimlerle aynı safta olan yetmez ama evetçi koronun sesi aynı paralellikte fazla çıktığı için ortalığa yanlış bir algının egemen olduğu bir iklim yayılıyor.
Kürt önderliğinin safını belirlemiştir. Öcalan'la, Kandil'le ve HDP'siyle çözümü sistem içinde aramaktadır. Şimdinin sorunu da değil bu, Öcalan'ın o meşhur! sözleri, Marks ve Lenin için söyledikleriyle birlikte bir kırılmaya uğramıştır. Kuyrukçu sol bu lafları bile yutmuş ve kürt hareketi karşısında farklı bir pozisyon alma gereği bile duymamıştır. ''Kürtlerin iradesi'' gibi sol için anlamsız bir lafın ardına sığınarak kuyrukçuluğa devam etmişlerdir. Bu konu uzatıldıkça uzatılabilir, ama bence çok daha önemlisi Türkiye solunun ne yapması gerektiğidir.
Benim görüşüm belli, zaman zaman tereddüte de düşsem, seçimlerin boykot edilmesi gerektiğine inanıyorum. AKP'nin geriletilebilmesinin yolu matematiksel hesaplamalardan geçmiyor. Sistemin AKP'lileştiği koşullarda sistem içi siyaset tarzlarıyla AKP geriletilemez. AKP'yi durdurmanın yolu sistemin dışına taşmaktır. Sol bu cesareti gösterebilmeli ve farklı bir zeminde mücadelesini yürütmelidir. HDP'nin neredeyse sosyalistlerin öncüsü haline getirilme çabalarını da şiddetle reddediyorum. Bu siyaset tarzı ikinci CHP vakasıdır. Bir tanesi yeteri kadar sıkıntı verirken ikincisini yaratmaya çalışmak sola ebediyyen elveda etmek demektir. Kuyrukçular için önemli olmayan bu durumun sosyalistler için önemli olması gerektiğini düşünüyorum.
Boykotun zamanı değil, bu seçimde bence mutlaka sandığa gidilmeli ve AKP parlamentoda da olsa geriletilmelidir. AKP'nin geriletilmesi hiç kuşku yok, sandıkla sınırlı değil. Ama bu bile çok önemli. 7 Haziran'da sandığa gitmek gerek; ister CHP, ister HDP, içinize sinmediyse Komünist Parti var. 7 Haziran'ın yeterli olmadığını, AKP düzeninin alaşağı edilebilmesinin yolunun 8 Haziran'la birlikte sokaktaki mücadeleye bağlı olduğunun bilincinde olalım. Bu bilinçle 7 Haziran'ı önemsizleştirecek davranışlardan da kaçınalım. Çünkü sürekli vurgulamak gerek; AKP sıradan bir burjuva partisi değil.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.