SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kalbi sosyalizmde aklı demokraside...           (gösterim sayısı: 2.705)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 14.06.2015- 08:56


Kalbi sosyalizmde aklı demokraside...
Ercan Gündoğan  

Türkiye sosyalistleri daha Kurtuluş Savaşı yıllarında, kayıtlı ve şartlı olsa da, Millicileri, sonradan Kemalist olan Kuvayi Milliye hareketini destekledi. Çünkü bu hareket anti-emperyalistti! Rus komünistleri de böyle görüyordu. Komünistler desteklerinin karşılığını tasfiye edilerek gördüler. Destek için gelen TKP liderlerinin boğularak öldürülmesi, sosyalist hareketin yasaklanması, hala bu gün “Nazım Nazım” denmesinin tarihi psikolojisini yansıtıyor. Hareket neredeyse tek kişiyle temsil edilir duruma gelmiştir. Lenin’in, Stalin’in, Troçki’nin öldürüldüğü, ama Mayakovski’nin, Gorki’nin ayakta kaldığı, tarihin bu yaratıcılar üzerinden anımsandığı bir Rus komünist hareketi düşünün! Lenin yok, Stalin yok, ama Mayakovski, Gorki var!

Tekrar toplanan sosyalist hareket, 1960’lardadır, sosyalist devrimi savunmaya başlamıştır. Ama, çok parlamentarist, çok temkinli olduğu için, aslında hiç de sosyalist olmayan milli demokratik devrimciler tarafından, sosyalizm adına tasfiye edilmiştir. Çelişkilerle doludur. Sosyalizm adına, milli demokrasiyi savunmak. Bu gelişmenin sonucu önce 12 Mart, sonra 12 Eylül’dür.

Hızla anımsayalım: Ayakta kalma, derlenme, toparlanma, birleşme dönemlerini. TİP ile TKP birleşmiş, aradan geçen zamanla, tekrar birleşilmiş, ÖDP ortaya çıkmıştır. Bu partinin gövdesi yine eski milli demokratik devrimcilerdir. Ama, milli demokrasi, radikal demokrasiyle yeniden formüle edilmiştir. Hep demokrasi, hep demokrasi! Milli yerine radikal olsun bu kez!

Akıl hep demokrasidedir. Ama, kalp, soldan, sosyalizmden atmaktadır.

Elbette, kalp sosyalizmde, akıl demokrasideyse, ikisinin arasında, sesin çıktığı yerdir,   hep “sosyalist demokrasi” var demektir. Bu nedenle, Türkiye sosyalisti, Livaneli şarkısından sonra, örneğin “Karlı Kayın Ormanı”nı, ardından Şarkışla’yı, Nurhak’ı, Kızıldere’yi söylemekte, yanında da bol bol Lenin, Stalin, Troçki tartışmasına girebilmektedir. Cezaevleri, işkencehaneler, konuşanlar, “ötenler” elbette acının ve kahramanlığın sembolleridir.

Türkiye sosyalistinin geçmişinde acı, mücadele, kahramanlık, direniş ama hep, yenilgi, tasfiye vardır. Duygular elbette sosyalisttir. Ama, sosyalist kuşakların aklında nedense hep demokrasi asli yeri işgal etmiştir. Bu demokratlık ya ilk kuşakların anti-emperyalizmi içinde erimiş, ötelenmiş sosyalizminin “demokrat”, “ulusal” devrime destek stratejisi şeklinde olsun, ya da, 1960’ların, 1970’lerin “milli demokratik” devrimi tamamlama stratejisi şeklinde. Elbette, ana akımın dışında duranlar bulunmaktadır. Sayıları, etkileri azdır.

***

Atlayarak bu güne gelelim: Haziran 2015 seçimleri Türkiye sosyalistlerinin demokrasiye olan bağlılıklarını, akıllarını,   en billur haliyle, tekrar gösterdi. Geçmişte olduğu gibi, karşı tarafın gücüne, ülkenin ve toplumun bulunduğu “aşamaya” bakılıp konum alınmıştır. Geriletilmesi gereken bir güç mü var, onu kimler geriletir diye bakılıp, destek oraya sunulmuştur. Tarihsel olarak, bu tavır önce Millicileri, atlayarak gidelim sonra CHP’yi, nihayetinde bugün de Kürt hareketinin yasal temsilcisi HDP’yi desteklemek şeklinde kendini göstermiştir. Önce anti-emperyalist Milli hareket, on yıllar sonra da aşırı sağa ve Demirel’e karşı orta solcu CHP desteklenmiştir. Devamı malumdur: 12 Eylül’e, Özal’ın neo-liberalizmine karşı SHP, sonra CHP. Gelinen aşamada, AKP’ye karşı, büyük ölçüde HDP, bir ölçüde de CHP desteklenmiştir.

Türkiye sosyalistleri ideolojik ve kalben sosyalisttir, ama, aklı, içine giremediği bir oyuna dışarından stratejik hesaplarla dahil olma çabalarıyla doludur. Bu çabalarsa, “demokrasi” güçlerini savunma, destekleme şeklinde gerçekleşmektedir. AKP’yi geriletmek” için, HDP, CHP desteklenmelidir! Sonra? Sonrasına bakarız! Zaten mevzileri kazıyoruz!

Güç (kuvvet) hesaplamaları, strateji hesapları, planlarıdır, sonraki aşamada uygun gelişme ve atılım olanağı ortaya çıkar diye yapılmaktadır. Mustafa Suphi’nin hesabı, planı, anti-emperyalist Kemalist hareket başarıya ulaştıktan sonra komünist hareketin gelişme olanağını öngörür, bekler. Durum bugünün sosyalistleri, Haziran bileşenleri için de aynı olmuşa benziyor. AKP düşecek, Kürt hareketi HDP aracılığıyla mecliste temsil edilecek...Ama, destek HDP ve CHP’ye giderken, Haziran hareketi de devam edecek her nasılsa!

Başkalarını güçlendirerek kendini güçlendirmeye çalışmak! Ya da, kısa vadeyi orta ve uzun vadeye feda etmek! Yeter ki demokrasinin önü açılsın, demokrasinin büyük belalarından kurtulalım! Sonrasına bakarız...

***

Oysa, sosyalist bir strateji, her zaman ve her yerde, her ittifak ya da destekte, ancak ve ancak kendisinin güçlenmesini amaçlamalıdır. İleride güçleneceği ortam yaratılsın diye hep başkalarını desteklememelidir. O ortam ileride ortaya çıksa bile, yararlanabilecek durumda olması zordur. Gücünü baştan başkalarına aktarmıştır. Aktardığını da tekrar alması mucize gerektirir.

Bu sorun, klasik çalışmalarda, “örgütsel”, “ideolojik” bağımsızlık kapsamında ele alınmış, ayrıntılarıyla işlenmiştir. Ancak, dikkat edilmesi gerekir, “politik bağımsızlık” tartışmasına gerek bile duyulmamıştır. Politikada esneklik, politikanın doğası gereği zorunludur. Ancak, bu politik esnekliği, her zaman, politik gücün önce korunması, sonra da arttırılması amacıyla göstermek gerekir. Kendi gücünü zayıflatan bir esneklik, öz gücü koruma olanağını bile zayıflatır.

Politik esnekliğin iki farklı ortamı bulunuyor ve mutlaka, iki ortamda da, kendi gücünü korumak ve olanaklıysa arttırmak amacını taşıyor. Birinci ortam, demokrasini olmadığı ortamdır. Neler gerektirdiği biliniyor. İkincisi ise, az ya da çok, ama görece gelişmiş bir demokrasidedir. İkinci durum Türkiye’nin en azından elli yıllık dönemidir. Bu dönem 12 Mart ve sonrasıyla 12 Eylül ve sonrası yıllarla elbette kesintiye uğrar. Zaten bu kesintilerin haricindeki uzun dönemdir ki, Türkiye sosyalistlerini demokrasi-sosyalizm ilişkisinin açmazlarına, karmaşasına sürüklemiştir. Bu açmazlardan, karmaşadan kurtulmanın bir yolu olarak, Türkiye sosyalisti “milli demokratik devrim” ve benzeri devrim stratejileri geliştirmiştir. Sosyalistin sosyalizmi ancak kalpte, niyetlerde, duygulardadır.Aklı, bu bağlantılarla birlikte olsa da, demokratik amaçlarla doludur: Bağımsızlık, anayasa, eşitlik, özgürlük, kardeşlik! Elbette, 1970 sonrası sosyalizmin demokrasinin önününe geçtiği bir dönemdir. Ama, buradaki sosyalizm bile, Maocu bir halk demokrasisi çerçevesini aşamaz!

1950 ile 1960 arasını Nazım temsil ediyor neredeyse, tek başına. Livaneli şarkılarının sevilmesinin esas nedeni budur. 1960 ile 1980 arasını ise Şarkışla, Nurhak, Kızıldere türküleri... Son on yılların Grup Yorum şarkıları bu dönemin 12 Eylül sonrasıyla harmanlanmasıdır. Hepsinde kalp soldan, sosyalizm için atmaktadır. Ama, akıl hep demokrasidedir. Eşitlik ve özgürlüktedir. Bu ister işçilerin haklarında, ister Kürtlerin haklarında görülsün. Hak için, ya da zulme karşı mücadele edilsin, hep demokrasi çerçevesinde kalırız.

Oysa, sosyalizm, eşitlik değil, onun çok ama çok ötesinde, sınıfsal ilişkilerin, sınıflı toplumun aşılmasını amaçlar, söyler, ister. Özgürlük, sadece hak elde etmek, zulmü bitirmek değil, bunların çok ama çok ötesinde, tüm yönetilenlerin yönetici olması için mücadeledir.

Ama bunları söyleyecek aşamada değiliz, denecektir! Söylesek bile kime, diye eklenecektir. Gücümüz nedir ki, diye sorulacaktır!

Yanıt: Başkaları, pek çoğu, demokratik amaçlar, haklar, peşinde koşuyor zaten. CHP ve HDP, liberal ya da sol, halkçı, demokrasi peşindedir. Hatta, MHP bile, RTE’nin anayasal sınırlara saygı duymasını, cürüm işleyenlerin yargılanmasını istemektedir. Bu parti eski faşist döneminin imajından yıllardır rahatsızdır.

Bir tehlikeye karşı CHP ya da HDP türü partilere, hareketlere doğrudan ya da dolaylı destek, yeteri kadar “demokratın” olduğu bir ortamda, fazla demokrasi sevgisidir. Kuramın stratejiye, stratejinin de taktiğe indirilmesidir. Sosyalistlerin “demokratik görevleri” gereksiz yere ve fazlasıyla kendilerine görev bilmeleridir.

***

Kemalistlerin bile Kemalizmi terkettiği bir tarihte, Doğu Perinçek’in durumunu düşünün!

Neredeyse herkesin demokrat olduğu, gidip gelse bile demokrasiye döndüğü bir tarihte, sosyalistlerin CHP ya da HDP’yi desteklediği bir durumu düşünün!

Haziran hareketinin tüm meyvelerini bunların topladığını bir de!

Geriye kalben sosyalizm, aklen demokrasi kalır sadece!...

***

“Yiğiidim aslaaaaanııım, burdaa yatıııııyorr..”

Ya da,

“Şarkışlaa’yaa düşüüürmesiin, oooy oyyyy...”...

Devam eder, gider...



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 15.06.2015- 14:35


Sosyalizm adına MDD'yi savunanlarla, redikal demokrasi adına HDP'yi destekleyenler bir mi? MDD'ciler hiç olmazsa uzun vadede   sosyalizm hedefini amaçlıyorlardı, HDP ve kürt hareketinin böyle bir amacı var mı?   Ben olduğunu düşünmüyorum. Demokratik cumhuriyet'in sosyalizm ile ne ilgisi var?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.438
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

53 kere teşekkür edildi.
37 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.06.2015- 03:01


Başlık yazısı için çok şey söylenebilir! Teorik planda MDD'yi yerden yere vurup 'radikal demokrasi''ye biat etmek ya da MDD'yi ölümüne savunup, radikal demokrasicileri ''düşman'' görmek bu toprağın solcularında bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor. MDD'nin o dönem için savunulumasının belki az çok nesnel koşulları da vardı, denilebilir, bu konu uzun uzun tartışılabilir; ama bugün hala demokratizm diye tutturmak Türkiye solunun bir bölmesinin geçmişten hala ders alamadığını gösteriyor. Kapitalist bir ülkede sosyalistleri-komünistleri düzen solundan ayıran ölçütün sosyalist devrim perspektifi olduğunu yaşanan onca şeye rağmen hala anlayamıyorsak ne zaman anlayacağız?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proletersosyalist
[ Bekir Sami ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.09.2014
İleti Sayısı: 709
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proletersosyalist
Cevap Tarihi: 16.06.2015- 12:15


Yazıda bencede alakasız bir karşılaştırma yapılmış. Ama ben birde şu noktaya değinmek istiyorum; Mdd derken kastedilen kimler? Mihri Belli mi, Doğan Avcıoğlu mu, Mahir mi Hüseyin İnan mı yoksa Kaypakkaya mı? Çünkü bunların içinde gerçek Mdd'ci sadece Belli'dir. Avcıoğlu ulusal kurtuluş devrimi stratejisini savunurken Mahir, Hüseyin İnan ve Kaypakkaya demokratik halk devrimi stratejisine evrildiler. Milli demokratik devrimin isim babası Mihri Belli. Bildiğim kadarıyla Mihri Belli Mdd tezinde Türkiye'nin yarı sömürge yarı feodal olduğunu düzgün bir şekilde sanayileşemediğinin tespitini yapıyor ve milli burjuvazi olabileceği noktasında Maoizmden esinlenerek milli burjuvazi, işçi, köylü ve gençliğin birleşimi genç subayların liderliği ve öncülüğünde demokratik devrim yapılmasını savunuyor. Belli ile proleteryanın öncülük edemeyeceği genç subayların öncülük etmesi konusunda benzer düşünen Avcıoğlu ise Türkiye'nin yeni sömürge olduğunun tespitini yaparak Belli'den ayrılıyor. Yarı sömürge ve yeni sömürge tezleri farklıdır çünk yarı sömürge tezleri burjuvaziyi kendi içinde ikiye böler ve milli-milli olmayan burjuva ayrımı yapar. Yeni sömürgecilik ise bizim gibi ülkelerde kapitalizmin iç dayanaklarla değil dışa dayanarak geliştiğinin tespitini yapar ve burjuvazinin başından itibaren işbirlikçi olarak geliştiğini dolayısıyla emperyalizmin bizde içsel bir unsur olduğunu milli-milli olmayan burjuvazi ayrımı yapılamayacağını söyler. İşte Avcıoğlu bu konuda farklı düşünüyor Belli ile. Yeni sömürgecilik dolayısıyla emperyalizmin dışsal değil içsel bir unsur olduğu, milli burjuvazi olamayacağı noktasında Avcıoğlu ile benzer düşünen Mahir ise Avcıoğlu'nun yaptığı gibi öncülüğün küçük burjuva bürokratlara ve aydınlara verilmesini reddediyor ve kapitalizmin az geliştiği bir ülkede bile öncülüğün proleterya da, proleteryanın Komünist Partisinde olacağını söylüyor. Proleterya partisinin öncülüğünü savunan Mahir devrimin kırdan kentlere yayılacağının tespitini yapıyor ve bu süreçte proleteryanın ideolojik olarak önderlik edeceğini ama nicel olarak köylünün daha baskın konumda olacağını söylüyor. Mahir'in kırdan kente yayılan işçi ve köylülere dayanan antiemperalist savaşım ve demokratik devrimle başlayıp kesintisiz devrimlerle sosyalizme yürüneceğini öngören bu stratejisinin adı antiemperyalist ve antioligarşik halk devrimi. Kaypakkaya ve Hüseyin İnan'ı okumadığım için onlarla ilgili çok net bir şey aktaramayacağım ama en basitinden onların da küçük burjuva bürokratların önderliğini reddederek proleteryanın ideoloik öncülüğünü ve Komünist Parti'nin önderliğini kabul ettiğini söyleyebiliriz. Kısacası bu dönemi işte bunlar demokratik devrimci hepsi aynı diye Mdd adı altında basitleştirmemek lazım. Ayrıca bu demokratik devrim-sosyalist devrim konusunuda çok fazla odağımıza oturtup, şablonlaştırmalara gitmemek lazım. İhtiyacımız olan demokratik ve sosyalist görevlerin birbiriyle bütünleşip iç içe geçeceği bir kesintisiz devrim sürecidir. Araya çin sedleri koymaya gerek yok.

Buradan yazıya dönersem gördüğümüz gibi hem o dönemki stratejileri Mdd adı altında tekleştirmek yanlış olduğu gibi bu stratejilerin bugünkü radikal demokrasici anlayışla hiç bir benzerliği bulunmuyor. Biri devrimci, zora dayanan, radikal ve sistem dışı bir stratejiyken diğeri reformist ve sistem içi bir strateji.




Bu ileti en son proletersosyalist tarafından 16.06.2015- 12:21 tarihinde, toplamda 3 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 16.06.2015- 12:34


Yağma yok sosyalizm var!-Kurtuluş Kılçer  

İleri Portal’da Ercan Gündoğan’ın yazdığı yazı tetikledi böyle bir başlığı atmaya... Türkiye sosyalist hareketinin tarihine kısaca değinerek bugün gelinen noktaya bazı açılardan ışık tutmaya çalışmış.

Dünden bugüne sosyalist hareketin neler yaptığını, neler yapamadığını görmek, bir tarihsel süreç içinde gelişmeleri ele almak yerine, bugünün güncel baskısı altında pusulaların şaştığı bir evreden geçiyoruz.

Sanki, sosyalizmin bir ideolojik ve siyasal hareket olarak dünden bugüne hiçbir şey yapmadığı, yapamadığı, tartışmadığı, bir ideoloji oluşturamadığı, temel doğrularını netleştiremediği bir dünyada yaşıyoruz. Sanki geçmişte yapılanlar ve tartışılanlar bugün boş bir kağıttan ibaret, zaten limon suyu ile yazıldı...

Tarihimiz yokmuş gibi bir algı ile konuşuyoruz. “Bugüne bakalım, bugünün güncel görevleri var, devrimcilik bugün bunu hakkını vermek; yarın ola hayrola, şartlar oluşur, sosyalizm de kendini siyasal olarak var eder...”

Dünden bugüne Türkiye sosyalist hareketinin tarihi bir fener gibi duruyor. Bu fener bizi yanlış yollara saptırıyor gibi tarihsel deneyimleri yok saymak büyük hata yaptırır. Tarihsel olarak, solun, örneğin sınıf örgütlenmesindeki başarısızlığı da aslında bugün ne yapmamız gerektiğini göstermiyor mu?

Türkiye sosyalist hareketinin tarihinden yararlanacağız, bugün görevlerinin hakkını vereceğiz. Bu halka “devrimci siyasettir.”

Düzen karşıtlığı ile siyasete müdahale etmek arasında Çin seddi yoktur. Devrimci siyaset mümkündür ve köşe taşları vardır. İktidar perspektifi, devrimin güncelliği ve sosyalist devrimci hat. Yani iktidarı hedefleyecek bir örgütsel misyon ve bağımsız mücadele hattı, güncel sorunların devrime bağlanabileceği bir perspektif ve düzen ve sınıf uzlaşmazlığı...

Bugün AKP karşısında özelde HDP’nin ve CHP’nin yaratmış olduğu manyetik etki sosyalistlerin pusulasını etkilemiştir.

Pusulaların daha önce de etkinlendiği bir dizi tarihsel örnek olmadı mı? 1977 seçimlerinde CHP’nin %42 oy oranıyla yarattığı etkiyi ve Karaoğlan rüzgarını hatırlamayacak mıyız? Bu rüzgarın aslında sosyalist solun önüne kesmek anlamına geldiğinin yıllar sonra Ecevit’in ağzından çıktığını unutmamak gerek. Sosyalist İktidar Hareketi’nin 1978 yılında ortaya çıkarken, ülkede devrimci bir durum olduğu ama öznesinin olmadığı saptamalarıyla birlikte Türkiye solunun anti-faşist mücadele ekseninde iktidar perspektifini geriye çektiği saptamaları aklıma geliyor.

Dedim ya tarih yok diye...

Dejavü gibi... Bugün yazılan bazı yazıları okudukça 1990’ları mı yaşıyoruz diye düşünmeden edemiyoruz... Öncü örgütlenme ve siyaset yerine genel-ortalama hareketler yaratma merakı hiç bitmiyor.

Türkiye sosyalist hareketin tarihinde bu yollar denenmiştir! Geçmişte yaşanılan tartışmalar asla boş kağıda yazılmadı. Koca bir külliyat ve yol haritası ortada duruyor. Bir daha fenersiz yakalanmamak için komünistlerin tarihsel bakışı bir kez daha masaya koyması gerekiyor.

Çünkü çaresiz değiliz. Çünkü güçsüz değiliz. Çünkü sosyalizm öksüz kalamaz! Bu düzende umudunu bulamayacak milyonlar kapıda bekliyor. Haziran gösterdi, metal işçisi gösterdi, Cumhuriyet mitingleri gösterdi, Berkin Elvan cenazesine katılan yüzbinler gösterdi.

Bugün sosyalizm, yani bir ideoloji, program ve siyasi hareket olarak toplumsal ölçekte geriye çekilebileceği kadar çekildi. Ulusal sol ve liberal solun bitip bitmediği sorunsalı üzerinden yapılan tartışmalar yanında bir de sosyalist solun durumu masaya yatırılmak zorundadır. Tam zamanıdır!

Ulusal sol, bu süreci kaybetmiştir.

Liberal sol ise, Haziran Direnişi ile birlikte ampirik ve pratik olarak yanlışlanmıştır, tezleri çökmüştür ama bitmemiştir. Na yazık ki bu hesaplaşma yapılamamış, AKP karşıtı konumlanışta kendilerine yeni bir alan bulmuşlardır. Hiçbir zaman bir siyasal hareket haline gelmeyen başka dinamik ve siyasi güçlerin içinde ve arkasında durarak yaşamaya devam etmektedir. Çünkü liberalizm, siyasal ve toplumsal dinamikleri düzene bağlar. Sınıf kavramı yoktur onlarda, demokrasi adıyla kör bir talebi dillendirip düzen siyasetine hareket alanı yaratıp dururlar.

Mesele halkın güncel taleplerini devrimci bir kanala akıtma mücadelesidir. İşte bu kanalı düzene bağlama yolunu seçenlerle hesaplaşmak tam da burada önemlidir.

Siyaset alanını liberal bir etkiye bırakmadan sosyalist hareketin müdahalesi gerekli. O yüzden devrimci siyaset kavramının bir kez daha altı çizilmeli. Devrimci kalmak adına siyaset dışına çıkmak, siyaset yapmak adına düzen içine girmek gibi bir saçma karşıtlık reddedilmelidir. Devrimci siyaset, düzen karşıtı güncel mücadeledir.

Sosyalist sol kendi duruşunu net olarak ifade etmelidir. Bu konuda laiklik, anti-emperyalizm ve anti-kapitalizm köşe taşları olarak yerli yerine oturtulmalıdır. Bugün Birleşik Haziran Hareketi’nin nasıl bir kimlik bulacağı sorusunun da özünde bu vardır. "Kitleler bugün anti-emperyalist mücadele başlıklarına duyarsız" saptaması yapıp bu başlığı geriye çekmenin nasıl bir sol yaratacağını tahmin etmeye çağırıyorum, sadece... Ya da Meclis’te anti-emperyalist bir parti var mı diye soracağım.

Uzun oldu, burada kesmek gerek. Bitirirken tek şey bütün yazılanları özetliyor: Yağma yok sosyalizm var!

Bir kez daha belirtmem gerekirse bugün tartışılması gereken sosyalist hareketin durumu ve çıkışı olmalıdır.  



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Elazığ depreminin akla getirdikleri... melnur 2 1609 27.01.2020- 06:24
Konu Klasör 7 Haziran Sonuçlarının İlk Akla Getirdikleri dayanışma 0 3308 11.06.2015- 17:50
Konu Klasör HDP'den 29 Ekim açıklaması: İttihatçı aklın tekçi yönetim anlayışı... melnur 0 2371 29.10.2019- 22:35
Konu Klasör Sosyalizmde çok parti mi? melnur 7 4135 04.08.2021- 02:31
Konu Klasör Sosyalizmde ahret sualleri melnur 0 4100 03.08.2013- 15:06
Etiketler   Kalbi,   sosyalizmde,   aklı,   demokraside.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS