OKAN ÖZER | Filistin Marksizminden söz edecek olursak George Habbaş Filistin Marksizminin Lenini diyebiliriz Türkiyeden bir kişiyle eşleştirecek olursak bu Mahir Çayandır sebebi ise Parti/Cephe örgütlenme biçimini seçmesidir.
Bu makalede öncelikle Marksizm, Sovyet Marksizmi, Türkiye Marksizmi ve Filistinde direnişi gerçekleştiren örgütlerin Marksizmle olan bağlantısını açıklarsak Türkiyeli Marksistlerin desteğinin sadece bir ezilen halka değil de ideolojik yönünü de kavramış oluruz.
Temel olarak iki Marksizmden söz edilebilir. Birisi, Avrupa Marksizmdir. Bernstein ile başlatılabilir ve Kautsky, Avrupa Marksizmini yerleştiren kimsedir. Avrupa Marksizmi, özünde, Marksın iktisadına sahip çıkıyor ve ihtilal düşünce ve programını reddediyor. Avrupa Marksizmi, tedrici düşünceyi ve iyiliği evrim yoluyla bulmayı kabul ederek Avrupanın genel düşünce sistematiğine dönüş yapıyor.[1] İkincisi, Rusya Marksizmidir, ihtilalci popülizme karşı Marksın iktisadını savunma ile başlıyor. Plehanovu, başlatıcısı ve Lenini, kurucusu saymak mümkündür. Rusya Marksizmi, bir savunma ve tartışma düşüncesidir, daha sonra Rusyada legal Marksizme karşı devrimci bir Marksizm kurmak ve savunmak zorunda kalıyor ve gelişmesinde bu aşamanın damgası çok belirgin görünüyor.[2]
Filistin Marksizminden söz edecek olursak George Habbaş Filistin Marksizminin Lenini diyebiliriz Türkiyeden bir kişiyle eşleştirecek olursak bu Mahir Çayandır sebebi ise Parti/Cephe örgütlenme biçimini seçmesidir.
Kendisinden söz edecek olursak, George Habbaşa devrimin doktoru ya da düşünür ve doktor anlamlarına gelen El Hakim denilmiştir. Doktor Habbaş, FHKCyi kurduğunda 44 yaşındaydı. Haziran savaşından kısa bir süre öncesine kadar Ürdünün başkenti Ammanda bir klinik çalıştıran Habbaş çocuk doktoruydu ve hastaları da genellikle çevre kamplarda yaşayan Filistinli mültecilerdi. Beyrut Amerikan Üniversiteli olan Habbaş, Marksist-Leninist İdeoloji ile orada tanıştı ve sosyalizmin, Orta Doğunun ekonomik ve siyasal sancıları için tek çare olduğu inancına vardı. Altı Gün Savaşı ertesinde, taşıdığı Filistinlilik bilinci onun tıbbı, karısını ve iki çocuğunu terk ederek, gerillalara katılmak üzere Ürdünün başkentinden ayrılmasına yol açtı.[3] Kurduğu Cephenin Marksist olduğunun kanıtı ise yine kendi ideoloji ve stratejisinin maddeler halinde yayımladığı bildirgesinin üçüncü maddesinde açıkça göze çarpıyor madde şunu söylüyor : 3- Dünya görüşümüz, Marksist-Leninisttir. Leninist Parti modelinden yanayız. Bu; demokratik merkeziyetçiliği, eleştiri ve özeleştiriyi ve liderliğin ortaklığını (yani tek bir kişinin önderliğini reddetmemizi) kabul etmemiz anlamına gelir.[4]
Yukarıdaki paragrafta George Habbaşla birlikte Filistin Halk Kurtuluş Cephesinden de söz etmiş olduk şimdi ise bir partiden söz etmek gerekirse o kesinlikle Filistin Komünist Partisi olmalıdır. Günümüzde faaliyetlerini sürdüren Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesinin Parti kesimiyle aynı yöntemleri uygulayan FKP aynı şekilde gizlidir(illegal) ve genel sekreterinin adı gizli tutulmaktadır. İsrail devleti kurulmadan önce komünizme inanmış Filistinliler ve Yahudiler bir araya gelerek Özgürlük Komitesini kurdular. Bu komite 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasına dek faaliyetlerini sürdürdü.[5]
İşin Marksizm kısmına gelecek olursak yine aynı kaynağa başvurmamız gerekiyor. Partinin illegal olmasından dolayı genel sekreteri olduğu öne sürülse bile kendini büro üyelerinden biri olarak tanıtan Süleyman Necceb, Marksizm-Leninizm ilkelerine bağlılığını şöyle anlatıyor: Marksizm-Leninizim ilkelerine, Sovyetler Birliği Komünist Partisine ve onların programına bağlıyız, SSCB ile, Orta Doğu ve Filistin sorunlarının çözümü için önerdiğimiz Uluslararası Konferans çerçevesinde yapılacak görüşmeler hususunda tam bir anlaşma içindeyiz. Ayrıca SBKP ile her 2 taraf için eşitlik ve bağımsızlığın öngören bir temelde, dost ve yoldaşça ilişkiler içinde bulunmaktan ötürü de onur duyuyoruz işin maddi boyutuna verilen cevabı ise Sosyalist ülkelerin maddi destek verme âdeti yok. Onlar bize silah, tıbbi malzeme ve öğrencilerimize de burs verirler, hastanelerini bize açarlar. Biz ekonomik olarak, Filistin halkının gücüne ve Arap ülkelerine dayanıyoruz. Sosyalist ülkelerden ise manevi destek görüyoruz.[6] aynı röportajda asıl konumuza destek çıkacak bölüm ise Türkiye sorusu oluyor. Türkiyeden yeterli destek gelmediği konusunda sitem ediyor. Burada sözü geçen Türkiye dönemin hükümetidir Türkiyeli Marksistler değil zira onların ödediği bedeller bilinmektedir ileride değineceğim.
1. Filistin Direniş Hareketi nasıl ortaya çıkmıştır?
50li yıllarda oluşan 1965te ilk kurşunu atan Filistin Direniş Hareketi, halkın biricik umudu oldu. Yaygınlaştı, gelişti. Ülkenin kurtuluşu için Halk Savaşı stratejisi ve gerilla taktiğini izledi[7]. Filistin Direniş Hareketinin öncelikle bu raddeye ulaşmasının temel nedeni Diasporada yaşamalarına rağmen ulusal bilinci asla yitirmeme ve anavatanına ölümüne bağlılık yatıyor.
1939 yılına kadar Filistinliler, kendi sınırları ve biraz da ilkel yöntemleriyle, İngilizlerin desteğiyle Avrupadan Filistine kitleler halinde göç eden Siyonistlere karşı ülkelerini savunmaya çalışmışlardı. 1920, 1921, 1923, 1929 ve 1933de birçok kez ayaklanarak, tamamen dinsel içerikli bu Siyonist gizli işgale karşı çıkmayı da denememiş değillerdi ancak bu ayaklanmaların, çoğu, her iki taraftan insanların yaşamlarını yitirmeleri ve somut hiç bir şey elde edememeleriyle sonuçlanıyordu.[8]
a. El Fetih ve El Asifanın doğuşu
Filistinin politik tavrını ortaya koyan ilk gizli örgüt El Fetih oldu. Mülteci kamplarında doğup büyümüş olan, Hep Arap ülkelerinden medet uman büyüklerinin hatalarının farkına varan, uluslararası barış ve yardımlarla geçinmek zorunda bırakılmalarını büyük tepkiyle karşılayan ve en önemlisi Filistinlilik bilinci ve kimliğini diri tutan genç kadın ve erkekler bir araya gelerek El Fetih ve El Asifayı kurdular.[9]
El Fetihin Marksist yaklaşımının en büyük kanıtı ise ilkelerinde gizlidir.
Anayurdun kurtuluşu için tek yol devrimci şiddettir.
Bu şiddet halk kitlesi tarafından uygulanmalıdır.
Bu devrimci şiddetin amacı işgal altındaki bütün Filistin topraklarından Siyonistlerin varlığını politik, ekonomik ve askeri olarak silmektir.
Devrimci eylem herhangi bir devletin ya da partinin kontrolünden bağımsız olmalıdır.
Devrimci eylem uzun süreli olacaktır.
Devrim özünde ve başlangıç olarak Filistin kaynaklı, yayılma ve uzantıları ise Araptır.[10]
Türkiye ile etkileşimlerde ise İntifadanın önemli isimlerinin Ömer El Kasım ve Yakup Udenin daha farklı yönleriyle Türkiyedeki hareketten faydalanmak istediklerini Faik Bulutun derlediği İntifada anılarının içinde yer aldığı kitabından öğreniyoruz.
Yapıtta Birçok kez özel toplantılarda, arasıra genel eğitim çalışmalarında devrimci örgütlenme tarzından söz ettim. Özellikle Türkiyedeki örgütlenme deneyimini aktardım. Elverdiğince nesnel bir konumda THKO(Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu), THKP-C ( Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi), TKP ( Türkiye Komunist Partisi), TİİKP/TİKKO ( Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi / Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu) örgütsel anlayışlarını sunmaya çalıştım.[11]
Yine aynı kaynaktan Türkiyeliler hakkında ön yargılı ve olumsuz düşüncelere sahip insanlar olduğunu öğreniyoruz. Yapıtta Ben tecrit hücrelerinden toplu koğuşlara indirildiğimde, ilk karşılayıp bir-iki Türkçe sözcükle hoş geldin diyenlerden biri de Abu Muhammed İdi. Osmanlı ordusunda İngilizlere karşı savaştığını hala gizlerdi. Hiçbir örgüte mensup olmadığını söyler Arafata toz kondurmazdı. Hapisteki örgütler arası anlaşmazlıklara canı sıkılır, parmağıyla gardiyanı göstererek işte düşman derdi. Osmanılıları sevmezdi ve Türkler bizi sömürdü, lanet olsun böyle Müslüman kardeşliğine. Ama ben seni sevdim. Çünkü bizim için oralardan geldin. İbaresini sık sık kullanırlardı.[12] Abu Muhammedin Müslümanlık ve Türklük bağlantısı kurarak yaptığı sitem aslında Türkiyedeki Müslüman değil de Sosyalist kesimin Filistinde yaşanan olaylara ilk ve daha duyarlı olmasının ispatıdır. Filistinlilerin sitemi sadece Abu Muhammed ile sınırlı kalmıyor, Ceylan Göllüceni sürgündeki öğrenci liderleriyle yaptığı röportajda Türkiyeli öğrencilere de sitem dolu bir cevap veriliyor. Cevapları ise şöyle Güney Amerikalı, İrlandalı, Amerikalı öğrencilerle ilişkimiz var da, yakınımızdaki Türkiyeli öğrencilerle yok. Bu çok acı Şu anda birbirimize uzak gibiyiz, oysa onların bizim için olumlu duygular taşıdıklarını biliyoruz. Türkiyede sosyalist ve devrimci öğrencilerin Filistin sorununa sahip çıkıp, eylemler yaptıklarını duyuyoruz. İşgale karşı Filistindeki mücadeleye omuz vermelerini talep ediyoruz ve onlara çok teşekkür ediyoruz. Bizden onlara selam götürün. Bizi arasınlar. Filistinli Öğrenciler Birliğinin merkezi Tunustadır. Bir de Londrada Filistinli Öğrenciler Genel Birliği var. Orta Doğuda yaşıyorsunuz ve oranın bir parçası olmalısınız. Amerikalı ve İngiliz değilsiniz. Ortak bir kültürden geliyoruz, hepimiz Müslümanız. Yani otak dinden gelen birçok ortak yönümüz var. Karşı karşıya gelsek
hiç yabancılık çekmeyiz. Ortak eylemlerimiz olmalı[13]
2. Filistine Giden Türkiyeli Gençler
1960 sonrası Türkiyeden Filistine ilk kez Gaziantepli Abdülkadir Yaşargün ile Mustafa Çelik isimli gençler, 1 Ekim 1968 tarihinde gitti. Mustafa Çelik, 8 Haziran 1969 tarihinde Filistindeki bir çatışmada öldü.[14]
Türkiyeli Sosyalistler ve Filistin demişken asla es geçilmemesi gereken üç isim vardır. Elbette orada düşen her insan veya savaşan her insan aynı değerdedir fakat bu üç isim daha ön plana çıkmıştır. Bunlardan birisi bu konuda bıraktığı eserler sayesinde döneme ışık tutması ve İsrail zindanlarında geçen 7 yıllarıyla ismini duyuran Faik Bulut, ikincisi Türkiye sol figürünün en popüler ismi olan Deniz Gezmiş, üçüncüsü ise günümüz sol kesimi tarafından sıcak cepheden geldikten sonra Türkiyede aynı mücadeleyi sürdürmediği için eleştiren Yusuf Küpelidir.
a. Faik Bulut :
Faik Bulut hakkında kendi yazdığı daha çok anı türü olan kaynaklarına başvurmak en doğru seçim olacaktır. Filistine gidişindeki zorluğunu, orada yaşadığı zorlukları kendisinin büyük bir samimiyetle yazdığı Filistin Rüyası adlı kitabında bulabiliriz. Faik Bulut, Cafer isimli örgüt yöneticisinin telkinleriyle kaçakçı görünümü altında Filistine ulaşmıştır. Bir kaçakçı vasıtasıyla önce Suriyede Halepe oradan görevine geri dönüş yapan bir askerle birlikte Şama geçmiştir. Suriyede Filistin direniş örgütlerine katılma süresi ise çok sancılı geçmiş, devamlı olumsuz yanıtlar almıştır. Fakat sırasıyla El-Fetihin beyni, bir çok gerilla eylemine imzasını atan, bugün bile sırrı çözülemeyen Kara Eylül örgütünün kurucusu olarak suçlanan, İsrail istihbarat örgütü MOSADa köstebek sokan nihayet İntifadayı yönlendiren bu nedenle de Tunustaki bürosunda İsrail ajanları tarafından katledilen Abu Cihad kod adlı El Vezir ve Filistin Direniş Hareketinin dünyada en tanınmış isimlerinden Yaser Arafat ile tanışma şansı bulmuştur. Direniş hareketine katıldıktan sonra uğradığı bir İsrail baskınında silahlı çatışmada tutsak düşmüş ve 7 yıl iki ay tutsak düşmüştür.[15]
b. Deniz Gezmiş :
Deniz Gezmiş, sol figür arasında en çok tanınan isim olmasına Filistinde çarpışması da etkilidir. O dönem FKF başkanı da olan Mahir Çayana en yakın isimlerden Yusuf Küpelininde içinde bulunduğu bir grup olarak Suriye üzerinden Filistine ulaşmaya çalışmışlardı. Tutsak düşüp, sorgulandıktan sonra kamplara katılabilmiştir. Filistin direniş hareketi içerisinde bulunan etkili isimlerle görüş alışverişi de yapma imkanı bulmuştur. Sadece teorik değil silah ve savaş konusunda donanımını arttırıp 2 ay sonra Türkiyeye dönmüştür. Deniz Gezmişin Filistine gidip gelmesi kendi hareketinden insanları da etkilemiştir. Suriye üzerinden Ürdün-Ammana geçen 13 kişi, El-Fetih liderlerinden Ebu Cihad ile görüşür. Hüseyin İnan ve arkadaşları, El-Fetihin eğitim kamplarında askeri eğitimin yanı sıra Türkiyeden götürdükleri bazı kitapları okuyup tartışarak teorik eğitim de yaparlar. 13 kişilik gruptan eğitim sonrası ve esnasında ayrılanlar, geri dönüp kadro getirmeye çalışanlar ve temelli dönenler olmuştur. Hüseyin İnan ve 15 kişilik grubu Türkiyeye döndükten sonra bazıları kurtulup, bazıları tutuklanıp bazıları ise sorgulandıktan sonra serbest bırakılmıştır.[16]
c. Yusuf Küpeli :
Yusuf Küpeli, Türkiye sol siyasetinde bir dönemler zirveye oynayan isimken Filistinden dönüşten sonra silahsızlanma yolunu seçerek aynı sıcaklığı taşıyamadığı için hep sol cenah tarafından eleştirilmiştir. Temel Haklar ve Özgürlükler Derneğinden Meryem Özsöğütle yaptığım röportajda kendisi de bu konu hakkında konuştuğu ve yaptığının birbirini tutmayan ve cesaret eksikliği noktalarına değinmiştir. Yusuf Küpeli bir dönemler Mahir Çayan gibi isimlerinde bulunduğu SBF FKF çizgisinin başkanlığını yapmış biridir ve şuan İsveçte siyasi mülteci olarak yaşamını sürdürmektedir.
Filistin günlerinin başlangıcıyla ilgili olarak Filistine gidiş işini bana Deniz açmıştı. Ben zaten gidecektim. Benim Filistine gidişimle onların gidişleri böylece çakışmış oldu. Ben, onların yanında bir arkadaştım.[17] Diyerek anlatmıştır.
3. Ölenler :
1972 yılından bugüne kadar, İsraile karşı savaş sürecinde hayatını kaybeden, Türkiyeli (Türk-Kürt ve Arap asıllı) devrimcilerden ulaşabildiklerimin isimleri ve ölüm tarihleri.
1- AMET ÖZDEMİR (1973)
2- BORA GÖZEN (1973)
3- CAFER TOPÇU (1973)
4- GÜROL İLBAN (1973)
5- KERİM ÖZTÜRK (1973)
6- ŞÜKRÜ ÖKTÜ (1973)
7- YÜCEL ÖZBEK (1973
8- KEMAL ERGİN (1981)
9- HÜSEYİN GÖKDEMİR (1981)
10- MUSTAFA KESKİN (1982)
11- AHMET ÇOLAK (1982)
12- İMAM ATEŞ (1982)
13- MUSTAFA ÇETİNER (1982)
14- SÜLEYMAN TUĞCU (1982)
15- KEMAL ÇELİK (1982)
16- İSMET ÖZKAN (1982)
17- A. KADİR ÇUBUKÇU (1982)
18- MEHMET ATMACA (1982)
19- VELİ ÇAKMAK (1982)
20- ABDULLAH KUMRAL (1982)
21- SEMİH ÖZBAY (1982)
22- SÜLEYMAN KILIÇ (1983)
23- HANNA MAPTUNOĞLU (1984)
24- VEDAT ERDAL (1984)
25- SELAHATTİN KAYA (1984)
26- KUVVETTİN KÜLEKÇİ (1984)
27- CEVAT SAİM ÇELEN (1986)[18]
Türkiyeden Filistine gidenler Türkiye soluna öyle ya da böyle çok şey öğretmişlerdir. Türkiye siyaset sahnesinde bir saygınlık kazandırmışlardır. Çünkü bu konuya ilk gerçek manada değinen onlar olmuşlardır hayali dizi karakterleri gibi değil gerçekten oradaki namluların sıcaklığını iliklerine kadar hissetmişlerdir, canlarını vermişlerdir ve taşıyabildikleri kadar oradaki ateşlerini Türkiyeye taşımışlardır.
KAYNAKÇA
Adil Okay, 12 Eylül ve Filistin Günlüğü, Ütopya Yayınevi, Ankara, 2009, s.327
Aslan Akyar, Deniz Gezmiş, İzmir, İlya İzmir Yayınevi, 2012, s.196
Ceylan Göllücü, Filistin Kazanacak, İstanbul, Belge Yayınları, Temmuz 1988, s.208
Çelik Bilgin, Türkiyede Marksist Damar Var, İstanbul, Dönem Yayınevi, 1991, s.128
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.