Yalçın Küçük: Cumhuriyetin kurucu partisinin halini yazıyorum
Deniz Hakan yazdı...
Seçimlerin ertesi günü Kadıköy sokaklarında ilerlerken, vatandaşa mikrofon yönelten bir tv muhabirinin sorusu çalınıyor kulağıma: AKP neden kazandı? Muhalefet neden kaybetti?, vatandaş cevap veriyor: Muhalefet AKPye çalıştığı için Gene seçimlerin ertesi günü bu kez Washington Enstitüsünde Henri Barkey, seçimleri değerlendiriyor, iki muhalefet partisi, CHP ve MHP için kullandığı söz useless oluyor, hiçbir işe yaramıyorlar, söylediği budur. Tabii, istifa gelmez, ekliyor ve dinleyiciler gülüşüyor. Demek bu iki partinin AKP dışında kimseye yaramadığı artık sınıflar üstü bir kabuldür. Liderlerinin utanıp sıkılmadıklarını biliyoruz.
Yalçın Küçük ile aylardır Odatvde pek çok mülakat yapıyoruz; neredeyse hepsinde CHP ile MHPnin artık AKP ile bir olduğunu söylüyordu. Seçimlerden sonra aradığımda, yorumu sıkılmış limon oldular, oldu.
Şimdi Aydın Doğan dönüş yolları arıyor ve AKPye bir kez daha zaferler atfediyor. Ve bizler, AKPye atfedilen her zaferde Bahçeli ile Kılıçdaroğlunu görüyoruz. AKPyi hükümete, ısrarlı bir erken seçim çağrısı ile Bahçeli ve Kemal Derviş getirdiler. Erken seçim çağrısı itirazlarla karşılandığında, Doğan grubundan Sedat Ergin ordunun erken seçimin önlenmesine karşı olduğu haberini yaptı. AKP hükümete gelmedi ve getirildi.
Abdullah Gülün cumhurbaşkanı, AKPnin adayının meclis başkanı seçilmesi MHPnin oylarıyla mümkün oldu. Ergenekon ve Balyoz davalarında Bahçeli, Adil yargılamayı etkilemeyelim, diyendi[1]. Kılıçdaroğlu mu, burada uzatmak istemiyorum ve tek bir sözünü almakla yetiniyorum: İnternet andıcının savunulacak tarafı yok, hükümet aleyhinde faaliyet göstermek nerede görülmüş. Bunu Genelkurmay değil, başka bir kurum da yapsa suçtur, 7 Ağustos 2011 tarihli Zaman gazetesinde bulabiliyorsunuz ve hatırlıyoruz.
Türban mı, her ikisi de açık destek verdi. Kılıçdaroğlu türban ve imam-hatip başlıklarında Erdoğan ile yarıştı: İmam-hatipleri biz açtık diye övündü; Söz veriyorum, türbanı da biz özgür kılacağız. Görecek Sayın Başbakan. O yapmadı, biz yapacağız, 2010da İstanbul mitinginde bunları söylüyordu, o zamanlar miting yapıyordu ve artık onu da yapmaktan vazgeçtiği günlere gelmiş bulunuyoruz. Tüm dünya AKPnin IŞİDi desteklediğini yazarken, Reyhanlı, Suruç, Ankara patlarken, Kılıçdaroğlu Suruçta Gün suçlama günü değil ve Ankarada Açıklarsam Davutoğlu zor durumda kalır, dedi.
Kılıçdaroğlu parti içindeki ulusalcı muhalefeti tasfiye etti ve MHPli Halaçoğlu, Erdoğanın diploması yok diyordu ki sesi birden kesildi. Bahçeli ile Kılıçdaroğlu, birlikte, Ekmeleddini buldular. Gidenler, susanlar ve bulunanlar bunlardır.
Son beş ay mı, Kılıçdaroğlu Davutoğlunu zor durumda bırakmadı; koalisyon konuşulmamış, bunu dahi kamuoyuna söylemedi, miting iptal etti ve ne Suriye politikası, ne IŞİD, ne hesap sorma İktidar muhalefet eliyle AKPye hediyedir.
Ve Amerika Türkiyeyi IŞİDe karşı savaşa zorlarken ve Türkiye Haziran seçimlerinde Erdoğana yumruk atınca, Türkiyenin gericileri çok korktular. Saadet Partisi ile Büyük Birlik Partisinin oyları beş ay öncesine göre yarı yarıya indi. MHP ve HDP seçmeninin bir kısmı AKPye koştu. Gericiler kendi partilerini sattılar ve gericiliği kurtarmaya koştular.
Kürt gericileri, gericiliğe bağlılıklarının Kürtlüke bağlılıklarından güçlü olduğunu gösterdiler.
HDPnin barajı geçmesini sağlayan ise, HDPden çok Erdoğan karşıtlığına verilmiş Türk oyları oldu.
***
Gazetelerin basıldığı, köşe yazarlarının dövüldüğü, bu olaylar çerçevesinde iktidar partisinin ve cumhurbaşkanının isimlerinin hiç saklanmadan anıldığı, başkentin şeriatçı teröristlerce kana bulandığı bir ortamda yapılmış bir seçim var. Muhalefet gayrımeşrudur demiyor ve "Bir seçim sürecinin gerçekten demokratik olması için, adayların kampanya yürütebileceklerini hissetmeleri gerekir. Seçmenlerin de güvenli bir atmosferde oy verebileceklerini hissetmeleri gerekir, " demek, AGİT Parlamenter Asamblesine kalıyor.
Bir zafer yok ve bir hediye var.
***
Yalçın Küçükü aradığımda, Bob Hopeun Korkak Kahraman filmi vardı, dedi, Elinde tüfeği, Kızılderililer tarafından sarılmıştı. Çok korkuyordu. Bir yaprak oynasa, korkusundan, elindeki tüfeğe basıyordu. Ne tesadüf, ağaçların üzeri Kızılderili doluydu. Korkarak tetiğe basınca bir Kızılderili düşüyordu Bütün yobazlar, büyük korkuyla Akepenin torbasına düştüler. Kılıçdaroğlu ile Bahçeliyi sıkılmış limon yaptılar. Yalçın Küçük ile önümüzdeki günlerde seçimler ve sonuçları üzerine bir söyleşi yapacağız. Aşağıda ise, Bahçeli ve Kılıçdaroğlu varsa Erdoğan orada kalır ama bitişi mutlaktır, dediği bir mülakatında, kendisine yönelik ifadeler nedeniyle CHPnin son vekillerinden Eren Erdemin açtığı davadaki savunmasını yayınlıyoruz. Yalçın Hocanın bütün yazı ve mülakatlarının hukuksal denetimini yapan üstatlarımız Yiğit Akalın ile Sedat Akçelike tekrar teşekkür ediyoruz.
Deniz Hakan
İŞTE YALÇIN KÜÇÜK'ÜN SAVUNMASI
CUMHURİYETİN KURUCU PARTİSİNİN HALİNİ YAZIYORUM - YALÇIN KÜÇÜK
Mahkemenize sunulmuş olan dilekçenin ikinci paragrafında, davalının açıklamalarının içeriği, bir süredir kamuoyunda yaratılmak istenen, Müvekkil Eren Erdemin paralel yapı adı verilen örgüt ile bağlantılıymış gibi göstermeye çalışan negatif algı yıpratma operasyonunu perçinlemek ve hem de müvekkile yönelik negatif algı yaratma maksadına dayanmaktadır denilmektedir. Ve ben bunu anlamakta güçlük çekiyorum.
***
Bir, benim bir sözüm ya da iddiam ele alınmamaktadır, hakaretamiz bulunan, açıklamalarının içeriği denilmektedir. Ancak, herhangi bir adamın, şahsın, açıklamalarının içeriğinde hakaret bulmak çok zordur. Açıklamalarımın somutunda, kaba halinde, dışa vurmuş bir yanında belki olabilir, bulabilirler, fakat söz ya da yazının içeriğinde, çekirdeğinde, görülen, çok ince bir hakaret olmalıdır, pek zordur ve not ediyorum.Hakaret, tarifi gereği, kaba ve kalındır. Böyle başlıyorum.
İki, bu kadar değil, açıklamalarımda, iki defa, bir değil iki negatif algı görmüşler, demek algı salan bir halim var ve bu algıların da üzücü sonuçları olmaktadır; böylece genç saylavı üzüyorum ki ben de üzüldüğümü not etmek durumundayım.Tabii öyle bir niyetim yoktur; yalnız, üzülüyorum ama, son zamanlarda, yüksek politikacıların ağzından düşmeyen bu sözcüğü, algı, pek de anlayamıyorum. Ve anlamak zorundayım. Algımı, pek çok politize olmuş bir kelimedir, son zamanlarda yüksek politikacılar sanki hep algı alıyorlar ve veriyorlar. Bunu, pek idrak edemiyorum, ama anlamak zorundayım. Çaresizliğim buradadır.
***
Algı Sözcüğünü Anlamak Üzerine
algı 1 Arabi karakterlerle de yazıyoruz, Elif ile başlamaktadır, uzun A, purchase, booty, tax, karşılıkları var. Satın alma, ganimet, vergi, bunları biliyorum.Ganimet olarak, son Osmanlı döneminde kullanıyorduk.
algı 2, neol, psychol., bu işaretlerden, a, yeni bir sözcük ve b, psikoloji alanında kullanılan birkelime olduğunu çıkarabiliyorum. Karşılığı ise perception olmaktadır. Demek ben Redhouseın Osmanlıdan kalma Türkçe İngilizce lugatına göre perception ile hakaret ediyorum. Güzel, anlıyorum ya da idrak ediyorum, artık diyorum, ama yetmiyor, hepimizin idrak etmesi şarttır.
perception (pırsepşın), Redhousein İngilizce Türkçe lugatına göre, pırsepşın, idrak, algı, anlama kabiliyeti, anlayış, seziş demektir. Hukukta ise kira tahsili karşılığı da var. Bu algı 1 türüdür, sanki ganimet diyebiliriz. Demekalgı, ganimet almak ve dağıtmak manalarına da sahiptir ve Orta Çağa münasiptir.
***
Demek ben anlayış yapıyorum, açıklamalarımın içeriği ile seziş salıyorum ve bu yolla, saylav Erdeme hakaret edebiliyorum. Müthiş bir iş ve çok incedir. Ve ben bir pırsepsın yapıyorum, işte bu hakarettir. Yalnız benimle ilgisi yok ve her halde özlem var.
***
***
Bunun imkansız olduğunu düşünüyorum, ben yapamam; gerçi benim imkansız olanları yapabilecek bir insan, şeytana pabucu ters giydirecek kadar zeki[2] bir adam olduğum üzerine bir mahkeme kararı var. Ancak buna, ben de inanmıyorum ve ne yazık, bizleri mahkeme kararlarına inanmamaya inandırdıkları bir dönemden geçiyoruz. Sanki Orta Çağdayız ve buradayız.
Tabii bu, bir şeytanın değil, bir büyücünün yapabileceği bir iştir. Bu, ben değilim; gösterebildiğimi sanıyorum. Yalnız dahası var ve devam ediyorum.
Çünkü dilekçe kelimeleri ezmiş ve kendisiyle çelişkiye düşmüş haldedir, dilekçenin bu anahtar paragrafına göre, genç saylav hakkında zaten biralgıya da idrak ya da pırsepşın mevcuttur, bunu yapmışlar ve genç saylavı artık bağlı bulan bir kamunun olduğuna inanıyorlar ve inanıyoruz. Dava dilekçesinden öğreniyoruz; bana ise sadece bu inanışı perçinlemek kalmaktadır ve bu çok açıktır. Tekrarlıyorum, bu genç saylavın bir paralel yapı ile bağlantılı olduğuna, kamu, önemli ölçüde inandırılmıştır ve banaperçinlemek bırakılmıştır. Ama çok hoş, Yargıtay Hukuk Dairesi kararlarına göre, kamuda önemli ölçüde kabul edilenleri söylemek ve yazmak ile hakaret asla yapılamamaktadır. Öyleyse, şeytana pabucu düz ya da ters giydirsem de, bunu yapmak imkansızdır ve yapamıyorum. Acz içindeyim, hakaret yolu kapalıdır ve bu bir, ve devam ediyoruz.
***
Genç Saylav, Odatvye dava açtığı an, Gazeteci Oray Eğin, twittera, davacının Cemaatle iş tutarken, davalıların, bizlerin, hapiste oldukları notunu düşmüştü. Sunuyorum.
***
Kurana göre Allaha şirk imkansızdır.
Amme hukukuna göre, devlete paralel mümkün değildir.
***
İki, benparalel yapı teorem ya da doktrinini kabul eden bir adem değilim, bu iddia benden çok uzaktır. Üç, hiçbir yerde hiçbir çocuk ya da kimse için, paralel yapı bağlantısı kurmadım ve bu deyişi kullanmadım. Hiçbir yerde bir paralel yapıya bağlanmış birisinin bağını perçinlemedim. Bu tür görüşlerin benim kafamda perçini yoktur, başka bir yere de perçinleyemem ve bu bir iftiradır. Buraya da ulaşmış durumdayız.
Bu dilekçe metninde pek çok iftira var.
***
Değerli Mahkemeye bazı notları çok acele olarak, kısaca demek istiyorum, sunmak durumdayım.Bir, davayı Odatvye de açmış olduklarını duymuştum, orada iki Barış var, yöneticidir, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, en az birisine açılmış olması gereklidir. İki, Deniz Hakan ve Okan İrtem de yazardırlar. O kadar öyle ki konuşuruz, sonra yazarlar, kendi düşüncelerini de koyarlar, bu bir ortak eserdir, üründür ve ben son şeklini hiç görmüyorum. Bu mülakatı da ilk önce Mahkemeden yazı geldiğinde okudum. Çok beğendim; Deniz ve Okan güzel yazmışlar. Kutluyorum. Ancak Deniz ve Okana da dava açmış olmaları gereklidir.
Demek açmışlar ve tümünü geri almışlar. Yalçın Küçüke ise yeniden ve dava için tutmuşlar. Hukuken bir sakınca yoktur, amma herhalde hakareti hafife alıyorlar. Herhalde Yalçın Küçükü seçerek şöhret olmak istiyorlar.Tebrik ediyorum.
***
Yıllardır yazarım ve çizerim, yalnız üstatlarım göstermeden yerimden kımıldamam ve kitapya da makale çıkarmıyorum. Üstatlarım, Kazım Yiğit Akalın ve Sedat Akçelik, aynı zamanda benim Silivri müdafilerimdiler, bu mülakatı da gördüler ve temiz raporu verdiler. Tabii, bu raporun Mahkemenizi bağlamak gereğini düşünmüyorum; bana alaylı hukuk profesörü diyorlar, biz rahatız ve ilave ediyorum. Ankaradaki hukukçu arkadaşım, yıllardır beni hiç bırakmayan müdafiim Dursun Ermiş ile İstanbulda ve Ankarada Ergenekon avukatımız Kazım Yiğit Akalın, bu davaya girecekler. Haber vermiş oluyorum.
Ben hiç hakaret etmiyorum. En küçük bir işaret olursa, gösterirlerse, geri çekiliyorum. Söylemek istediğim budur.
Akalın ve Akçelik Üstatlarımın, mülakatlarımızı hep denetlediklerinin bir işaretini sunuyorum. Bir Odatv mülakatıdır, başında da, CHPnin iki eş başkanı, birisinin Gülen olduğu kayıtlıdır. Yalnız yanlış anlaşılmasını istemiyorum ve ikincisini not ediyorum, Aydın Doğandır. Ve bana göre milletvekillerinin çoğunu bu ikisi tayin ediyorlar.
***
Tabii istisnalar da oluyor ve biliyoruz. Ergenekondan tutuklanmıştım, Mahkeme bu dosya ile tutuklayamazsınız kararını verdi, oy birliğiyle tahliye oldum. Sonra Odatv Davasından içeri alındım ve bu arada bir süre dışarıda kalmıştım; bir gün dostumuz Sinan Aygün ile karşılaştım, milletvekili olmak istediğini söylediler ve Kılıçdaroğlu ile görüşeceklerini eklediler, görüşümü almak istiyorlardı. Olmaz dedim, Kemal Bey çok zayıftır ve yetkisizdir, bir yardımı olmaz, bunları da ifade ettim. Özetliyorum, Sinan dostum, peki Hocam, Hisarcıklıoğlu... deyince, Sinan dostuma, olur, gayet güzel, başka... karşılığını verdim. Sinan dostumuz, Süleyman Demirel Beyefendinin adını andılar, çok güzel dediğimi hatırlıyorum. Kılıçdaroğlu, güç önünde eğilirler. Güçe, çok saygılıdırlar ve buradayız.
Bunları Silivri Mahkemesinde ifade ettim ve kayıtlardadır. 26 Ekim 2015 tarihinde, Yargıtayda murafaada tekrarladım, tarihe kayıt düşüyorum. Mehmet Haberal ile Sinan Aygün işte bu vesile ile CHP milletvekili oldular. Bağları bu yolla başlamıştır. Ve işaretlerime, henüz kimseler itiraz etmediler.
Yalnız Haberal Hocamızın adaylığını da, Mustafa Balbay ya Engin Alan misli, ben açtım. Silivriden milletvekili çıkarmak benim projem oldu ve başarıya ulaştığımda pek biliniyor. Eklemiş oluyorum.
***
Eren Erdemin saylav oluşuna yaklaşıyoruz. Aday yoklaması mı, hayır; partiler diktatoryal usullere sahipseler, her yerden tayin mümkündür ve satış ise çok kolaydır. Geliyoruz.
***
Yalçın Küçük
KILIÇDAROĞLU İLEGÜLEN TARİKATI
Burada Kılıçdaroğlunun, asıl soyadı Karabulut, cehepeye girmeden önceki bir tarihten itibaren, Gülen tarikatına mensubu olduğu görüşümü tekraren not etmekle yetiniyorum. Cehepenin başına getirilmesi bir komplodur ve Deniz Baykala yapılan darbenin devamı saymak durumundayız. Ne yazık, bu görüşüm, Karabulut Kemalin gülenci olduğu düşüncem, pek kabul görmektedir. Yalnız yine de bir dürüst davranışını kaydetmek istiyorum; referandum sandığına gidebilir ve referandumun kabulü yönünde, o tarihte Gülen ve Erdoğan aynı yerdedirler, oy kullanabilirdi ve gitmemiştir. Net ve açık bir şekilde Gülene bağlı kalabilmiştir. Gülene güven vermiştir; yalnız, yine de açık ve dürüst kalışından dolayı kutluyorum.
Şimdi Değerli Mahkemeye, Odatv Mülakatının metnini sunuyorum. Üç bölüm halindedir ve birinci bölüm 11 sayfa, ikincisi 12sayfa ve üçüncüsü tekrar 11 sayfadırlar. Ve toplam, 34 sayfadır. Mahkemenin tümünü inceleyeceğini umut ediyorum. Yalnız ben, kolaylık olması için, bazı paragrafları aktarmak istiyorum.
***
İLHAN BERKİNARİF DAMAR DİZELERİ
**
Hani kör bir arkadaşın vardı
Seninle birlikteyken
Senin gördüğünü o da görürdü
**
***
İlhan Berke, öğrenciliğimde, şiir konferansları düzenlerdim. Arif Damar daha yakın dostumdu.Şimdi yoklar. Bu dizeleri mülakata almıştım, metinde yer alıyor. Yeni kuşakları, felsefeye ve şiire özendirmek istiyorum, sevmelerini esastır.
Darwin, uzun süre bir mağarada kalan insanın göremez olduğunu açıklamıştı.Uzun süre hapiste ve özellikle Silivride kalanlar, kapıyı açmayı unutuyorlar.Ben hâlâ kapıların bizler tarafından açılacağını bilmiyorum.Ayrıca bu dizleri pek seviyorum, sanki bana yazılmışlar, benim yanımdaki körler de görmeye başlıyorlar. Öyle bir rolüm var. Yavaş yavaş yazdıklarımı görenler çoğalıyorlar.
***
Odatv Mülakatından
GÜLEN TARİKAT MI
Paralel ile mücadeleyi, hiç önemsemiyorum. Ben Hulusi Akarın Fethullahcı olduğu iddialarını da hiç önemsemiyorum. Türk Ordusunda Albayın ötesinde hiç kimse Fethullahçı olmaz. Başka sorunları var mı, çok var ve ayrı. Nedir Fethullah dedikleri; hayır, bir tarikat değil, tarikat nasıl olur, bir camii olur, Gülenin camisi yok; tarikatın ayini olur, Gülenin ayini yok, tarikatın ritüeli olur, Fethullahta ritüel de yok. Hiçbir şeyi yok. Şimdi paralel dedikleri, eski masonik örgütler gibi bir örgüttür. Ayrıca bunları çok açık söylediler, Ali FuatYılmazer de söyledi. biz dediler, ne iş yaparsak hem Cumhurbaşkanına hem de Tayyip Beye sorduk dediler. Bu doğrudur, nereden biliyoruz, biliyoruz, çünkü devlette başka türlü olmaz, bunun aksini söyleyenler, devleti bilmiyorlar, cahiller.
***
GÜLEN : BİR DEVLET ÖRGÜTÜ
Fethullah Güleni çok abartmamak lazım, paralel ismini taktılar, bir devlet örgütüdür. Nereden çıkarıyoruz, bazı savcılar Fethullah Güleni tutuklamak istediler, saklandı. Nerede saklandı, Turgut Özal oradayken Çankaya Köşkünde saklandı. Peki, İç Asyadaki ilişkilerini, oradaki devlet adamlarıyla ilişkilerini kim kurdu, Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı iken kart verdi, öyle oldu. Öyle oldu.
Sonra bunu açıkça söyleyelim, Kemal Kılıçdaroğlu diye birisi var, tanıyorsunuz değil mi, güzel, Bülent Ecevitin partisinden Ankara Milletvekili adayı oldu. (Ecevitin evine randevusuz, çat kapı, gelebiliyordu. Buluşup felsefe konuşuyorlardı. Bu, Ecevitin sözüdür.)
Tabii efendim, çok açık olarak, Deniz Baykala da Gülenin gönderdiğinden hiçbir kuşkumuz yok. Artık Kemal Kılçdaroğlunun da Fethullahi olduğu konusunda hiç kimsenin kuşkusu yok. Bir de yedi kocalı hürmüz sözüm var, biliniyor. Sizin, Karşı Gazetesinde beraber çalıştığınız Eren Erdem, o çocuktan milletvekili olur mu, o çocuğu Fethullah koydu oraya, herkes öyle diyor. O çocuk Aydınlıkta yazarken, yazıları gelirdi, Kuran okumuş albaylar vardı, bu çocuk Kuran bilmiyor derlerdi. Daha geleceğiz.
***
İki noktayı kaydedebilirim. Bir, Deniz Baykal, Ecevitten arta kalanları almazlar ve Kılıçdaroğlunu kabul etmesi için mühim bir ricaşarttır. İki, Acılı bir anında, kaset ile istifa zorunda kaldığında, gözü yaşlı, kasetin Gülenin marifeti olmadığını ifade ile Pennsylvaniaya selam ve güven göndermişti. Hatırlıyoruz. Gülen, Baykala Aydın Doğandan daha sadık davrandı; Doğan, daha kaset çıkmadan, yerine Kılıçdaroğlunu hazırladı. Kılıçdaroğlunun İstanbula belediye başkanı yapılmasından Baykalın haberi yoktu, Hürriyet Holding ve Tüsiad işidir. Güzel sona yaklaşıyorum.
***
ÇUCUK& ADAM & DİNİ DUYGULARA HAKARET
Şöyle başlayabilir miyim, bir, biz Arabiyi Araplardan almadık, İrandan ödünçtür, bunu göstermenin karmaşık ve kitabi yolları var, pratik olan, biz, Araplar misli şükran demiyoruz ve Farisiler örneği, teşekkür ediyoruz; Farisi teşakkur mikonam diyoruz, tamı tamamına Farisi, teşekkür ederimdemektedir. Güzel, Araplar, İranı alınca hem acem dediler, hem çaylak anlamı var ve hem de yeni diyoruz. Ve dillerini kazıdılar; Arabileştirdiler.
Sürgünde Pariste, Inalcoda, Kırmançi, Sorani ve Farisi okuyordum; Farisi Hocam, bir İrani ile evli bir hanımefendi idi, bize, derse geldiğinde , baççe ya da baççeha şeklinde hitap ediyordu, birincisi çocuk ve ikincisi çocuklar anlamındadır. Fransızlar şaşırsa da ben normal karşılıyordum.
On beşinci yüz yıla kadar biz Türkler, Türkçe sanarak Farsça konuşuyorduk. Hande ya da Bulend isimlerimiz Farsçadır ve pek çokturlar. Bizim birbirimize hitabımız, baççe ya da çocuktur. Büyük Kurtarıcı, Atatürk, daha çok Selanik ağzıyla konuşurdu ve çucuk diyordu ve ne yazık, Bay Saylav Eren, ve Avukatı Bay İray, Atatürk ile ilgili bir tek kitap ve ya da anı okumamışlar. Paşa Hazretleri, Çankaya Köşkünde bir kısmı yaşıtı ve bir kısmı kendinden çok büyük emekli orgeneraller ile buluştuğunda, bazen keyifleniyor, hadi çucuklar bir güreş tutun, diyordu. Baççeha demektedir. Fransızca sözlüğümüz, baççeha için çocuklar ve yoldaşlar karşılığına veriyorlar.
Güzel, bizim emre sözcüğümüz, Köprülüzade Fuad bu rada çok yanlıştır, çünkü Farisi bilmiyordu, Farisi hemrah sözcüğünden gelmektedir. Hem birlikte ve rah yol demektir, karşılığı yoldaş olmaktadır. Biz, dilimizde, hleri sevmeyiz, ikisini de yutarız, sondaki ayı e yaparız, emreyi buluyoruz. Yoldaştır. Türkçe değil Farsça köklüdür.
Birbirimize çocuk diyoruz. Bazen hadi çocuklar şeklinde hitap ediyoruz, hadi yoldaşlar demek istiyoruz. Buradayız.
Dilimiz bir zamanlar Farsçanın sömürgesi olmuştu. Şimdicahiliye dönemindeyiz.
***
Bu aşırı bilgisizlikleri nedeniyle hem Saylav Bay Eren ve hem de avukatı Bay İray adına, utandığımı yazıyorum. Yazıklar, nereye gelmiş durumdayız.
***
Dilimizdeki külahları kaldırmak çok kötü olmuştur, Anın üzerine(^) koymazsak ademsözcüğünü buluyoruz, yokluk anlamındadır, adem-i iktidar iktidarsız karşılığıdır. (^)koyarsak, uzun Alı Adem yazılmış oluyor. Üstad lexicologue Devellioğlu, uzun adem için, dünyada ilk yaratılan adamkarşılığını veriyor ve ilk peygamber ile adam demeyi de ihmal etmiyorlar. Harika, ben Bay Saylav Eren Erdeme, bu arada Teyzemin kızının adı, kuzinim, Ereni di ve oğlunun adı, kuzenim, Erdem ve bunlara bakarak İbrani asıllı olduklarını bulmuştum. Eniştemin soyadı Erozan olmakla, adı İzzet, pek uygun düşmektedir. Ağah Erozan ile akraba idiler, İzzeti de daha çok Yahudilerimiz taşımaktadır ve Eniştem, mükemmel bir ispattır. Ve ne tesadüf, Bay Saylav da, benim kuzinimin adını isim, ve kuzenimin adını da soyisim olarak almışlar, böylece yakınlık kurmuş oluyoruz. Demek, sona yaklaşıyoruz.
***
Ferit Devellioğlu, külahlı Ademin Arabi kökenli olduğuna da işaret ediyor ki yanılmaktadır veİbranidir. Ademi İbraniden alıyoruz ve Arabi ileçok yakındırlar, Barak ile yanlışlıkla Burak diyoruz, Barak aynı sözcüktür, Peygamberin burak dediğimiz Barak atı, yıldırım ya da şimşek karşılığıdır. Bu arada ekliyorum, Barak Obamanın babası bir Yahudi firmasında çalışıyordu ve ismi buradan geliyor, uygun düşmektedir.
***
Barika-i hakikat, müsademe-i efkardan doğar
Hakikat şimşeği, fikirlerin çatışmasından çıkmaktadır.
***
Buradaki barika, yıldırım veya şimşek olmakla, barak sözcüğünü, yanlışlıka burak telaffuz ettiğimiz borak ya da baraka çok yakındır. İbranide o karakterinin ne zaman a olduğunu biliyorum ama, Hebrewbilgim hâlâ çok zayıftır. Ve yazık İlahiyat Fakültelerimizde İbrani bilen hocalar çok azaldılar ve ya öldüler ya da öldürdük. Bilenler çok az ve bu nedenle İbrani öğrenimde, ilerlemek için, çok zorlanıyorum.
***
Çıkışın ilk kitabında, chapter yerine sure kullandım, çekinmedim. Bu sözcük İbrani ve daha doğrusu Arami asıllıdır ve geçerken Peygamberin ümmi olduğu rivayeti, bazı ilahiyatçılarımızda var, çok yanlış ve hatta tam bir tahrifattır. Bu tahrifatı yapanları pek bilgisiz sayıyorum. Çokturlar. Peygamberimiz çok meraklı idi, vahiy yazarlarından birisini net İbrani öğrenmeye özendirmişti, Yahudiye öğrendiler.
Çıkışın birinci kitabından bir adet sunuyorum.
***
Nebii ya da Nevii İbranidir. Arabi nebi olup kökü budur. Peygamber diyoruz, Farisidir, tekrarlıyorum, biz Farisiden alıyoruz. Haberci demektir ve benim de Haberci kitabım var.
Dinleri ve tabii İslamı yazmaya, dille ve kökle başlıyoruz.
Bizde islam ya da teslim sözcüğü çok sonradır, önce haceri diyorlardı. Dinimizin ilk adı budur ve başkaları da var. Dinler Tarihini beş kitapta bitirebilmeyi umuyorum. Başlıyorum, ihtiyaç var, ilahiyatçılarımız bilmiyorlar.
***
Vahit Moranın, Türkçe-İngilizce Sözlüküne bakarsak, adam için a manorperson ve hatta an individual karşılığını veriyor, tertemizdirler. 2 Bir de a fullman diyor ki, biz bunu, yarım-argo, adam gibi adam olarak kullanıyor, olabiliriz. Algı misli son modadır.
***
Benim Websters Newworld Hebrew Dictionary, adam ya da ben-adam girişine, Elif Dalet Mem karakterleriyle yazıyoruz, person ve humanbeing demektedir, şahıs ya da insanoğlu şeklinde anlıyoruz. Çoğulu beney adam, insanoğulları tarzında kabul edebiliriz. Beni İsraeli İsrael oğlu olarak biliyoruz. Beni ya daBeney, oğlu demektir, İngilizceof son yazıyoruz.
Güzel ve son olarak, İngilizcenin Oxford Etimolojik Sözlüğüne bakacak olursak, Hebrew olduğu işaret edilmektedir, adam sözcüğünde iki Ada da uzatma olmalıdır. Genesis ki Yaratılış da diye biliyoruz, Tevratın kitaplarıdır, Adam, Genesis Kitabının ikinci bölümünde geçmektedir ve böylece İbrani bir sözcük olduğunu buluyoruz. Arabiye, İbraniden aktarmadır, ki kuşku duyamayız.
***
Tevratı, aslı Tora, bilmeden Kuranı anlamanın imkansız olduğunu yazıyorum. Zındanda tutuklularımıza, paşalarımıza, hep Esedi tavsiye ediyordum. Pakistanlı bir Yahudi idi, sonra Müslüman oldu ve Kuranı yazdı, Türkçesi var. Türkçe Kuranlardan en çok Esede güveniyorum.
***
Dinler Tarihini beş kitapta bitirmeyi düşünüyorum. Kurandaki pek çok sözlük İbrani asıllıdır. Ve bir şekilde başlamak zorundayız. Birbirine çok yakın olduklarını biliyoruz.
***
Demek benBüyükve Bay saylav ile karşılaşıyorum. ArtıkKemal Kılıçdaroğluna layık olduğundankuşku duymuyorum. Herhalde bana dava açıp şöhret olmayı ümit etmiştir.Ve olmaktadır. Yargıçlarımı genellikleYargıtaya sevkediyorum. Banakarşı çıkanların iseartık hepsi şöhrettirler.
***
Müvekkilime yönelik Gülene çok bağlanmış, neydi o adam, o çocuktan milletvekili olur mu Fethullah koydu onu oraya vebu çocuk Kuran bilmiyor gibi ithamları, müvekkilime yönelik şeref ve saygınlığı rencide edecek nitelikte bir yapı üyeliği isnadı ve yakıştırması ayrıca bu çocuk Kuran bilmiyor gibi ithamı, İslami referansına baş vurulan bir kişi olan müvekkilin dini duygularına hakaret anlamındadır. Bu yakıştırma, müvekkilimin kişilik haklarını ve itibarını zedeleyici bir ifade niteliğindedir.
***
İtalik karakterlerle yazılı bu paragrafı, dava dilekçesinden almış durumdayım. Burada bu çocuk Kuran bilmiyor iki kez yazılmıştır. Tekrarın nedenini anlamakta yine güçlük çekiyorum. Yalnız asıl güçlük başka yerdedir. Bu söz bana ait değil ki, çocuk tabiri benimdir, çok Türkçedir, bir paşa sözdür, çok hoştur, çocuk mu her zaman pek güzeldir, yalnız, Kuran bilmiyor, başkalarına aittir, bana görebilen kişilerdir ve benimki sadece bir nakildir. Metinde, Odatv mülakatında yazılı olan, Kuran okumuş albaylar vardı, bu çocuk kuran bilmiyor derlerdi işte budur. Demek ben, bilgilerine ve görüşlerine güvendiğim Albayları naklediyorum. Ve koskoca saylavımızın avukatı, bu referansı neden atlıyor, bir atıf var, nakletmiyor, neden bunu yapıyor ve yine utanıyorum.
Şunu da anlamıyorum, bu neden, müvekkilin dini duygularına hakaret olmaktadır; Kuran bilmeyen çok insanımız vardır ve dini duyguları pek yerindedir. O kadar yerindedir ki, dini meselelerde bir tereddüdü varsa, bir bilen adama, bir Hocaya gitmektedir. Hep biliyoruz, ve pek utangaç bir insanım, hep bilinenleri yazmak zorunda kaldığım için yine utanç duyuyorum.
Peki şu ne, İslami referansına başvurulan bir kişi olan müvekkil... bu sözü ise yine anlamıyorum. Biz üniversitelerde öğrencilerimize, tebliğ hazırlama ödevleri veririz, getirdiklerinde hemen referans listesine bakarız, hangi kaynakları kullanmışlar, bunu görmek istiyoruz. Saylav Eren Erdem için, İslami referansına baş vurulan bir kişi yazılıdır, nedir, neresine başvuruluyor, Eren Erdemin neresine bakıyorlar, anlaşılmıyor.
***
Pek güzel, ama, ben, Kuran bilmiyor sözünü aktararak, İslami referansına başvurulan bir kişi olan Saylav Erenin dini duygularına hakaret etmiş oluyorum; bunu hiç düşünemedim. Bu anlaşılması pek zor bir hakaret olmalıdır, böyle bir hakaret yolu yoktur, tekrarlıyorum. Ve reddediyorum.
Bu arada not ediyorum, benim çalışma dairemde, The Oxford Reference Dictionary var, kaynak değerinde sözcükler ya da kavramlar buradadır. Tabii adam sözcüğü de burada yer alıyor, In Hebrewtradition, the firstman, yazmaktadır; İbrani hadislerinde, geçmişten gelen nakil de diyebiliyoruz, ilk adam anlamındadır. Demek adam sözcüğünde de hakaret yoktur ve nerede ise yüceltme var.
Mülakatın hiçbir yerinde hakaret bulamıyoruz.
Ne içeriğinde ve ne de dışında, hiç göremeyiz ve görmüyoruz.
Zındanları üniversite sayan biri nsanım, eski hapishanelerde, biraz daha imkanımız vardı, izinle, gençleri koğuşuma alabiliyor, İngilizce ya da felsefe dersleri verebiliyordum. Silivride yasal hakkımız olmasına rağmen izin müsaade etmediler, arada bir olsa da görüşemiyorduk; ancak, bir ara koğuşumuza verilen Albay Levent Göktaştan çok yararlandım. Jandarma subayıydı ve Türk Ordusunda en çok madalya alan Göktaştır; Kuranı Kürtçe ve Arabi ezber[3] söylüyordu. Aynı gün tutuklanmıştık, ben bu davalar çerçevesinde ikinci kez tutuklanıyordum, Metristen Silivriye arkadaş olduk. Ordumuz, Jandarma ve Özel Kuvvetler mensuplarının, eskiden, Teşkilat-ı Mahsusa diyorduk, Enverin bir kuruluşudur, çalıştıkları yerler itibariyle, İslamı ve Kuranı pek iyi bilmelerine önem veriyordu ve bildiklerini biliyorum. Levent Albaydan çok yararlandım ve ben Levent Paşa diyordum. Çok çalışkandır, ancak kurmay olmayı reddetmiştir, orduyu pek sevmektedir.
***
Hayır, bir Albayın arkasına sığınmadım. Ben hapiste, Genç Saylav dışarıda, Aydınlıkta İslami yazıyordu, bir kez okumayı denedim ve bana yetmiştir. Halbuki zındanda, dinleri ve bu arada Kuranı çalışıyordum. Ve ekliyorum, bilmiyor demek sadece tenkittir ve bana da çok söylediler. Şu sırada pek demiyorlar. Bir yazıyı okumak bana yetmektedir. Bilmeden imam olanlarımız, hocalarımız çokturlar ve dilimizde başka tenkit yolumuz yoktur. Buraya gelmiş durumdayız.
***
Yazdıklarına bakacak olursak, genç avukat da, saylav olmayı bir rütbe saymak eğilimindedir. Hayır, salt saylavlık hiç bir rütbe vermemektedir. Politik bir yerdir.
***
Edinebildiğim bilgilere göre, Eren Erdem Bey, Odatvde yazmaya başlamıştır. Sonra Aydınlıka geçmiş. Doğu Perinçek, Gülene çok karşıdır; Cemaatin rahatsız olması doğaldır. Sonra Karşı Gazetesinde olmuş, yöneticiymiş, henüz saylav değiller, aniden bırakmışlar ve artık yoklar, çalışanlar işsiz ve parasızlar ve binadan ayrılmayı reddederek protesto ettiklerini biliyoruz. Paralarını alabilmek için gazetenin sahibinin bir tv kanalında mensup olduğunu söylediği Caferi tarikatının yöneticileri ile görüşmeye çalıştıkları söylenmektedir. Eren Erdem bey için bundan sonraki kapı, CHP ve Halk TVdir, her ikisini de Fethullah Gülene çok yakın[4] buluyoruz. Şu da var, CHP içinde Fethullaha yakın bir saylav grubu olduğu yazılıyor ve tabii ben de yazıyorum.
***
Bir zamanlar Fransız şarkıcı Adamo vardı, her yerde kar var şarkısını söylüyordu ve şimdi, her yerde tarikat var, türküsündeyiz. Legaldirler, ekonomide güçlüdürler ve saygıları çok yerindedir. Çeşit çeşittirler.
***
Benim de kitaplarım, mülakatlarım ve konuşmalarım var. Okuyucularım, izleyicilerim bir tarikattan çokturlar ve çok bağlıdırlar. Her sözümü bilirler, kitaplarımı okurlar ve ne yazık, pek doğru sayıyorlar. Ancak bir de kitaplarımı ve sözlerimi, silah bilip pek korkanlar çıkıyorlar. Doğru, ve her zaman doğrular korku salıyorlar. Ve işte yine buradayız.
Demek bir tarik ya da yoluz ve yolcularımı yanıltmamaya çok özen gösteriyorum. Ve bunun için, böyle yol yazıları çıkarıyorum. Aynı zamanda cevaplarımdırlar.
***
Zindanda dinleri , Kuranı, Tevratı çalışıyordum. Rusça, İngilizce, Fransızca, İbrani kaynaklardan Türkçe Kuran ve çevirilerini ele alıyordum. Misal mı, Kuranın en önemli suresi Bakaradır, iyi okunursa, bir ölçüde, Kuranın tümünü öğrenmek için, bir kapıdır, yalnız, 286ıncı, Arabi aya ve biz ayet diyoruz veişaret ya da müjde demek daha isabetlidir. Türkçeye yanlış çevrilmiş, nerede ise tüm çevirileri ele almış durumdaydım. Albayıma sordum, şaşırdı, ama bakmak istediler, koğuşu yukardaydı, gitti ve geldi, ezbere Arabi okudular vebana doğrusun Hocam dediler. Diyanet İşleri Başkanları, büyük profesörler çevirmişler, birbirinden alıyorlar ya da benzetiyorlar ve pek yanlış yapıyorlar. Biz mi, sadece tenkit ile öğreniriz ve gelişebiliriz, işte mesele budur.
***
Barika-i hakikat müsademeyi efkardan[5] doğar.
***
Son elli yıldan, beni çıkarın, Türkiyede hiçbir fikir tartışması[6] kalmaz.
***
Güzel, 7 Haziran seçimlerinden hemen hemen bir hafta sonra Kılıçdaroğlu, erken seçim olursa, aday yoklaması ile gelenleri yerlerinde tutacaklarını ilan ettiler. Bu sözü Kılıçdaroğlunun, Erdoğandan, seçim yenileme havasını aldığı şekilde değerlendirmiştim. Ve, a- koalisyon istemediler, lafından uzak kaldılar ve b- seçim hükümetine girmediler. Erdoğanın en çok istediği iki harekettir; hep yaparlar. Ve devamı var.
***
Kılıçdaroğlu, Sedat Erginin Milliyette yaptığı Balyoz iddianamesi incelemelerini benimsediler. Her ikisi de darbe var dediler. Savundular.
***
Kılıçdaroğlu, tutuklu bir albayın eşinin, Yargıtayda Balyoz duruşmalarına girmesi ricalarını darbe var sözüyle reddettiler. Yargıtay, kısa bir zaman sonra darbe yoktur kararını verdi ki hep biliyoruz.
***
Enis Berberoğlu, Hürriyetin başında olduğu uzun yıllarda, nerede ise hiçbir Silivri yazısı yayınlamadılar.[7] Ancak Balyoz Davası için, Cumhuriyet Baş Savcılığı beraat istediği zaman, bir Güleni dergide, Balyozda darbe gördüler ve yazdılar. Bunu, Gülen için bir amorti saymıştım; bununla birlikte, Berberoğlunun Gülene yakın olduğu işaretlerini de doğru bulmuyordum. Şimdi görüşümü değiştirmek zorundayım.
Bir, bu yazının ilhamının, Berberoğluna Kılıçdaroğlundan geldiğini düşünüyordum. İki, Berberoğlu, kontenjandan, Utku Çakırözer ile birlikte, saylav oldular. Şimdi Cehepede bir grupturlar.
***
Şöyle özetleyebilirim, parti olmazsa, demokrasi ve ayrıca seçim yok demektir. Ancak bunun tersi daha çok doğrudur; parti, seçim ile demokrasinin de sonu olabilmektedir. Bugün Türkiyede parti diktatoryası, demokrasi ile seçimin sonunu gösterebilmektedir. Partilerde seçim yoktur ve milletvekillerini diktatörler belirlemektedir.
Güzel, Cehepe içinde milletvekili ağaları olduğuna işaret etmiştim. Kendilerine ilave milletvekili seçenlere ağa diyoruz. Ayrıca partilerin bir mafyanın elinde olduğunu da ileri sürebiliyoruz. Tekrar etmek istemiyorum.
***
Peki nasıl, Cehepede aday yoklaması, parti içinde yapılıyordu ve milletvekili ya da belediye başkanı adaylarının parti delegeleri tarafından belirlenmesine aday yoklaması diyorduk. İktidarsız Diktatör Kılıçdaroğlu , birkaç istisnai seçim bölgesi hariç, bunu kaldırmıştı ve Cehepe, kendi kendisini seçen küçük bir grubun eline geçmişti, bunu da biliyoruz. Bir mafya halidir.
***
Cehepe, 7 Haziran seçiminde yepyeni bir yol denedi; düzeltiyorum, daha önce bir kez SHP zamanında uygulanmıştı ve çok büyük suistimallere neden olmuştu, bunu da biliyoruz. CHPde, seçiciler, kurultay delegeleriydiler, yetmişli yılların sonlarına göre, Ankarada150 kadar, diyebiliyoruz. Suistimala açık sistemde, çok emin değiliz, parti üyeleri seçicidirler ve seçimden hemen önce şişirmek mümkündür. Ve şişirdikleri gazete haberi dahi oldular. Bunlar kimler, hiç bilmiyoruz.
Sözcüden Rahmi Turan ve Hürriyetten Ertuğrul Özkök bayram yaptılar; aday yoklamasında, Kılıçdaroğlunun zafer dahi kazandığını yazdılar. Rekor kırmışlar, ancak seçici tayin edilenlerin nerede ise yarısından fazlasının oy dahi vermediklerini göstermek çok kolay oldu, tam bir fiyaskodur. Kaçmışlar. Ve bunlar gösterilince, zafer sesini kestiler. Ve işte bu kadar, bitirmiş oluyoruz.
***
Bir Mahmut Tanal vardı, Cehepeden bir saylav, biz Silivride iken hep geliyordu, mütebessim, bizi seyrediyordu; lehimize bir sözünü ve hareketini duymadık. Ancak Gülen Cemaati paralel yapı ilan edilince, tutuklamaklar başlayınca, bu Tanalı hep Adliye Sarayında gördük, artık bir savaşçı, hep bağırıyor ve hep çağırıyor ve hep sıçrıyordu. Adını hemen Fethullahçı yazdılar; hep korumadır. Şöyle böyle-itiraz ettiyse de pek de rahatsız olmadığını hatırlıyoruz.
Ve Mahkemeye, 29 Ekim 2015 tarihli Sözcü Gazetesi kupürünü sunuyorum. Saylav Tanal, Gülene yakın İpek Sermaye Grubunun gazete ve televizyonlarına el konduğu zaman kendisini tutamamış bir haldedir ve bir tepededir. Ve tabii yalnız değil, Mahmut Tanal, Barış Yarkadaş ve Eren Erdem oradadırlar ve bir grupturlar. Ve bunlar, meşhur aday yoklaması işinde, yıldızdırlar ve en baştadırlar. Bir de Ataşehir Belediyesinden bir kişi var; bihakkınsaylav adayı oldular ve öyle yerlere oturdular ki, artık sağlam saylavdırlar.
Bu esrarengiz aday yoklamasını işte bu grubu tertip etmek için yaptılar.
***
Kemal Kılıçdaroğlu mu, 7 Hazirandan hemen hemen bir hafta sonra, Erdoğanın seçim yenileme kararını duymuştu, bu grubun, yerini tutarım dediler. Ve her şey dedikleri gibi gerçekleşti; kontenjandan Çakırözer ve Berberoğlu da var, ekliyoruz, ve bu kadar değil çokturlar ve cehepede Güleni bir grup oldular.
***
Hayır, İpek Grubuna el konması kötüdür ve tabii Fethullah Gülene yakın olmak artık bu ülkede ne suç ve ne de hakaretamizdir. BenFethullahi dedikleri polis şeflerinin de bizim türümüzden evlerden alınıp zindanlara konmalarına karşı oldum. Burada, benim bunlarla, ilgim yok ve ben Cumhuriyetin kurucu partisinin halini yazıyorum. Özetlemiş durumdayım.
Saylav Eren Erdeme de, diğerleri türünden, basit bir rolden dolayı refere edilmektedir.
Tekrar edebilir miyim, Güleni mühim görmüyorum.
Ve paralel yapı doktrini benden uzaktır.
Dava dilekçesi abartı ile yazılmıştır. Reddinin pek isabetli olacağını düşünüyorum.
Kaynaklar:
[1] Bunu da Al Jazeeradan ekleyebiliyoruz: Devlet Bahçeli, Ergenekon ve Balyoz davalarında darbe hevesinin görüldüğünü belirten MHP Genel Başkan Yardımcısı Celal Adanın sözleri için Çok doğru söylemiş dedi. (17 Mart 2015)
[2]Sanık bu incelemeyi yazarken hiç zorluk çekmemiştir. Zira sanık Yalçın Küçük, şeytana pabucunu ters giydirecek kadar kıvrak bir zekaya ve düşüncelerini karşısındakilere kolaylıkla ve rahatlıkla anlatabilecek, onları en azından kendi düşüncesi paraleline getirerek aynı düşünce tarzını rahatlıkla ve kolaylıkla onlara aşılayabilecek ve böyle devam etmektedir. Ben duruyorum. Selimiye Askeri Mahkemesi kararıdır, 1983 tarihinde olup sekiz yıllık hapis cezası eklidir. Bu karar, bu şekliyle Askeri Yargıtay tarafından da onanmıştır.
Yalçın Küçük, Davalarım, Tekin Yayınevi, 1989, s. 16.
[3]Aslı az bar, Farsçadır, ez , Türki den takısıdır , ber kalp ya da yürek anlamı var. Kalpten sözcüğüdür, işte ezber budur.
[4]Halk TV, beni çok istediler, gittim, programın saatlerini aştılar, ama sonunda beni kovdular. Yılmaz Özdil, kendisini de kovduklarını yazdılar. Halk TV, Gülene yakın olanlar ile daha çok rahat ediyorlar.
[5]Geç Osmani söz.
[6]Yalçın Küçükten bir söz ve periyodu, kırk yıldan elli yıla çıkarmış durumdayım.
[7]Benim belleğime göre, Türkiyenin en güçlü on adamını seçtiler. Lütfettiler, cezaevinden, bir de beni koydular.
Odatv.com
Bu ileti en son ayhan
tarafından 05.11.2015- 11:37 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.