Anlamak, yorumlamak, değiştirmek üzerine
Haluk Yurtsever
Marx ve Engels, Alman İdeolojisini, sonradan Engelsin ifade ettiğine göre, Alman felsefesi karşısında kendi bakış açılarını oluşturmak, geçmişteki kendi felsefi bilinçleriyle hesaplaşmak için yazmışlardı.
530 sayfalık elyazmaları içinde yer alan Karl Marxın yazdığı, Engelsin anlatımıyla sonradan işlenmek üzere çabucak kağıt üzerine çiziktiriverilmiş, hiç de baskı için hazırlanmış olmayan basit notlar, yeni dünya anlayışının dahiyane tohumunun atılmış olduğu ilk belge olarak ölçülemeyecek bir değer taşıyordu. (F. Engels, Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, çev. Sevim Belli, Sol yayınları, 1.baskı, Ankara, Ocak 1976, s. 66)
Çok sonradan Feuerbach Üzerine Tezler adını alan el yazısı notların on birincisinin çalışmanın tamamını gölgede bırakacak kadar ünlü olduğunu biliyoruz: Filozoflar, dünyayı yalnızca çeşitli biçimleriyle yorumladılar; oysa önemli olan onu değiştirmektir.
Kanımca bu ünlü sözleri şöyle anlamak doğru olur: Marx bu Tezle, kendisinin de içinden çıktığı,1840lar Almanyasında çok etkili olan felsefi akımdan kopuşunu duyurmuştur. Dünyayı yorumlamakla yetinmek, toplumsal ilişkilerin salt nesnellik olarak anlaşılmasına götürür. Böyle yaparak Alman filozoflar kendilerini ve giderek insanı nesneleştirmiş, bilinçli insan eyleminin dönüştürücü/devrimci gücünü yadsımışlardır. Pratik komünizm, bu iki ucun yakınlaştırılması, anlama-yorumlama çabası ile değiştirme iradesi arasındaki bağın sürekli olarak yeniden inşasıdır.
***
Emperyalist kapitalizm, birikim modeliyle, devletleriyle, devletlerarası ilişkileriyle, üretim-emek süreçlerindeki yeni işleyiş, sorun ve çelişkileriyle sistemik bir kaosun, yeni türden bir hegemonya ve paylaşım kavgasının içinden geçiyor.
Bu kaotik dünyayı değiştirecek pratik eleştiri için, bugün, nesnel toplumsal ilişkilerin ilk bakışta görünmeyen özünü, dip akıntılarını, başat tarihsel ve toplumsal eğilimleri görebilmek ve gösterebilmek, tek sözcükle teorik bakış ve derinlik gerekiyor.
Dünya işçi ve sosyalist/komünist hareketinin, atılımlar, kazanımlar, zaferlerle olduğu kadar, başarısızlık, gerileme ve yenilgilerle dolu bir tarihi var. Hareketin bugünkü tıkanıklığını aşmada bu tarihin, başta sosyalizm denemeleri olmak üzere olumlu/olumsuz deneyimlerini soyutlamak önemlidir.
Yeni bir toplum için mücadele çağrısı yapan her tarihsel özne, her yeni din teorik bir model kurar; nihai amaç belirler; toplumun önündeki seçenekleri bu amaca göre sadeleştirir. Sadeleştirme ile indirgeme arasındaki çizgi sanıldığından incedir. Marksizmin liberal ve postmodernist eleştirmenleri indirgemeye küfür gibi bir anlam yüklediler. Oysa, indirgeme ile indirgemecilik aynı şey değildir. İndirgeme, felsefede matematiksel bir anlatımı daha kısa ya da daha sade bir biçime sokmak; mantıkta, terim ve önermeleri daha yoğun ve özsel bir anlatım biçimine dönüştürmek anlamına geliyor. İndirgemecilik ise, bire ikiye indirilen, azaltılan olgu ve süreçleri bütünün yerine koyma, her şeyleştirme biçimindeki yanlış bir düşünme yöntemidir. Komünist siyaset, hedefleri, seçenekleri, almaşıkları sadeleştirerek, özselleştirerek, yoğunlaştırarak, evet, indirgeyerek ve toplumsallaştırarak yol alır. Bunda hiçbir yanlışlık yoktur.
***
Pratiğe yol, siyasete yön kazandıracak teoriden söz ediyoruz. Karşılıklı ışıklarıyla birbirini aydınlatmayan bir teori-pratik ilişkisinin ağır basan yana göre, teoricilik, analizcilik, kuyrukçuluk, dar pratikçilik türünden zaaflı konumlanışlara yol açtığını tarihten, pratikten biliyoruz.
Sorun, teorik model/hedef, verili nesnellik ve pratik siyaset arasında doğru, optimum ilişki kurma sorunudur.
Bugünün görevi, komünizmi çağıran bir nesnellikle, ona yanıt veremeyen öznellik arasındaki zamanın çelişkisini ikinciyi birinciye yanıt verir hale getirerek çözmektir.
Teoriyle pratiğin kesişim noktasında üç konu ya da sorunsal öne çıkıyor:
Yapı-özne sorunu, sınıf mücadelesinin, komünist siyasetin içerik ve büründüğü biçim/renk anlamında mekân/ölçek sorunu; Türkiye özgülünde devrimci strateji sorunu.
Birincisi, yapı-özne sorunu şöyle özetlenebilir: Toplumun hareket yasalarından çıkarak, Marxın Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkının Önsözünde, Ulaşmış olduğum ve bir kez ulaşıldıktan sonra incelemelerime kılavuzluk etmiş olan genel sonuç diye başladığı ve üretici güçlerin gelişmesinin, onların engeli haline geldiği uğrağı kastederek toplumsal devrim çağı başlar diye bağladığı yapısal yaklaşımla (Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Altıncı baskı, Ankara, Ekim 2005, s.39), tarihi işçi sınıfının özne olduğu sınıf mücadelesiyle açıklayan bakış arasındaki gerilim ve ilişkinin bugünkü verili var oluşu.
İkincisi, Komünist Manifestonun sözleriyle vatanı olmayan, ama önce siyasi hakimiyeti ele geçirmek, ulusal sınıf durumuna yükselmek, kendini ulus olarak kurmak zorunda olan, sözcüğün burjuva anlamında asla ulusal olmayan proletaryanın ve komünistlerin bugünkü somut dünya-ülke koşullarındaki konumlanışı ve izleyeceği siyasete ilişkindir. Tartışma, bizatihi kavramların sorgulanmasına da açık olmalıdır. Bugüne dek, ulusal/uluslararası, nasyonalizm-enternasyonalizm kavramlarıyla tanımlayageldiğimiz sorunsalı kastediyorum.
Üçüncüsü, tarihi, sosyolojisi, kültürüyle ülke somutluğundan hareket eden Türkiye özgülünde devrim stratejisi diyebileceğimiz sorunsaldır.
Bu sorunsalları hakkıyla çalışıp tartışmak, önümüzdeki zor döneme hazırlık açısından ufuk açıcı olacaktır.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.