Demirtaş ve Yüksekdağın en çok istedikleri hapse girmektir
Yalçın Küçük, Demirtaş ve Yüksekdağın en çok istedikleri hapse girmektir dedi.
Prof. Dr. Yalçın Küçük, son günlerde yaşanan gelişmeleri Deniz Hakan ve Okan İrteme değerlendirdi. Tayyip Erdoğan için İkinci diktatoryadır ve ikinci 12 Eylüldür. diyen Yalçın Küçük, Kenan Evreni en iyi ne tarif ediyor? Asmayalım da besleyelim mi sözü tarif ediyor. Şimdi söylenenler nedir, yeni bir dönemdeyiz, öldürmeyelim de yaşatalım mı sözü tarif ediyor, bunun 12 Eylülden ne farkı var? şeklinde konuştu. HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağın hapse girmesini istediklerini söyleyen Yalçın Küçük, CHP ve TSKya yönelik sert eleştirilerde bulundu.
İşte Yalçın Küçükle yapılan röportaj:
Deniz Hakan: Yalçın Hocam, mülakatımıza Yiğit Bulutun bir köşe yazısında yazdıklarıyla başladık, silahlı kuvvetler içinde Yeni Türkiyenin önünü açmak isteyenlerle buna direnenler bulunduğunu söylüyordu. Siz bir de ikinci Ergenekona işaret etmiştiniz, Bulutun açıklamalarının bununla da bağlantılı olabileceğini düşünür müsünüz?
Yalçın Küçük: Tabii, burada kastediliyor, ben de televizyonlarda söyledim, neyi söyledim, şunu söyledim, subayların alınıp tutuklanması birinci Tayyip Bey dönemindedir, şimdi tekrar başladı, ikinci Tayyip Bey dönemidir. Yeni bir şeydir. Burada önemli olan şudur, eski ekipten hiç kimse yoktur. Tayyip Bey dışarıdan sıkışmaktadır. İkinci diktatoryadır ve ikinci 12 Eylüldür. Şu anda söylenen laflara ne diyebiliriz, 12 Eylül neye benzer, 12 Eylülün esansı olan, yani 12 Eylülün özü olan, 12 Eylülü tarif eden şudur. Gayet açık, ne diyor filozof, düşünüyorum öyleyse varım, düşünmek, insanı tarif ediyor. Peki Kenan Evreni en iyi ne tarif ediyor? Asmayalım da besleyelim mi sözü tarif ediyor. Şimdi söylenenler nedir, yeni bir dönemdeyiz, öldürmeyelim de yaşatalım mı sözü tarif ediyor, bunun 12 Eylülden ne farkı var? Ama bu aşkın bir şeklidir 12 Eylülün, 12 Eylülde insanlar hiç gece gündüz evlerine hapsedilmedi. 12 Eylülde aldılar, sıkıyönetim ilan ettiler. Türk ordusuna bakın, 12 Eylülü aşmıştır. Sıkıyönetim ilan etmeden savaşa başladı, bu mümkün değildir, önce sıkıyönetim ilan edersin. Savaşın da kuralları, teorisi var.
BU ORDU TAYYİP ERDOĞANI MEMNUN ETMEK İSTEYEN BİR ORDUDUR
Türk ordusu tariflere göre bir savaş yapamıyor, kendisi için en tarif dışı bir iş yapıyor.
Hulusi Akar Paşa Genelkurmay Başkanı olduğu zamanda bir şey söyledi, ordumuzun prestijini yükseltmemiz lazım, dedi, Atatürke vurgu yaptı. Siz bu taziyeci türünden adamları Türk ordusunda tuttunuz, böyle taziyeler gönderdiğiniz müddetçe siz Türk ordusunun prestijini yükseltemezsiniz, indirirsiniz, bu çok açıktır. Siz böyle bir insanı hâlâ orduda tuttuğunuz müddetçe, ben ona benim ordum demem. Adam mı bulamadınız, kim o, mecbur musunuz, Tayyip Beyefendinin gönlünü hoş tutmak için mi bunu oraya aldınız? Çok açık olarak söylüyoruz, ordu merhum Hasan Karakaya için böyle bir taziye gönderdiği takdirde, bu ordu Tayyip Erdoğanı memnun etmek isteyen bir ordudur.
Öbür taraf ise, kurban bayramını kutlayanlar, eski TKPnin adamları, Fethullah Gülenin müritleri Nerede Can Dündar için bir kutlama var, orada Barış Yarkadaş, ah canım, ah kardaşım. Her gün aynı şey. Müthiş bir adam, bana tamirciyim dedi, ama Aydın Doğana tamirci bile çok, her gün orada, her gün Hürriyet gazetesinde. Bir de Allah verdi mi ne, öyle bir adam var.
Okan İrtem: Yalçın Hocam, Sezgin Tanrıkulunu söylemiyorsunuz, değil mi?
Y.K.: Onu söylüyorum. Allah onu Kemal Kılıçdaroğluna vermiş, bir de hakkında bilgileri bilmem kimlere veriyor diye sözler var.
ATATÜRKÜN PARTİSİNİN HALİNE BAK
D.H.: Stratfor belgelerinden mi söz ediyorsunuz? Tanrıkulunun Amerikan Konsolosluklarına bilgi aktardığını gösteren belgeler?
Y.K.: Evet, evet. Sıkılmıyorsunuz değil mi, Atatürkün partisinin haline bak. Bir kısmı benim arkadaşım, çocukları kontenjancı olarak bilecek onları. Ben o çocuklara bir kere bunu söyledim,o zaman panellerimiz, toplantılarımız üç bin kişiden az olmazdı, sinemalar da büyüktü, yanyana otururduk, Murat Belge vardı. Bak Murat Belge, dedim, yanımdaydı, genç bir çocukken üniversitede babanla mücadele ediyordum, Burhan Belgenin oğludur, şimdi seninle mücadele ediyorum, yarın senin çocuklarınla mücadele edeceğim, dedim. Bunu CHPdeki kontenjancılar da duysunlar. Sizler için üzülüyorum, neye yararsınız, milletvekili olduğunuz ilin parti teşkilatının yaptığı toplantılara gidemiyorsunuz, gittiğiniz zaman, bizim mülakatlarımızdan, bizim televizyon konuşmalarımızdan sonra her yerde ellerinde sopayla sizi bekliyorlar. Ben söylemiyorum, yapmayın, arkadaşım onlar, vekildir diyorum ama onlar bekliyorlar. Nereden çıkartıyorum, gidemediler İstanbuldaki toplantıya. Mustafa Balbay gitmiş, ben de Mustafa Balbayım, çıkayım bir konuşma yapayım, demiş; yok, demişler, senin burada sözün yok, demişler. Günah keçisi, İngilizcesiyle scapegoat oldular, bunu söylüyorum.
D.H.: Erdoğanın dışarıdan sıkıştıkça, ve bu sıkışmanın önemli ayaklarından birinde 7 Haziran seçim sonuçlarında gördüğümüz gibi Kürt siyasi hareketini bulunca, içeride orduya daha fazla yaklaşma yollarını aramasına çok da şaşırmamak gerek. Ordunun da hem PKK, hem de Fethullah operasyonlarına destek vereceğini görebiliyorduk. Ancak sizinle Odatv mülakatlarına başladığımızda, ilk söylediklerinizden biri, ordunun AKP vesayetinden çıktığı idi. TSKdan uzunca bir süre gelen açıklamalar ve hareketler de bu yönde işaretler verdi. Güneydoğudaki savaş uzadıkça ise, mülakatın ilk bölümünde değindiğimiz kimi örnekler başta olmak üzere AKPye yaklaşan hamleler görmeye başladık. Türk ordusunun bir kez daha bölünme tehlikesini gericilik tehlikesinden ayırdığını, ve birincisini ikincisinden daha başat gördüğünü söyleyebilir miyiz? Ve eğer öyle ise bu yaklaşımın, hedefine hizmet ettiği düşünülebilir mi?
Y.K.: Efendim, siz de demin öyle söylediniz, Ulusaldaki son üç programımda orduda bir ikilik var mı meselesini kibarca söyledim.Benim konuşma, tartışma arkadaşlarım, İsmail Hakkı Paşa, ordudan geliyor, ben bunları söyleyince, hayır, çok güvenirim, hem Yaşar Gülere çok güvenirim, hem de Hulusi Paşaya çok güvenirim diyordu, sınıf arkadaşıdır. Ben de şu anda size ordu AKPlidir, demiyorum ama bunu tartışmadan olmaz, ister AKPli olsun ister AKPsiz olsun, biz Hulusi Paşanın çıktığı zaman yaptığı konuşmalardan çok uzak görüyoruz bugünkü halini.Peki, çok mu önemli, semboldür bunlar, bunlar semboldür. Sibel Can 31 Aralıkta çıkacak, herkes göbekler atacak, ama musikiyi seven Mustafa Kemalin çocukları o gece güzel bir müzik dinlemeyecek, bunu kabul edemeyiz. Böyle bir ağıtımız yok bizim, böyle bir yasımız yok, bizim geleneklerimizde öyle bir yas yoktur. Bir de Kubilay için Anadolu Ajansına güveneceğiz, niye güveneyim, niye güveneyim, dünkü gazetelerde var, savcının biri diyor ki, en önemli konularda Anadolu Ajansının verdiği haberler doğru değildir diyor, böyle şey olur mu?
DEMİRTAŞ VE YÜKSEKDAĞIN EN ÇOK İSTEDİKLERİ HAPSE GİRMEKTİR
Burada şunu görüyoruz, iç savaş diyorlar, ben de öyle diyordum, çünkü Osmanlıda yurttaşlık yoktu. Aslı ise civil wardur, yurttaşlık savaşıdır. Bunları daha sonra açacağız. Kim komuta ediyor peki bunu, o tartışmalı, bir kaymakam çıkıyor ediyor, onu da söyleyelim. Düşmanını da bilmiyor, ne demek düşmanı bilmiyor, biz sizi hapsedeceğiz, diyor. Düşmanını bilse, bunu söylemez. Neden söylemez, şu anda en baştaki iki düşman, önlerindeki iki düşman, hapsedebilecekleri iki düşman, kimlerdir bunlar, biri Selahattin Demirtaş, öbürü Figen Yüksekdağdır. Onların da en çok istedikleri hapse girmektir, bunu bileceksin. Bunu bilmezseniz olmaz. Niye bilmelidir, bunlar geldiler, bir politik hareketin içinde, başında oldular. AKP ile çözüm yapacakken, bilmem ne yapacakken, başka bir durumla karşılaştılar. Bunların bir tek istedikleri, en çok ihtiyaç duydukları savaştır, hapse girmektir. Niye? Bu tür siyasi örgütlerde hapse girmezsen yükselemezsin: Öcalanın köylü kızı dediği Leyla, bir Kürtçe söyledi, hapse girdi ama böylece ömür boyu milletvekili oluyor, Leyla oluyor, şu oluyor, bu oluyor. Bunları bilmiyorlar. O yüzden de ne diyor Figen Hanım, kolaysa gel beni tutukla diyor, istiyor. Hiçbir şey bilmeden bu işe giriyorlar.
Selahattinin biz Kürtler buradan devlet kurarız, federasyon kurarız, bir tane iki tane federasyon bilmem ne sözleri var, biz Selahattinin bu söylediklerine programımızda dikkat çektik, Selahattin bunu AKPnin uçağını düşürdüğü Rusyadan döndükten sonra söyledi. Türkiyeyi uyarmak için dikkat çektik. Ciddi bir ülke ile, ciddi bir tehlike ile, ciddi bir savaş ile karşı karşıya olduğumuzun görülmesi, bu durum nedeniyle uyarmak istediğimiz için bunu söyledik.
RUSYA İLE TÜRKLER ARASINDAKİ BÜTÜN SAVAŞLARDA KÜRTLER RUSLARIN YANINDA YER ALMIŞLAR
Biz önce 25 Kasımda bu bir savaştır, savaş ilan ediyor dedik, Putin de şunu yaptı, savaşı fiilen başlattı, her türlü hazırlığını yaptı ama hukuken ilan etmedi. Hepsini söyledik biz, ilk önce söyledik. Kriz var dediler, ne krizi. XVI. Louisnin söylediklerine benziyor, uyanmış, Bastille basılıyor, bu bir kargaşa mı demiş? Başmabeyinci diyor ki, hayır efendim, bu bir revolüsyon, bir bu devrimdir. Şimdi bizimkiler de kriz diyor, hayır efendim, ben de şunu söylüyorum, bu bir savaş ilanıdır. Başka türlü olmaz ki, oraya turist olarak giden insanları almış, nereye koymuş, toplama kampına; sana misafir olarak değil, savaş esiri olarak bakıyor, bunu anlayacaksın. Bir tek kurmay subay olacak, gidecek, kapıyı çalacak, efendim, başbakan hazretleri, varsa cumhurbaşkanı, kapıyı çalacak, efendim, bu bir savaş hazırlığıdır, diyecek. Ne enteresan, televizyonlar, sunucular, bitti bitti, geçti, Türkiye ile Rusya anlaştı, diyorlar, ne biçim insan bunlar, herkes birbirine anlatıyor. Şu anda da ciddi olarak kabul etmiyorlar, lafta ise kabul ediyorlar. Biz ne diyoruz, bu büyük bir devlet ile savaştır. Bunu bileceksin.
Çıkışın ilk kitabında ne söyledik, 1800 yılından 1900 yılına kadarki Rusya ile Türkler arasındaki bütün savaşlarda Kürtler Rusların yanında yer almışlar.
[img]http://odatv.com/images/resimler/19_%20yy%20boyunca%20Rusya'nın%20İran%20ve%20Türkiye'yle%20savaşlarında%20Kürtler.png[/img]
O.İ.: Averyanovu mu kastediyorsunuz?
Y.K.: Evet. Bu savaşlardaki tercihler nedeniyle hain dersin, bilmem ne dersin, demekte haklısın, demekte haksızsın, bunların hiçbir sana bir şey getirmez, sana hiçbir yararı yok bunun. Ciddi olacaksın. Ben bunları ilk defa söylemiyorum, değil mi efendim, bunu kitaplarımızda şimdi mi bastık Rusçasıyla İngilizcesiyle, Çıkışta, ansiklopedinin birinci cildinde, daha önce bastık. Dalga geçmeyeceksiniz, 31 Aralık gecesi şarkı söylenmesini yasaklayıp hep şarkı dinlemeyeceksiniz, bunları okuyacaksınız. Bu ciddi bir iştir. Şimdi şunu söylüyorlar, oradan geldi, Selahattin, biz devletler kurduk, şunları kurduk, bunları kurduk, diyor. Kürt Partisinin genç lideri. Hayır efendim, ben size hayatımla ilgili güzel bir epizod da anlatayım. Ben bu işin içindeyim. Kitaplarımın arkasına koyduğum bir resim var, Kim dergisindeki resim. Bildiğiz bir resim, 1959 yılı. Ben bu işin içindeyim, ben öğrenci lideriyim, Türk gençliğini biz demokratize ederken, karşımızda Adnan Bey var, Menderes, beni alıyorlar götürüyorlar. Peki Adnan Menderesin askerleri kim, Kürt öğrenciler. Ben o zamandan beri bu işin içindeyim, ne diyorsunuz yani, ben bacakken Kürtlerle savaşmış bir insanım, ama benim esas ilkem, Kürtlerle dostluktur, çok severim onları. Küçülürüz diye korkarım, bunun Leninde teorisi vardır. Bize onları bizimle beraber olmaya fiilen ikna etmek düşer, benim tutumum böyledir, sonra Türkiye İşçi Partisinde yaptık, Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Yalçın Küçük yoludur bu, biz bir yoluz. Tabii şartlar gerekir savaşırsın edersin, her savaş kötüdür demiyorum. Ama esas amaç dostluktur.
ERGENEKON VE SİLİVRİ SOSYALİSTLERİ, BİZİ TEKRAR KEMALİZME DÖNDÜRMÜŞTÜR
Bugün bir yerde yemek yedim, karşıdan birisine, bir arkadaşım, merhaba dedim,kitapçı, gazeteci, Hocam derdi eskiden, beni tanıyorsun, ben Türklerden ayrılmak istemem, Hocam derdi, gerçekten doğru. Neredeyse bundan önce Kürtlerin bu kadar sertleşmelerini tasvip etmiyordu, içimden Kürtlerin çoğunun Kürtlükleri kalmadı diyordum ama şimdi diyor ki, hepimiz savaşırız diyor, yeniden Kürtleştiler.
Bir söz var ya, Tocquevilleden bunu öğrendiniz, dine dönüş, Tocqueville bunu yazmıştır, 1792nin o şiddeti bütün asilleri dine döndürmüştür. 1848 meşhur sosyalist devrim, Marx ona sosyalist devrim demez, Tocqueville der, Yalçın Küçük der, o devrim öyle bir şey yapmıştır ki, orta tabakaları dine döndürmüştür. Ergenekon ve Silivri ise bizi başka bir nedenle, korkuyla değil, cumhuriyet tehlikede olduğu için, sosyalistleri, bizi tekrar kemalizme döndürmüştür. Şimdi bizim tarihimizde olmayan, gece gündüz insanları evde hapsederek, böyle bir savaş yaparak Kürtleri yeniden Kürtçü yapmışlardır. Hepsini Kürtçü yaptılar. O karşılaştığım arkadaşım da öyle söylüyordu bana, Hocam bir daha Türklerle beraber olmayız diyordu.
O.İ.: 1990da Rand Corporationın, Graham Fullerın başkanlığında hazırladığı bir raporda, Türkiye kısmını Sabri Sayarının yazdığını görüyoruz.Raporda İslamcıların milliyetçiliğe değil, dine önem verdikleri ve bu nedenle islamın Türkiyede bölücülüğe karşı tutulduğu ve bir milli birlik faktörü olduğu söyleniyor. Kürt sorununda hem Suriyedeki, hem de güneydoğudaki gelişmeler göz önüne alındığında islama yönelik bu politik bakış ve islam tercihi sürdürülebilir mi?
Y.K.: Deli kızın bohçasında, Fitnede var, 12 Eylülün islami stratejisini Mahmut Boğuşlu gayet açık olarak söylüyor. Graham Fullerın da açıklamaları var, islamı biz getirdik diyor, bütün dünyada böyle görüyorlardı ama şu anda öyle değil.İslama bakışta değişiklik, bir cephe alış var. Obama da değiştirenlerden, ancak gene de eleştiriliyor. Obamaya ılımlı islam ile ışidi ayırıyorsun, ayrılamaz, diyorlar. Bu hale geldi. Pariste cami kapatılıyor. Burada bir kuşku falan yok. Televizyonlarda kaç defa gösterdiğimiz bir meşhur harita var, orayı üçe bölen, hazırlayan senatörken Bidendır ve şimdi onun bir parçasında ışid var. Yüce Göke şükürler olsun, 2008den beri her yerde ben o haritayı gösteriyorum. Ancak meseleyi istedikleri yöne sevk edemediler ve artık ışidin kendisi tehlikedir. Şimdi o islam yolu kapanıyor.
Şunu siz söyleyeyim, iç savaşta, madem ki savaş diyoruz, yapıyoruz, bunu da tamamlayalım. Önümüzde en önemli iç savaş, en iyi bildiğimiz, bize model olan, dünyaya model olan, İspanya İç Savaşıdır. Zaten şimdi onu da söyleyelim, artık iç savaş demiyorum, iç savaşı çok önceden söylüyordum, çünkü yurttaşlık yoktu, Osmanlıdan başlatıyordum, o nedenle öyle diyordum, ama şu anda yurttaşlık savaşı diyorum. Yurt içi savaş diyorum, herkes de onu söylüyor, zaten civil waru, onu yurttaş olarak kullanıyoruz. Orada şu vardır, İspanya civil warunu, yurttaşlık savaşını yapan esas kiliseyle ordunun yanyana gelmesidir. Kiliseyle ordu yanyana gelmiştir, bunda maksat neydi, maksat İspanyanın ilerlemesini, progress, durdurmaktı. İç savaş buydu.
Ama ne vardı, dünya Francoyu destekliyordu, dünya neydi, Hitler ve Mussoliniydi. 12 Eylül islam ile ordunun el ele gelmesidir, Türkiye Cumhuriyetinin ileriye gidişinin önünü kesmektir ve bütün dünya onları desteklemiştir. Şimdi ne oluyor, niye New York Times falan başka şeyler yazıyor, artık dünya bunları desteklemiyor, IŞİD nedeniyle. Başka şeyler de var, Türk yönetiminin de olağanüstü yönetimsiz olması da buradadır.
Birçok yerde paralellikleri kurduk, bütün mesele 15-16 Hazirandır, iç savaşın nedeni 15-16 Hazirandır. 15-16 Haziran ile 12 Eylülün arası on yıldır. Şimdi AKP dönemi, bu diktatorya uzun sürdü deniyor, tabii uzun sürer çünkü bu üç ayaklı bir partiydi, burada hiçbir kuşku yok. Ve yer yer bu çözüm denilen çözüm, benim kitaplarımda var, Aforizmalarda, Türkiyenin başına gelen en büyük felakettir, Türk gericiliği ile Kürt gericiliğinin birliğidir. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak, birinci Türkiye İşçi Partisi ve kısmen ikincisi, Kürtleri modernize ettik. Burada kitap var, Murat Karayılan bizim dinimiz Zerdüşt dinidir demişti. Ama genellikle AKPden sonra, özellikle bu çözüm denilen hastalığa yakalandığı zaman Kürtlerde müthiş bir yobazlaşma hareketi başladı. Dolayısıyla toplumumuzda AKP denilen üç ayaklı parti diktatoryası kuruldu ama bu diktatorya aynı zamanda üç buçuk ayaklıydı çünkü Kürtler de oradaydı. Hala da oradalar, hala Cuma namazı diyorlar, ne yapacaksınız. Ahmet Altan ile Yasemin Çongar Kandile gittiler, ya bunlar laik dediler, neredesiniz siz, dağlarda laiksiniz, şimdi Cuma namazı istiyorsunuz. Onlara söyle, gördüğün Kürtlere söyle, ben, Yalçın Küçük, bu işin içindeydim, Kürt meleler benim arkadaşımdı, mele, molla bilgin demektir, çok iyi insanlardı, biz Türkiye İşçi Partisinde onlarla beraberdik. Selahattin bunları bilsin, onlar sizin en kültürlü, en Kürt, en vasıflı insanlarınızdı, Cuma namazına gittiklerini hiç görmedim.
Musa Anter benim dostumdu, bana öyle söylerdi. Onun ölümü de var, onu başka zaman yaparız. Musa pırıl pırıl bir adamdı, Selahattin Demirtaşa söylüyorum, sen kim için Cuma namazı istiyorsun, yaranmak için mi?
Deniz Hakan ve Okan İrtem'in notu: Röportajın hukuk denetimini yapan Kazım Yiğit Akalın ve Sedat Akçelik'e teşekkür ederiz.
Devam edecek...
Odatv.com
Bu ileti en son abbas
tarafından 19.01.2016- 20:13 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.