Odatvde yayınlanan ve Yalçın Küçükün Tenkit kitabında yer verdiği Nâzım-Vera ilişkisine dair iddialara dayanan haber hayli geniş bir çevrede tartışma yarattı. Yalçın Küçük kitabında Veranın Nâzıma kötü davrandığını, şöhretinden faydalandığını söylerken, Veranın Nâzımı aldattığı iddiasına da yer veriyordu.
Söz konusu iddiaların Yalçın Küçükten önce kimler tarafından dile getirildiğine yazımızda yer vereceğiz.
Ancak önce haberden sonra yaşananları hatırlatalım
İddiaya dair Hürriyet Kelebek yazarı İzzet Çapa Nâzımın mahremini açmak yakıştı mı sana? diye Yalçın Küçüke çıkışırken, T24te blog yazıları yayınlanan Melih Güneş haber nedeniyle Odatvyi eleştirmeyi tercih etti. Son olarak, Cumhuriyet Kitap Ekinde Metin Celal de bir yazı kaleme alarak haberi, Nâzım Hikmetin eşini karalamakla ve töhmet altında bırakmakla eleştirdi.
Ortaya çıkan durum gösterdi ki maalesef Türk yazını Nâzım Hikmetin hayatına, yaşadıklarına, çilelerine ilişkin hiçbir şey bilmiyor. Bildikleri de sıradan güzellemelerin ötesine geçemiyor.
VERA ELEŞTİRİSİNE HAZRETİ HATİCE REFLEKSİ
Öncelikle şunu söyleyelim. Yalçın Küçükün kitabında Nâzım Hikmet, hem edebiyat hem siyaset hayatında bir yüksek karakter. Söz konusu eleştirilerinin esası bir azize gibi kutsanan ancak Nâzım Hikmetle birlikte olmaktan başka bir kimliği olmayan Veraya yönelik. Nâzımın eleştirel bir portresini yazan Küçük, doğal olarak Nâzımın aşklarına, hayalkırıklıklarına değiniyor. En büyük hayalkırıklığı olarak ise Verayı ele alıyor.
Dediğim gibi, Küçükün hedefinde Vera yer alıyor.
Ancak buna rağmen Vera eleştirilerine bir tür Hazreti Hatice refleksi gösterilmesi herhalde bacı kültürünün devamı sayılabilir.
Bu tuhaflık dikkat çekici
Devam edelim
Kendi adımıza söyleyelim. Yapılan eleştirilerden biri Yalçın Küçükün yazdıklarının haber yapılmasına yönelik. Şunu net olarak belirtmek gerekiyor. Odatv aktarıcıdır, habercidir. Burada, aktarıcılık basit bir santralciliğe dönüşmesin diye aktarıcılığın başına habercinin cesareti ve kutsal tanımazlığı eklenmelidir. Ayrıca habercilik, aktarılan iddialara katılıp katılmamaktan da bağımsız bir olgudur. Odatv bu nedenle Küçükün iddialarını yorumsuz olarak aktarmıştır. Birazdan göreceğiniz gibi aslında basit bir Nâzım okuması bu iddianın mesnetsiz olmadığını göstermektedir.
Gelelim Yalçın Küçükün iddialarını Odatvde okuyunca sudan çıkmış balığa dönenlere.
Nâzım'ın ölene dek en yakınında olan dostu Zekeriya Sertelin Vera Tulyakova hakkında yazdıkları -ki Sertelin iddiaları 1978de yayımlanmıştır- Odatvnin yer verdiği habere göre oldukça sert... Sertel, Nâzımın Verayla tanışmasını şeytan işi bulmuş ve Verayı bir mirasyedi olarak tasvirlemiştir... Tenkitte de yazılan, Veranın Nâzımı hiçbir zaman sevmemiş olduğu yönündeki sav Sertelin de Nâzım Hikmetin son yılları kitabında detaylıca dillendirilmiştir.
Yalçın Küçük Tenkitte, Vera Tulyakovanın Nâzımla kitabını kastederek, Acaba bu kitabı benden önce alıp okuyan oldu mu sorusundan kurtulamadım diyor. Küçükün sorusunu tam da burada peşinen biz yanıtlayalım: Olmamış! Hatta görüp arttıralım: Zekeriya Sertelin Nâzım Hikmetin son yılları kitabı da Türkiyede okunmamış.
O YAZAR NELER YAZMIŞ NELER
T24 blog yazarı Melih Güneş yazısında Küçükün iddiaları için, Nâzım Hikmete sataşılan, hatta Hikmetin bariz bir şekilde aşağılanmaya çalışıldığı, Lafına laf etmenin bile iltifat sayılabileceği akıl dışı iddia ve yakıştırmalar gibi oldukça iddialı sözler söyleyebilmesi Zekeriya Sertelin kitabının, Nâzım hakkında araştırmalar yapmakla övünen yazarlarımızca dahi okunmadığının bir delili olarak sunulabilir. Merak konusudur: Melih Güneşe göre Nâzımın dostu Zekeriya Sertelin Vera hakkındaki iddiaları da Nâzımı aşağılamak için mi yazılmıştır?
Metin Celalin haberin dillendirdiği iddiadan Nâzıma yönelik bir karalama çıkarmaması yerindedir, eleştirilen biri varsa Nâzım Hikmet değil Vera Tulyakovadır, Verayı Nâzımın namusu olarak gören cinsiyetçi geri bilince bilinç taşımak -Leninci anlamıyla- bu yazının kapsamını aşmaktadır. Tenkitin de böyle bir yaklaşımı olmadığını biliyoruz.
Melih Güneşe göre Nâzımın sevgilisi Vera Tulyakova hakkında daha önce de dillendirilmiş olan ve haber değeri taşıyan bu iddiaları manşete çıkarmak Nâzım Hikmeti aşağılamak amacı güdüyor. Peki, Nâzımın bir başka sevgilisi Kolesnikova hakkında aşağıya alıntılayacağım iddialar nasıl ve neden Nâzımı aşağılama amacından muaf tutulabilmektedir?
Kolesnikova Nâzım Hikmeti an be an izlemiş, raporlamıştır. Nâzım Hikmetin tüm eşyalarına, elyazmalarına, ithaflı kitaplarına, resimlerine, gümüşlerine bir noter senediyle el koymuş biridir. (...) Nâzım Hikmet Kislovodstayken Moskovadaki evini ve banka hesabını da boşaltmış biridir."
Şaşıracaksınız ama alıntılanan pasaj, Odatvnin haberinden Nâzıma hakaret çıkaran T24 blog yazarı Melih Güneşe aittir. Yazar, Nâzım için çekilen bir belgeselde Kolesnikovanın olumlu resmedilmesine itiraz olarak bu satırları yazmış. Melih Güneş işi abartıp aynı yazıda Galina Kolesnikovanın doktor olup olmadığının meçhul olduğunu dahi yazmıştır.
Görülüyor ki bankaların Nâzım memurluğunu yapan yazar kendi yazdıklarından dahi habersiz.
Oysa Galina Kolesnikova, elbette güvenilir bir kaynak olan Zekeriya Sertelin anılarında, Nâzımı Sovyetler macerasında gerçekten sevmiş olan tek sevgilisidir, Galina doktordur; yine Sertele göre, doktorluğuyla da Nâzımın hayatını üç defa kurtarmıştır, Nâzım "Galina olmasa ben şimdiye çoktan ölmüştüm" diye minnetle anmaktadır... Yani Sertel, Kolesnikova bahsinde Melih Güneşin uydurmalarının aksini anlatmaktadır.
Madem bir yazıdaki iddiadan yola çıkarak pervasızca yakıştırmalarda bulunmak bu kadar kolay, Melih Beyin Galinayı bu kadar kolay harcayabilmesinin altında acaba bastırılmış bir antikomünist histeri mi yatmaktadır? Bu soruyu sormaya Melih Güneşin yürüttüğü mantıkî silsile izin veriyor.
Melih Güneş'in Galina Kolesnikova için söyledikleri, Sertel'in anılarında, aynı şekilde Vera için örneklerle sıralanıyor: Vera'nın müsrif harcamaları, Nâzım'ın cebinde sigara parası dahi kalmayacak kadar gelirlerinin Vera tarafından "iç edilmiş" olması ve benzerleri... Sertele göre bunlar Vera bahsinde Nâzım için "bardağı taşıran son damlalar" olmuştur.
İDDİA NAZIM'I DEĞİL VERA'YI HEDEF ALIYOR
Bir küçük ara...
Yalçın Küçük iddia ve eleştirilerinde Nâzım'ı değil Verayı hedef alıyordu.
Tenkitte Nâzımın itibarını sarsacak herhangi bir tez veya iddia da bulunmuyor. Melih Güneşin Tenkiti okumadığını buradan anlayabiliyoruz. İşin daha kötüsü, Odatvnin haberini okumadığını da kitaptan alıntı yaparak Yalçın Küçükün iddiasını çarpıttığımızı yazmasından anlıyoruz, çünkü kitabın ilgili kısmını haberimize zaten olduğu gibi eklemiştik... Kitabın editörüne de ulaşarak ilgili pasajda Küçükün iddiasını doğru anlayıp anlamadığımızı teyit ettirmiştik.
Üstelik yazdıklarından genel olarak pek okumadığını anladığımız Melih Güneşin yok dediği iddiayı Küçük bu kez daha açık bir şekilde başka bir kitabında yazmıştı. Küçük, 2004 yılında Sırlar kitabında Veraya ilişkin iddiasını şu şekilde yazıyordu:
Vera yan odadadır, yalnız mı, kiminle bilmiyoruz. Bildiğimiz Nâzımın kapının arkasına yığılıp kaldığıdır. Kapıyı açıyor muydu, kapatıyor muydu, bunu da bilmiyoruz.
Görüldüğü gibi iddianın sahibi Küçük, iddiasını daha açık bir şekilde de yazmış
Melih Güneş, Tenkiti okumadığı için Yalçın Küçükten bir Nâzım Hikmet düşmanı çıkarmakta hiç zorlanmıyor. Burada yer darlığı nedeniyle Tenkitin ilgili bölümlerini detaylıca aktaramayacağız fakat ilgili okur en azından Nâzım Dersi ve Zavallı Nâzım başlıklı iki bölümü okumalıdır. Nâzımı tanımak için önemli metinler olduğunu düşünüyorum. Tanımadan sevenlerdenseniz es geçebilirsiniz fakat Nâzım tanıdıkça sevilen bir aydın, Küçükün ifadesiyle bir çocuk; eksikleriyle ve fazlalarıyla tanıdıkça daha fazla sevilen ve hak verilen...
İŞTE VERA HAKKINDA SERTELİN YAZDIKLARI
Son olarak Vera hakkında Yalçın Küçükün tezlerini destekleyen anılardan çeşitli alıntılar yapmak gerekiyor.
Melih Güneşgiller Serteller adını daha önce hiç duydu mu bilmem Duymamış gibi yazıp-çiziyorlar.
Zekeriya Sertelin Nâzım Hikmetin son yılları kitabında Nâzımın Verayla olan evliliği şöyle yorumlanıyor:
Nâzım ihtiyar ve hasta bir adamdı, bu evlilik hayatı fazla sürmeyecek ve kadın zengin mirasa konacaktı. Onun için de Nâzıma iki şart koşmuştu: Mutlaka resmi nikah yapmak, hafta sonlarında evine gidip bir-iki gün çocuğuyla kalmak.
Hatta Vera (kadının adı), Nâzımla ilişkisini kocasına da bildirmiş ve ondan izin istemişti. Kocası Nâzıma kadar gelerek karısının ileri sürdüğü bu iki şart üzerinde ısrar etmişti. Resmen nikah yapmaz, karımın çocuğunu görmek için haftada bir eve gelmesine izin vermezseniz, ben de onu boşamam, demişti. Yani karı-koca bu işi beraber kararlaştırmışlardı. Oyun açıktı, ama Nâzım bunu görecek halde değildi.
Aynı kitapta Sertel, Küçükün iddiasında olduğu gibi Veranın Nâzımı sevmediğini, bunu Nâzımın da hissettiğini belirtiyor. Veranın haber dahi vermeden günlerce eve gelmediğini aktardıktan sonra şunları sıralıyor:
Gün geçtikçe karı-koca ilişkileri değişmeye başladı. Bir zaman sonra karı-koca önce yataklarını, sonra odalarını ayırdılar. ( ) Nâzımın içine düşen kurt onu yiyip duruyordu. Demek sevilmiyordu, demek ki karısının kendisine haber bile vermeden gidip geceleri onu yalnız bırakmasının anlamı vardı.
Sertelin anılarında aşağıdaki kısımlar hayli dikkat çekicidir. Nâzım, Veranın para düşkünlüğü karşısında bu hayat yaşamaya değmez diyecek kadar yorulmuştur:
Ölümünden bir-iki ay önce, Nâzım Hikmet Afrika'ya gidecekti. Afrika şehirlerinden birinde toplanacak olan uluslararası bir toplantıya katılacaktı. Yola çıkmadan önce harçlık olarak karısı Vera'ya 10.000 ruble, yani 10.000 dolar bırakmıştı. Evin yıllık masrafı 1000 ruble idi. Nâzım'ın bu seyahati bir ay sürdü. Ay sonunda eve döndüğü zaman bu paranın yerinde yeller esiyordu. Hesap sormak Nâzım'ın adeti değildi ama her şeyin bir sınırı vardı. Kaldı ki o sırada Nâzım'ın bir kenara konmuş parası da yoktu. Vera, bu paranın bir kısmıyla salonun eşyasını değiştirmişti. Eski salon eşyasını kocasının evine göndermiş, yerine yeni eşya almıştı. Ne var ki her şeye rağmen, gene de hiç olmazsa 5000 ruble artmış olması gerekirdi. Oysa Vera, 10.000 rubleden beş para kalmadığını söylüyor ve ev harçlığı için yeniden para istiyordu. Nâzım'ın cebinde sigara parası bile yoktu. Ve Vera ona sigara parası bile vermiyordu.
Sertel'in anılarında Vera'nın Nâzım'ın oğlu Mehmet ile ilişkilerini nasıl engellediğine dair bölümler de çarpıcı. Vera, Nâzım'ın Mehmet ile görüşmesini istemiyor, her görüşmeleri krize neden oluyor. Nâzım bir süre Mehmet ve eski eşi Münevver'e gizlice para ve oyuncak gönderiyor ama Nazım ile oğlu, Vera'nın kaprisleriyle bir süre sonra kopuyor.
BABAYEFİN NÂZIMIN ÖLÜM ANINA İLİŞKİN ANLATTIKLARI
1993 basım tarihli Sertellerin Anılarında Nâzım Hikmet ve Bab-ı Âli kitabında Zekeriya Sertel, Nâzımın yine yakın dostu olan Ekber Babayefin kendisine gözleri dolarak şunları anlattığını yazıyor:
Vera ile Nâzım ayrı odalarda yatıyorlardı. Nâzım her sabah olduğu gibi, sabah saat dokuz sularında kalkmış. Kapıdan gazeteyi almaya gitmiş ve orada düşmüştü. Vera bunu hiç duymamış, saat 11de yataktan kalktığı vakit, yerde Nâzımın ölüsünü bulmuştu.
Sertel ekliyor: Aradan geçen iki saat önemliydi, Derhal bir müdahale yapılmış olsaydı, Nâzımın kurtulması olasıydı.
AYDIN DÜNYAMIZIN ÇORAKLAŞMASI
Tenkitin önsözünde Sadık Albayrak şöyle yazıyor, Nâzım Hikmet dersinde, 'Zavallı Nâzım' saptamasıyla karşılaşmak çok sarsıcıdır. Yalçın Küçükün eleştirileri deprem misali ortalığı altüst etmiyorsa, bunu, aydın dünyamızın çoraklaşmasına bağlayabiliriz.
Kutsal kitaplara dahi pek nasip olmayan bir hızla kendini doğruladığı için tespitin sahibi ve Tenkitin editörlerinden Sadık Albayrakı burada kutlamak gerekiyor sanırım.
Bir kitabı veya bir haberi akıl almaz yakıştırmalarla hedef haline getirmekte bir beis görmemek, hem de okumadan... İşte budur olağanlaştırılan çoraklaşmamız
EVET "YAN ODA"DAYIZ, TÜRK AYDINI'NIN OTOPSİ ODASINDA
Tenkitte haber değeri olan oldukça fazla başlık var. İstiklal Marşını Mehmet Âkifin yazmadığı iddiası bunlardan biri... Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Orhan Veli, Kemal Tahir, Fakir Baykurt, Haldun Taner kitapta acımasızca yapılmış tenkitten payını alan isimlerden birkaçı.
Örneğin, Sabahattin Alinin kuzeni Reşit Ertüzünden de alıntılarla ortaya attığı tezler sizi oldukça rahatsız edebilir, hayalinizdeki Sabahattin Alinin sarsılmasını istemiyorsanız Tenkit, okuyacağınız son kitaplardan olsun. Bütün bu ayrıntılardan bana ne! demek bir tercih olabilir ama sizin gibi düşünmeyen birilerinin de Türk aydınının otopsi odasında bulunmak istemesini yadırgamadan... O yan oda otopsi odası, soru buysa evet yan odadayız ve burada fetişlere yer yok.
Nâzımı itibarsızlaştırıyorlar diyen yayıncı sıfatlı holding bekçilerini de Tenkiti okumaya davet ediyorum. Tenkitte zannettikleri ve belki de arzu ettikleri gibi bir zavallı değil, devrimci ve adlı adınca komünist bir Nâzım bulacaklar...
Nâzım ölürken karısı yan odada başkasıyla birlikteydi
Yalçın Küçük'ten ortalığı karıştıracak iddia
Yalçın Küçük'ün son kitabı, "Materyalist Gözlerimle Yazarlarımız" altbaşlığını taşıyan "Tenkit" Tekin Yayınevi'nden çıktı.
Türk aydınını ele aldığı kitabın Nâzım Hikmet'le ilgili bölümlerinde hayli ses getirecek iddialarda bulunan Prof. Küçük, Nazım Hikmet'in hayatını kaybetmesine neden olan kalp krizini geçirirken eşi Vera'nın yan odada bir başkasıyla birlikte olduğunu ileri sürdü.
İşte Yalçın Küçük'ün kaleminden Tenkit'ten tartışma yaratacak o bölümler:
"Yalnızlık ve insansızlık, Nâzımın yazgısıdır.
İkinci vatanında, Nâzımın hiçbir işi yoktur.
Sadece cephe örgütlerinde bir konuşmacı ve şiir okuyucusudur. Kadın olarak payına düşen, sadece koleksiyonculardır. Bunlarla, sabahları yeni bir dünyaya uyanmak imkânsızdır. Nâzım, sabahları, şafakta, ancak aç karnına tüttürülen bir sigaradan tad almaktadır. Halbuki sabahlar, bütün kaygı ve düşüncelerden uzaktır. Düşünen bir insan için en büyük dünya sabahtır. Sevgi ve arzu, dünyasıdır. Sabahtır. Yeni vatanında, Nâzımın sabahı yoktur.
Belki sevgili bildiği bir koleksiyoncu yan odada, bir hoyrat vücutla sabahı deniyor; karısı bile Nâzımın ölümünü, vücudu çok soğuduktan sonra anlamıştı. Nâzım, ikinci vatanında, sadece ve sadece kocaldığını fark etmek zorunda kalıyordu."
VERA'YA SERT SÖZLER
Kitabın "Zavallı Nâzım" başlığını taşıyan bölümünde Nâzım Hikmet'in eşi Vera Tulyakovanın Nâzımla ismini taşıyan kitabını ele alan Yalçın Küçük, Vera'nın kitabı, Nâzım'la beraberliğini anlatmak için değil, kendisini savunmak için yazdığı görüşünü ortaya atıp ekliyor: "Eğer herhangi bir Nâzımsever bu kitabı okumuş olsaydı ya artık Nâzımı sevmekten vazgeçmeli ya da bu kitabı reddetmeliydi. Çünkü bu kitapta son derece zavallı, acınacak ölçüde cılız bir Nâzım var."
"Tulyakova, Nâzım Hikmeti hiç sevmiş midir?" sorusuna yanıt arayan Prof. Küçük, "Vera Tulyakova acaba Nâzım öldükten ve kendisi yaşlandıktan sonra mı Nâzım Hikmeti sevmeye başladı? Bilemiyorum" deyip, Tulyakovanın Nâzım Hikmete geç kalmış düşkünlüğünde ticari bir kaygı bulunabileceğini, Sovyetlerin çözülüşü esnasında Avrupada ve Türkiyede düzenlenen Nâzım toplantılarının ve Nâzıma yurttaşlık kampanyalarının da bu "ticari" kaygıya elverişli ortam oluşturduğunu savunuyor.
Nâzım'ın hayatının ayrıntılarına eğilmesini "Ben, Hikmeti, en çok sevdiklerim gibi, en çok didikliyorum." diyerek açıklayan Yalçın Küçük'ün Tenkit'teki Nâzım Hikmet tezleri hayli konuşulacağa benziyor.
Sinan Acıoğlu
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.