6 Nisanda BirGünde yayınlanan Çıkış: Laiklik adlı yazımda şöyle demiştim: Bugün Türkiyede otoriterleşme denen şeyi, dinselleşmeden ayırarak ele almak, bu ikisi birbirini tamamlamıyormuş gibi değerlendirmek mümkün mü? Elbette ki değil, bilakis konuşulanın başkanlıktan ziyade bir tür monarşi olduğunu, üstelik, Neden halife de olmasın? sorusunun ciddi ciddi sorulabildiğini biliyoruz. Tek adamlığın inşası dünyevi kavramlara değil, dinsel kavramlara referansla hayata geçiriliyor, tek adama tanrı tarafından seçilmişlik ve bunun üzerinden bir kutsiyet atfediliyor. Demek ki otoriterleşmeye karşı durmanın yolu bu kutsiyete karşı durmaktan, laik bir rejim talep etmekten geçiyor.
Dün, on dört yılın sonunda nihayet, iktidarın rejim değişikliği ile hedeflediği şeyin basitçe parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş olmadığı ve meselenin aslında dinsel bir rejim kurmak olduğu, en yetkili ağızdan, Meclis Başkanının ağzından resmen deklare edildi. İsmail Kahraman, yeni yapılacak anayasada laikliğin yer almaması gerektiğini düşündüğünü dürüst bir şekilde dile getirdi. Her ne kadar AKP yöneticileri Kahramanın söylediklerinin kendi kişisel görüşü olduğunu iddia etseler de, mesele o kadar basit değil. Kahraman partiye bizzat Erdoğan tarafından özel bir misyonla, ağabey gel artık, işimiz var denilerek davet edildi, davete icabetinin neticesi de Meclis Başkanlığı ile mükafatlandırılmak oldu ve yeni anayasa için yapılacak faaliyetlerin koordinasyonu da kendisine verildi.
Kahramanın siyasi geçmişi ile AKPnin kökenleri arasında bir örtüşme bir parallellik mevcut. Kahraman, Cumhuriyetin ilk yıllarında seküler milliyetçi bir nitelik taşırken zamanla siyasal İslamcı bir karaktere bürünen Milli Türk Talebe Birliğinin 1980 öncesindeki önemli isimlerinden biri. 68 Gençliği ABD emperyalizmine karşı sokağa çıktığında, MTTB gençliği de Müslüman Türkiye diyerek sokağa çıkıyor, ABD 6. Filosuna ait gemilerin gölgesinde namaz kılıyordu. Bugün AKPyi yöneten isimlerin önemlice bir bölümü, 1970li yıllar boyunca MTTBnin rahle-i tedrisatından geçtiler ve siyasi kariyerlerinde bu tedrisat etkili oldu.
1980 sonrası kurulan MTTBlilerin ve Aydınlar Ocağının oluşumuna öncülük ettiği Birlik Vakfı ve onun girişimleriyle kurulan Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfında da Kahraman önemli görevler aldı ve bu her iki vakıf da Erdoğanın etrafındaki çekirdek kadroyu bünyesinde barındırmaları hasebiyle, hem Erdoğanın siyasi kariyerinde hem de AKPnin doğuşunda önemli rol oynadılar. Dolayısıyla karşımızda, 60ların ortalarına kadar götürebileceğimiz bir proje, 1923 Cumhuriyetinin nihayetlendirilmesi ve 1923ü daha da ileriye taşımak isteyenlerin, sosyalistlerin, devrimcilerin sesinin boğulması projesi var. Bu nedenle de yapılan açıklama münferit olmadığı gibi bir dil sürçmesi de değil; Türkiyenin geleceğine dair bir tasavvurun, arzu edilen rejim biçiminin dile getirilmesi, aleni bir şekilde kamuoyu ile paylaşılması söz konusu burada.
Gelinen noktada, başkanlık rejimine geçişin içinin dinsellikle doldurulmak isteneceği ve yeni anayasanın meşruiyetinin yüzde doksan dokuzu müslüman bir ülkeye uygun bir anayasa söylemi üzerinden sağlanmaya çalışılacağı görülebiliyor. Bu noktada anayasaya dair birtakım pazarlıklar yapmanın, toplumsal uzlaşmadan, demokrasi kültüründen vs. bahsetmenin bir anlamı bulunmuyor. Otoriter-dinsel rejimin kendisini anayasal bir statüye kavuşturma arzusuna kökten ve topyekun bir şekilde itiraz etmek, bununla cepheden yüzleşmek ve mücadele etmek bir zorunluluk. Laiklik bunun için bir çıkış noktası oluşturuyor, bugün laikliği, amasız fakatsız, önüne arkasına bir ek, bir sıfat koymadan savunmak gerekiyor.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.