SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kızıl rota           (gösterim sayısı: 4.060)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.434
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

37 kere teşekkür etti.
53 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 14.09.2016- 10:06


Kızıl rota

Aydemir Güler



Darbe girişiminden sonra bir “mavi dalga” yazısı yazmıştım: http://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/ucuncu-mavi-163571

Kabaca hatırlatmam gerekirse, Türkiye o kadar sağa gitmişti ki, 70’lerin ilk yarısında ve 80’lerin sonu-90’ların başında olduğu gibi, bir “üçüncü mavi”nin yükselip dengeleri yerli yerine oturtması yönünde maddi bir basıncın doğması, insan iradesinden bağımsız bir rüzgarın esmesi kaçınılmazdı.

Lakin; evet siyaset maddi, nesnel yasalar üstünde, ama ille de insan eliyle yapılır. Maddi temellerin mutlaka insanla bütünleşmesi gerekir. Aynı yazıda işin bu bölümünün neredeyse imkansız göründüğüne de işaret etmiştim. Kılıçdaroğlu’nun Taksim deklarasyonunu hatırlayan var mı? CHP, Erdoğangillerin hangi OHAL istismarını düzelttirdi? Ya Vatan Partisi? TSK’nın Suriye’de emperyalizme karşı konum aldığına kim inanır? Lafı burada HDP’ye, Kürt hareketine hiç getirmeyeceğim. Bugünlerde ağır biçimde mağdur olduğu için değil; onlar Tayyipçilik kotasını çok daha önce doldurup taşırttıkları için, şimdi sürdürdükleri muhalefetin de etki şansı bulunmuyor.

15 Temmuz sonrasında Türkiye siyasetinin bir tür Kemalist Rönesans yaşaması; gerici çürümenin tasfiye edilmesi imkansız olsa bile, hafifletilmesi mümkündü. Türkiye’de devlet yönetiminin saçmalık derecesinde keyfi hale gelmesine son verilebilirdi.

Burjuva siyaseti tam anlamıyla yarış alanı olarak belirlediği için, benzer bir düzeltme emperyalizmle ilişkiler açısından beklenemezdi. Ama diğerleri pekala mümkündü. Gericilik-laiklik ve keyfi yönetim-hukuk devleti çelişkileri hafifletilebilirdi. AKP’ye “devam et” mesajını veren muhalefetin ta kendisi olmuştur. Bu başlıklara, daha doğrusu doz ayarlamasına emperyalizmin müdahale etmesi hiç gerekmez. Tersine, emperyalizmin Türkiye’den beklediği “yönetilebilir bir ülke” olmasıdır ve laiklik ile hukuksallık takviye edilmezse istikamet kaostu. Yine bu başlıklara büyük sermaye de müdahale etmez. Ülke nasıl konfora dönecekse öyle dönsün derler…

Elbette emperyalizmin ve sermayenin hukuk ve laiklik konusunda tezleri ve eğilimleri var. Tez, hukuksal prosedürlerin zaman kaybı ve yük oluşturması durumunda diktatoryel önlemlerin alınması gerektiği; ve kitlelerin dinci gericilik altında daha kolay yönetilecekleridir. Ama bu tezlerden yalnızca bir eğilim çıkar. Mesele siyaset kertesinde bağlanır.

Bu noktada burjuva muhalefetin sorumluluğunun AKP’den daha fazla olduğu da söylenmelidir. Hükümet, laiklikti, Atatürk’e dönüştü gibi başlıklarda tavize hazır olduğunu baştan açıkça dışa vurdu. Ama baktı ki, zorlayan, takip eden, sıkıştıran çıkmıyor; ayağını frenden çekti. Düzen içi muhalefet aptal olduğundan böyle yapmadı. AKP kapitalizmin çıkarı için pervasızca OHAL istismarına başvururken, muhalefet emperyalizm ve sermayenin yararını daha az düşünüyormuş gibi görünemezdi!

Durum bu kadar basittir ve düzen siyasetinin muhalefet alanı bu anlamda tamamen boşalmıştır. CHP’ye kamudaki tasfiyelere “ona değmiş, öbürüne değmemiş” türünden tuhaf bir tashihçilik kalmış görünüyor. Muhalif medya da hangi yetkilinin daha önce Gülencilik yaptığını teşhir etmekle yetiniyor. İki cephede de şu ana kadar kayda değer herhangi bir sonuç alınmadı. Muhtemelen sesin daha yüksek çıkmasına, muhalefetin kendi içindeki Fethullahçı varlığı da engel oluşturuyordur.

Peki, siyaset alanında hal böyle diye, Türkiye’nin laiklik ve hukuksallık gereksinimi tükenir mi? Emperyalizm kitlelerin zihninde aklanır mı?

Hiç öyle olmuyor, olmayacak. Başlarken ve daha önce söylemeye çalıştığım gibi bu boşluklar maddi ve nesneldir. Sözünü ettiğim alana sadece düzen dışı sol gözünü dikiyor. Sadece biz oraya bakıyoruz. Sadece bizim cesur davranmak için öznel olanaklarımız var. Sadece biz tutarlı ve ikna edici olabiliriz. Çünkü cesaret de tutarlılık da her şeyden önce sınıfsal bakmayı gerektiriyor.

Türkiye sağın dibini gördükten sonra işçi sınıfına dayanan bir devrimci hareket için yeniden verim vaat ediyor. Tamam, bu imkanı “dalga” diyerek abartmayalım; ama Türkiye’ye bir kızıl rota çizmek pekala mümkündür.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.434
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

53 kere teşekkür edildi.
37 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 14.09.2016- 10:08


Üçüncü mavi

Aydemir Güler




Darbe başarılı olsaydı, pratikte bugünkünden daha fazla baskı yaşanabilirdi tabii. Zaten uygulanamayan darbe bildirisinin sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı da bunun işaretiydi.

Ama 12 Eylül’ün bile kendisini geçici ve demokrasiyi kurtarma amaçlı olarak sunduğunu hatırlarsak muzaffer bir 15 Temmuz’un nasıl olacağını kurgulamak zor olmasa gerek.

Bir kere, emir komuta zinciri “zafer yolunda” ilerlerken yani yeterli güvence oluşur oluşmaz (!) kurulur, şimdinin direniş kahramanları Türkiye’nin nasıl da kötü bir duruma düşürüldüğünden, AKP yöneticilerinin basiretsizliğinden, teokrasi tehlikesinden dem vururlardı. Gülen’in kendisi daha birkaç ay önce Türkiye’ye laikliğin lazım geldiğini dillendirmemiş miydi?

İkincisi, işkence olmasına yine olurdu, ama işkencenin teşhirini bir politik araç haline getirmezlerdi. Demokrasi mücadelesine soyunan AKP faşistleri, vatan haini mezarlığı açan belediye başkanları, bebeklere tecavüz tehdidi savuran sapıklar, meydanlarda zikir çeken yaratıklar… Bunlar bir bütündür. Hatta Fethullahçıları tek tek salsanız, her biri bu parçalardan beterini yapacaktır! Ama organize bir darbe, Tayyip keyfiyetinin karşısına “düzen”i çıkartırdı.

Üç; yenilen günah keçisi yapılır. Ama aptal değiliz: Roboski’yi bir tarafın diğerinin üstüne yıkması dünyanın en kolay işlemidir. Hrant Dink’in öldürülmesini dönemin kontra örgütü olarak Gülencilere de yıkabilirsin, siyasi otoritesi olarak hükümete de. Rus uçakları için emir vermekle övünen Pensilvanya imamı değil başbakandı… Mesele yakın geçmişle hesaplaşma adına bazı göstergeler oluşturmaktır. Darbe aynı yöntemi tersine işletirdi ve tuttururdu.

Dört: Darbeyi deneyen ve püskürten taraflar, eski ittifakı bozdukları günden bu yana, bir iktidar için yeterli güç birikimine sahip olmaktan çıkmışlardı. Somut konuşalım, Erdoğan iktidarını ne Perinçek kurtarabilir ne de IŞİD veya El Nusra. Dolayısıyla bugün her iktidar taban genişletmek, müttefik aramak durumundadır.

Sonuç olarak; Türkiye taşıyamayacağı kadar gericilikle yüklenmiş, siyasetin merkezi çok fazla sağa kaymış durumdadır. Dağıldı, kırılıyor! Bulunan formül asla ve kesinlikle sağcılıktan vazgeçmek değil. Kimse direksiyonu sola kırmayacak, kırmaz, kıramaz. Ama sağcılık en meczup biçimleriyle ve sapkın sağcılara icra ettirilmek yerine toplumda sol olarak algılananlara veya solun desteğiyle yaptırılacak!

Bu tablo darbe başarılı da, başarısız da olsa geçerlidir. Her iki durumda ha bir hafta ha bir ay içinde yumuşama, mutabakat, karşılıklı anlayış laflarının göğü kaplaması zorunluydu. Taksim mitingi ve Saray zirvesi bu anlama geliyor.

Demek ki Üçüncü mavi dalga kaçınılmaz. Daha doğrusu solda CHP’cilerin rüyalarının maviye dönmesi kaçınılmaz.

Birincisi ve adını Bülent beyin gömlek renginden alan 1973 dalgasıydı. İkincisi Erdal İnönü’nün Süleyman Demirel’le kurdelasını kestiği demokratikleşme oldu (Altından Sivas katliamı, Hizbullah cinayetleri falan çıksa da!).

Üçüncüsü geçtiğimiz hafta sonu start aldı.

Bizzat Erdoğan’ın kendisi, tutuklu askere sürün emri verip kafasını tekmeleyen polis, şu ara Demokrasi şölenlerine katılıp düzenin boşluklarına yerleşmekte olduğuna kesin gözüyle bakabileceğimiz IŞİD, çok zamandır TÜSİAD’ı kıskandıran Tayyipçi para babası sürüsü bu değişime direnirler, ama ana akışı değiştiremezler. Pazarlığın ötesini zorladıklarında yeniden ellerinde patlar, tepelerine yıkılır. Motivasyonlarını hafife almayalım. Daha önce “Ya iktidar ya hapis” diyorduk durumlarını tarif ederken. Artık “ya iktidar ya ölüm” oldu! Canla başla direnirler...

Direnişin zayıf karnı, sağcılıktan, yani sömürüden, gericilikten, keyfilikten, karanlıktan taviz verilmeyecek olmasıdır. Yani biraz makyaj yapalım diyor “maviciler.” Ama tutmaz! Sağı sağla dengeleme oyunlarının çıkışı yok.

Çünkü; bir: Bülent ve Erdal beylerin hakkını yemeyelim. Bu yeminli anti-komünist, ama incelikli sosyal-demokratlardan birincisi 12 Mart’ın, ikincisi 12 Eylül’ün tahribatını düzen içi sınırlarda temizlemekle görevliydiler. Kemal beyin işi sürdürmek!

İkincisi: Her iki dönemde Türkiye’de hesaplaşma hakiki zeminlere değiyordu. İlkinde 15-16 Haziran’da işçiler daha yeni yürümüştü. TİP çözülmekte idiyse de sol 1965’e göre katlanmış olarak oradaydı. Gençliğin devrimci olması normal sayılıyordu… 12 Mart faşizmi bununla kavga etmişti. Ecevit bu kavgayı regüle edecekti.

Yirmi yıl kadar sonra, Bahar eylemleri daha yeni yaşanmıştı. Özelleştirme niyeti maden ocaklarında, tersanelerde patlıyordu. Bitti bu iş denmişken gençlik yine sola bakıyordu. Kürt hareketlenmesi dengeleri sarsıyordu… 12 Eylül faşizmi bunlarla kavga etmişti ve İnönü, -Demirel önderliğinde ama Demirel’in harcı olmayan bir renk katarak- bu kavgayı regüle edecekti.

Her iki örnek “düzen içi sol” örnekleridir. Lütfen biri bana Taksim bildirisinden bir satır sol göstersin!

Regüle etmeye niyetlenilen kavga İslamcı faşistlerle İslamcı faşistler arasında. Emekçileri, yoksulları, aydınları, gençleri, kadınları, Alevileri ilgilendiren konularda CHP’nin ne fikri var, ne de AKP’den farklı bir iddiası. Kılıçdaroğlu bombalar uçuşan bir ülkede keyfiliğe son verme, hukuk düzeni gibi sade suya tirit, içeriksiz tezlerle nereye gidebilir?

Sağcılıktan sola giderek kurtulursunuz. Toplumun ilerici damarlarını sömürüyle, karanlıkla hesaplaşmaya çağırırsanız aydına, işçiye enerji verebilirsiniz. Yangın yerinde “Bişi olmasıncılık” tutmaz. Nasıl Tayyip’e Doğu yetmezse, Kılıçdaroğlu mavisine de diğer sol yetmez.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Benzer konu yok
Etiketler   Kızıl,   rota
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS