Yedi ya da sekiz yaşında bir çocuk, avazı çıktığı kadar bağırıyor; ateşe atarım kendimi Serdar Ortaçın bir şarkısını söylemiyor, nutuk atıyor okul bahçesinde mikrofon elinde. 10 Kasım töreninin provası ve belli ki Kurtuluş Savaşına gönderme yapan bir metinde işgalcilere direnme kararlılığını yansıtan sözler bunlar. Bütün mahalle inliyor, oradan sevimli bir adam yüksek sesle söyleniyor: Atma evladım kendini ateşe.
Bizim zamanımızda da böyleydi, öncesinde de Atatürkü küçük çocuklara böyle anlatıyorlar, başka türlüsü ellerinden gelmediği için. Çocuk eğitiminde soyut varlıklara, dinsel dogmalara, ölüme ve canla bedel ödemeye öykünmeye yer yok oysa. Mustafa Kemalin küçük yaşlarda bir fetişe dönüşmesinin tek sonucu yabancılaşma halidir.
Şimdi Atatürkü unutturmaya çalışıyorlar deniyor ya, unutturmanın yolu biraz da çocukları ateşle imtihana sokan zihniyetle açıldı.
Çocuklara güle oynaya, gençlere gerçek değeriyle anlatılacak bir Mustafa Kemalin her durumda can sıkacağı açıktı. Devrim fikrine kendi elleriyle meşruiyet katmalarını herhalde bekleyemezdik. Dolayısıyla düşman kovalayan asker kişiye indirgendi Mustafa Kemal. AKP de şimdi onun üzerinde tepinirken, hiç umursamaksızın aynı ilkelliği sürdürüyor; sakınca görmüyor. Cennet için ateşe atlayacak nesillere ihtiyaç var nasılsa.
Doğa üstü, yalnız ve biricik bir kurtarıcı tarihte varsa, bugün de var olabilir pekala!
Uzun mesele bu, benim bu yazıdaki derdim ise Mustafa Kemali sosyalist bir Türkiyede nasıl anlatacağımızdır. Çocuklara değil de yetişkinlere
Başlayalım.
Büyük bir devrimcidir.
19. yüzyılda Osmanlıda ortaya çıkan ve en güçlü ifadesini Jöntürklerde bulan burjuva devrimciliğinin sürdürücüsüdür.
İttihat Terakkinin iktidar yıllarındaki yıpranmışlığının yol açtığı itibarsızlaşmayı ve bu itibarsızlaşmanın burjuva devrimci hareketinde yarattığı kadro zayıflamasını liderlik becerisiyle telafi etmiştir.
Bütün dünyadaki dengelerin altüst olduğu Birinci Dünya Savaşının hemen ertesinde uluslararası alanda devrim cephesini tercih etmiş, orada konumlanmış, bu cephenin lehine önemli başarılara imza atmıştır.
Halifelik ve saltanatın kaldırılması için kişisel otoritesini devreye sokmuş, kararlı durmuştur.
Çok zorlu ve geri bir toplumsal zeminde birer ilerleme olduğu açık üst yapısal dönüşümleri hayata geçirmiş, laiklik konusunda oldukça radikal bir tutum almıştır.
Pragmatist bir siyasetçidir. Emperyalist işgale karşı mücadele ederken bile büyük devletlerle anlaşma yolları aramış ve bunu büyük ölçüde başarmıştır. Fetih iddialarını terk eden ve küçülen bir Türkiye için zaman kazanmayı hedeflemiştir.
Zamanı Türkiyede kapitalizmin gelişmesi için kullanmıştır. Savunduğu devletçi ekonomi politikalar dahi sermaye sınıfının gelişmesini gözeten bir içeriktedir.
Marksizmden hemen hiç etkilenmediği gibi, bir burjuva devrimcisi olarak kendisine şekil verecek düşünce akımlarından uzak durmuş, dolayısıyla kendi adına yazılan Kemalizmin her yöne çekiştirilebilmesine olanak sağlamıştır.
Sosyalizmin Türkiyede bir seçenek haline gelmesinin kendi projesi açısından her açıdan tehlikeli olduğunu sezerek bu seçeneği güçlendirecek aktörleri ortadan kaldırmak ya da etkisizleştirmek için uğraşmıştır.
Tarımda kapitalizmin gelişmesini hızlandıracak radikal adımlardan kaçınmış, geri ekonomik yapıların yarattığı siyasal ve ideolojik tehdidi onlarla uzlaşarak bertaraf etmeye yönelmiştir.
Kürt sorununu aşiret yapısını veri alarak kontrol etmeyi denemiş, kendi ittifak sistemine dahil olmayan unsurları elimine etmeye çalışmıştır.
Sosyalist bir Türkiyede, bu sicile dostça bakmamak, kendi mirasında özel bir yer vermemek bana göre olanaksızdır.
Kuşkusuz Türkiyede devrimci mücadelenin bundan sonraki seyri, sosyalist kuruluşun ideolojik-siyasal koordinatları da belirleyici olacaktır ama bu coğrafyada, tarihsel ilerleme anlamına gelen dönüşümlere mesafeli bir devrimciliğin mümkün olamayacağı iyice ortaya çıktığına göre, Mustafa Kemale nasıl bir yer verileceğini bugünden kestirmek mümkündür.
Bunları konuşmak için çok mu erken?
Niye ki!
İleriye bakmak zorundayız. Gericilik ve geriye bakmak bu ülkeyi ateşe attı çünkü
Her önder kendi çağının, topraklarının içine doğar. O nesnellik tarafından belirlenir. Toplumsal-tarihsel gerçeklik üzerindeki etkisi bu belirlenim dolayımıyla gerçekleşir.
Mustafa Kemalin içine doğduğu iktisadi/siyasal nesnellik hem dünya emperyalist sisteminin hem de Osmanlının çözülüşüyle karakterizeydi.
Emperyalist sistemde 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren belirginleşmiş bir hegemonya krizi söz konusuydu. İngiltere, üzerinde güneş batmayan topraklarındaki hakimiyetini yitiriyordu. Rusyadaki sosyalist devrim hakimiyet yitiminin içine doğdu.
Benzeri bir durum Osmanlı İmparatorluğu için de söz konusuydu. Ama bir başka düzlemde. Feodal bir sosyoekonomik formasyona sahip Osmanlı, batı kapitalizmi karşısında dayanamıyor ve imparatorluk toprakları dağılıyordu. Kapitalistleşme süreci Balkanlarda ulusçu kalkışmaları koşulluyor, yeni devletler ortaya çıkıyordu.
Osmanlı feodalitesinin bu gelişmelerle baş etme ihtimali yoktu. Koca imparatorluk yalnızca parçalanmakla kalmamış, aynı zamanda maliyesini ve devlet yönetimini de emperyalizme teslim etmişti. Ancak savaş durumlarında askere alınmak vesilesiyle hatırlanan köylünün sefaleti had safhadaydı.
Hal böyleyken Vahdettinin 1918de İstanbulun anahtarını işgalci İngiliz kuvvetlerine teslim etmesi Anadoluda yeni bir çağın açılması gereğinin işaretini veriyordu.
Emperyalist hegemonya krizi Rusya topraklarında Bolşevik kalkışmasına zemin hazırlıyor, Anadoluda ise Osmanlı ordusu içindeki bir grup genç subay işgale karşı kurtuluş mücadelesini örgütlemek üzere bir araya geliyordu. Rus çarı ile son Osmanlı padişahlarının tarihsel sürecin seyrini okumaktan tamamen uzak siyasetleri emperyalizmin hegemonya alanını daraltacak gelişmelere yol veriyordu. Hegemonya krizi Sovyet sosyalizmi ve Anadolu devrimiyle sonuçlanıyordu.
Her nesnellik, belirlediği toplumsal, tarihsel gelişmelerin gerektirdiği sorumlulukları üstlenecek kadroları da yaratır. Mustafa Kemal böyle bir tarihselliğin ürünüdür.
Anadolu kurtuluş hareketinin örgütleyicisidir. Kendi çizgisinde çok önemli bir siyasi ve askeri kişiliktir. Kurtuluş hedefini Anadolu coğrafyası ve Trakya ile sınırlı tutmuş olmasıyla gerçekçidir. Samsun-Amasya-Erzurum-Sivas-Ankara hattındaki 1919 stratejisi Kürt feodalitesini Kurtuluş Savaşına ikna eden örgütçülüktür.
Ulus devletin inşasında, Ankarada ikinci iktidar odağının yaratılışına kadar saltanat ve hilafet karşısındaki yumuşak tutumu, Meclisin açılışıyla birlikte saltanatın hedefe yerleştirilmesi, hilafetin ilgasının Cumhuriyetin ilanından sonraya bırakılması, üstün taktisyen tutumun göstergeleridir.
Dönemin bağımsızlık ve laiklik anlayışı kurtuluş stratejisinin gereğidir. Zaten iflas etmiş Osmanlıdan yeni bir devlet yaratılacak ise işgale ve dolayısıyla Osmanlıya karşı olmanın zarureti vardır. Osmanlı karşıtlığı ise ancak laiklik ile anlam bulabilir.
Laiklik yeni rejimin temelidir. Mustafa Kemalin siyasi anlayışını belki de en iyi ifade eden cümle şudur: Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.
Osmanlı feodalitesine karşı bu yönde bir kalkışmanın gerçekleştirilmiş olması tarihin diyalektik akışı gözetildiğinde devrimci bir gelişmedir. Mustafa Kemal bu gelişmenin cüretidir.
Osmanlının yerine, burjuva nitelikli iktisadi-siyasi bir yapının tercih edilmiş olması ise bu cüretin sınırlılığını oluşturur. Anadoluda işgale son verilmiş, ancak iktisadi ve siyasi düzlemlerde emperyalizme eklemlenmek tercih edilmiştir.
Sınırlılık nesneldir. O dönemde Anadoluda Osmanlıya karşı bir siyasi kalkışma mutlaka batıdan esinlenmek zorundadır. Batıdan ise ya Marksizm ya da Rousseaucu Aydınlanma düşüncesi alınacaktır. Her ikisi de olmuştur. Ancak Anadoludaki işçi sınıfı birikiminin yetersizliği ilkinin kök salmasına olanak tanımamış, daha sonrasında ise Kemalist devrimin kendisi bütün sosyalist fikir ve örgütlenmelerin kökünü kazımıştır.
Her tarihsel kişiliğin bir sınıf kimliği vardır. Mustafa Kemalin kimliği burjuvaziye aittir.
Laiklik ve bağımsızlık için yolun sonu da, ucu Demokrat Partiye açılacak gerici gelişmelerin başı da burasıdır.
Mustafa Kemal bir kurtuluş ve sondur. Laikliği ve bağımsızlığı geliştirebilmek için, Onu diyalektik manada aşmak, bunun için de bu iki kavramı, yanlarına eşitliği ekleyerek Mustafa Kemalden kurtarmak gerekir. Mustafa Kemali gericilerden, Lozan düşmanlarından, Osmanlı hayranlarından kurtarmanın tek yolu da budur.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.